Diktatörleşme hevesinin sonu yoktur

RECEP Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi AKP ile ilgili kapatma davası açıldığında, bu işten basını da sorumlu tuttu.

O kesimde bu izlenimin uyanmasının nedeni iddianamenin önemli bir bölümünün gazetelerde yayımlanan haber ve yorumlardan oluşmasıydı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın "kontrol edemediği basını bitirme" kararını aldığını o günlerde öğrenmiştik.

Harekete geçmek için Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekliyordu ve kararın hemen ertesinde düğmeye bastı. Bugün "vergi cezası" diye ortaya çıkan konu, kararı o tarihte verilmiş bir infazdır.

Recep Tayyip Erdoğan, günün birinde iktidardan düşmeyeceğini ve bu yaptıklarının hesabını hiç vermeyeceğini zannediyor!

Onun emirlerinden çıkmayan bürokratlar da öyle.

Bu anlaşılabilir bir durum. İktidar sahipleri, o gücü sonsuza kadar kullanabileceklerini zannederler.

O gücü onlara veren halkın, bunu günün birinde geri alacağını hiç düşünmezler.

Ama tarihin çöp sepeti, bu tür iktidarlar ile doludur.

Onları kaçınılmaz sona yaklaştıran şey de Recep Tayyip Erdoğan’da ortaya çıkan türden "diktatörleşme eğilimi"dir.

Diktatörleşen iktidarlar başkalarının kuyularını kazdıklarını zannederler ama aslında kazdıkları şey kendi kuyularıdır.

Bir demokraside seçimle iş başına gelen bir iktidarın diktatörleşmeye heves etmesi, her şeyden önce o iktidarın meşruiyetinin sorgulanmasına yol açar.

Demokratik meşruiyetini yitirmiş bir iktidar, nasıl bir korku düzeni kurarsa kursun ayakta kalmayı başaramaz.

Recep Tayyip Erdoğan’ın da bunu çok uzak olmayan bir gelecekte öğreneceğini göreceğiz.

Başbakan ’seçilmiş kral’ olmak istiyor

BAŞBAKAN’ın seçim ile elde ettiği gücü bir tür diktatörlüğe dönüştürme hevesi içinde olduğunun bir başka somut göstergesi de TBMM İç Tüzüğü’nde yapılması planlanan değişikliklerdir.

Bu değişiklikler ile TBMM’nin Anayasa tarafından tarif edilmiş görevlerinden "denetim görevini" yerine getirmesi olanaksız hale getirilmek isteniyor.

Milletvekillerinin soru önergelerine sınırlamalar getiriliyor ve bunların gözlerden uzak "komisyonlar" içinde boğulup, yok edilmesi hedefleniyor.

İşin ilginç yönü, bu görevin yerine getirilmesi zaten Başbakan ve AKP ileri gelenleri tarafından açıkça engelleniyordu. Şu anda Başbakan’ın yanıtlaması için verilmiş birçok soru önergesinin süresi içinde yanıtlanmadığını, TBMM Başkanlığının bu nedenle Başbakan’ı uyardığını da biliyoruz.

Sadece Başbakan değil, bazı bakanlar da Meclis’in denetim görevini yerine getirmesini engeller bir tutum içindeler. Şimdi bu tutumlarını "resmileştirerek" yasal hale getirmek istiyorlar.

TBMM bu yetkisini Türk milletinden alıyor.

Halk adına egemenliği kullanan Anayasal organların yetkilerinin yürütme organı lehine sınırlanması çabası, diktatörlük özleminden başka bir şey değildir.

Hükümetin, bugüne kadar yargı yetkisinin kullanımından yakındığını ve bu yetkinin sınırlandırılması için planlar içinde olduğunu da biliyoruz.

Amaç bellidir: Seçim ile elde edilen iktidar gücünün mutlak bir güce dönüştürülmesi.

Yargının ve TBMM’nin yetkilerinin kısıtlanması, basının susturulması bu özlemin artık eyleme dönüştürüldüğünü gösteriyor.

Başbakan seçim ile iktidara gelmiş bir kral olmak istiyor!


İlginç bir liste

İNTERNETE girip şu adresi tıklarsanız karşınıza dünyanın en zengin devlet adamları listesi çıkıyor:

www.wikisucces.org/wiki/List_of_heads_of_government_and_state_by_net_worth

Birinciyi gazete okuyan herkes biliyordur: Brunei Sultanı Hassan Al Bolkiah.

İkinci sırada ise Birleşik Krallık kraliçesi Elizabeth var.

Merak edenler listeyi internetten bulup okuyabilirler.

Listenin onuncu sırasında yer alan bir isim dikkatimi çektiği için bu listeyi sizlerle paylaşmak istedim. Listenin 10. sırasında Recep Tayyip Erdoğan ismi yazılı.

Ancak hakkını yememek için şunu da söyleyeyim:

Wikipedia’da benimle ilgili yaşamöyküsünde bile ciddi hatalar olduğunu gördüm.

Dolayısıyla sadece bu kaynağa güvenerek Recep Tayyip Erdoğan’ın dünyanın en zengin 10 devlet adamından biri olduğunu iddia edemeyiz.

Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu sene gazetelerde yayımlanan fotoğraflarına, eşinin ve çocuklarının yaşadığı eve ve kılık kıyafetlerine bakarsanız, belirgin bir zenginleşme yaşandığını da görürsünüz.

Elbette bunda çocuklarının çok akıllı birer tüccar çıkmasının yanında "tutumlu bir yaşam" sürmelerinin de payı olmalı.

Bu listenin adresini vermemin nedeni, bu ani zenginleşme görüntüsünün giderek büyüyüp, bir efsane haline dönüştüğüne dikkat çekmek.

Başbakan’ın siyasi geleceği hiç umurumda değil ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın adının böyle listelerde geçiyor olması beni çok rahatsız etti.

İki atasözü var aklımda, yazıyı onlarla bitireyim: "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" ve "Elálemin ağzı torba değil ki büzesin"!
Yazarın Tüm Yazıları