Din, Laiklik, Eğitim (I)

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Amerika'yı yeniden keşfettiğimiz zehabına kapılmayalım, dini eğitim - laik eğitim çelişkisi pek çok Hıristiyan toplumun hala gündeminde duruyor.

Nitekim, o çok ‘‘pasifist'' Belçika henüz kırk beş yıl önce Katolik okul - kamusal okul kapışmasından dolayı kanlı bir iç savaşın eşiğine gelmedi mi?

Daha on sene evvel ‘‘hür öğrenim'' için sokaklara dökülen bir milyonu aşkın Fransız son dönemin en kitlesel protesto eylemini gerçekleştirmedi mi?

Bavyera eyaletindeki sınıflarda istavrozun asılı durup durmayacağı şu anda da Alman kamuoyunu farklı kutuplara bölmeye devam etmiyor mu ?

İrlanda'da, İtalya'da, Polonya'da, tıpkı yukarıdaki ülkelerde olduğu gibi, eğitim kurumlarının kimliğine ilişkin sürtüşmeler ikide bir nüksetmiyor mu ?

Örnekleri çoğaltabiliriz...

* * *

Çoğaltabiliriz ama kesin olan şu ki, Türkiye'deki ‘‘sekiz yıl'' sorunu ve beraberinde gelen tartışmalar Batı sekülarizminin de henüz tam çözümleyemediği ilahi öğrenim - dünyevi öğrenim zıtlaşmasının bir parçasını oluşturuyor.

Ve yine kesin olan bir şey var ki, söz konusu sorunun ve tartışmaların bizatihi varlığı dahi ülkemizdeki laik mayanın tuttuğunu ispatlıyor.

O zaman, madem ki laikliği Batı'dan aldık ve madem ki eğitim sisteminin düzenlemesi bu laik yapının içinde çok önemli bir halka oluşturuyor, Türkiye'deki konuyu daha geniş perspektifli bir çerçeveye oturtabilmek için aynı Batı'daki tarihi süreç ve uygulamalara adamakıllı bakmak zorundayız.

* * *

Öncelikle, Ortadoğu'dan batıya uzanan bütün coğrafyada eğitim daima semavi dinlerin denetiminde ve periferisinde gelişti. Musevilikte Talmudi mektepler, Muhammedilikte medreseler, İsevilikte de kiliseler öğrenimin beşiğini oluşturdu.

Zira, din devamlılığını sağlamak için, hepsi yazılı olan kutsal kitapları okumak gerekiyordu. Onları okuyacak insan yetiştirmek zorunluluğu vardı.

Bu olgu ruhban sınıfının mevcut olduğu Hıristiyanlıkta daha çok belirginlik kazandı. Osmanlı Enderununu andıran ve Charlemagne'nın devreye soktuğu saray okulunu saymazsak, Avrupa'daki tüm eğitim kilise ve manastırlardan geçti.

Öğretmenler papaz ve keşişlerden, öğrenciler ise ya müstakbel din personelinden ya da geleceğin feodal ve aristokrat yöneticilerinden oluştu.

Üstelik, Eski Kıta'daki eğitim yukarıdan aşağıya doğru bir seyir izledi.

Başka bir deyişle, önce yine ruhban sınıfının kontrolündeki üniversiteler kuruldu, alt kademelerin kısmen yaygınlaşması ise daha sonra gerçekleşti.

* * *

Protestan Reform hareketinin söz konusu yaygınlaşmaya ilişkin talepleri yeni dinamik getirdi. Hem seküler bir dünyevileşme hareketi başladı, hem de önce ‘‘Fransisken'' ve ‘‘Dominiken'', ardından da ‘‘Cizvit'', ve bu satırlar yazarının da ‘‘rahle-i tedris''inden geçmiş olduğu ‘‘Hıristiyan Biraderler'' tarikatları eğitimi daha geniş kitlelere ulaştırmak hedefine yöneldi.

Dini tarikatlar Batı eğitiminde daima çok önemli bir rol oynadı.

Yukarıdaki dünyevileşme, Anglikan Kilisesi'nin yeni burjuvalarla ortaklaşa geliştirdiği kamu okulu ‘‘public school''ların kurulmasıyla bir adım daha attı.

Ne var ki, Fransız Devrimi'ne kadar hem Katolik, hem de Protestan dünyada ruhban sınıfı Batı eğitimini tamamen tekelinde tuttu. Din belirleyici oldu.

Eğitimden yararlanabilenlerin sayısı ise son derece sınırlı kaldı.

Yarın modern zamanlardaki Batı öğrenim sistemine ve ilahi eğitim - dünyevi eğitim çelişkisine değineceğim.

Yazarın Tüm Yazıları