Güncelleme Tarihi:
Çocuklar kimi zaman gururla ve heyecanla bekler bu kağıdı; kimi zaman da mahcup bir biçimde. Bu bekleyişte aslında karnesine verilecek olası tepkiler çok etkilidir. Birçok çocuk, kötü not karşısında anne-babasının yüzündeki hayal kırıklığını taşır içinde. “Annem babam bana kızacak mı, küsecek mi?” gibi sorular ağır bir stresin habercisidir. Karne iyiyse de “Annem babam beni çok sevecek.” Diyen bir çocuk da aslında aynı stresi içinde taşıyordur. Çünkü çocuk “sevilme” ve “değerli olma” nedenini başarıya bağlamış gibi görünmektedir. Bu, ileride mükemmeliyetçi eğilimleri, hata yapma korkusunu ve kırılganbir özgüveni beraberinde getirebilir.
ÇOCUKLAR SADECE DERS ÇALIŞMAZ
Karne ölçülebilen alanlardaki performansı gösterir. Oysa çocuklar, sadece ders çalışan bireyler değil; duygularıyla, ilişkileriyle, hayal gücüyle, kişilikleriyle bir bütündür. Pekçok beceri de bu kağıda sığmaz. Dolayısıyla karne, çocuğun kim olduğunu değil, belli koşullar altında nasıl bir performans gösterdiğini anlatır. Ebeveynler çocuklarına bunu bilerek yaklaşmalıdır.
Ebeveyn olarak karne gününü bir değerlendirme değil, bir iletişim ve destek günü olarak görmek gerekir. Karnesi iyi olan çocukla birlikte sevinmek kadar, zorlanan çocuğun elinden tutmak da anne-babalığın önemli bir parçasıdır. Çocuğunuza şunu hissettirmelisiniz: “Senin değerini sadece bu kâğıt belirlemiyor. Ben senin yanında, destekçinim.”
GELECEK BAŞARISIZLIK KORKUSUNU TETİKLEMEYİN
Karnesi yüksek olan, derslerinde başarılı çocuklar için de dikkatli bir yaklaşım gerekir. Elbette emeği kutlamak, birlikte sevinmek, çocuğun çabasını takdir etmek çok değerli. Ancak burada da önemli bir denge noktası vardır: Başarıyı överken kişiliği değil çabayı övmek. “Sen çok zekisin!” demek yerine, “Düzenli çalıştığını ve gayret gösterdiğini gördüm, emeğinin karşılığını alman çok güzel” demek daha sağlıklı bir mesaj verir. Aşırı övgü ya da büyük ödüllerle gelen her başarı, çocukta baskı yaratabilir. Gelecek başarısızlık korkusunu tetikleyebilir. Bu yüzden çocuğun hem başarısını paylaşmak hem de değerinin yalnızca notlara bağlı olmadığını hatırlatmak gerekir.
SEVGİ İHTİYACI
Unutmayalım: Karnesi iyi olan çocuğun da duygusal desteğe, takdirin yanında anlayışa ve beklentilerin ağırlığı altında ezilmeyeceği bir sevgiye ihtiyacı vardır.
Karneler sadece çocukları değil, biz yetişkinleri de aynalar. Kendimize şu soruları sormadan geçmemeliyiz:
• Bu dönem çocuğumla gerçekten ilgilenebildim mi?
• Zorlandığı anlarda yanında mıydım?
• Sorunlarıyla ilgilendim mi, yoksa sadece sonuçlara mı odaklandım?
• Ona sorumluluk alması için gerekli desteği verebildim mi?
KARNE GÜNÜ BİR FIRSAT
Karne günü, sadece bir değerlendirme değil, aynı zamanda bir iletişim fırsatıdır. Tepkilerimizde ölçülü olmalı, çocuklara sadece başarıya odaklı değil, çabaya da değer veren bir yaklaşım sunmalıyız. Çünkü çocuk, aşırı mutlulukla da, yoğun öfkeyle de aynı mesajı alır: “Sevgi, koşulludur.”
Peki, ne yapalım?
• Karnesi iyiyse birlikte sevinin, kutlayın. Ama bu başarıyı kişiliğinin bir göstergesi değil, çabasının sonucu olarak görün.
• Karnesi beklenenden düşükse, olumlu yanları öne çıkarın. Zayıf olduğu dersleri, “eksik” ya da “başarısızlık” değil, geliştirilecek alanlar olarak değerlendirin.
• Ceza vermeyin. Ödül verirken de aşırılıktan kaçının.
• Duygularını ifade etmesine alan tanıyın. Gerekirse birlikte üzülün, ama çözüme birlikte odaklanın.
• Tatili hem dinlenme hem de içsel güç toplama dönemi olarak görün. Hiçbir şey yapmamakla tamamen sorumluluktan kopmak arasında dengeli bir plan oluşturun.
Unutmayalım: Karneler geçer, anılar kalır. Karne günü çocuklarımızın yalnız notları değil, bizim sevgimizi ve desteğimizi de gördüğü bir gün olsun.
Herkese dinlenmeyi, birlikte vakit geçirmeyi ve umutla yeni başlangıçlara hazırlanmayı sağlayacak güzel bir tatil dilerim.
DOÇ. DR. ELİF ULU KİMDİR?
1981 yılında Bursa’da doğdu. Ortaokul ve liseyi İzmir Karşıyaka Anadolu Lisesinde tamamladı. 2004 senesinde Ege Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Lisans programından birincilikle mezun oldu. 2004 yılında Ege Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 2007 yılında yüksek lisans ve 2011 yılında doktora öğretimini aynı bölümde tamamladı. 2022 yılında Doçent unvanı aldı. Halen aynı bölümde görev yapıyor. Uluslararası ve ulusal hakemli dergilerde yayımlanmış makaleleri, uluslararası kitap bölümleri ve uluslararası bilimsel toplantılarda sunulan çok sayıda bildirisi bulunuyor. Çalışma konuları dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, kariyer psikolojik danışmanlığı, çocuk ve ergenlerle psikolojik danışma, evlilik ve aile psikolojik danışmanlığı ve bağımlılık danışmanlığıdır. Kendisi EMDR terapisti, aile danışmanı ve bilişsel davranışçı psikoterapisttir.