Düğmeye eskiden bu kadar nazik basmazlardı

Güncelleme Tarihi:

Düğmeye eskiden bu kadar nazik basmazlardı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 14, 2001 00:00

Haberin Devamı

'Adı açıklanmayan askeri yetkilinin' Beyaz Enerji

Operasyonu'yla ilgili sözlerini ilk okuduğumda, 'Ordunun geleneksel ifade biçimi değişmiş, artık diplomatça konuşuyorlar' diye düşündüm. Zira askerler yolsuzluklara geçmişte de müdahale ederler, hükümetle rejim konusunda o devirlerde de anlaşmazlığa düşerler ama politikacılar için başka türlü ifadeler kullanırlardı. Eski muhtıralarda 'alçak, haysiyetsiz, edepsiz, şerefsiz, cibilliyetsiz, namussuz' gibisinden sözlerin mutlaka yeralması ve metnin 'yediğin o paraları yemek sana nasib olmayacak' yolunda bir tehditle sona ermesi gerekirdi.

Türkiye, günlerdir 'düğmeye kimin bastığını' tartışıyor ve 'Ersümer'i çizin' sözünün sahibini arıyor. Mesut Bey Hürriyet'e, askerler de Mesut Bey'e hitaben karşılıklı sözler ederken hepimiz Beyaz Enerji Operasyonu'ndan yükselen ve etrafı göz gözü görmez hale getiren beyaz dumanları teneffüs ediyoruz.

Ben, adı açıklanmayan askeri yetkilinin operasyonla ilgili sözlerini ilk okuduğumda önce şaşırdam ve başka türlü düşündüm.

Sonra, kendi kendime 'Ordunun geleneksel ifade biçimi değişmiş, artık diplomatça konuşuyorlar' dedim. Zira askerler yolsuzluklara geçmişte de müdahale ederler, rejimin geleceği konusunda hükümetle o devirlerde de anlaşmazlığa düşerler ama politikacılar hakkında başka türlü ifadeler kullanırlardı.

Bakın, nasıl:

Askerler, çok değil, bundan 80-90 sene önce bir bakanı yahut başbakanı eleştirmek istediklerinde yahut koltuğundan ayrılmasını arzu ettiklerinde 'Düğmeye o değil, biz bastık' gibisinden nazik bir üslupla konuşmazlar, politikacı hakkındaki hislerini açıkça ifade ederler, söylenmedik söz bırakmazlar ve sözlerini yorumlamaya gerek kalmazdı.

O devirlerde bir muhtıranın 'muhtıra' olabilmesi için, içerisinde bazı ifadelerin yer alması ve metinde mutlaka kuvvetli bir tehdit unsurunun bulunması gerekirdi. Metninde 'alçak, haysiyetsiz, edepsiz, şerefsiz, cibilliyetsiz, namussuz, hırsız herif' gibi sıfatların olmadığı bir muhtıra pek öyle muhtıradan sayılmaz, hele muhtırayı yiyenin yani böylesine zarif ifadelere muhatap olan politikacının istikbaline birkaç kelimeyle de olsa işaret etmeyen telgraf ve demeçler hiçbir şekilde ciddiye alınmazdı. Politikacının istikbali 'O paraları yemek sana nasip olmayacak', 'Yarını göremeyeceksin', 'Kurşunlarımız ve bıçaklarımız hazır, bekliyor' gibisinden sözlerle açık bir şekilde ifade edilir, o kişinin yakınları da unutulmaz ve 'Çevirdiğin dolapların hepsi ailene dönecek' diyen hatırlatmalarda bulunulurdu. Hatta, Sadrazam Tevfik Paşa gibi namusuyla ve devlete bağlılığıyla tanınmış isimlerin bile zaman zaman böyle hitaplara muhatap oldukları da görülürdü.

Yandaki kutuda, geçmişte bazı başbakanlarla bakanlara çekilen ve bu şekildeki ifadelerle dolu olan telgraflardan bazıları yeralıyor. Telgrafları okuduktan sonra 'Ordunun geleneksel ifade biçimi değişmiş, artık diplomatça konuşuyorlar' diye düşünmekte ne kadar haklı olduğumu göreceksiniz.

Gerçek muhtıralar işte böyle olur

ANANIN DONU BAŞINA GEÇSİN!

'Başbakanlık makamında bulunan alçağa: Size, bir önceki telgrafımızla yirmi dört saat mühlet vermiştik ama rezil vücudunuzla pislettiğiniz makamlardan çekildiğinize dair henüz bir işaret almadık. Bundan büyük memnunluk duyduk, zira böylelikle tertip edeceğimiz cezayı hak ettiğinizi kendi kendinize göstermiş oldunuz. İhtimal ki orada bulunan bir takım kerhaneci evlátları ilk telgrafımızı size vermediler. Vebálin bizde kalmaması için o telgrafı alınız ve okuyunuz. Okumadığınız takdirde Allah'ın láneti ve ananızın donu başınıza geçsin! Okumayanların ve bu telgrafları vermeyenlerin hepsi kerhaneden yetişmiş en büyük deyyuslardır. Telgrafları vermeyen alçaklar kendilerini yok bilsinler. ...Sizi açlıktan öldürmek de, cezanızı ateş, kurşun ve bıçakla vermek de elimizdedir. Ey namussuzlar!' (18. Tümen'den Sadrazam Tevfik Paşa'ya çekilen telgraf).

HAİN Kafası koparmak lezzetlidir!

'...Bakanlık koltuklarını pisletmeyip hemen çekiliniz. Millet sizi kat'iyyen istemiyor. Anayasanın ilánından önceki duruma dönülmediği takdirde, ordu ile beraber oraya doğru hareket ediyoruz ve bunu padişaha da yazdık. Akıllı davranınız. Millet, namusunu temizlemek için hain kafası koparmaktan lezzet alır ve namusunu da bu şekilde tamamlar' (Bursa'daki İttihadçı askerlerin 1908'de hükümete telgrafı)

ÇEVİRDİĞİN DOLAPLAR AİLENE DÖNECEK!

'...Çevirmek istediğiniz dolaplar feci bir şekilde başınıza ve ailenize dönecektir. Bundan kesinlikle şüphe etmeyin. Millet zalimlerin ve hainlerin cezasını vermekte artık asla tereddüt etmeyecek, iktidarın başında bulunanları namus ve hamiyyet yoluna çevirecek ve sonra yaşatmayacaktır. Allah izin verirse bu sözümüzün ne kadar doğru olduğunu zat-ı devletleri de tecrübe edeceklerdir. ...Ahlákınızın ve alçaklığınızın artık düzelmeyecek bir hale geldiğini bildiğimiz için herşeyden önce terfi ettirilen subayların rütbelerini indirirerek terfileri kurallarına göre yapınız. Sonra da derhal istifa edip o kıymetli makamı kirletmeyiniz. Hayatınızı devam ettirmenizin başka yolu yoktur' (Deniz subaylarının, Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) Hasan Rami Paşa'ya 1908 Eylül'ünde gönderdikleri tehdit mektubu).

HAMİYYETSİZ, ölümü düşün!

'...Siz vatanın ve milletin ekmeğiyle büyümediniz mi? Nasıl nankörlük edebiliyorsunuz? Bunca vatan evládına merhametiniz yok mu? Makamınızda kaldığınız müddetçe alacağınız dört-beşyüz lirayla ve sadrazamlık koltuğuyla mı şeref kazanacaksınız? Geçiminizi dünyada bununla sağlıyor iseniz áhırette milletin kanlarıyla mı yaşayacaksınız? Biraz da ölümü düşününüz! Biraz da vatanın şu anda içerisinde bulunduğu nazik durumu düşününüz! Sizde bunları düşünmeye sevkedecek kadar da hamiyyet yok mu? Bir istifa ile şánınıza halel mi gelecek? Keşki bu şerefi kazanabilseniz! İşte ey Sadrazam Paşa Hazretleri! Vicdanınız hangi yolu tercih ederse, onu seçiniz. Fakat ölüm var, Cenáb-ı Allah var, vesselám!..' (Rumeli'deki bir grup askerin 1909'da hükümete çektiği telgraf).

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!