Bölgesel uçurum zenginden yoksula parayla değil ’cazibe’yle kapanır

Güncelleme Tarihi:

Bölgesel uçurum zenginden yoksula parayla değil ’cazibe’yle kapanır
Oluşturulma Tarihi: Eylül 04, 2008 00:00

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, göç, işsizlik gibi sorunlara yol açan bölgesel eşitsizliklere karşı, bölgelerin ve şehirlerin cazibelerinin yeni iş imkanları için artırılmasını önerdi. Arzuhan Doğan Yalçındağ, "Zengin bölgelerden fakir bölgelere para aktarmak ancak kısa vadeli çözüm getirir" diye konuştu.

BÖLGESEL asgari ücret, GAP Eylem Planı, kalkınma ajansları gibi çalışmalarla gündeme gelen bölgesel eşitsizlik ve bunun giderilmesi konusunu son raporunda ele alan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), sorunun sadece teşvik sorunu olmadığına dikkat çekti. Türkiye’nin gerekli yapısal değişimleri zaman geçirmeden gerçekleştirmesi ve bölgesel gelişmişlik farklılıklarından kaynaklanan göç, terör işsizlik ve eğitimsizlik gibi sorunlarını çözmek için gerekli adımları bir an önce atması gerektiğini vurgulayan TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Bölgeler arası eşitsizliğin önemli göstergelerinden birinin de gelir dağlımındaki farklılar olduğuna dikkat çekti. Ancak bunun zenginden fakire para aktarmakta giderilemeyeceğini vurgulayan Yalçındağ, bölgelerin ve şehirlerin cazibelerinin yeni iş imkanları için artırılmasını önerdi.

Akılcı politika

Sabancı Üniversitesi’nden Doç. Dr. Alpay Filiztekin tarafından hazırlanan "Türkiye’de Bölgesel Farklar ve Politikalar" başlıklı raporunun tanıtım toplantısında konuşan Yalçındağ, şu değerlendirmeyi yaptı: "Sektörel çeşitlenmeyi geliştirecek, bölgelerin rekabet avantajlarına uygun sektörlerde uzmanlaşmalarına olanak sağlayacak politikalarla bölgeler arası gelişmişlik farklılıkları ile gelir ve istihdam olanaklarındaki uçurum azaltılacağı gibi, Türkiye’nin büyüme potansiyelinin daha da artırılması mümkün olacaktır. Elbette, bu çok kısa zamanda gerçekleşebilecek bir hedef değil. Ancak akılcı politikaların, güçlü iradeye sahip uygulayıcılar tarafından hayata geçirilmesi bu süreyi giderek kısaltacaktır."

Teşvik dönemi bitti

Bugün artık, bölgesel kalkınmanın sadece geri kalmış bölgeler için bir teşvik sistemi olarak görüldüğü dönemin sona erdiğine dikkat çeken Arzuhan Doğan Yalçındağ, sözlerine şöyle devam etti: "Dünyanın gelişmiş ekonomilerinde, bölgenin mevcut yapısal sorunlarını göz ardı eden yaklaşımın yerini bölgelerin rekabet gücünün artırılmasına bıraktı. Bölgeler arası eşitsizliğin önemli göstergelerinden biri de gelir dağılımındaki farklılıklar. Ancak hepimiz biliyoruz ki, zengin bölgelerden fakir bölgelere para aktarmak, bölgeler arası gelir farkları sorununa ancak kısa vadeli çözümler sunmakta. Uzun vadede zayıf olan bölgelerde büyümeyi sağlayabilmek ve geliri artırabilmek için fiziki ve beşeri kaynaklara yatırım yapmak ve bölgelerin tümünün rekabet gücünü artırmak gerekli. Bu, ulaşım, sağlık, eğitim, enerji, telekomünikasyon ve bilgi teknolojileri gibi temel altyapıların iyileştirilmesi, Ar-Ge ve inovasyon desteklerinin yükseltilmesi, bölge ekonomisinin ihtiyaçlarına göre iş gücü piyasasının, özellikle eğitim yoluyla değişen ekonomik koşullara adapte olmasının sağlanması ve başta KOBİ’ler olmak üzere yatırım destekleri de dahil olarak işletmelerin geliştirilmesi ve bölgelerin ve şehirlerin cazibelerinin yeni iş imkanları için artırılması ile sağlanabilir."

Bölgesel fark AB’de 5 bizde 11 kat

DEVLET Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarı Ahmet Tıktık, Türkiye’de bölgesel farkları azaltma anlamında çeşitli kamusal müdahaleler olduğunu, geriye dönük 40 yıla yakın bir sürece bakıldığında en zengin bölge ile en fakir bölge arasındaki kişi başı milli gelir farkının "bayağı" yukarıda bulunduğunda söyledi. Bu farkın 11 civarında olduğunu söyleyen Tıktık, "Ancak, AB’de en zengin ile en fakir bölge arasındaki fark ortalama 5 civarında" dedi. Tıktık, bölgelerdeki birimlere, tüketicileri ve üreticilere çeşitli imkanlar vermeleri, onları çeşitli araçlarla desteklemeleri halinde en dezavantajlı bölgenin bile, büyüme ve kalkınma konusunda önemli katkılar yapacağına inandığını belirterek, şunları söyledi: "Büyük bir ülkeye sahibiz. Ama idari yapımız çok merkezi. Ankara’dan Türkiye’yi yönetmeye çalışıyoruz. İki sorunumuz var. Yerel idarede yerel düzeydeki kapasite eksikliği. Yereldeki ihtiyaçları projelendirmede merkezi kurumlara iletme konusunda maalesef kapasite eksikliği var. Bu kapasitenin geliştirilmesi lazım. Birtakım araçları da gündeme sokmamız lazım. Küçük ölçekli yerel ihtiyaçların kimi zaman kalkınmaya, büyümeye ve yapısal dönüşüme önemli katkılarda bulunduğuna inanıyorum. Bu tür ihtiyaçları fiziki olarak Ankara’dan görmemizin imkanı yok. Kalkınma ajansları aracılığıyla bunu yapacağımıza inanıyoruz."

Kalkınma ajansları ’merkezi otorite şubesi’ gibi olmasın

TÜSİAD’ın düzenlediği toplantının gündeminde yer alan konulardan biri de, hükümetin yeni dönemde bölgesel kalmınma ve sosyal gelişme için öne çıkardığı kalkınma ajansları oldu. TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, bu konudaki eksikliklere şöyle dikkat çekti: "Kalkınma ajanslarının rolünü çok önemli buluyoruz. Ancak bu yapılar oluşturulurken, yapılarının gönüllü üyeliğe dayalı iş dünyası örgütlerinin temsilini içeren bir şekilde örgütlenmeleri büyük taşıyor. Aksi takdirde merkezi otoritenin şubeleri gibi çalışacak olan yapılar, bizleri günümüzde ortaya konulması gereken yaklaşımdan uzaklaştıracaktır."

Başarılı bir çalışma yapıldığını duymadık

TÜRK Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel, kalkınma ajanslarının son derece merkezi bir zihniyetle yapılandırıldığını savunarak, şunları söyledi: "Çukurova’da aylardır ne bir genel sekreter atanmış ne de kalkınma kurulu oluşturulabilmiş. Geçen yıl faaliyete geçtiği söylenen İzmir Kalkınma Ajansı’nın başarılı bir çalışma yaptığını duymadık. Büyük ümitlerle kurgulanmış kalkınma ajanslarının durumu üzüntü verici. Kamu destekli ve kamu tarafından denetlenir olmakla birlikte tamamen özel sektör zihniyetiyle yönetilen bir model gerekli."

Proje hazırlayacak eleman bile yok

AKP Karaman Milletvekili Lütfi Elvan, kalkınmada sorun yaşayan bölge ve şehirlerde en büyük eksikliklerin başında nitelikli işgücünün zayıflığı olduğunu belirtirken, "Sadece orada yaşayan insanlar açısından değim, kamu çalışanlarında da aynı sıkıntı var. Oralarda bir proje hazırlayabilecek eleman bulamıyoruz. Nitelikli insan gücü olmayınca organizasyon açısından da sıkıntı çekiyoruz" dedi. Bir diğer sorunun da ’yerelde sahiplenme duygusunun tam olarak gelişmemesi’ olduğunu söylerken, şu noktalara değindi: "İnsanlarda ’burası benim ilim, burada şunları şunları yapabilirim’ anlayışı yok, onun yerine ’biraz gelirimizi artırsak da İstanbul’a, Ankara’ya gitsek’ anlayışı var. Yereldeki önceliklerin yereldeki insanların katılımıyla belirlenmeli. Yerelin öncelikleri, yerelin aktörlerinin katılımıyla olmalı. 20 yıl DPT’de çalışmış biri olarak, proje bazlı yaklaşımdan program bazlı yaklaşımka geçilmesini, çok daha stratejik alanlara yönelmesi gerektiğini söyleyebilirim."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!