Ekonominin gidişatı için fazla beklenmeyecek

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

Şimdi bütün gözler önümüzdeki hafta başlayacak olan IMF görüşmelerine çevrildi. Daha doğrusu herkes; Hükümetin, IMF'li ya da IMF'siz, enflasyonu düşürecek ciddi bir program yapma kararı alıp almayacağını gözlüyor.

Aslında Hükümet'in bu konudaki tavrının ortaya çıkması için çok fazla beklemeye de gerek kalmayacak. Çünkü en geç 17 Ekim'de TBMM'ye verilmesi gereken 1998 yılı bütçe yasa tasarısı Hükümetin niyetini açığa çıkaracak.

Hükümet, gerçekten enflasyonu düşürmekte samimi ise ona göre bir bütçe hazırlaması gerekecek. Böylesine bir bütçe içine şimdiye kadar dışarda tutulup saklanmaya çalışılan bütün kalemlerin alınması gerekecek.

Bu da yetmeyecek, enflasyonu düşürmek için saptanacak bütçe büyüklüğü, bütçe açığı ve bunun finansman biçimine ilişkin hedefler de ekonominin bundan sonraki gidişatı için belirleyici olacak.

Tabi en başta da bütçenin, bu kez Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez'in direttiği ‘‘finanse edilebilir açık’’ kavramıyla hazırlanıp, hazırlanmadığına bakılacak.

Enflasyonun ciddi biçimde düşürülmesi hedeflendiği takdirde, doğal olarak, kamu kesimi açığının önemli ölçüde daraltılması gerekecek. KİT sisteminin tümüne bakıldığında bu yıl toplam olarak kârlı oldukları gözleniyor. Bu nedenle asıl kritik rakam bütçe açığının GSMH'ya oranı olacak. IMF'in bu oranın, yarı yarıya olmasa da buna yakın bir oranda, yani önemli ölçüde azaltılmasını isteyeceği tahmin ediliyor.

IMF'in istemesi önemli değil, zaten, enflasyonu düşürmek istiyorsa Hükümetin bu oranı kendiliğinden düşük belirlemesi gerekiyor.

Aslında belirlenecek bütün büyüklüklerde ve yapısal tedbirlerin uygulama kararında, bunların ‘‘IMF'in istediği rakamlar’’ olması değil, Hükümetin niyeti ve o niyete göre rakam belirlemesi önemli...

Şu anda piyasaları yakından ilgilendiren gerek kur, gerekse de faiz uygulamalarının, ‘‘el yordamı’’nı andırır biçimde yürütüldüğü gözleniyor.

KUR VE FAİZİN SEYRİ

Örneğin kurun seyrinde Merkez Bankası enflasyona yakın bir oran tutturmuş gidiyor. Merkez Bankası yetkilileri Hong-Kong'da da bu konu üzerinde durdular ve kriz yaşayan Tayland ile Türkiye arasındaki en önemli farklardan birinin bu olduğunu vurguladılar.

Yani, Merkez Bankası yönetimi, TL'nin değer kazanmamasına rağmen bu kadar sıcak para girişi olduğuna da dikkat çekip,TL'nin değerlenmesine izin vermeye yanaşmayacağını açıkça söylüyor. Zaman zaman çeşitli yetkililer, özel sohbetlerde bu uygulamaya ‘‘bir anlamda currency board’’ diyorlar.

Buna karşılık Hazine'nin görüşünün farklı olduğunu biliyoruz.

Ancak şimdilik, gerek kur gerek faiz politikası ‘‘Nasıl olsa bir program uygulanacak o zaman detayıyla bir politika belirlenecek’’ denilerek, kendi haline bırakılmış, ekonomik birimler arasında tartışılmadan götürülüyor.

Merkez Bankası yüklü miktarda döviz alıyor.Yönetim piyasaları fonlamıyor ama sterilizasyona da gitmiyor. Yani döviz karşılığı verdiği parayı, faizdeki düşüş seyri devam etsin diye, çekmeyip, piyasada bırakıyor.

IMF'le bir anlaşma yapılsa da yapılmasa da Hükümetin kendine bir program yapması gerekecek. Adına ‘‘istikrar programı’’ filan gibi isim konmasa da, Hükümet bütçe ile birlikte ekonomik programını belirlemiş olacak.

İşte, bütçe çalışmaları ile birlikte ‘‘Hükümetin ekonomide uygulayacağı politikalar’’ da, faiz ve kurun ilerdeki seyri de açığa çıkmış olacak.

Bu nedenle önümüzdeki günlerde hızlanacak bütçe çalışmaları,belirlenecek hedefler, hatta yapılacak tartışmalar bile, her zamankinden çok daha fazla önem kazanıyor.

Yazarın Tüm Yazıları