Ekonomik kriz kitabı vurdu mu

BİR yayınevi yönetmeni arkadaşım bu soruya akla yatkın bir cevap verdi:

Hayır, çünkü kitap satmayı öğrendik. Okurda istek uyandırmak için çalışmalar yaptık. Eskiden kitabı yayınlar, vitrine koyar, alıcıyı beklerdik, şimdi alıcının bize gelmesi için çabalıyoruz, ayrıca ona kitapla ilgili bilgileri ulaştırıyoruz.
Gerçekten de eskiden, kitabevlerinin vitrininde kitap yığınları görürdük. Şimdi kitapçı vitrini yapmayı becerdik. Bir kitabı öne çıkarıyoruz. Okuru çekiyoruz, meraklandırıyoruz.
Ben kitapçı arkadaşlarıma şunu sordum.
Okurlar gelip size neleri tavsiye edersiniz diye soruyorlar mı? Tatile giderken kitap alıyorlar mı, sizin onlara sunacağınız alternatif listeler var mı?
Sözgelimi, birinin polisiye kitaplar, birinin roman dışı kitaplar, birinin ödül kazanmış kitaplar konusundaki liste isteğini karşılamak çok zor.
Oysa böyle bir listeye gerek var.

BİR kitapçı arkadaşım bu soruların azalmasının nedeni olarak interneti gösterdi, “Çünkü” dedi, “bizden alacağı sözlü bilgileri bir tıkla ekranda görüyor. Gene internet aracılığıyla ısmarlıyor.”
Bir yandan internet kitapçılığı geliştiği için, bir yandan da okur-satıcı arasındaki diyalog eskisi gibi güçlü olmadığından.
Konuşmalarda bir saptama dikkatimi çekti, dağıtıcı ve satıcı kimliğini elinde bulunduran bir kurum yetkilisinden duydum bunu.
Geçen yıllarda Almanya’da yaşayan yurttaşlarımız yazın gelirler, bir yıl içinde okumadıkları kitapları alırlar, tatile öyle giderlermiş.
Şimdi bu okur kitlesi yok olmuş.
O okur kuşağı orta yaşını sürdürüyor, çoğu da Türkiye’ye döndü. Üçüncü kuşak ise Türkçe bilmiyor, Türk yazarlarını da Almanca’dan okuyor.
Duisburg-Essen’deki sempozyumda da uzmanlar, öğretim üyeleri bundan yakınmışlardı.
Çünkü Türk edebiyatını başka dilden okuyorsa, Türkçe’yi nasıl öğrenecek.
Türkçe’yi öğrenmesi için de Türkçe öğretmenlerin olması gerekiyor. Ne yazık ki bu konuda da kadro eksikliği gittikçe artıyor.
Almanya’da yaşayan kitap okuyan aile, çocuklarının okulda Türkçe öğretmenleri olmadığını, onun için de çocuklarının evde öğrendikleri Türkçe’yle yetindiklerini söylüyorlar.
O zaman iki çocuk da ilerde Türk edebiyatçılarını Almanca çeviriden okuyacak.
Kitapçıların semtlere göre kültür düzeylerinin de birer göstergesi olduğu ortaya çıkıyor. Yalnızca öğretim düzeyi değil, kuşak farkını da ortaya koyuyor değişik semtlerdeki kitapçılar.
Sözgelimi İstiklal Caddesi’ndeki bir kitapçıyla Nişantaşı’ndaki bir kitapçı bunları gösteriyor.

TATİLE giderken çantanıza kitap koymayı unutmayın diyorum.
Konuşmalar umudumu artırdı.
Yazarın Tüm Yazıları