TÜSİAD'dan sert eleştiriler

Güncelleme Tarihi:

TÜSİADdan sert eleştiriler
Oluşturulma Tarihi: Aralık 15, 2000 00:00

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) son yaşanan mali kriz üzerine hükümete sert eleştirilerde bulundular. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Bülent Eczacıbaşı, "Ekonominin ağır hasara uğradığını belirterek, "Herşeyden önce, (krizi atlattık para gelince bu iş biter) türü demeçlerin sona ermesi yararlı olacaktır" dedi.
Haberin Devamı

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı başladı. Toplantıya Maliye Bakanı Sümer Oral, Devlet Bakanları Şükrü Sina Gürel, Yüksel Yalova, Recep Önal ve Tunca Toskay ile bazı üst düzey bürokratlar katılıyor.

Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı açılışta yaptığı konuşmada, YİK toplantısının yine bir bunalım döneminde yapıldığına işaret ederek, "Zaten neredeyse her toplantımız, ya bir bunalım tehdidin yoğunlaştığı, ya da bir bunalımın atlatıldığı zamana denk geliyor. İrili ufaklı bunalımlar hiç bitmiyor. Bugün, yine tüm gücümüzle kriz yönetimi uygulamak zorundayız" dedi.

Son yaşanan olaylarla, ekonominin "ağır hasara" uğradığını vurgulayan Eczacıbaşı, şöyle devam etti:

"Herşeyden önce, (krizi atlattık, para gelince bu iş biter) türü demeçlerin sona ermesi yararlı olacaktır. Siyasetçilerimiz, buna ne kendileri inanmalı ne de toplumu yanıltmalıdırlar. Bu tür açıklamalar, piyasalara moral vermemekte, tam tersine işin yine üstünkörü ele alındığını göstermektedir. Piyasaların yapısal dönüşümler ve anlayış reformu gerçekleşmeden, krizlerin bitmeyeceğini çok iyi bildiğinden kuşku duymayalım."

IMF yardımı ve getirdikleri

IMF ile yapılan ek anlaşmanın kaçınılmaz ve sağlanan mali desteğin de olumlu olduğunu kaydeden Eczacıbaşı, ancak bu anlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, kısa bir süre için getirdiği nefes alma olanağı dışında, bir yararı olmayacağına işaret etti. Reformların zorunluluğu unutturulursa, anlaşmanın zararlı bile olabileceğini kaydeden Eczacıbaşı, şunları söyledi:

"Gerçekten de önümüzde bir yıllık hata ve ihmallerin faturalarının ödeneceği, ekonomi yönetimi bakımından zorlu bir dönem var. Faizlerin yeniden kriz öncesi döneme düşmesi, uzunca bir zaman alacaktır. Oysa 2001 bütçesi bunlardan daha düşük oranlar esas alınarak hesaplandı. Bu durumda, kamu harcamaları konusunda, büyük sıkıntı yaşanacağı tahmin edilebilir. Tüketici kredilerinin sağladığı canlanma, faizlerin yükselmesi ile sona erecektir. Bu, hem piyasaları etkileyecek, ayrıca vergi gelirleri bakımından yaratacağı sonuçlar makro hedeflere ulaşmayı güçleştirecektir.

Bütçe uygulaması gelecek yıl, daha büyük dikkat isteyen bir konum haline gelmiştir. Bir kez daha IMF yardıma çağırmak olanağı bulunmadığına göre, yine bize kemeri sıkmak düşecektir."

Yaşamsal önem taşıyan reformlar

Eczacıbaşı, bir yıl boyunca ekonomik programın başarısı için yaşamsal önem taşıyan reformların, savsaklanmasının, sadece güven bunalımı ve finansal kriz yaratmakla kalmayıp, istikrar programının amacı ve kararlılığı konusunda da, ciddi soru işaretlerinin doğmasına neden olduğunu kaydetti.

Hükümetin önünde, Türkiye'yi kalıcı ve sağlıklı bir istikrara kavuşturmak için, heba edilmemesi gereken, "son bir fırsatın" bulunduğunu vurgulayan Eczacıbaşı, "Ancak, bu, uçurumdan önceki son çıkıştır. Uluslararası sermaye yatırımlarını ülkemize yeniden çekmek için, kaybolan güven ortamının yeniden sağlamaktan başka çaremiz yoktur" diye konuştu.

İlk amaç güven bunalımının aşılması

Bülent Eczacıbaşı, güven bunalımının aşılmasının ilk amaç olması gerektiğini belirtti. YİK Toplantısının açılışında konuşan Eczacıbaşı, güvenin sağlanabilmesi için atılması gerekli adımları sıralarken, sıkı bir maliye politasının uygulanacağının gösterilmesi ve bunun için IMF ile varılan anlaşmadaki önlemlerin alınması gerektiğini vurguladı.

THY, Türk Telekom ve bütün özelleştirme projelerinin dünya standartlarına uygun bir biçimde gerçekleşirilmesinin önemine işaret eden Eczacıbaşı, Türk Telekom'un özelleştirilmesindeki başarısızlığın hem Türkiye'ye milyarlarca dolar kaybetirdiğini ayrıca son finansal krizin çıkmasında da etken olduğunu belirtti.

Eczacıbaşı, "şimdi güvenin sağlanması açısından özelleştirme her zamankinden daha adil ve önemlidir" dedi.

"Hayallere sığmayan" soygunlar

Kamu bankalarıın kamu elinde bulunmasının ekonomiye hiç bir yararı kalmadığını, bu bankaların sadece seçmen ya da yandaş arpalığı olarak kullanıldığını ayrıca, "hayallere sığmayan boyutlarda" soygunlara alet edildiğini anlatan Eczacıbaşı, bu bankaların görünüşte değil, gerçekten özelleştirilmesine yönelik çalışmaların hızlandırılmasını istedi.

Eczacıbaşı, bankalardaki soygunlarda ortaya çıkan dehşet verice zararların vatandaşın sırtına yüklendiğini, kamu bankalarının özelleştirilmesine ilişkin 4.5 yıllık sürecin makul olmakla birlikte, bu süreçte bankalara yapılacak atamalarda liyakat esasının gözetilmesini istedi.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların kamuya zararının artmaması ve güvenin sağlanması bakımından hemen özelleştirilmesi gerektiğine işaret eden Eczacıbaşı, özelleşen kamu kuruluşlarının siyasetçilerin kullanma alanından çıkması nedeniyle, siyasetçilerin "ya doğal bir güdüyle ya doğrudan karşı çıktığını ya da olmadık yöntemlerle özelleştirmeyi önlediğini" söyledi.

Eczacıbaşı, bu nedenle özelleştirmenin Bankalar Kurulu ya da Rekabet Kurulu gibi liyakat esasına göre oluşturulmuş bir özerk kurum eliyle yürütülmesinin yerinde olacağını vurguladı ve bankacılık sisteminin güçlendirilmesinin de sisteme güven sağlamanın önemli bir koşulu olduğunu kaydetti.

AB ilişkileri önemli

Konuşmasında AB ile ilişkilere de değinen Eczacıbaşı, AB'nin Kıbrıs konusunu kısa vadede çözümü gereken sorunlar kapsamından çıkartmasının, AB açısından Türkiye'nin taşıdığı önemin bir sonucu olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Artık demokratikleşme ve ekonomik yapının uyumlaştırılması konularında inandırıcı da gözükse hiç bir mazeretin ardına sığınamayız. Eğer tam üye olmak istiyorsak, bu konular pazarlığa açık değildir. Kıbrıs sorunu ile ana dilde radyo-TV yayını gibi konular bizim AB olsa da olmasa da çözmek zorunda olduğumuz sorunlardır.

KKTC'nin uzun vadeli çıkarlarının güvence altına alanacağı kalıcı bir çözüme ulaşmak, herkesten çok bizim için gerekli değil mi? O halde neden konuyu AB ile ilişkiler çerçevesinde düşünüyoruz. Neden kendi insifiyatimizi sorunu çözmeye yönelen aktif bir politika izlemiyoruz da hep çözümden kaçındığımız suçlaması ile karşılaşıyoruz."

Yönetim sorunu

Türkiye'nin sorunlarının kökünde bir yönetim sorunu bulunduğunu, ekonomik ve siyasi buhranlar gelip geçerken, yönetim buhranının hep devam ettiğini söyleyen Eczacıbaşı, şöyle devam etti:

"Ekonomik ve toplumsal gelişmemize ilişkin rakamlar Türkiye'nin hep kötü yönetilmiş olduğunu, hiç bir tartışmaya engel bırakmayacak şekilde gözler önüne sermektedir. Bu temel sorun bu hükümetle başlamamıştır ama bizim ümidimiz bu hükümet tarafından çözümlenmesidir. Bunun da ön koşulu ekonomik ve yapsal reformların da ötesinde siyasi sistem reformunun mutlaka gerçekleştirmektir. Bunu yapamadığımız sürece ekonomik program başarıya ulaşsa da başarı kalıcı olmayacaktır."

Eczacıbaşı siyasi reformun ilkelerini ise "parti başkanlarının değil meclisin denetiminde olan hükümetler, toplumun denetiminde bir meclis, her düzeyde başarısızı görevden uzaklaştıran bir yapı" olarak sıraladı.

Siyasal sisteme çeki düzen verecek reformlara zaman geçirmeden başlanmasını isteyen Eczacıbaşı, bunu yaparken Türkiye'nin "çok özel" koşullara sahip olduğu saplantısından kurtulunması gerektiğine işaret ederek, "Türkiye de diğer ülkeler gibi toplumun barış ve refah isteği doğru yönetilirse mucizeler yaratabileceği bir ülkedir. Korkmayalım" diye konuşmasını tamamlandı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!