Diyapazon, Say ve çağdaşçılar

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Malum,‘la’ notasının saniyedeki dört yüz kırk Hertz titreşimini veren ve çalgıların akord işlemine yarayan alete ‘diyapazon’ denir.

Bir de ‘Diapason’ isimli bir Fransız dergisi vardır ki müzik yayınlarının en prestijlisi addedilir. Konser ve opera salonunda kraliyet locasına kurulur.

‘Meloman’ denilen klasik musiki tutkunları için temel referansı oluşturur.

Dergi her ay hem portelerin sihirli evrenindeki dünya aktüalitesini sunar; hem hoparlöründen amplifikatörüne elektronik dinleme aparatlarının profesyonel testini gerçekleştirir; hem de kadı kızında kusur arayarak, piyasa çıkmış veya çıkacak olan bütün plakları kılı kırk yaran bir titizlikle eleştirir.

Bu ödüllendirme bab'ında çok cimridir. Kötüyle ve vasatla asla uzlaşmaz.

Her halükarda, ‘Diapason’ klasik müzikte zirvelerin zirvesine oturur.

* * *

KULUNUZ faraşla para toplamıyor ve heyhat, ‘Diapason’ Franz Schubert'in ‘Kış Yolculuğu’nda hem Thomas Hampton-Wolfgang, hem de Christoph Pregardien Andreas Staier versiyonlarını tavsiye etti diye ikisini birden koleksiyonuma katacak Karun bütçesine sahip değilim, ama yine de dergiyi muntazaman alırım.

Hiç olmassa ekte dağıttığı ‘cd’nin yeni icralarını dinlemekle avunurum.

Bu defaki Şubat sayısına bir baktım ki, o ne, Doğan Hızlan'ın da daha önce yazdığı gibi bütün kapak Fazıl Say'a ayrılmış. Yirmi yaşındaki piyanistimizin fotoğrafı üstüne ‘aldı başını, gidiyor’ türünden bir ibare düşülmüş.

İçeride de uzun mülakatın yanısıra övgü dolu bir tanıtma yazısı var.

Eh ‘Diapason’ bu, kimseye öyle kolay kolay methiye düşmez ve harcıalem bir müzisyene tek satır olsun ayırmaya tenezzül buyurmaz, aldı mı beni bir sevinç.

Ne yapıp yapıp Say'ın Mozart'tan tuşe dokunduğu ‘Üç Sonat’ın ‘CD’sini bulmalıyım. Hatta aslında, bir mucize yaratıp ve kanat takıp, pazartesi akşamı Louvre Oditoryumu'nda vereceği ilk Paris konserine uçmalıyım.

Fakat yine Say'a yıldızlar dağıtan ‘Liberation’un önceki günkü nüshasında okudum, tek bilet kalmamış. Fransız ‘meloman’lar karaborsa peşine düşmüş.

Klavyenin ‘Genç Türk’ü tınıların virtüozluğunda dünyayı fethe çıkmış.

* * *

GENÇ fatihi keşfettikçe, aklıma, güdük orkestralarda çalan ve yöneten ama ‘çağdaşçılık’ adına ‘devrim vidasını sıkmaya’ yeltenen bizim diğerleri geldi.

Söz konusu müziği ısrarla savunan ve basındaki sayısı parmak hesabını pek geçmeyen bir kaç kalemden biri olmama rağmen, vasatla uzlaşmayarak kötüye kötü dediğim ve kimseye de her hangi bir kulak ceberrutluğunun dayatılamayacağını söylediğim için bana edepsizce saldıran bu hazretleri düşündüm.

Onlar nerede, ‘Diapason’ dergisi nerede?

Onlar kim, bileğinin hakkıyla ve tuşenin vurgusuyla Louvre'de konser kim?

Onlar çoktan tohuma kaçmış olmalarına rağmen kötüyü ve vasatı aşamadıkları için, ancak, evlerine döndüklerinde aslında arabesk dinleyen fakat konserde boy göstermeyi de ihmal etmeyen öteki ‘çağdaşçılardan’ alkış alabilirler. En kabadayısı, devletlerarası anlaşmaların yüzü suyu hürmetine, iç güveysinden biraz hallice yabancı orkestralarda ‘misafir sanatçı’ bagetini tutabilirler.

Fakat körler diyarındaki şaşı sultan forsuyla mangalda kül bırakmazlar.

Peki ama quo vadis beyler ve hanımlar!

Ben sizi ne Fazıl Say gibi ‘Diaposon’ dergisinde görüyorum, ne Hüseyin Sermet gibi Monaco konserinde dinliyorum, ne Pekinel Kardeşler gibi Stravinski icrasında duyuyorum, ne de İdil Biret gibi Liszt tuşesinde işitiyorum.

Kalburüstü hiçbir mesleki performansta sizin gölgenize bile raslamıyorum.

Sizin adınızı bir tek, taşra orkestralarının hazin gıygıyında ‘çağdaşlık’ dersi vermeye ve ‘devrim vidası sıkmaya’ kalkıştığınızda farkediyorum.

Allah rızası için şu diyapazonla doğru bir akord yapın da sizi artık yerel siyasetin hezeyanlarında değil, evrensel müziğin ‘Diapason’larında görelim.













Yazarın Tüm Yazıları