Egemenlik kayıtsız şartsız kimin?

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, o zamanlar bir bozkır kasabası olan Ankara'da, 23 Nisan 1920 günü ilk kez toplanmış, Mustafa Kemal Paşa'yı başkanlığa seçmişti...

O Meclis, ordusuyla birlikte İstiklal Harbi'ni kazandı.

Genç Türk devleti zafere ulaştı, bağımsızlığını elde etti.

Eskiden milletvekillerine ‘‘mebus’’ denirdi. Mebus olmanın bir ağırlığı vardı. Onların pek çoğu, kelle koltukta vatan için savaşmış insanlardan, asker ve sivil kahramanlardan oluşurdu.

Aralarında iş takipçisi falan pek bulunmazdı.

***

Aradan yıllar geçti. Bugün, Meclis'in açılışının 78. yıldönümü.

O Meclis kürsüsünün arkasında kocaman harflerle, Atatürk'ün bir sözü yer alır:

‘‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.’’

Acaba gerçekten öyle mi?

Aradan 78 yıl geçtikten sonra egemenlik haklarını gerçekten de milletimiz mi kullanıyor?

Göstermelik olarak evet!

Yine göstermelik olarak baktığımızda, o milletvekillerini oraya milletimiz gönderiyor. Seçimlerde sandık başına gidiyoruz ve beğendiğimiz partiye oyumuzu veriyoruz. Listenin ilk sıralarında yer alan adaylardan bir bölümü de, partilerinin aldığı oy oranına göre Meclis'e girip bizi, yani milleti ‘‘temsil etmeye’’ başlıyorlar.

Ama ne temsil!

***

Burada açıkça konuşalım. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında egemenlik kayıtsız şartsız millete değil, parti genel başkanlarına aittir...

Çünkü o milletvekillerinin tümünü onlar seçmiştir. Seçim öncesinde listeleri halk belirlemez. Partililer de belirlemez.

Belirleyen, genel başkanlar, onların karıları veya kocaları ile birkaç partili yakınıdır.

Bu şahıslar tarafından liste yapılırken dikkate alınan tek husus şudur:

‘‘Bu adam bana sadakat gösterir mi? Kararlarıma itiraz eder mi? Sonradan su koyverir mi?’’

Çetele bu ölçüye göre tutulur ve Meclis'e kimin gireceği üç aşağı beş yukarı bu yöntemle belli olur.

Bize de sandık başına gidip, genel başkanların belirlediği bu şahısları oylarımızla Meclis'e göndermek kalır!

Adına ‘‘demokrasi’’ denilen nesne, bizde böyle çalışır.

Sonra ne olur? Listelere bir sürü ilkesiz adamın sızdığı görülür. Bunlardan bir bölümü, Meclis'e geldiği günün ertesinde parti değiştirir! Bir bölümü iş takibine başlar. Bazıları sonuna kadar genel başkan yalakalığı yapıp bir dönem daha milletvekilliğini garanti edebilmek için çaba harcar.

Bunların çoğu, o kutsal çatı altında oy kullanırken vicdanlarının sesini değil, genel başkanlarının emrini dinler. Oylar o doğrultuda kullanılır.

Çünkü milletvekilliği avantalı bir iştir. Bu kuşu kafesten kaçırmaya gelmez!

Parası boldur. Elinize ayda 1 milyara yakın maaş geçer. Bir kez milletvekili seçildiniz mi tüm sağlık giderleriniz, aileniz dahil, ömür boyu beleştir.

***

Türkiye Büyük Millet Meclisi, günümüzde en büyük KİT olmuştur. Binlerce personel çalıştırır. Bunlardan pek çoğu eş dost, hısım akraba ve torpillilerden oluşur. Yazarken üzülüyorum ama maalesef böyledir.

Binlerce personel, yüzlerce makam aracı... Kimin elinin kimin cebinde olduğunu biraz zor anlarsınız.

Sadece şu Genel Kurul Salonu ihalesi bile, yazdıklarımın küçücük bir kanıtıdır. Burada devletin ve milletin 36 milyon dolar parası harcanmıştır ama salona işlerlik kazandırmak mümkün olmamaktadır.

Türkiye'nin önemli yolsuzluklarından biri, yıllardan beri o Genel Kurul Salonu'nun ta göbeğinde yatmaktadır.

Milletin vekilleri arasında son derece düzgün, dört dörtlük kimseler vardır. Ancak bunlar her zaman azınlıkta kalır.

Pek çoğu eyyamcıdır. Ülke sorunları onların umurunda bile değildir. Okumazlar, bilmezler, öğrenmezler. Önemli bir bölümü, Meclis çalışmalarına ‘‘lütfen’’ katılırlar. Zamanlarının çoğu kuliste muhabbet ederek, dedikodu yaparak, çay kahve içerek geçer. Oylama başlayınca içeri çağırılırlar, ellerini kaldırırlar! Sağolsunlar, var olsunlar!

Onların görevi, otomatik el kaldırma makinesi olarak çalışmaktır. Genel başkan tarafından gönderilen emirleri uygulayıp oylarını o doğrultuda kullanırlar.

Meclis Kütüphanesi, Milli Kütüphane'den sonra Türkiye'nin en büyük ve en zengin kitaplığıdır. Gidin oraya, sürekli bomboştur. Milletin 550 adet vekilinden iki veya üçünü orada görürseniz sevinin.

***

Yine açık konuşalım. Halkın Meclis'e saygısı ve sevgisi kalmamıştır. Halk Meclis'e olan güvenini yitirmiştir. Orasını ‘‘sadece kendi kişisel, parasal ve parti çıkarlarını düşünen’’ insanların topluluğu olarak görür... Ve haklıdır.

Meclis'in saygınlığı azaldıkça, milletin demokrasiye karşı inançsızlığı pekişmektedir.

Nereden nereye gelmişiz!

23 Nisan 1920'de açılan küçücük, ama inançlı insanlarla dolu bir Meclis... Günümüzde ise KİT olmuş, hantallaşmış, çalışmayan, milletin iradesini göstermelik olarak temsil eden bir Türkiye Büyük Millet Meclisi.

Şimdi sormalı:

Egemenlik kayıtsız şartsız kimin elinde?

Milletin mi, birkaç yüz delegenin seçtiği parti genel başkanlarının mı?













Yazarın Tüm Yazıları