Doğan Hızlan: Haliç'i çizgilerle gezdim

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

BENCE bir şehri gezmenin onlarca yolu bulunabilir. Sokaklarında dolaşarak, sevdiğiniz bir edebiyatçının izini sürerek, bir çizerin çizgisini yol belleyerek.

Ferit Öngören'in ‘‘Corne d'Or -Çizgilerle Haliç'te Gezinti’’ sergisini gezerken, onunla birlikte Haliç'i yeniden öğrendim, bildiğimi sandığım yerlerin bilmediğim güzelliklerini çizgide keşfettim.

Galata'da Schneidertempel Sanat Merkezi'nde Ferit Öngören'in açtığı sergi üzerine bir başka usta çizer Tan Oral'ın albümün başına yazdıklarından bir bölümü birlikte okuyalım:

‘‘Ferit Öngören yapılara ve kentlere tutkulu olduğunu söyler ve onları çizer. Kent canlıdır onun için, değişkendir.

Kent değiştikçe çizimler de değişir, kentle birlikte oluşur.

Ferit çok çizen, az yayımlayan bir çizgicidir. Çizgisini kıskançlıkla korur, sergi ve yarışmalarda pek görülmez.

Bu kez, onun otuz yıldır sürdürdüğü kıyı kıyı İstanbul çalışması kapsamı içinde yer alan ve Altın Boynuz Haliç'te Çizgilerle Gezinti adıyla bir araya getirilen 26 yapıtı, yine ilk defa bu kitap ile izleyicilerine ulaşmış oluyor.’’

Çizer ve yazar Ferit Öngören'in çizgileriyle karşılaşmadan önce, Haliç için yazdıklarını okursak, çizginin ötesindeki sırrı çözebiliriz:

‘‘Galata ile tarihi yarımadayı birleştirerek dünyanın en eski doğal limanını yaratan Haliç, bu coğrafya zenginliği kadar büyük bir tarih zenginliğini de barındırdıyor. Binlerce yılın tarih zenginliği Haliç'in duvarlarına sinmiş gibidir. Haliç'in resmini yaparken tarihin yüzünü okşar gibi oluyorsunuz.

Haliç'te her şey eskiyiş tozlarının altında yaşıyor gibidir. Haliç'i çizmek demek biraz da eskiyişin resmini yapmak oluyor. Bir sokakta Mısır'dan gelmiş Cenevizli denizci ile, bir başka sokakta bir Bizanslı ile karşılaşacak gibi olursunuz. En eski ilahiler Haliç*te söylenir.’’

* * *

SARAYBURNU'ndan başladım geziye.

Arabalı vapurun içindeki otobüste olsaydım. Bilinmeyen bir yere gitme duygusunu tatmin edebilir miydim?

Yanlarındaki beyaz tahlisiye simitleriyle, vapura binip bir sonbahar safası mı yapsaydım?

Sarayburnu'ndaki Atatürk heykeline bakarken, çok sesli müzik için söylediklerini anımsadım. Şarkın bir muganniyesine (ses sanatçısına) hem iltifat ettiği, hem de çok sesli müziğe çağırdığı gece...

Sirkeci Garı, trenler, vedalaşanlar, kavuşanlar... Anadolulu'nun İstanbul'un ihtişamından şaşırdığı ilk durak...

Çizgilerde ayrıntı, o semtin bütün havasını, özelliğini veriyor.

Sanat sabırdır, dercesine.

Vagon pencerelerine/pencerelerinden bakanlar.

Boyacı çocuk sandığının başında müsşteri bekliyor.

Onun gündeliğini kazanması lazım, Ferit dikkatimizi oraya yöneltmiş.

Eminönü'de Yeni Cami'nin önündeki güvercinlere yem verdikten sonra, tarihin örtüsünü kaldıralım, Balıkpazarı'na inelim, uskumrular hálá orada duruyordur.

Haliç'i, Cibali'yi çizgilerle gezerken, Kemal Özer'i, A.Kadir'i anımsadım.

Öngören'in çizgileri, bütün bir nakkaş geleneğini getiriyor gözümün önüne.

Fener, Balat, Ayvansaray, Eyüp.

Türk ve kozmopolit İstanbul.

* * *

ÇİZGİLERLE gezmeyi deneyin, o zaman ne kadar çok güzelliği kaçırdığınızı farkedeceksiniz.

NOT:

Karagöz, láindir, münafıktır şeytan, der.

Sanki belleği tanımlamış.

‘‘Sadece futbolcularımız değil, yazarlarımız da dışarı açılıyor’’ başlıklı yazımda bazı dostlarımın adını unutmuşum, notlarıma bakınca hatırladım.

Zülfü Livaneli'yi nasıl unuturum?

Kitaplarından biri Atina'da, diğeri de Barselona'da en çok satanlar listesinde.

Sevgili dostum, kitabının yayın şölenine Barselona'ya beni de çağırmıştı, gidemedim.

Gültekin Emre ile Zafer Şenocak'ı da unutmayalım.

Dostlarım beni bağışlasın.

Yazarın Tüm Yazıları