Yenilikçi öğrenme yöntemleri

Güncelleme Tarihi:

Yenilikçi öğrenme yöntemleri
Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 2025 10:27

Neden “Öğrenmenin Yeni Çağı”nı “Yeni Çağın Öğrenmesi”ne tercih etmeliyiz?

Haberin Devamı

Öncelikle her iki ifadenin de birbirinden tamamen kopuk olmadığını söyleyerek başlamak gerekir. Öğrenme insanın içinde bulunduğu dönemin koşulları ile karmaşık biçimlerde sürekli etkileşim halindedir. Aralarındaki temel ayrım, insanın “bilme ediminin” mi yoksa “çağın ruhunun” mu öğrenmeyi şekillendireceğine dair derin bir kavrayışa dayanır. Diğer bir anlatımla bu iki ifade arasındaki düşünsel ayrım; öğrenmeyi mi çağın öznesi olarak alıyoruz, yoksa çağın gerçekliğini mi öğrenmenin yol göstericisi olarak görüyoruz, sorusuna yanıt arayan bir bakış farkıyla şekillenir. Öğrenmenin yeni çağı “umut ve ihtimal” üzerine kuruluyken yeni çağın öğrenmesi “sınırlar ve uyum” üzerinde daha fazla düşündürür.

GELECEK ALTERNATİFSİZDİR
Yeni çağın öğrenmesi anlayışına yaslanan tüm önermeler, çağın dayattığı varoluşsal koşulların öğrenmeyi belirlediği fikrini taşır. Foucault’nun dediği gibi mevcut baskın söylemler, iktidar-bilgi ilişkisini şekillendirerek neyin öğrenmeye değer olduğunu ya da kimin öğrenebileceğini meşrulaştırır. Öğrenme, içinde bulunulan zamanın koşullarına ve ruhuna, örneğin; yapay zekâ, ekonomi, dijitalleşme, iklim krizi gibi, uyum sağlamak durumundadır. İlk bakışta bu uyum öğrenmeden tam da istenen ve beklenen şeymiş gibi dursa da aslında burada öğrenme edilgen bir sürece dönüşür. İklim krizi nedeniyle “herkes sürdürülebilirliği öğrenmek” zorundadır; yapay zekanın yükselişi yeni dünyada yer almak isteyenleri “dijital beceriler” edinme konusunda zorlar; “girişimcilik” çocuklarımızın geleceği için koruma kalkanıdır. Nereye doğru gidilmesi gerektiğinden çok karşılaşılacak sorunların çözümleri için gerekli bilgi, beceri, donanımın peşine düşülür: Gelecek alternatifsizdir. Heiddegger’in dasein kavramında anlattığı gibi insan “içine fırlatıldığı” çağın koşullarıyla yüzleşir ve öğrenme bu koşullara ne kadar açık olup olmadığıyla doğrudan şekillenir.

Haberin Devamı

Yeni çağın öğrenmesi ifadesinin odak noktasında öğrenme değil “çağ”ın kendisi bulunur. Çağ adeta “bizden” bağımsız ortaya çıkmış ve kaçınılmaz yeni bir varoluş süreci başlatmıştır. İlginç biçimde yeni çağın krizleri de gelmiş ya da gelmesi an meselesi kronolojik meseleler olarak tezahür eder: Şimdi okullardaki derdimiz hep beraber bunlara ek dersler koyarak çözüm üretmektir. Böylelikle, insan kendi yaşamının öznesi olmaktan çıkmıştır; zaten gelecek olan onu şekillendirir, iyi bir takip (ya da uyumlu bir nesne olmak) varoluş için yeterlidir. Bu bakış açısında, ‘çağ insanı hangi gereksinimler içindedir’, ‘yaşadığı dünya hangi sorunlarla, hangi fırsatlarla doludur’ ve ‘bu tablo karşısında “öğrenme” hangi rolleri üstlenmelidir’ soruları belirir. “Yeni çağın öğrenmesi”nde asıl vurgu, çağın nitelikleri ve gerekleri doğrultusunda bilgi ve becerilerin güncellenmesi, böylelikle bireyin ve toplumun yeni dünyanın şartlarına uyum sağlayabilmesidir.

Haberin Devamı

ÖĞRENMENİN YENİ ÇAĞI
Dışsal etkiler (çağın gereklilikleri örneğin 21’inci yüzyıl becerileri) öğrenmenin hem içeriğini hem de yöntemini dönüştürür ama politik değil pedagojik bir çerçevenin problemlerin çözümüne daha uygun bir yol sağladığı önermesi hiçbir zaman değişmez. Bu odak genellikle çağı kuranlar için değil çağı yakalamak için uğraşanlar için daha sert bir gerçek olarak belirir. Ana sorun, güç asimetrilerinin halen kimin neyi ne kadar öğreneceğini belirlemesidir. Bilgi de beceri de çağın kurallarını belirleyenlerin lehine olmak üzere ayrımsal olarak dağıtılmaya devam eder.

Adorno, “Yanlış bir yaşam doğru yaşanmaz” derken, sermaye düzeninin ve tüketim kültürünün sarmaladığı modern toplumlarda bireyin bundan kurtulma çabasını sadece trajik bir tiyatro olarak gördüğünü ifade eder. Öğrenmenin yeni çağı tam da bu pesimist bakışa bir itiraz olarak görülmeli. Öğrenmenin yeni çağı ifadesindeki vurgu öğrenme eyleminin iç dinamiklerinde dolayısıyla insandadır. Öğrenme, insanın bilgiye erişme, anlamlandırma ve aktarma biçimlerindeki radikal değişimlerle yeni bir evreye girer. Burada insan özne öğrenmeyi dönüştüren aktif bir güçtür. Yeni çağ ise takip etmemiz gereken ve bizden bağımsız bir şeyden çok, insanın bilgiyi ele alış biçiminin ürünüdür. Bu çağda öğrenmek, bir “zorunluluk” değil, insanın kendini ve dünyayı dönüştürme yolculuğudur. Yeni çağın öğrenmesi’nde çağın gereklilikleri bireyin “performans makinesine” dönüşmesine yol açarken özne merkezli yaklaşım bireyi bu sistemin dışında konumlandırma imkanı sunar.

Haberin Devamı

İNSAN: YENİDEN YORUMLAYAN ÖZNE
Öğrenme, yeni çağın öğrenmesi ifadesinde karşılık bulan ve insanı nesneleştiren bir varoluş biçiminden uzaklaşarak onu kendi hayatının öznesi olarak gören bir anlayışa kayar. Bilgi sadece nesne olmaktan çıkar, katılımcılar da salt tüketici rolü yerine, üretici ve dönüştürücü bir konuma yükselir. İnsan, bilgiyi pasif bir alıcı olarak değil, onu yeniden yorumlayan, dönüştüren ve yeni sentezlere ulaşan bir özne olarak deneyimler. Örneğin, yapay zeka araçları insanın yaratıcılığını sınırlamak yerine, onu genişleten bir “düşünme ortağı” haline gelir. Dolayısıyla, yapay zekanın işsizlik yaratacağı korkularına karşılık, bu paradigmada teknoloji, insanın yaratıcılığını ve özgürlüğünü besleyen bir araç haline gelir.

Haberin Devamı

İçinde yaşadığımız çağda öğrenme diğer bir deyişle zaman ve bilgi etkileşiminin nasıl olacağı sadece güçlü olanın tanımlayacağı bir şey olmamalı. İnsanı özne olarak gören öğrenme yaklaşımı, Batı-merkezli bilgi sistemlerini eleştirirken yerel kültürlerin ekolojik, tıbbi veya yaşama dair diğer bilgeliğini küresel ölçekte değerli kılar. Kültür, bir “veri kümesi” değil, insanın özgür iradesiyle şekillendirdiği canlı bir organizmadır. Öğrenmeye bu yaklaşım devletlerin sınırlarını ve daha da önemlisi küresel ölçekte teknoloji ve dijital dünyayı şekillendiren üç beş dev şirketi aşan kolektif bilgi üretimini mümkün kılar. Bu, eşitsizliklere karşı küresel çapta bir direniş alanı yaratır.

Haberin Devamı

DOĞRU CEVAPLAR YERİNE DOĞRU SORULAR
Bilgi, mutlak ve dokunulmaz bir dogma değil, sürekli yeniden üretilen bir müzakere alanıdır. Öğrenenlerin farklı perspektifleri çarpıştırarak “gerçeği” birlikte inşa etmesi, demokratik bir zihniyet inşa eder. Öncelikle müfredatları “doğru cevaplar” yerine “doğru sorular” üzerine kurmak en önemli başlangıç olmalı. Örneğin, “İklim krizi nasıl ortaya çıktı?” sorusunu fen, edebiyat ve ekonomi perspektifleriyle tartışmak… Dolayısıyla öğrenenler, yaşamın olabildiğince çok ve farklı gerçekliğine maruz bırakılmalı bunları yorumlamaları, müzakere etmeleri ve anlamlandırmaları sağlanmadır. Bu yaklaşım, yalnızca pedagojik bir yöntem değil, aynı zamanda etik ve politik bir duruş gerektirir.

PROF. DR. MUSTAFA SEVER KİMDİR?
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bölümünde lisans eğitimini, aynı fakültede Eğitimin Sosyal ve Tarihi Temelleri Anabilim Dalında, Eğitim Sosyolojisi alanında yüksek lisansını tamamladı. Rehberlik araştırma merkezinde rehber öğretmen olarak çalıştı. Doktorasını State University of New York at Buffalo’da Eğitim Sosyolojisi alanında yaptı. Almanya ve Polonya’da kültür çalışmaları alanlarında dersler aldı. ABD’de çeşitli üniversitelerde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde 2023 yılında profesör oldu. Halen Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde, Uluslararası Eğitim Sosyolojisi Programı ile Eğitimin Felsefi Sosyal ve Tarihi Temelleri Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışıyor. 2014 yılından bugüne UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Eğitim İhtisas Komitesi üyesi olarak; Sürdürülebilir Kalkınma için Eğitim, Herkes için eğitim, mobil öğrenme gibi konularda çalışmalar yürütüyor. Aynı zamanda UNESCO ASPnet okulları Türkiye koordinatörlüğünde görevlendirildi. Life School ve Vitanova School adlı dijital eğitim platformlarının eğitim tasarımcısı ve kurucuları arasında yer aldı. 2018-2021 arasında MEB bakan danışmanlığı görevini yürüttü.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!