Diyabet önlenebilir mi?

Şeker hastalığının genellikle 40’lı yaşlardan sonra başlayan tipi “orta yaş diyabeti” olarak bilinir.

Haberin Devamı

Orta yaş diyabeti (Tip-2 Diyabet) yaşam tarzı seçimlerimizle, yani neleri ne kadar yiyip içtiğimiz ve aktivite düzeyimizle yakından ilişkilidir.
Kilo sorunu olan, kötü beslenen, hareket etmeyen, stresi yoğun, alkol kullanımı fazla insanlarda bu hastalık daha sık görülür.
Tip-2 Diyabet’in dünyanın her ülkesinde son yıllarda eskisinden daha çok görülmesinin nedeni de budur.
Araştırmalar, yalnız Amerika ya da Avrupa’da değil, Afrika, Asya ve Avustralya’da da orta yaş diyabetine yakalananların sayısında korkutucu bir artış olduğunu gösteriyor.
Çünkü;
- Eskiye oranla daha az hareket ediyor,
- İhtiyacımızdan çok daha fazla yiyor,
- Daha da önemlisi yanlış, kötü, zararlı şeyler yiyip içiyoruz.
Israrla yaptığımız bu üç yanlış nedeniyle özellikle genetik mirasımız da uygunsa vücudumuz diyabet karşısında zayıf düşüyor. Eskiden 60’lı yaşlar sonrasında görülen Tip-2 Diyabet’in 50’li, 40’lı hatta 30’lu yaşlarda bile görülmeye başlamasının nedeni aslında bu.
Son yıllarda 10 yaşındaki obez çocuklarda bile bu “orta yaş hastalığı” yani Tip 2 diyabete rastlanabiliyor. Yani durum   oldukça ciddi!

Haberin Devamı

GENETİK RİSK ÖNEMLİ AMA...

Yıllar önce yayınlanan ilk kitabım “Yaşasın Hayat”ın sloganı “genetik miras kader değildir” olmuştu. Kalıtımın tabii ki diyabette önemli bir rolü var. Bu hastalığa yakalanmak genetik mirasınız uygunsa beklenenden daha kolay olabiliyor. Ama bu mirası “isteyip istememek” bir başka deyişle “kabul etmek” veya “reddetmek” sizin elinizde.
Eğer kötü alışkanlıklarınızı yani yukarıda belirttiğim yanlışları çoğaltır ve bu yanlışlarla birlikte vücut kilonuzu artırmaya da başlarsanız (özellikle göbek-bel bölgesinden yağlanırsanız), kötü genetik yapıda diyabet hastalığı daha kolay yeşerecektir.

DİKKAT!

Kimler dikkatli olsun?

Genetik yapınız ne olursa olsun, orta yaş diyabeti önlenebilir bir hastalıktır. Bu nedenle genetik mirasınızı dikkatle araştırın ve ailenizde bu yönde olumsuz bir mirasın bulunup bulunmadığını öğrenmeye çalışın.
Eğer böyle bir durum söz konusu ise önleyici tedbirleri daha erken yaşlarda uygulamaya başlayın.
Ayrıca bel çevreniz kalınsa (erkekler için 102, kadınlar için 88 cm ve üzeri), iyi kolesterol HDL seviyeniz düşükse (erkekler için 40, kadınlar için 50 mg ve altı), tansiyon yüksekliği eğiliminiz veya sorununuz varsa (130/85 ve üzeri), trigliserid seviyeniz yüksekse (150 mg ve üzeri), ürik asit seviyeniz fazlaysa (6 mg ve üzeri) genetik mirasınız ne olursa olsun “diyabete eğilimli biri” olabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın ve önlemler konusunda daha ciddi davranın.

Haberin Devamı

HATIRLATMA

Ne kadar su içmeli?

Prensip olarak erişkin birinin günde en az 1.5-2 litre civarında su içmesi gerekiyor. Bu da günde ortalama 8-10 bardak civarında temiz ve kaliteli suya denk düşüyor.
Günlük yaşamda doğal olarak çay, kahve, gazlı veya gazsız meşrubatlar ve meyve suları da içiyoruz ama bunların çoğunun idrar söktürücü etkileri var ve neredeyse kendileri kadar su kaybına yol açıyorlar.
Bu nedenle 1.5-2 litrelik su ihtiyacını “sadece su” olarak karşılamak daha doğru gibi görünüyor.
Su ihtiyacınızı yeteri kadar karşıladığınızın en basit işareti idrarınızın rengidir. İdrarınız koyu renkte ise bu yeteri kadar su içmediğinize işaret eder.

BİR SORU-BİR CEVAP

Haberin Devamı

Probiyotikleri “destek” olarak kullanmak gerekiyor mu?

Probiyotik bakterilerin sağlığa dost canlılar olduğu kesin. Normalde bağırsaklarınız probiyotik bakteriler için zaten adeta bir “yuva” görevi yapıyor. Bağırsaklardaki probiyotik yük arttıkça, bağışıklık gücü artıyor.
Ayrıca gaz, ishal, kabızlık gibi hazım sistemi sorunları azalıyor. Hatta kanda şeker, kolesterol dengesi bile iyileşiyor. Kısacası bağırsaklarınızın düzgün çalışması için probiyotik gücünüzün de iyi olması lazım.
Maalesef kullandığımız ilaçların çoğu özellikle de antibiyotikler probiyotik dengesine ciddi ölçüde zarar veriyor.
Benim önerim, probiyotik gücü öncelikle daha çok süt ve kefir tüketerek artırmaya çalışmanız.
Eğer hazım sistemiyle ilgili sorunlarınız varsa, özellikle gaz, ishal, kabızlık gibi problemler yaşıyorsanız, probiyotik desteklerden faydalanmanız düşünülebilir.

Yazarın Tüm Yazıları