Düşman gazeteciler

İçerideki haberde bir şey yok. Normal. Ne oldu, ne bitti, haber gibi anlatılıyor.

Ama gazetenin mutfağı tarafından hazırlanan Sabah’ın Günaydın ilavesinin birinci sayfasına bakarsanız, Buzda Dans yarışmasında "Seviye, ilk yayından belli"ymiş...

Düşükmüş yani. Düşüren de benmişim.

Öyle sorular sormuşum ki, seviye belli olmuş.

Seviyesizlik saydıkları soru ne, biliyor musunuz?

"Sürekli poponuzla gündeme gelmekten rahatsız olmuyor musunuz?"

Bu soruda seviyesizlik nerede?

Popo sözcüğünde ise, onu gösteren ve kullanan ben değilim.

Tam tersine, bu organı üzerinden para kazanmaya çalışan birine, "Bu seni rahatsız etmiyor mu?" diye sormuşum.

Hangi delikanlı çıkıp buradaki seviyesizliği bana kanıtlayabilir bilmiyorum.

Ama mesele zaten belli; haber maber değil, bağcıyı dövmek, yakalanan her fırsatta, haklı-haksız, rakibe kafa atmak.

Seviyeli gazetecilik bu mu oluyor?!!

Eğer böyleyse bunu yapmak çok kolay, çünkü herkesin her lafını alıp onun aleyhine kullanmak mümkün.

Neymiş, Alp Kırşan’a "G-string giymeyi reddetmişsiniz, doğru mu?" diye sormuşum.

Soracağım tabii.

Çünkü bu sporda bu giysi kullanılıyormuş.

Her işin gerektirdiği bir şeyler var; buz pateninde de... Burada tuhaf olan, bu soruyu sormak değil, Ben rahatsız olurum bu tür şeylerden deyip giymemek, g-string ile eşcinsellik arasında bağlantı kurmak...

Şimdi bir gazeteci olarak bu soruyu neden sormamam gerekiyormuş?

Deli mi bunlar?

Bunun adı düpedüz düşmanlık...

Bir dolandırılma öyküsü

N á l á n, k a ç ı n c ı k u r b a n?

Biricik arkadaşım Nálán Apa’nın başına şöyle bir şey geliyor: Evinin önünden taksiye biniyor.

İşe gidecek.

Arkaya kuruluyor, dikiz aynasından şoförün yüzünün pek bir üzgün olduğunu görüyor.

"Hayrola?" diyor.

"Abla sorma" diyor taksi şoförü ve direkt meseleye giriyor, "İki arkadaşımızı kaybettik. Okumuşsunuzdur gazetelerde. Şırnak’ta mayına bastılar. Genceciktiler. Parçalanarak öldüler. Televizyonlar da verdi..."

"A öyle mi?" diyor Nálán haberi olmamasının yarattığı vicdan azabıyla, "Çok üzüldüm, başınız sağ olsun..."

Taksi şoförü, acıklı acıklı anlatmaya devam ediyor. "En fenası da birinin karısı hamileydi. Acı haberi alınca kızcağızı apar topar hastaneye kaldırdılar, erken doğum yaptı. Bir de hastane mikrobu mu ne kapmış çocuk, bir dolu ameliyat, küveze filan aldılar. Allah’tan hálá hayatta. Hastane de, ’Ben onu bunu anlamam, 38 milyarımı vermezseniz çıkamazsınız buradan’ demiş. Biz durak olarak destek çıkmaya çalışıyoruz. İki gündür harıl harıl çalışıyoruz, 18 milyar denkleştirebildik. Eşe dosta herkese söylüyorum, bakarsın yardım etmek isteyen vicdanlılar çıkar..."

O arada Nálan’ın ineceği yere gelmiş oluyorlar.

Taksimetrede 3 YTL yazıyor.

O 20 YTL uzatıyor.

Şoförle göz göze geliyor, "Üstü kalsın, yardım olsun" diyor.

Bu acıklı hikayenin üzerine kendisini bu parayı vermeye zorunlu hissediyor.

Ama indikten sonra da içine bir kurt düşüyor.

İşten taksi durağı arıyor, arabanın plakasını veriyor ve soruyor böyle bir durum var mı?

"Ah hanımefendi ah! Siz kaçıncı kurbansınsınız biliyor musunuz?" yanıtını alıyor.

Ve dolandırıldığını anlıyor.

Bu tür, yani hikaye anlatarak dolandırma, yeniden moda olmuş. Haberiniz olsun!

Buzda Dans

KÜPELERE BAYILDIK

Buzda Dans için sürekli Dubai-Türkiye arası gelip gidecek misin? Yoksa Alya’yı da yanında getirdin de, burada mı kalacaksın? Peki o zaman sevgilin Dubai’de yalnız kalmayacak mı? Bu arada pek şıktın. En çok küpelerine bayıldık. (Ayşe)

- Birkaç hafta İstanbul’dayım, Alya da benimle birlikte. Babamız iş seyahatinde, o yüzden buradayız. O Dubai’ye döndüğünde biz de evimize döneceğiz. O zaman da her hafta program için buraya uçacağım, 36 saat kalacağım ve geri döneceğim. Biraz yorgunluk olacak ama yapabilirim diye düşünüyorum. Küpeleri sevdiniz demek...



O NE KÜPELERDİ KUZUM!

O ne küpelerdi kuzum öyle? Avize gibi! Senin tarzın değil o tür şeyler. Sen bizim doğal, sade Ayşe’mizsin, lütfen öyle kal. (Sermet K.)

- Siz de sevmediniz demek. Kusura bakmayın, herkesin hoşuna gidecek bir şey bulmak neredeyse imkánsız.



SAÇINIZA GICIK OLDUM

Güzel bir yarışma. Ama ben saçınıza gıcık oldum. İbibik gibi kalkmıştı. İnsanda, gelip indirme duygusu uyandırıyordu. N’olur bir daha öyle yapmayın. Onun dışında sorun yok, ekrana yakışmışsınız. (Gülin)

- Teşekkür ederim. Demek siz de saçlarımı beğenmediniz...

O SAÇTAN İSTİYORUM

Saçlarınıza bayıldım, ben de aynısından istiyorum! Benzer şekilde kestiriyorum ama olmuyor. Spreyle mi, jöleyle mi, Dax’la mı o hale getiriyorsunuz? Ve kesen kim? (Mehtap)

- Demek, siz de beğendiniz. Aynısını istediğinizden emin misiniz? Çünkü beğenmeyenler de var. Ebil’den Hüseyin kesiyor. Altın makas Hüseyin. Dax’la o hale geliyor ama asıl maharet kesimde. Röflemi ise MOS’tan Şükran yapıyor...

SİZE YAKIŞMIYOR

Sizi o jüri üyeleri arasında görünce gerçekten şaşırdım. Üzüldüm de. Bir de üstüne polemik yaratmaya çalışan eleştirilerinizi dinleyince... Ayşe Hanım, size yakışmayan bu saçma sapan reyting manyağı olmuş programlardan bir an evvel kurtulmanızı dilerim. (Gözde)

- Samimiyetle "Allah kurtarsın!" demenizi çok hoş buluyorum, ama programı değerlendirmenize katılmıyorum. Çünkü mesela Zeynep Tokuş’un partneriyle buzdaki dansı Türk televizyonlarında şimdiye kadar yayınlanmış en estetik sekanslardan biriydi. Aynı anda reyting almasının bence hiç bir mahzuru yok, sizce neden var? Ben de reyting almak için sormadım, onlar olayın akışının gerektirdiği sorulardı.

DEĞİŞMİŞSİN

Annelik kesinlikle bambaşka bir şey katmış sana. Nasıl bir şey desen, açıklayamam ama katmış işte. Bir de rahat görünüyordun. Daha önce ekranda izlediğimde ellerini kontrol edemiyor gibiydin. Bu sefer gayet normaldin. Ses tonun da daha yumuşak geldi. Acaba sigarayı mı bıraktın? Bir de önceleri daha höt höt tarzı bir konuşman vardı, şimdi o da gayet yumuşaktı. Seni kendi programında görmek ümidiyle. (Ayla)

- Size öyle gelmiş. Doğru olduğunu söyleyebileceğim tek şey, sigarayı bıraktığım. Alya’ya hamile olduğumu öğrendiğimden beri sigara içmiyorum. Ama rahat mahat değilim ekranda. Ben de isterim bir gün kendi programımı yapabilmek. Ama bunları düşünmek için henüz çok erken.

PARA MI?

Siz "aykırı"sınız. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Farklı bir yanınız var. Gereğinde "toplumsal değer" dediğimiz, ikiyüzlü kurallara karşı çıkabilecek, "Kral çıplak" diyebilecek kadar yürekli bir insansınız. Kimi zaman sizinle aynı şekilde düşünmesem de sizi takdir ediyorum ve yazılarınızı aksaksız okuyorum. Gelelim yarışma konusuna, öneri istemişsiniz: Bence hemen çekilin! Parayı bu kadar çok sevdiğinizi ya da ihtiyacınız olduğunu düşünmüyorum. Meşhur olmaya da ihtiyacınız yok. Nedir o zaman sizi çeken? Ben öbür Ayşe Arman’ı okumaya devam edeceğim. (Hüseyin S.)

- Doğru söylüyorsunuz; beni çekenler reyting, şöhret ya da para değil. Benim için televizyondan, televizyon programından korkmamak önemli. Yapabiliyor olmak. Günün birinde televizyonda devam edebilmek için bu aşamalardan geçmem gerekiyor. Ya da benim kendime koyduğum hedefler öyle gerektiriyor. Bende değişen bir şey yok, aynı benim.

NE GEREK VARDI?

Senin bir karizman var. Ne kadar istemesen de garip, basit, saçma sapan diyaloglar olacak. Yani ne gerek var abuk sabuk insanlarla laf dalaşına girmeye? (Şebnem)

- Haklısın. Çok gerek yok. Ne var ki hayatta bunlar da oluyor; ağız dalaşına girmek, kendini yerli yersiz ifade etmeye çalışmak... Ama yine de adrenalini bir hayli yükseltiyor. Tuhaf bir mazoşist cazibesi var.


KULAK ASMAYIN

Kimseye kulak asmayın, yarışmada çok tatlıydınız. Herkes sizdeki değişimi eleştiriyor. Bakınız: Alya’dan önceki ve sonraki haliniz... Ama insanın en önemli özelliği, değişimlere uyum sağlayabilmesi. Öyle değil mi? Su gibi yani, konduğu kabın şeklini alabilmesi. Sonuçta su, her yerde su, Ayşe de öyle. (Sırma)

- Ooooo, çok teşekkür ederim. Uzun zamandır bu kadar güzel bir iltifat duymamıştım. Bu söylediklerinizin hepsini hak etmek için daha çok çalışacağım.

NASILMIŞ BAKALIM

Sizi bu kadar bilip de televizyonda görünce "Hmm, nasılmış bakalım" demek çok zevkli! 1. Gazetedeki resimlerinizde saçlarınız daha hoş. Sizin tepesi kaldırılmış saça ihtiyacınız yok. Ne kadar sade ve az dikkat çekici, o kadar iyi. 2. O kadar makyaja da gerek yok. Bırakın, onu kapatacak kusuru olanlar yapsın. Yüzünüzdeki o hiç dikkat çekmeyecek incecik çizgilerin içi tonla fondöten ve pudra dolunca dikkat çeker hale geliyor. Kaşlarınızı da abartılı boyamışlar. Hani o duru yüzlü gazeteci kız? 3. Küpeler de zevksizdi. 4. Ama tavırlar süper! Tabii ufak bir hata var: İnsanlara hak ettikleri muameleyi göstermek. Lütfen gösteriniz. Annemle sizi izlemeye devam edeceğiz. Öperiz. (Beliz)

- Bu iş gittikçe daha eğlenceli bir hale geliyor. Görünen o ki, ne kadar çok "ortada" olursanız, birilerinin kendilerinde sizi eleştirme hakkı bulması o kadar artıyor. Şu anda bu durum beni rahatsız etmiyor. Bir de ben esas olarak "Parmaktan geçme terlik diyarı"nda hep bitmeyen bir yaz yaşıyorum. Gelip burada işimi yapıp, oraya sade hayatıma dönüyorum. Dolayısıyla teflon gibiyim, hiçbir şey yapışmıyor. Ben televizyon makyajı bilmem. Yapacağız dediler, yaptılar. Bir dahaki sefere az yapmalarını söylerim. Ve sizi öperim.
Yazarın Tüm Yazıları