Emin Çölaşan: Cumhurbaşkanı üzerine

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Ahmet Necdet Sezer'in geçmişine baktığımızda çok olumlu bir yanını görüyoruz. Bugüne kadar yolsuzluğa, hırsızlığa bulaşmamış. Çevresinde şaibeli kişiler yer almamış. Buraya kadar her şey düzgün.

Anayasa Mahkemesi üyeliği sırasında Yekta Güngör Özden ve ona yakın kişilerle sürekli tartışma halinde. Bunlar genelde hukuk açısından değil, kişisel sürtüşmeler.

Özden emekli olunca Sezer aday oluyor. Başkan seçilmek için 11 üyeden 6'sının oyunu almak gerek. İttifak arayışlarına giriyor ve kendisine yakın çevre olarak Haşim Kılıç ve ekibini görüyor. Haşim Kılıç'ın kim olduğunu biliyorsunuz. Hukukçu değil, Eskişehir Akademisi mezunu! Özal tarafından oraya 40 yaşında atanıyor ve 65 yaşında emekli olana kadar, yani 25 yıl boyunca orada görev yapması öngörülüyor. Böyle bir olay dünyada yok. Günah olduğu gerekçesiyle evinde televizyon izlemediği, basında yer alıyor. Sonra Özal, ‘‘Ben evine adam gönderdim, anten var. Televizyon seyrediyormuş’’ diyor!

Sezer işte bu ekiple işbirliğine girmeyi kendine yakıştırıyor ve onların oylarıyla, 5'e karşı 6 oyla başkan olmayı başarıyor!

Ardından Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Güven Dinçer emekli oluyor. Sezer bu kez, kendisini başkan seçtiren Haşim Kılıç'a olan diyet borcunu ödüyor ve ona destek veriyor.

Böylece, Haşim Kılıç isimli şahıs, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa Mahkemesi Başkanvekili seçiliyor. O da 5'e karşı 6 oyla!

Bütün bu süreçte Sezer-Kılıç ittifakı var. Çok ilginç olaylar!

***

Günün birinde Demirel'in süresi bitiyor. Yerine seçilecek kişi Meclis'ten çıkmıyor. Ecevit bu sırada adam aramakla meşgul. Kafasına ya birileri Sezer'i sokuyor, ya da kendi öz buluşuyla onu aklına getiriyor.

Ecevit'te, Cumhurbaşkanlığı makamı için bir ‘‘Anayasa Mahkemesi Başkanı tutkusu’’ var.

Cumhurbaşkanlığı 1973 yılında boşalmıştı. Ecevit o zaman da Anayasa Mahkemesi Başkanı rahmetli Muhittin Taylan'ı aday olarak önermiş, sonra iş yatmıştı.

Ancak bu kez seçtirdiği Anayasa Mahkemesi Başkanı, onu pişman etti. Bu pişmanlığı Ecevit'in önceki günkü Siirt gezisinde ‘‘kendisi’’ değil de, ‘‘yakın çevresi’’ açıkça dile getirdi. Zaten bizim siyasette hep böyle olur. Her zaman ‘‘yakın çevre’’ konuşur!

Şöyle diyordu yakın çevre hanımefendi:

‘‘Tercihte Sezer'in kişiliği değil, onun Anayasa Mahkemesi Başkanı olması rol oynadı. Kendisi deneyimsiz. Bu tercih bir hataydı...’’

İngilizce'de bir söz vardır... ‘‘Goodmorning after supper...’’ Yani ‘‘Akşam yemeğinden sonra günaydın’’...

Geç kaldı Ecevit, geç kaldı. Geçti Bor'un pazarı!..

Cumhurbaşkanı olacak ismi öneriyordu, ama hakkında en ufak bilgi sahibi değildi. Mahkeme başkanlığına nasıl ve kimlerin oylarıyla, hangi ittifaklara girerek seçildiğini araştırmamıştı. Kimliğini, kişiliğini bilmiyordu. Onun için önemli olan isim değil, makamdı...

Ve bir şeye daha dikkat etmedi:

Sezer'in ismini piyasaya sürdüğü anda, Fazilet Partisi balıklama atladı. Dinci çevrelerde adeta bayram yaşandı. Bu bayram halen de yaşanıyor.

Sezer ne yapsa, şeriatçı kesimden alkışlar yükseliyor.

Sezer hangi kararı alsa, PKK gazetesinde kendisine övgüler düzülüyor.

Dinci kesimin bindirilmiş kıtaları, Sezer'i eleştiren herkese, sahte isimlerle telefon, faks, elektronik posta, mektup ve diğer yollarla protesto yağdırıyor.

***

Cumhurbaşkanı içine kapanmış, olanı biteni izlemekle yetiniyor. Türkiye'nin sorunları konusunda özel bir bilgi birikimi yok. Ömrü boyunca böyle kapalı yaşamış, her konuda duygusal davranmış. O yüzden Başbakan'ı kabul edeceği gün aniden küsüp İstanbul'a gidiyor! Bu küslük protokol görüşmeleri dışında şimdi de sürüp gidiyor.

Geri çevirdiği son kararname olayında, kamu bankalarının özelleştirilmesi için Türkiye'ye verilecek yaklaşık 2 milyar dolar kredi söz konusu. İnsan bu kararnameyi geri çevirecekse, hiç değilse hükümete önceden haber verip gereken değişikliği yaptırır ve krediyi tehlikeye atmaz. Böyle uluslararası olaylarda, hem de kamuoyu önünde ‘‘kişilik gösterisi’’ yapmak kime ne yarar sağlar?

Bu ülkede her şeyi görmüştük de, böyle şeylere hiç tanık olmamıştık! Sadece hükümetle değil, Türkiye'de söz sahibi olan başka kesimlerle de arası ve ilişkisi yok. Örneğin, Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine son derece mesafeli bakıyor. Daha fazlasını yazmak istemiyorum.

***

Seçileli yaklaşık 5 ay oldu, ağzından ‘‘Atatürk’’ sözcüğünü galiba ilk kez birkaç gün önce, Muğla'da duyma onuruna kavuştuk. Şimdi soralım:

Dincilerden ve PKK takımından övgüler alan Sezer bir gerici mi, PKK'ya sıcak mı bakıyor?

Elbette hayır.

Ama aldığı bazı kararlar, sergilediği davranışlar, içine kapalı duygusal tavırları, Yargıtay Başkanı ve kendisinin sözlerini İmralı'daki katilin kendi savunmasında kullanması, onu en baştan yıprattı.

Şimdi dikkat ediniz, Türkiye'de Demirel'e (haklı veya haksız) kızan, bozulan, nefret eden, tiksinen kim varsa, şu anda en hızlı Sezer destekçisi kesildi!

Sezer goygoyculuğu ülke yararına değil, Demirel nefreti üzerinde yükseliyor!

Kırmızıda durup yeşilde geçti, bakkala gidip yoğurt aldı, İstanbul'da kitapçıya gitti. Çok muhteşem!

Tamam da, hem bu rüzgárlar onu uzun süre götürmez, hem de rüzgárı yanlış yerden alıyor. Kendisine değil, Türkiye'ye yazık oluyor.

Yazarın Tüm Yazıları