En güzeli benimkisi

Geçen hafta oğlumun okulunda İngilizce gösterisi vardı. Aylardır büyük heyecan içine çalışan çocuklar ve sevgili öğretmenleri, şahane bir gösteri sundular.

Bütün veliler ellerinde kameralar ile anıları kaydediyor, büyük anneler ve dedeler ağlıyor, aynı anda herkes karanlık salonda çocuklara kendilerini göstermek için debeleniyorlardı.

Sahneden ortama bakmak gerekirse; haklıydık debelenirken... Yüzlerce insan var, salon tıklım tıklım, çocuklar hem utanıyor, hem şaşkın ama aynı zamanda inanılmaz profesyonelce rollerini yapıyorlar. Şiir gibi İngilizce konuşuyorlar. Tüm bunların yanında ise o küçücük gözlerde aynı endişe var, "Bizimkiler nerede?" sorusu ile boğuşuyorlar.

O endişeyi görünce anne tabii ki şahlanmak istiyor. Kanatlarını açarak "Çocuğum, ben buradayım" diye bağırmak istiyor. Ama yapamıyor. Aynı anda hem kameraya kayıt yap hem de sahneye bağır, zor iş bu... Çocuğun ileride izlerken annesinden utanmayacağı bir kayıt olsun istiyorsanız, bağıramıyorsunuz.

Tüm bu titizlenmeye rağmen ben yapmışım tabii yapacağımı... Şimdi Emre her izlediğinde "Anne, niye böyle dedin?" diye soruyor ve şu açıklamayı yapıyorum: "Oğlum birinin annesi ben kaydederken ısrarla önümden geçmeye çalıştı, ondan kamerayı bir iki saniye kapattım. Farkında olmadan da ’cık cık cık, ne düşüncesiz insanlar var, tövbe tövbe’ demişim. Sonra o anne kaydederken dayanamayıp, kardeşime ’Git ve önünden geç, hadi geç, geçsene bak şimdi ben kalkıcam’ diye söylenmişim işte!"

Bu tip gösterilerde eminim benim gibi tüm anneler hem aşırı stres yaşıyorlar hem de duygularını çatlarcasına tutup sonra uygun bir anda patlıyorlar. Olay bitip çocuklara kavuştuğunuz anda sanki yıllardır ayrıymış gibi bir sarılma ve hasret giderme ile birlikte bir-iki gözyaşı akıtıyorsunuz, saklıyorsunuz. Sonra uygun zamanda rahat rahat ağlıyorsunuz.

Gerçi ben dışarı kadar dayanamadığımı, öğretmenlerin gösteri gününe özel uyarladıkları ve çocukların karşısına geçip onlara söyledikleri "New York New York" şarkısı sırasında kaydettiğim ağlama ve burun çekme seslerimle herkese ispat etmiş olsam da birçok farklı konuya aynı anda duygulandım.

Nelere duygulanıyor anneler diye düşünmek gerekirse; bana göre anneler bu tip gösteriler ve olaylarda, sahneye bakarken çocuklarının doğduğu zamanları hatırlıyorlar. Kolay değil, erkeklerin askerlik anıları varsa bizim de doğum hikayelerimiz var. O sahnede bebeciklerimizi görüyoruz, yaşadığımız o en özel anları hatırlıyoruz, büyüme hızlarına şaşıyoruz ve çocuklar sanki Harvard’dan derece ile mezun olmuş gibi kabarıyoruz. Çünkü o an hepimiz aynı şeyi hissediyoruz: "En güzeli benim çocuğum, en özeli, en şahanesi o..."

İşte bir insana bu inanılmaz duyguyu, egoyu ve bencilliği yaratan tek durum "annelik"...

Bu eğlenceli annelik macerasını ise mükemmel olma kaygısı yaşamadan, doya doya, en doğal haliyle yaşayalım diyorum tüm annelere...

Doğru nefes almak ömrü uzatıyor

Hayatta kalmamızı sağlayan en önemli olay solunumdur. Uyumadan, yemek yemeden ya da su içmeden günlerce yaşanabilirken; birkaç dakikalığına da olsa nefes alıp vermeden hayatta kalmak mümkün değildir. Doğru nefes alıp vermeyi öğrenirseniz, yaşamınızdaki değişikliği fark edeceksiniz.

Nefes alıp vermek, çoğu zaman sıradan bir aktivite gibi görünebilir. Oysa doğru nefes almak, sağlıklı yaşamın en önemli unsurlarındandır.

Uzman Solunum Fizyoterapisti Seniha Avcıl Uğurlu, "Cerrahi bir operasyon veya solunum sıkıntısına neden olan bir hastalık geçirdiğinizde, nefes alıp vermenin önemini daha iyi anlarsınız. Doğru nefes alıp verememek, tüm organlarımıza oksijen taşınmasını sağlayan kalbimizin iş yükünü artırır. Kan basıncının hızla yükselmesi ise stresle başa çıkamama, nefes darlığı, korku gibi şikayetlerin yanında birçok hastalığın da oluşumunu hızlandırır" diyor.

Doğru nefes alıp vermenin pek çok yararı var. Örneğin, kalp ritminin düzelmesiyle birlikte kan basıncının düşmesi, dolaşımın hızlanması, sindirim sisteminin düzene girmesi, stres ile rahatlıkla baş edebilme ve uykunun düzene girmesi, ilk akla gelenlerdir.

Uzman Solunum Fizyoterapisti Tuğba Şenyurt Gedik, solunum fizyoterapisinin ne olduğunu ve neye yaradığını şu sözlerle anlatıyor: "Pulmoner Rehabilitasyon, yani solunum fizyoterapisi, kişiye özgü olarak planlanan, akciğer hastalarının tedavisini amaçlayan, kişilerin günlük yaşamda daha kaliteli nefes alıp vermesini hedefleyen rehabilitasyon programıdır."

Konusunda uzmanlaşmış solunum fizyoterapistleri, hastalıkların yol açtığı semptomları olabildiğince azaltarak günlük yaşam aktivitesini gerçekleştirirken, hastanın ideal kapasitesini kullanmasını sağlamak amacıyla "solunum rehabilitasyonu" ve "göğüs fizyoterapisi" uyguluyorlar.

Pulmoner Rehabilitasyon, hiçbir hastalık tanısı olmayan, ancak doğru nefes alıp verme gereksinimi duyan bireylerin, günlük yaşam aktivitesini gerçekleştirirken ideal kapasitesini kullanmasını sağlayarak, yaşamlarına kalite katıyor.

Tanı koyulan hastalıklarda ise ileri evredeki solunum hastalarında görülen ciddi problemler, hastanın efor kapasitesini, dolayısıyla yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Günlük ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar ağır şikayetleri olan bu hastalar için uzman solunum fizyoterapistlerinin kazandıracağı bilgi ve deneyimler ile hastanın yaşam kalitesi ciddi biçimde artırılıyor.

Gülben’den Masallar

Çocuklara olan hassasiyetini her fırsatta dile getiren Gülben Ergen’in Kelime Yayınları’ndan çıkan "Gülben’den Masallar" adlı kitabında, çevre bilinci, kardeş sevgisi, arkadaşlık, büyüklere saygı, doğa ve hayvan sevgisi ile sağlıklı beslenme temalarında yedi ayrı masal bulunuyor. 4 yaş ve üstü çocuklara hitap eden 132 sayfalık kitap, Yüksek Sosyal Pedagog Eda Demirbay gözetiminde tamamlanmış. Ebru Diril’in birbirinden güzel çizimleriyle süslenen masal kitabının tüm yazarlık gelir payını Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na (TEGV) bağışlayan Ergen, çocukları eğlendirirken bir takım değerleri de öğrenmelerine katkıda bulunmuş olacak. Bu kitabı beğeneceksiniz. Kelime Yayınları

Üç Haydut

Karanlık ormanlarda Üç Haydut yaşarmış. Bir gün karşılarına çıkan arabada çalacak hiçbir şey bulamayınca, küçük yolcu Tiffany’yi kaçırmışlar. Ve işte asıl macera o zaman başlamış. Çünkü küçük yetim Tiffany korkmadığı gibi, "Yeni bir aile buldum" diye de sevinmiş. Yanlarında Tiffany ile mağaralarına dönen Üç Haydut ise hayatlarının hiç tahmin etmedikleri şekilde değişeceğinin henüz farkında bile değilmiş.

Moğol barbeküsü keyfi için

Buda heykelleri ve etnik Moğol figürleriyle dekore edilen "Go Mongo İstinye Park Teras", lezzetli Moğol barbekülerinin yanı sıra bu yaz için hazırladığı özel Moğol Mojitası ile de lezzet düşkünlerinin buluşma noktası olacak. Eğer hálá Moğol barbeküsünü denemediyseniz bizden size tavsiye; bu müthiş lezzeti kaçırmayın. Tel: (0212) 345 58 88

Çocuklara eğlenceli hijyen eğitimi

Familia Çocuk Tiyatrosu, "Dersimiz Temizlik" adlı oyunu sahnelemeye başladı. Temizlik kurallarını eğlenceli şekilde işleyerek çocukları bilinçlendirmeyi amaçlayan oyun, mayıs boyunca Şişli Belediyesi’nin desteğiyle Haldun Dormen Sahnesi’nde sahnelenecek. Tuvalet eğitimini yeni almaya başlayan çocuklara yönelik oyunu, kreşler, anaokulları ve ilköğretim okullarının 1 ve 2’nci sınıf öğrencileri ücretsiz olarak izleyebiliyor.

Küçük sinemacılar iş başında

Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali’nin (IICFF) her yıl düzenlediği Küçük Sinemacılardan Büyük Filmler Yarışması 2008 için başvurular başladı. Sinema meraklısı olan 6-15 yaş arası tüm çocukların katılımına açık olan bu yarışma sayesinde çocuklar yaratıcılıklarını ortaya koyabilecekler. Sinema meraklısı çocuklar, 30 Haziran’a kadar filmlerinizi hazırlayın ve gönderin.
Yazarın Tüm Yazıları