Ankara, yabancı sermayeyi kovuyor

Güncelleme Tarihi:

Ankara, yabancı sermayeyi kovuyor
Oluşturulma Tarihi: Şubat 27, 2002 01:39

Türkiye Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği İkinci Başkanı Rint Akyüz, Şeker Kanunu ile getirilen kısıtlama yüzünden yabancı sermaye ağırlıklı sektörün sıkıntıya girdiğini söyledi.

Akyüz, ‘‘Ankara'dakiler bize açık açık, yabancı sermaye istemediklerini söylüyor’’ dedi.

Türk bürokrasisi, Dünya Bankası ve IMF'nin şeker üretimindeki ‘‘kara deliği önleyin’’ önerisine, yarısı yabancı sermayenin elinde olan nişasta sanayinin üretimini ‘‘kanunla’’ kısıtlayarak karşılık verdi. 500 milyon dolarlık doğrudan yatırım da bu kısıtlamayla zorlanmaya başladı.

Nişasta Üreticileri Derneği (NÜD) İkinci Başkanı ve tamamı yabancı sermayeye ait Amylum Nişasta Yönetim Kurulu Başkanı Rint Akyüz, son zamanlarda sektörün karşılaştığı sorunlardan daha dehşet verici bir gelişme yaşandığını belirterek ‘‘Serbest ekonomi miyiz değil miyiz? Bu hálá belli değil. Hepimizi dehşet içinde bırakan bir olay var. Ankara'da yaptığımız son Yabancı Sermaye Derneği (YASED) toplantısında bize açık açık 'yabancı sermaye istemiyoruz' denildi. Bu çok ciddi bir problem’’ dedi.

Amylum Nişasta olarak 90 milyon dolar harcayıp, Adana'da fabrika kurduklarını belirten Akyüz, nişasta üretimine getirilen kısıtlama ile sektörün sıkıntıya girdiğini vurguladı.

NÜD Başkanı Akyüz, Şeker Kanunu ile yabancı sermaye ağırlıklı nişasta sektörünün başına gelenleri de şöyle anlattı:

‘‘Dünya Bankası ve IMF, şeker pancarı üretimindeki kara deliğin önlenmesini istedi ve şeker sektöründe özelleştirme de dahil bir dizi tedbir alınmasını önerdi. Bunun üzerine bizimkiler de Avrupa Birliği şeker üretim rejimini düzenleyen Şeker Kanunu'nu aynen tercüme edip kanunlaştırdı. AB'nin bu konuda hiçbir zorlaması da yoktu. Bunu yaparken de Nişasta sanayicilerini şeker üreticisi olarak tanımladılar. Kanuna göre Nişasta sanayii toplam şeker üretiminin yüzde 10'u kadar üretim yapabilecek. Bu rakam şu anda üreticilerimizin kapasitelerini yüzde 30'a indirmesi anlamına geliyor ki, hiçbir işletme bu kapasite ile ekonomik olarak yaşayamaz. Üstelik sözkonusu kanun ile şeker pancarı ve şeker üretimi fazlasına bir çözüm de getirilmedi. Özelleştirme de mevcut sistem ile imkansız. Kara delik aynen devam edecek. AB ise bizim kabul ettiğimiz Şeker Kanunu'nu 2004'te kaldıracak. Çünkü bu kanunun düzenlediği şeker rejimi, Napolyon dönemine, 30 yıl savaşlarına kadar uzanıyor. O dönemde İngiltere'nin Kıta Avrupası'na uyguladığı şeker ambargosu yüzünden ekonomik olmasa da Kıta Avrupası'nda şekerpancarından şeker üretimi başlamış ve sanayi de ona göre kurulmuş. Kanunun amacı da savaş zoruyla kurulan ve gelişen şekerpancarı üretimini ve ona dayalı şeker sanayiini bir süre daha yaşatmak ve yeni fabrikalar kurulmasını önlemekmiş. Bu yüzden de kanunla üretime kota konulmuş. Kanun Türkiye'de de aynen kabul edilince, bizim üretimimiz de kotaya bağlandı. Kurulu kapasitemiz 800 bin ton/yıl. Yüzde 10 üretim kotasına düşen üretim izni miktarımız ise 220 bin ton/yıl.’’

ŞEKERCİ DEĞİLİZ Kİ..

Nişasta sanayinin ana hammaddesinin mısır olduğunu ve mısırın işlenmesiyle üretilen nişastayla birlikte birçok sanayi için de başka ara ürünler ortaya çıktığını söyleyen Rint Akyüz, ‘‘Bizim sanayimizin üretiminden çıkan ürünleri, kağıt, tekstil, gıda, ilaç-kimya ve savunma sanayileri kullanıyor. Üretimimizi kısınca bu sanayi dalları ihtiyaçlarını ithalat yolu ile karşılayacak’’ dedi. Bu yüzden nişasta sanayinin şeker üreticisi sayılmasının son derece yanlış ve ekonomik değeri olmayan bir anlayış olduğunu savunan Akyüz, ‘‘Biz mısırdan şeker üretiyoruz. Ama bu fruktoz, sakkaroz değil. Şeker kristal şekerdir. Bizim ürettiğimiz sıvı maddedir. Ancak Şeker Kanunu ve Şeker Kurulu uygulamalarda bunu dikkate almıyor. Şeker Kurulu, şeker fabrikalarının üretim kotaların tesbit etti. Bizimkiler henüz belirlenemedi. Çünkü 1 kilo şeker tadı için 2.2 kilo glikoz kullanmak gerekiyor. Şeker değerine göre mi ağırlığa göre mi kota verilecek? Bu bile karışık’’ diye konuştu.

Pancarı bırakın, mısır üretin

Şeker pancarı ve şeker üretiminde çok belirgin bir çarpıklık yaşandığını da savunan Rint Akyüz, şunları söyledi: ‘‘Şeker Kurulu 2002 için 2 milyon 234 bin ton şeker üretimi öngördü. Türkiye ise yılda 1.6-1.8 milyon ton civarı şeker tüketir. Türkiye'de şeker maliyeti 700 dolar, iç piyasada perakende satışı 500, ihraç fiyatı ise 200 dolar. Aradaki fark her yıl görev zararı olarak Hazine'den çıkıyor. Bunun yıllık maliyeti ise 700 milyon ila 1 milyar dolar arasında değişir. Bu çarpık tabloya karşılık Türkiye her yıl yaklaşık 230 milyon dolarlık, 1 milyon ton mısır ithal ediyor. Mısır, şeker pancarı üretilen her yerde üretilebilir ve dünyada talep yoğun olduğu için fazla da üretseniz iyi fiyattan ihraç edebilirsiniz. Biz Ergani'de pancar çiftçisi ile sözleşme yapıp mısır da ürettirdik. Üretilen mısırı bizim verdiğimiz fiyattan daha yüksek fiyata başkaları satın aldı. Mısır üreten çiftçinin geliri de inanılmaz arttı.’’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!