Emin Çölaşan: Çankaya resepsiyonları

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

CUMHURBAŞKANLARI tarafından belli zamanlarda Çankaya'da resepsiyonlar verilir. Şu anda aklıma gelenlerden ilki Cumhuriyet Bayramı, diğeri de yeniyıl nedeniyle düzenlenen davetler.

Bunlardan bazıları iki, bazıları üç gün üst üste yapılır.

Bu resepsiyonlara binlerce kişi davet edilir.

Hepsi kaymak tabakadır.

Bakanlar, milletvekilleri, diplomatlar, komutanlar, gazeteciler, sanatçılar, büyük işadamları, yüksek bürokratlar, bilim adamları gibi.

Erkekler için smokin veya koyu renk giysi gerekir.

Hanımlar korkunç şık olur. Takıp takıştırırlar.

Binlerce davetli aynı anda Köşk kapısına gelir ve içeriye giriş başlar. Cumhurbaşkanı ile eşinin elleri sıkılır.

Kapıda ise tam bir izdiham ve araç sıkışıklığı vardır. Gelenlerin tümü makam arabaları veya özel şoförlü araçlarıyla gelmiştir. İlk kıyamet orada kopar.

İkinci kıyamet, bir süre sonra yine orada kopacaktır. Çıkış zamanı herkes aracını bekler, anonslar yapılır, araçlar gelmez, tartışmalar yaşanır.

Kendini içeri atıp girişte cumhurbaşkanı ile eşinin elini sıkma onuruna erişenler, büyük salona geçer.

Orada adım atmak mümkün değildir. Özür dilerim ama kıç kıça yüzlerce kişi ayakta durur. İçeride büyük bir uğultu. Herkes ádet yerini bulsun diye yanına tesadüfen düşenle konuşmak zorunda! Kımıldamak zor.

Gazeteciler başta cumhurbaşkanı olmak üzere diğer önemli kişilerin peşinde. Cumhurbaşkanı yorgunluktan bitik durumda.

Kaymak tabaka içeride havasını atıyor.

***

İşin heyecanı resepsiyon öncesinde ve sonrasında hep var!

‘‘Ayol siz Çankaya'ya davetli misiniz? Biz davetliyiz de...’’

‘‘Şarkıcı falanca çağrılmış ama arabeskçi filancayı unutmuşlar. Olur mu canım...’’

‘‘Aaaa, o manken dün uçuştaydı, bugün huzurda. Ne güzel...’’

Ertesi gün bizim medyada resepsiyon haberleri:

‘‘Cumhurbaşkanı gazetecilere dedi ki...’’

‘‘Genel başkanın karısı çok şıktı. Kolyesi 50 milyarlıktı...’’

‘‘Cumhurbaşkanı'nın önüne gelince ayağı takıldı, az daha düşüyordu...’’

Sonra sosyete sayfalarında, ekranlardaki paparazi programlarında işin devamı gelecek!

İçeride acayip bir kalabalık, kim kime dum duma. Arada garsonlar yol açıp içki ikramı yapmaya çalışıyor.

‘‘Cumhuriyet’’ falan kimsenin umurunda değil.

Şık beyler, şık ve zarif hanımlar orada. Bir bölümü protokol gereği zorunlu olarak gelmiş, bir bölümü ‘‘önemli kişi olarak’’ oracıkta hava bastığını zannediyor!

Herkes, özellikle hanımlar, diğerlerinin giysilerine ve takılarına biraz kıskançlık, biraz da hayranlıkla bakıyor.

Dışarı çıkınca büyük olasılıkla karı koca kavgaları yaşanıyor:

‘‘Filancanın karısındaki kolyeyi gördün mü, kaç defa istedim ama almadın böylesini bana. Benim onlardan ne eksiğim var.’’

Bir komedi sürüp gidiyor. Cumhurbaşkanı içinden ‘‘Şu iki saat geçse de gitseler, yerime bir otursam’’ diye geçiriyor.

Her şey rol, her şey zorlama!

Ne o, ‘‘Cumhuriyet’’ kutlanıyor!

***

Türkiye, Sezer'le birlikte savurganlık dönemini sona erdirmedi mi? Köşk harcamalarına tasarruf getirilmedi mi?

Yazık günah değil mi su gibi akan bu paralara?

Aynı olaya şimdi yılbaşında tanık olacağız. Hiç değilse o bölümü iptal etsin.

Şimdi birileri belki diyecektir ki ‘‘Bu resepsiyonlar gereklidir. Her ülkede yapılır.’’

Peki efendim madem öyledir, yapılsın. Paraları akıtmayı sürdürelim.

O halde benim bir önerim olacak.

Bu Çankaya resepsiyonlarına bundan sonra kaymak tabakayı değil, Cumhuriyet'in sıradan ve unutulmuş evlatlarını çağırsın Cumhurbaşkanlığı.

Ahmet Sezer madem ki bazı devlet geleneklerini yıkmaya çalışan biridir, listeler yeniden hazırlansın:

Örneğin her ilden öğretmen, öğrenci, polis, doktor, hemşire, esnaf, çiftçi, kaymakam gibi.

Terörle mücadele etmiş görevliler, gaziler, şehit aileleri gibi.

Yani kaymak tabakamız yerine sıradan, ayın sonunu getiremeyen insanlar.

Onlar Çankaya'da hiç yok. Dün yoktular, bugün de yoklar.

Yeni Cumhurbaşkanı madem bazı gelenekleri yıkıyor, bunu da yıkıversin. Çok daha hayırlı bir iş yapmış olur.

***

Bu yazıyı, o resepsiyonlardan hiçbirine katılmayan bir gazeteci olarak rahatlıkla yazıyorum. Sağ olsunlar, son resepsiyon için yine davetiye göndermişler. Mazeret bildirdim ve katılamayacağımı belirttim.

Ben böyle yerlerde rahatsızlık duyuyorum. O ortamlar beni sarmıyor, tam tersine sıkıyor, göstermelik ve itici geliyor.

Ben, ruhunda ‘‘Cumhuriyet’’ kavramını 365 gün taşıyanlarla birlikteyim. Senede bir gün Çankaya tepelerine tırmanıp hava atmak, hoşça vakit geçirmek benim işim değil!

Yazarın Tüm Yazıları