Düğüm hâlâ çözülmedi

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Susurluk olayı yarın bir yaşını doldurmuş olacak.

Tuhaftır: Türk kamuoyu kazada ölen Mehmet Özbay'ın asıl kimliğinin Abdullah Çatlı olduğunu ilk yarım, yahut en çok bir saat içinde öğrendi. Ama sonra önümüz tıkandı. Ve kördüğüm hâlâ çözülmedi.

Oysa Başbakan Mesut Yılmaz, iki hafta önce söz vermişti: Bugünlerde çok önemli açıklamalar yapacaktı.

Üstelik o kadar iddialıydı ki, Susurluk olayını çözemezsem bana da yuh olsun anlamında laflar ediyordu.

Ama hakkını yemeyelim: Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, bu konuyla bizzat meşgul oluyor. Ama o da bir santim ilerlemek için günler kaybediyor.

Nitekim Savaş, Mehmet Ağar döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü için gizlice İsrail'den alınan ‘‘suikast’’ tipi silahların ne nerede kullanıldığını ortaya çıkartabildi, hatta ne de silahları bulabildi.

Şimdi de Savaş'ın, Susurluk olayından üç hafta sonra Budapeşte'de bir otel lobisinde Mesut Yılmaz'a yönelik olarak meydana gelen saldırı arkasında Susurluk çetesinin bulunduğunu ortaya çıkardığı bildiriliyor.

Haberi bugünkü Hürriyet'te okursunuz: Meğer Mesut Yılmaz'a saldırı düzenlenmeden bir gün önce Yeşil kod adlı kriminal, bir kamu görevlisi tarafından Esenboğa Havalimanı'nın VIP Salonu'ndan geçirilerek Budapeşte uçağına bindirilmiş.

Yeşil'in ne mene bir mahluk olduğunu bildikleri için, ismini resmi yolcu listesine koymamışlar.

Gördüğünüz gibi nereye başvursanız, birtakım güçler sizin önünüzü tıkarken, bu kriminallerinkini açıyor. Hatta 3 Kasım 1996 günü meydana gelen Susurluk'tan önce de bu böyle oluyor. Birçok cinayetin failleri bulunamıyor. Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi olayında failleri bildiren ihbar gelince de başka güçler devreye giriyor: Sanık polisler İstanbul Emniyeti'nden alınıp Ankara'ya götürülerek selamete kavuşturuluyorlar. Çünkü, dosya orada kapatılıyor.

Susurluk olayı üzerine hepimiz heyecanlanıyoruz. İnsanlar uzun süre ‘‘Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’’ eylemi sürdürüyor. TBMM'de konuyu araştırmak amacıyla bir komisyon kuruluyor. Ama sonuç yine sıfır.

Hatta çalışmalarının başında kamuoyuna güven veren komisyon, bir de bakıyorsunuz ki, dinlenilmesi gereken asıl tanıkları çağırmaktan vazgeçiyor. Alelusul bir rapor yazıp işin üstünü örtüyor.

Hadi o Komisyon öyle yaptı diyelim: Ya, Mehmet Ağar ve Sedat Bucak dokunulmazlıklarının kaldırılmasını görüşen tamamen farklı Komisyon toplantısına ANAP ve DSP'li milletvekillerinin katılmamasına, bu yüzden Komisyon'un, bunların dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek olmadığına karar vermesine ne diyeceksiniz? Sizce bunlar sadece ‘‘tesadüf’’ mü?

Hâlâ bilemiyoruz:

‘‘Vatan, millet’’ ayaklarıyla işlenen cinayetlerin ve yapılan uyuşturucu kaçakçılıklarının gerisinde kimler var?

Mesut Yılmaz'ın 24 Kasım 1996 günü Budapeşte'de uğradığı saldırıyı düzenlettiren kimdi?

Şimdilik bilemiyoruz, ama biz eminiz: Eninde sonunda öğreneceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları