El emeğinin pazarlığı olmaz

BABASI zanaatkâr olan bir dostumla, kaybolan ya da kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerden söz ederken, bana esnafın çok kullandığı bir özdeyişi söyledi.

“El emeğinin pazarlığı olmaz.”

Haberin Devamı

Gerçekten de el emeğinin, göz nurunun değeri parayla ölçülmez.
Peki, el emeğinin ortaya koyduğu ustalıkları, meslekleri koruyor muyuz, onlarla ilgileniyor muyuz? Onları görebilmek için başta eski İstanbul semtlerini, eğer İstanbul’da değilseniz bulunduğunuz şehrin eski mahallelerini ziyaret etmelisiniz.
Bir şehrin özellikleri, geleneği, yerel güzellikleri, oraya özgü lezzetleri, büyük AVM’lerde (alışveriş merkezleri) bulunamaz, hepsi birbirine benzeyen bu mekânlar aynı tornadan çıkmış farkı olmayan yerlerdir.
Kenar mahallelerde dolaşırsanız, oranın esnafını, fırıncısını, zanaat ustasını tanırsanız ancak o zaman şehrin ruhunu keşfedebilirsiniz.
İstanbul’da yaşıyorsanız arada bir mutlaka Kapalı Çarşı’yı, Mısır Çarşısı’nı gezin. Arada bir Samatya’ya uğrayın, Yedikule’yi görün. Kozmopolit İstanbul’un izleri yalnız Beyoğlu’nda değil. Yapay, sonradan olma İstanbul dışındaki hakiki İstanbul’u tanıma turlarıdır bunlar. Şehri bu turlardan sonra daha çok seveceksiniz.
Eski semtleri ihmal etmek, İstanbul’u ihmal etmekle eşanlamlıdır.
Bir esnaf lokantası, bir mahalle bakkalı, bir yorgancı, bir çömlekçi, bu şehrin geçmişten bugüne öyküsünü anlatır. Yaşadığınız nasıl bir coğrafyadır, size alçakgönüllü bir tavırla, konuşmadan tanıtır.
Yabancı ülkelerdeki kentlere gidiyorum, otuz yıldan beri aynı binaları, aynı müzik mağazalarını, aynı kırtasiyecileri görüyorum, şehrin kimliği inşaat histerisiyle bozulmamış.
Oysa biz gökdelenlerle, alışveriş merkezleriyle övünüyoruz.
Ne Doğuluyuz ne Batılı. Arada kalmış bir uygarlık.
Seçimini yapmaktan korkan bir toplumun bireyleri olarak ortalıkta dolaşıyoruz. Bari bunu idrak etsek.
* * *
SANIRIM çoğunuz hazır elbise giyiyor. Ben hâlâ elbisemi terziye diktiriyorum, gerekçem fiziksel, çünkü hazır elbiseler bedenime uymuyor.
Terzi dükkânları ne güzeldir, yapılan provalar, müşteriler arasında kurulan dostluklar, terzinin koluna kıstırdığı kadife iğnelik. Hafif, zararsız dedikodu alışverişi. Mahalle hakkında veya yakın çevre hakkında küçük malumatlar...
Siz yorgan diktiriyor musunuz? Yünden, pamuktan, üzeri desenli, hepsi elde işlenmiş.
Hazır alıyor çoğu kimse. Ama bir kenar mahallede hallaca rastlarsınız, üzeri işlenmiş bir yorgan ısmarlamayı unutmayın.
Hallacın ritmik müziği, bilmeyeni şaşırtır.
Şimdi alışveriş merkezlerinde bile lostracılar var. Fırçaların birbirine vuruşundan onlar da bir müzik yaratırlar.
Küfeyi kaç kişi biliyor?
Eskiden çok içenleri küfeye koyup evlerine götürürlermiş. “Küfelik olmuş” sözü kullanılırdı. Semt pazarlarından alışveriş yapanlar küfecinin küfesine aldıklarını doldururlar evlerine götürürlerdi.
Ya bileyiciler? Mahalleleri dolaşırlar, bıçakları toplarlar. Kasnağı ayaklarıyla sürekli döndürürler, bileyi taşına bıçakları sürttükçe kıvılcımlar çıkar. Bilmem şimdi nasıl bileniyor bıçaklar.
Kalaycılar ayrı bir esnaf koluydu. Gelirler, bakır tencereleri kalaylarlardı. Şimdi çelik tencereler aldı yerini, kimilerine göre, bakır tenceredeki yemeğin lezzeti başkaymış.
Marketler olmadan önce, mahalle sütçüleri vardı, ellerinde ölçü kapları kapıyı çalarlar, kabınıza dökerlerdi.
Barbekü yapanlar şimdi körük kullanıyorlar mı?
Gramofonunuz bozuldu, zembereği kırıldı, ne yapacaksınız? Usta bulabilecek misiniz? Gramofonum yok, o makineler çoktan kullanımdan kalktı diyorsanız, size sözüm yok. Ama bana lazım.
* * *
YAŞADIĞINIZ şehri kenar semtlerden tanıyacaksınız, hiç belli olmaz bir ustayla da karşılaşabilirsiniz.

Haberin Devamı

M. Ali Diyarbakırlıoğlu’nun İTO tarafından yayınlanan, “Kaybolan Meslekler ve Son Ustalar” kitabından yararlandım.

Yazarın Tüm Yazıları