Güncelleme Tarihi:
Rusya en iyi yükseköğretim kurumlarıyla Türkiye’nin önemli rakibi ve bölgede güçlü. Rusya da 20 üniversitesini ilk 200’e sokmayı başardı. Türk üniversiteleri, Rusya ile aynı şekilde bölgesel süper güçlerle rekabet ediyor. Fakat bu resmin tümünü anlatmak için yetersiz. İki ülkenin de ilk 20’de beş üniversitesi olmasına rağmen Rus üniversitelerinin ilk üçte olduğunu hatırlamak lazım. Bu, Türkiye’nin Rusya’yı yakalaması için daha başka yollar bulması anlamına da geliyor.
YABANCI AKADEMİSYENLERİN DİKKATİNİ EN ÇOK TÜRKİYE ÇEKİYOR
Peki Türkiye’yi bölgesel olarak diğer ülkelerle kıyasladığımızda hangi yönlerden güçlü olduğunu söyleyebiliriz? Öncelikle Türkiye araştırmalarda bölgesel bir lider. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi son dünya sırlamasında bu alanda 100 tam puan aldı. Aynı şekilde ‘Yükselen Avrupa ve Merkez Asya’ sıralaması da Boğaziçi’nin, bölgenin araştırmalarda liderler arasında yer aldığını gösteriyor. Araştırma üreticiliği ve etkisinde de çok iyi bir durumda olduğunu görüyoruz. Bölgesinde lider konumda. Bunun yanı sıra iki vakıf üniversitesi daha araştırma etkisinden yüksek puan almayı başardı. Türkiye’nin bu konudaki başarısını nasıl açıklayacağımıza gelince, öncelikle yüksek kalitedeki araştırmacılara bakmalıyız. Bu yıl ‘Yükselen Avrupa ve Merkez Asya’ sıralaması bize kesin olarak şunu gösterdi: Türk üniversiteleri yurtdışındaki akademisyenlerin ilgisini çekme konusunda oldukça başarılı. Beş Türk üniversitesi bölgede uluslararası öğretim üyesi kriterindeki puanlarıyla ilk 20’de yer aldı. Bölgede hiçbir ülke, mesele yabancı akademisyenlerin dikkatini çekmek olduğunda Türkiye kadar başarılı değil. İki Türk üniversitesi doktora düzeyindeki akademik personel oranından tam puan aldı. Boğaziçi ve İstanbul üniversiteleri uzman personel istihdam etmede bölge liderleri arasında. Fakat bunlar dışında sadece üç Türk üniversitesi ilk 50’ye girebiliyor.
EN ÖNEMLİ PROBLEMLERDEN BİRİ SINIFLARIN KALABALIK OLMASI
Türkiye’de üniversitelerdeki karar alıcıların; uzmanlaşmış daha fazla öğretim personelini görevlendirmesi, yükseköğretim kurumlarına gerek araştırma, gerekse de öğretim alanında önemli faydalar sağlayacak. Böyle uzmanların daha fazla Türk üniversitelerinde yer alması bölgesel ve global sıralamalarda daha iyi yerlere gelinmesinde rol oynayabilir. Türk üniversiteleri kendilerini hangi açılardan geliştirmeli? Buralara girmek hâlâ bir problem olarak duruyor. QS ‘Dünyanın En Güçlü Yükseköğretim Sistemleri 2016’ sıralamasında Türkiye 50 ülke içerisinde 39’uncu sırada yer aldı. Ülkenin bir diğer başarısız performans gösterdiği alansa öğretim üyesi-öğrenci oranı kriteri. Bu, üniversitelerdeki eğitim kalitesini sınıfların kalabalık olup olmamasına göre değerlendiriyor. Sadece iki Türk üniversitesi bölgesel sıralamada ilk 100’e girebiliyor, en iyi 50’de ise hiçbir yükseköğretim kurumu bulunmuyor. Bu, Türkiye’de üniversiteler için önemli bir problem. Aynı kriter dünya sırlamasında da kullanılıyor. Burada da ilk 200’de hiçbir Türk üniversitesini görmüyoruz.
DOKTORA SAHİBİ AKADEMİSYENE İHTİYAÇ VAR
Sonuç olarak, Türkiye özellikle araştırma kalitesinde bölgesinde önde gelen ülkelerden biri. İki Türk üniversitesi dünya sıralamasında makale başına atıflarda ilk 400’e girmeyi başardı. Oysa ki bu kriterde ilk 400’de hiçbir Rus üniversitesi yok. Diğer yandan Türkiye öğretim ve araştırma alanlarında kendini geliştirmek istiyorsa, daha küçük sınıflara ve doktora sahibi daha fazla öğretim personeline ihtiyacı var. Bu, üniversitelerin akademik itibarlarını artırmaları için de gerekli. Söz konusu eksiklikler kapatılırsa Türkiye global ve bölgesel sıralamalarda daha iyi bir konuma gelebilir.