Din tacirine bak... SMS atın, ölmüşlerinize dua edeyim.

BİR okurumuzla telefonla konuşuyoruz: "Yalçın Bey, frekansı 93.3 olan Karadeniz'in Sesi adlı bir radyo var. Karadenizli değilim ama Karadeniz müziklerini sevdiğim için bazı akşamlar evime giderken bu radyoyu dinlerim.

Fikret Gürsoy'un sunduğu 'İslam Güneşi' adlı bir programa (geçen perşembe, 17.00-19.00) rastladım, perşembe akşamı. Kendisinin hacca gittiğini, Mekke'deki izlenimlerini anlattı bir süre, dinledim. Fakat bir süre sonra mesaj karşılığı dua okuduğunun anonsunu yapınca çok şaşırdım. Arabamı sağa çektim, radyonun sesini açtım ve duyabildiklerimi not aldım.

Programı sunan Gürsoy şöyle diyordu:

'Ben hacca gittim. Dua ettim Kâbe'de. Sizlerin de ahirete intikal etmiş yakınlarınız varsa isimlerini cep telefonuyla mesaj atın. Onlar da ettiğim duanın sevabından faydalansınlar. İsimleri not alıyorum. Program sonunda yapacağım duayı bu isimlere de bağışlayacağım."

Bir süre sonra bir ilahi çalmaya başladı, daha sonra da reklama geçildi. Kaç kişinin, ölmüş anasının babasının adına mesaj karşılığı dua ettireceğini merak ettiğim için programı dinlemeye devam ettim.

ÇABUK MESAJ ÇEKİN

Gürsoy devam ediyordu:

'Burada dua yapacağımı ben Kâbe'de de söylemiştim. Zaman azalıyor, SMS'ler devam ediyor. KDS yazıp bir boşluk bırakıp ölmüşlerinizin isimlerini yazıyorsunuz, 3438'e yolluyorsunuz. Programın sonunda onlara dua edeceğiz. Bize mesaj gönderecek kardeşlerimizin ellerini çabuk tutmalarını tavsiye ediyoruz. 5 dakika sonra dua başlayacak. Mesajlarınızı çabuk ulaştırırsanız biraz sonra duaya geçeceğiz.'

Bu dini değerleri kullanmak suretiyle nemalanmaktır.

Din bezirgânlığıdır.

RTÜK ve savcılığın harekete geçmesi gerekmektedir.

Peki Fikret Gürsoy kim midir?

İlahiyat Fakültesi mezunu olup Büyükşehir Belediyesi'nde 656'ya bağlı memur olarak çalışıyor.

Gene Trabzon; gene 18 yaşından küçük iki genç...

FUTBOLCU Gökdeniz'in kaçırılması, St. Maria Klisesi'nin papazı İtalyan Andrea Santoro'nun, 16 yaşındaki bir genç tarafından öldürülmesi... A.O.'nun susma hakkını kullanması... İnternet cafeler; anne babaların ayrı olması... Bazı radikal dinci grupların bu gençlere etkileri...

Trabzon'da geçen yılki olaylar yaşanırken Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek bugün Ankara'da İstihbarat Dairesi Başkanı. Trabzon Emniyet Müdürü ise Reşat Altay, tecrübeli bir polis.

İstanbul Emniyeti'nin önderliğinde koordineli bir çalışma sonucu sanık Trabzon'a gidemeden dün akşam Samsun'da yakalanıyor.

Başbakan Erdoğan olsun, İstanbul Valisi Güler olsun, emniyetin çalışmalarını kutladılar.

Artık yeni bir perde açılıyor.

Tetikçi yakalanıyor ama perde arkasında kim veya kimler var?

BENZER TARAFLARI

Her iki olayın benzer yanlarını sıralarsak...

- Geçen yıl şubat ayında İtalyan papazını öldüren O.A. 16, Dink'i öldüren de 17 yaşında...

- Her ikisi de Trabzonlu; her ikisi de internet cafe meraklısı.

- Her iki gençin anne-babaları ayrı...

- Psikolojik sorunlarının olduğu ifade ediliyor.

- O.A. ailesinin tabancasını kullanmıştı, Dink'i vuran tabancanın sahibinin ise kim olduğu henüz belli değil.

- Samsun'da yakalanan gençin üzerinden 7.65 çapında 'MAP' çıktı. O.A.'nın kullandığı tabanca ise 'Glock' marka idi.

- İstanbul'daki olayın katili 32 saat sonra yakalandı, Trabzon'daki ise dört gün sonra...

- Trabzondaki genç evinde uyurken yakalandı; 'Metro' firması ile Artvin'e gitmek için bindiği otobüste ihbar üzerine Samsun otogarında jandarma tarafından yakalandı.

Trabzonlu iki gençle birlikte Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alpaslan Arslan'ın benzer yanlarının ele alınması gerekiyor galiba.

RADİKAL GRUPLAR

Bu arada Trabzon'da radikal küçük dinci ve milliyetçi gruplar olduğu ve bunların gençleri etkilediği biliniyor. Nitekim geçen yılki soruşturma sırasında Emniyet Müdürlüğü'nün yüksek düzeydeki bir görevlisine "Dinsel etki var denilebilir mi?" dediğimizde şu yanıtı vermişti:

"Mutlaka..."

 SMS atın, ölmüşlerinize dua edeyim

Dink'i ölünce mi sevdik!

"DİNK'i ölünce sevdik!" dersem. Biraz iddialı. Ama sade bir vatandaş olarak önceki güne kadar edindiğim kanı: "Dink bir vatan haini."

Meğer Dink 'vatan haini' değilmiş. Dink bir 'kahramanmış'.

Vatan haini meğer Dink'in katili. Açıkçası benim kafam karıştı! Meğer 'eksik' bilgilendirildik.

Bence asıl suçlu, Dink'i 'vatan haini' haline getirenler. Gerçek katili dışarıda aramaya gerek yok. Katili ülkemiz sınırları içinde arayalım.

Gene de kendime soramadan edemiyorum. Bugün gerçekten Dink'i seviyor muyuz?

Yoksa kaygılarımız mı Dink'i bize sevdirtiyor!

Hakan ULUCA

'O' çiviler kalınlaşıyor

TRABZON'da papaz Andrea Santoro'yu kim öldürdüyse, Hrant Dink'i de aynı zihniyet öldürdü.

Bu olay bence; 1 Mart Tezkeresi'nin kuyruk acısını unutamayanların bir intikamıdır. Ve şimdi de Türkiye'nin olası bir Kuzey Irak harekâtına karşı büyük bir gözdağıdır.

Geçenlerde Anadolu çınarına bakır çivi çakıyorlar demiştim. Şimdi de çivileri gittikçe kalınlaştırmaya başladılar.

Dip not: Ben Türkiyeli Ermeniler adına üzülüyorum. Bakın Mariya ne diyor:

"Ben Ermenistan'a gittim. Uludağ gazozu içtim. Ama gazoz İran üzerinden gidiyor ve iki misli pahalı. (Sınır açık değil, ticaret yok.) Ben çocuklarıma en iyi şekilde önce Türkçe öğretiyorum. Ermenice’yi ben ne yapayım? Türkçe’yi Yunanistan'da konuşuyorum. Bulgaristan'da konuşuyorum. Yugoslavya'da konuşuyorum. Hiçbir zorlukla karşılaşmıyorum. Ama Ermenice’yi kim bilir ki?.. Kiminle konuşacağım."

Gördünüz mü?.. Ermenilerimize sahip çıkalım.

Şevki UYANIK-BETZDORF-ALMANYA

Şehitlerimizi hatırladım

HRANT Dink öldürülünce aklıma, eski diplomat ve tarihi araştırmalarıyla tanınan Bilal N. Şimşir'in, Bilgi Kitabevi'nden çıkan 'Ermeni Meselesi' ve 'Şehit Diplomatlarımız' (2 Cilt) kitapları aklıma geldi.

Bu kitaplarda, Ermeni terör örgütlerinin, 1973-1994 tarihleri arasında, Türk diplomatlarına karşı giriştikleri acımasız ve akıldışı saldırılarda şehit edilen ya da yaralanan diplomatlarımız ile yakınlarının hazin öyküsü var.

Belleklerde iz bırakacak suikastlar, kanlı baskınlar, cenaze törenleri; olayların yaşandığı ülkelerin tutumları, sanıkların yargılanma süreçlerinde yaşananlar, belgeler...

Gabriel Garcia Marquez, "Olan her şeyin arkasında bir sebep vardır. Hiçbir şey tesadüf değildir" der.

M.T

Hrant Dik cinayetine dönük tepkiler

TÜRKİYE'nin dünyada 'soykırımı devam ettiren ülke' olarak adını tarihe yazdıracağının farkında mısınız?

ABD ve diğer emperyalist ülkeler gözünde Irak'tan sonra şimdi sıra Türkiye'de olacak, farkında mısınız?

Cumhuriyet gerçekten tehlikede.. farkında mısınız?

Semih ÖZCAN

HEYKELİNİ DİKELİM

HRANT Dink'e yapılan saldırı asıl ülkemize yapılmıştır. Elbirliğiyle heykel kampanyası açıp,bu ülkenin gerçek evladının adını sonsuza yaşatalım.

Lütfen destek verelim, çığ gibi büyüsün!

Savaş KAZAN- 0532-799 90 69

52 ŞEHİT

52 diplomatını şehit veren bu milletinevlatları o zaman bile hiçbir Ermeni vatandaşımızın bornu bile kanamamıştır. Neden şimdi?

Seyfettin TAŞ-ALMANYA

CUMHURİYETİ PARÇALAMA

HRANT Dink’e yönelik saldırı, Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir saldırıdır. Bu olayın, tam ABD’de sözde ermeni soykırımı sorununun diriltilmek istendiği bir zaman patlak vermiş olması düşündürücüdür. Olayın gerçek suçluları kendilerini gizlemiyorlar;

Olayın sorumluları Türkiye dahil bölge ülkelerini bölme niyetlerini açıklamış olanların safında aranmalıdır. Bu olay Sevr’i diriltme, Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalama amacına hizmet eder niteliktedir. Ulusumuz geleneksel sağduyusu ve üstün bilinciyle bu olayı da en az zararla savuşturmalıdır ve savuşturacaktır.

Prof. Alpaslan IŞIKLI- TÜMÖD Genel Başkanı

KİMSE NİFAK SOKAMAZ

ERMENİLER ve Türkler nasılsa geçmişte barış ve kardeşçe yaşamışlarsa şimdi de öyle olacak, kimse Türkler ile Ermeniler arasında nifak sokamayacaktır.

AKP hükümetinin Ermeni konusunda yeterli duyarlılığı da göstermelidir.

Uğur ÇİÇEK-ALMANYA

FİKİRLERİ SAVUNMAK

UĞUR Mumcu'dan Hrant Dink'e kadar öldürülmüş tüm katiller ve azmettiriçcileri ortaya çıkarılmalıdır.

Fikirlerini savunmak baska, fikirlerine ozgurluk istemek baskadır. Teröre kim destek oluyorsa onlara lanet olsun.

Osman KOVACIOĞLU

DİNK'İN ÖDEDİĞİ BELGE

YILLARDIR faili belirsiz cinayetler; ülkemizin gelişmemesi, hukuk düzeninin kurulamaması ve demokratikleşememesine neden olmuş, Anadolu insanının hoşgörüsünü yok ederek düşmanca tavırların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bugüne kadar tetikçilerin arkasındaki güçler açıklanmamış/ açıklanamamış olduğu gibi, emperyalist batılı güçlerin oyunları görmezden gelinilmiştir.

Siyasi rant peşinde koşanlar, Devletin olanaklarını kişisel çıkarları için kullananlar, antidemokratik yönetim anlayışının ve hukuksuzluğun hüküm sürmesi için dün olduğu gibi bugünde görevlerinin başlarında bulunanlar en içten taziyelerini sunacaklardır.

Onurluca yaşamanın temel kuralı, açlığın giderilmesi yanında özgürce yaşamaktan da geçer. Taş üzerinde yatarken ayakkabılarının altı delinmiş olduğu görünen Hrant Dink belki de ülkesini satmamanın, özgürce düşüncesini ifade etmesinin bedelini ödemiştir.

Muammer ÖZKOCA

Ermeni kökenli arkadaşım Bedros'tan anılarım

POLATLI Topçu Yedek Subay Okulu'nda İTÜ mezunu yüksek mühendis bir Ermeni arkadaşımız vardı. Bedros... Okulda dokuz yüksek mühendistik. Meslek kurası olarak sekiz kura gelmişti. Mühendis torbasından bir tayin yeri alınarak bizim torba tamamlandı. Kura, Patnos İnş. Eml. Dairesiydi. O tarihlerde yapılan espirili tarif, (1969) Adam arabası ile Patnos'a varınca, rehbere 'hani Patnos!' deyince, rehber parmağı ile aşağısını işaret etmiş. Yol, toprak çatıların üzerinde sona eriyor, evler yolun altında kalıyorlarmış. Bedros kura çekim sırasında benim önümdeydi. Polatlı Topcu Okulu'ndan başka İstanbul'un dışına hiç çıkmamıştı. 'Aman kura bana çıkmasın, ben orada yaşayamam' diyordu. Önümüzde 7 mühendis arkadaşımız kuralarını çektiler. Geriye kalan iki kuradan biri Patnos'tu, ben veya Bedros'tan birimiz Patnos kurasını çekecektik. Bedros benden önce topbanın başına gitti ve Patnos'u çekti. Ben Ankara Genelkurmay Başkanlığı İnşaat Emlak Dairesi-Bakanlıkları çektim. Kura yeri evime bir km. mesafede idi. Bedros yıkılmıştı, ben de belki onun kadar üzülmüştüm.

Bedros'tan daha sonra hiç bir haber almadım. Ama o gün Bedros her Türk genci gibi, ne kadar yoğun kederli olursa olsun, yine görev yerine gitti.

Hrant Dink kalemiyle bir Türkiye Cumhuriyeti askeri gibi, Türkiye'nin birliği ve dirliği için mücadele verirken, katilin dört kurşunu ile şehit oldu.

Toprağın bol olsun Hrant. Umarım şahadetin kendinden çok sevdiğin vatanına barış getirir.

Mustafa BALIKÇIOĞLU

blogcu.com/mustafabalikcioglu

Komşumuz 'Ohannes Anne' evi bizim sığınma yerimizdi.

AGOS Genel Yayın Müdürü Dink'in, Ermeni olmasının hiç bir ayrıcalığı yoktu. Yıllardır, semtler, mahalleler, sokaklar Ermeni yurttaşlarımızla iç- içe sorunsuz yaşayan insanlarla doluydu, olması gereken de buydu.

Çocukluğumda, annem, bana ve kardeşime biraz kızmaya başlasa, 'Osanna Anne' dediğimiz Ermeni komşumuza kaçar, O' nun sımsıcak bağrında göz yaşları ile annemizin bize nasıl kızdığını anlatırdık. Bizi teselli eder, bazen de bir- kaç gün bırakmazdı.

Annem, asla bizi bir başka yerde aramaz, gönül rahatlığı içinde 'Osanna Annelerine' gittiler derdi.

O zaman, sorun ne? Sorun, ilahların Kurban istenmesi ve tongaya düşüreceklerine, taltifler vererek yıldızlaştırılmasındaki planlı hainlik ve uygulamak takviminin belirlenmesidir.

Ermeni yurttaşlarımız içinden bugüne dek, Türklüğe hakaret ettiği için yargılanan olmamıştır. Onun için, bu isimlerden herhangi birisi bir anda sivrilerek gündeme oturmamıştır.

Aydın insan bu oyunlara gelmeyen insan ise; merhum Dink üzgünüm

ama, bu oyuna gelmiştir.

Bir anda çıkış yapmasının nedeni keşke bu olmasaydı. Dün, 'Türklüğe hakaret' ettiği için, karşı çıkanlar da, bugün keşke kıvırmasalardı.

Sonuç olarak; her aydın tanımı aydını, her karanlık tanımı karanlığın tanımı olmamaktadır. Arada çok hassas bir çizgi vardır ki önemlidir; tanımın kim/ler

tarafından, kim/ler için yapıldığıdır!

Yılmaz ERGÜL

Habertürk'ten Saynur Tezel, Bakan Çubukcu ekrana davet ediyor.

HABERTÜRK'ün 22.00 haber programcısı Saynur Tezel (Özgentürk) önceki akşam önemli bir araştırmacı gazetecilik örneği verdi. Beş aylık bir anne olarak, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun Malatya, İzmir, Bahçelievler olaylarındaki yanlışlarını, popülizmini ve 'basın-tanıtım gösterisi'ni ilginç bir şekilde kamuoyuna yansıttı.

Programı izleyince Sevgili Tezel'i geceyarısı aradı, kutladık.

Yazarak ekrana taşıdığı metni tam 530 sayfaydı.

Yani bizim köşemizin hacminin yaklaşık beş misli idi.

Ve bu pek görülmeyen bir başarı sayılmalıydı. Bu bakımdan Tezel'i bu başarısından ötürü kutlamak gerekiyor.

Olayı Tezel'in anlatımıyla özetlemek istersek...

TURHAN ÇÖMEZ'İN ÇABASI

"AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, 27 kasım'da, "yurtta kalan çocuklara yönelik bir misyonerlik faaliyeti var" duyumuyla akşam istanbul Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu Yurdu'na gidiyor. Bir bakıyor ki, yurtta 12-13 yaşlarında 33 kız çocuğu gecenin köründeki yoklamada "yok" görünüyor.

Kendisini içeri alan iki yurt öğretmeni de ne var ne yok anlatıp, Çömez'i çocuklarla konuşturup akıl almaz bir skandalı (deyim yerindeyse) Çömez'in kucağına öylece bırakıyorlar.

Küçücük kızların ne idüğü belirsiz kişilerce alınıp götürüldüğü, aralarında tecavüze uğrayanlar, hamile kalanlar, kürtaj ettirilenler olduğu, kimilerinin doğum yaptığı hatta doğan bebeklerinin de başka yurtlara kaydırıldığı gibi insanın kanını donduran hikayeler, belgeler eşliğinde Turhan Çömez'e aktarılıyor. Çömez de topladığı tüm bilgileri önce Başbakan'a götürüyor. O dönemde 17 aylık bebeğe tecavüz vahşeti de sıcak olduğundan ve Erdoğan zaten çocuklara düşkünlüğünden "derhal gereğini yap" diyerek Çubukçu'ya, Çömez'in verdiği raporu iletiyor. Aradan bir ay geçmesine rağmen Çubukçu'dan ses seda çıkmıyor. Sonra Çömez bir bakıyor ki, kendisini o gece yurda alan ve çocuklar için yardım isteyen iki yurt öğretmeni sürgün edilmiş. İşte bundan sonra önce dar katılımlı bir konferansta açıyor ağzını, yumuyor gözünü. O konferansta (daha sonra benim konferansa katılan bir yakınımdan öğrendiğim) bir açıklama yapıyor.

ÇÖMEZ NE DİYOR

Turhan Çömez şöyle diyor:

"Beni tanıyanlar bilir, ben bilgim, belgem olmadan konuşmam. İstanbul Bahçelievler Kız Yetiştirme Yurdu’na gece vakti ziyarete gittim ve imza listesini istedim. Gördüm ki gecenin o vaktinde 12-13 yaşlarında 33 kız çocuğu yok. Nerede oldukları bilinmiyor. Orada olan çocuklarla sohbet ettim. Anlattıkları hepinizi ürpertir. O çocukların içinde tecavüze uğrayan var, tecavüze uğrayıp çocuğunu yurtta doğuran var, o doğurduğu çocuk da başka bir yurda gönderiliyor. Başka isimle hastanede kürtaj olan var. Suç çeteleri

tarafından yurttan kaçırılıp fuhuşa götürülenler var. Henüz basına bunları açıklamadım. ama artık açıklama gereği duyuyorum.

Çünkü bana o gece kapıyı açan iki öğretmen başka bir yere sürgün edilmiş. Bu noktada bütün bu topladıklarımı kamuoyuna sunma ihtiyacı hissediyorum."

OLÇAY BAYKAL

Ben bunu öğrenir öğrenmez Çömez'i aradım ve "Söylediklerinizi akşam haber yapacağım, siz de yayına bağlanır mısınız" dedim. Kabul etti ve 29 Aralık gecesindeki programımda akıl-almaz şeyler anlattı. Sonrası malum; bu haber hemen her gazetede, TV'de yer aldı, Çubukçu sustu.

Ardından ise Çubukçu kendisini Erdoğan nezdinde "terfi" ettiren "Olcay (Baykal) hanım" çıkışı ile paralel olarak medyada dev bir tanıtım kampanyasının düğmesine bastı. İnanılmaz asabım bozuldu çünkü bu insan hem el kadar bebeklere, çocuklara sahip çıkamıyor, hem devletin böğründe işlenen, o kimsesizlere uzanan şerefsiz ellere "dur" demiyor hem de kimsesizleri basının karşısına dikip (bir de üstelik belli ki "bakın size fahişe diyorlar" diye tahrik ederek) siyasi rant peşinde koşuyor.

İşte ben de iki gündür yaşanan bu felaketi (ilk açıklaması benim programımda gelen insanlık ayıbı bir skandalın dönüştüğü ibret vesikasını) haber yapıyorum. Ee evet sizin de dediğiniz gibi biraz da hızımı alamayıp, 10-15 dakika süren hayli uzun metinler yazmışımım.

ASLINI ANLATACAĞIM

Gecenin o yarısında kimsecikler seyretmiyorsa da ben "bu işin aslını anlatacağım" diye fikr-i sabit yapmıştım. Bir kez daha altını çizeyim; işte bu durumdayken sizden gelen telefon yüreğimi hafifletti. Teşekkürler."

Saynur Tezel bu yayınlarında "Çubukcu'nun 'ricası': Yurtları kötü göstermeyin.... Çubukçu'ya rica: Görevinizi yapın" anonslarını yapıyordu.

Tezel, Bakanın göreve geldiğinden bugüne kadar meydana gelen üç vahim olayı;

yani Malatya Çocuk Yuvası'nda çocuklara, bebeklere işkence; İzmir'de 17 aylık kız bebeğe uygulanan vahşet ve İstanbul Bahçelievler Çocuk Yuvası'ndaki kayıp kızlar skandalını ayrıntılı şekilde işleyen Saynur Tezel "Ne yazık ki, aileden sorumlu olan Devlet Bakanı Çubukcu, duyarsız, bu olaylara karşı duyarsız değil mi?" diyor.

Ve Bakan Çubukçu'ya şu çağrıda bulunuyor:

"Aman görevinizi yapın, yoksa siz daha çook üzülürsünüz... Tabi olan ne yazık ki, bu arada olan Türkiye Cumhuriyeti devletine sığınan talihsiz

çocuklarımıza olur! Acaba sayın bakan giriştiği basın-tanıtım kampanyası bünyesinde bize de uğramaya, bizim sorularımızı da yanıtlamaya yanaşır mı?"

Yazarın Tüm Yazıları