Şatt-ül Arap nereye dökülür?

Güncelleme Tarihi:

Şatt-ül Arap nereye dökülür
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2008 00:10

Ece Ayhan şiirindeki o meşhur ve belki de Türk edebiyat tarihinin en "estetik" hatasına atfen bu soru, bu kez hiç de romantik sayılmayacak bir edayla, "Petrolün kalbine" diye yanıtlanabilir.

Haberin Devamı

Bunu bugünlerde en çok Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile İranlı mevkidaşı Mahmud Ahmedinejad soruyor olmalı.

Bugün, bu soruyla birlikte kopan, fakat dünya basınında pek de yankı bulmayan bir fırtınadan, Talabani'nin, Irak-İran ekseninde diplomatik krize neden olan gafından bahsedeceğim.

Bağdat ve Tahran hükümeti yetkilileri arasında, 2007'nin son günlerinde çok fazla kişinin dikkatini çekmeyen bir toplantı yapıldı.

İki ülke arasındaki sınır anlaşmazlıklarını çözmeyi amaçlayan toplantı öncesinde iyimser bir hava vardı. İran'ın, Irak'taki Şii direnişçilere verdiği destek kesilmiş, Bağdat hükümeti azalan şiddet olayları sayesinde nefes almış ve ikili ilişkiler düzelmişti.

Ancak Irak Devlet Başkanı Talabani toplantıda öyle bir çıkış yaptı ki, esen bahar rüzgarları bir anda kasırgaya dönüştü. Talabani, El Hayat Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, iki ülkenin Basra Körfezi'ndeki deniz sınırlarını düzenleyen 1975 Cezayir Anlaşması'nın artık yürürlükte olmadığını ve bu mutabakatı tanımadıklarını duyurdu.

Haberin Devamı

Bu açıklama, Yunanistan'ın karasularını aniden 12 mile çıkarıp Türk gemilerine karşı bu çerçevede askeri tedbir almaya başlama olasılığı kadar sarsıcıydı. İranlılar hem hükümet düzeyinde, hem de sivil toplum olarak o kadar sert bir tepki gösterdiler ki, Talabani ertesi gün bir düzeltme yayınladı. Anlaşmanın uluslararası bağlayıcılığı olduğunu kabul eden Talabani'ye göre, gazete, açıklamalarını çarpıtmıştı. Irak Devlet Başkanı, anlaşmanın geçerli olduğunu, ancak bunun yerine daha geniş kapsamlı bir mutabakata varılması gerektiğini vurguladı.

Peki 1975'teki bu anlaşma, neden bu kadar önemli?

SADDAM İLE ŞAH İMZALADI

Cezayir Anlaşması olarak bilinen mutabakat, İran Şahı ile Saddam Hüseyin arasında  6 Mart 1975'te yapılmıştı. Taraflar, 1913 İstanbul Protokolü ile çizilen kara sınırlarını tam olarak belirleme ve ırmak sınırlarını da yeniden düzenleme sözü verdiler. Bir hafta sonra Bağdat'ta buluşup, mutabakatı, bağlayıcı bir antlaşma haline getirdiler.

Haberin Devamı

Anlaşmanın kilit noktası, Şatt-ül Arap ile ilgiliydi. Fırat ile Dicle, Basra Körfezi'ne yaklaşık 200 kilometre kala birleşip, tek ve büyük bir akarsu olur; ki bu ırmağa Iraklılar Şatt-ül Arap (Arap Nehri), İranlılar ise Arvand (hızlı akarsu) derler. Girişi 1 kilometre genişliğindeki ırmağın derinliği de, en büyük petrol tankerlerinin bile kullanımına uygundur.

1975'e kadar Şatt-ül Arap'ın tamamı Irak'ın kontrolündeydi. Yani bir İranlı, ırmağa adımını bile atsa Irak karasularını ihlal etmiş sayılıyordu. Fakat bu anlaşmadan sonra Şatt-ül Arap en derin olduğu noktadan ikiye bölündü. Açık denizlere çıkış açısından hayati bir stratejik öneme sahip bu büyük ırmağı, su üstündeki sınırlarla, iki devlet birden kontrol etmeye başladı.

Haberin Devamı

Peki Talabani neden 1975 Anlaşması'ndan bu kadar nefret ediyor?

KÜRTLERİ YAKAN PAYLAŞIM

Bu soruyu Persian Journal'da yazan İranlı uluslararası hukuk uzmanı Bahman Agay Diba cevaplıyor. Saddam Hüseyin, bu ırmağı paylaşma hakkını İran'a altın tepsi içinde sunarken çok da istekli değildi, ama buna mecbur kalmıştı. Saddam, 1970'lerde rejimini tehdit eden Kürt isyanlarıyla meşguldü. İran'ın Kürtlere desteği kesmesi karşılığında Şatt-ül Arap tâvizini verdi. Anlaşmanın ardından İran, Kürtlere desteği kesti ve Kürtlerin Irak'tan kopma hayalleri de suya düştü.

Talabani, bu anlaşmayı, zamanında soydaşlarının bağımsızlık planlarını bozduğu için bir intikam duygusuyla mı tartışmaya açıyor?

Bu doğru olmayabilir.

Haberin Devamı

Zira Saddam'ın bile, İran'ı kazanmak için bu ciddi tavizi verdiğine kısa bir süre sonra pişman olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Fırat ve Dicle'nin taşıdığı alüvyon, Şatt-ül Arap'ın Basra Körfezi'ne döküldüğü noktada biriktikçe, nehrin Irak tarafında kalan girişi giderek sığlaşmaya başladı. Hatta günümüz itibariyle Irak'ın, denize tek çıkışı olan bu nehir ağzını alüvyon yığılması yüzünden kaybedip karaya hapsolduğu bile söylenebilir. Dolayısıyla Irak'ın talepleri de çok da saldırgan veya intikamcı değil.

Ancak Talabani'nin ruh haliyle ilgili durumu, birkaç hafta için başlayacak müzakereler netleştirecek. Tarihi henüz belirlenmeyen müzakerelerde, İran-Irak arasındaki bu "Ege sorunu" ile ilgili sınır anlaşmazlıkları gündeme gelmeyecek. Fakat alüvyonun temizlenmesi, batık gemilerin çıkarılması, İran-Irak savaşından kalan mayınların temizlenmesi gibi ortak çaba gerektiren konularda Talabani'nin yapacağı yeni çıkışlar, bize önemli ipuçları verebilir.

Haberin Devamı

Daha önemlisi, bu müzakerelerden sonra, iki ülke arasında 27 yıl sonra ilk kez sınırların da tartışılacağı bir döneme girebiliriz.

1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak savaşının, iki ülke arasında sınır anlaşmazlıklarının yaşandığı böyle bir dönemde patlak verdiğini unutmayalım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!