Teknoloji ve etik çatışması

Güncelleme Tarihi:

Teknoloji ve etik çatışması
Oluşturulma Tarihi: Şubat 16, 2018 17:53

Dijitalleşen dünya insanların hayatını hızla değiştirirken etik tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Kişisel veri toplayan alanların genişlemesi ve bireylerin mahremiyet alanlarının daralması, sürücüsüz otomobillerin kaza anında ne yapacağı gibi önemli kararların yapay zekaya bırakılması bu tartışmalardan sadece bazıları.

Haberin Devamı

Teknoloji ve etik çatışması
Yapay zeka ile çalışan sürücüsüz otomobiller bir kaza anında önce otomobil sahiplerinin mi yoksa yayaların mı güvenliğini düşünecek? Sosyal medya şirketleri bu platformlar üzerinden paylaştığımız bilgileri, fotoğrafları başka nerede kullanıyor? Drone’lar paparazzi fotoğrafları çekerken kullanılabilir mi? Bir insan kendisine veya başkasına ait bir genin patentini alabilir mi?

Bu cevaplaması zor sorular dijitalleşmenin giderek yaygınlaştığı günümüzde etik olarak tartışılan alanlara birkaç örnek sadece. 4. Sanayi Devrimi ile birlikte sayıları hızla çoğalan bu örnekler insanların hem iş hem de özel hayatlarında değişime yol açıyor. Ancak, bazı kavramlar var ki dünya ne kadar değişirse değişsin hep aynı kalıyor. Bunlardan biri de etik.

Rekabet hukuku uzmanı, Etik ve İtibar Derneği’nin (TEİD) Eğitimden Sorumlu Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Fevzi Toksoy, etik kavramının aslında tarih boyunca hiç değişmediğini vurgulayarak, “İş dünyasında rüşvet almak etik olarak bugün ne ise yüzyıllar önce de aynıydı. Ancak, bugün belki de hiç para kullanmadan verilebilecek rüşvetleri algılamak gerekiyor. Bu donanımların da iş dünyasında öğretilmesi gerekiyor” diyor. Gönüllü olarak internette paylaşılan fotoğrafların, akıllı telefonları açarken kullanılan göz retinası verilerinin nerelere gittiğini insanların algılayabilmesi gerektiğini belirten Toksoy, “4. Sanayi Devrimi’nin yaratacağı sosyal sorumluları etik platformuna taşıyabilmemiz lazım. Örneğin, robotların gelip insanların işini elinden alması demokrasiyle bağlantılı bir etik dilemması ortaya çıkartıyor. Bunu toplum olarak
çözmemiz lazım” diyor.

MAHREMİYET DARALIYOR
Boğaziçi Üniversitesi İnovasyon ve Rekabet Odaklı Kalkınma Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (Boğaziçi Üniversitesi İnovasyon Merkezi) Müdürü Doç. Dr. Aslı Deniz Helvacıoğlu, dijitalleşme sürecinde verinin kullanımına, geri dönüşümüne ve işlenmesine yönelik kararların artık makinalar tarafından alınabileceğini vurguluyor. Bu karar mekanizmaları etkinliği ve üretkenliği arttıracak şekilde planlanıyor. Ancak, bu kadar veri odaklı bir hayatta bireylerin mahremiyet alanları giderek daralırken kişisel veri alanı genişliyor. Bu durum kurumlar açısından önemli bir avantaj olsa da iş dünyasının bu verilerin kullanımında dikkat etmesi gereken çok önemli bir nokta var. Yöneticilerin ellerindeki bütün imkanları ve teknolojiyi, insanların mahremiyetine zarar vermeden ve şirketlerini yasal olarak zora sokmadan nasıl kullanabileceklerini bilmeleri gerekiyor. Bireylerin da kendilerine ait verilere sahip çıkma ve kontrol etme konusunda güçlenmeleri şart. Çünkü, bu iki noktadaki her karşılaşma bir etik sorun çıkarıyor.

KARŞILIKLI SORUMLULUK
Helvacıoğlu, bu karşılaşmalardan bazı örnekler de veriyor. İlk örnek paylaşım ekonomisi üzerine. Özünde paylaşım ekonomisi bulunan Airbnb, Uber gibi platformlara kullanıcılar kişisel verilerini girerek üye oluyorlar. Çünkü karşılığında bir hizmet alıyorlar ya da bir hizmet veriyorlar. Ancak, bu platformların kullanıcıları, verilerin nasıl kullanılacağı, hangi değerler dikkate alınarak başkalarıyla paylaşılacağı konusunda bilgi almakla pek ilgilenmiyorlar. Aslında, bu platformlarda hem veriyi işleyen ve kullanan, hem de veri sahibi karşılıklı olarak sorumlu oluyor.

Bir başka örnek ise büyük veri. Artık, özel sektör ve kamu işbirliği ile akıllı şehirler yaratılıyor. İnsanların girdikleri her ortamda, bulundukları her yerde akıllı sensörler ya da farklı metotlarla kişisel veriler toplanıyor. Bu bilgileri toplayan kurumların verilerdeki kimliği yok edip bunu anonim bir dataya çevirmesi gerekiyor. Bu, aslında mevzuatı da bulunan kişisel verilerin korunması konusu ve şirketlere belli yükümlülükler getiriyor. Helvacıoğlu, tüm bu verilerin giderek daha çok ekonomik değer kazandığı için düzenlemelere gidildiğini ve kontrol edilmeye çalışıldığını aktarıyor. Bu noktadaki bir başka tartışma konusu ise bu düzenlemelerin etik kaygısından mı yoksa ekonomik kaygılardan dolayı mı yapıldığı oluyor. Helvacıoğlu’na göre teknolojinin, inovasyonun gelişimi değil, insanların haklarının nasıl korunacağı düzenlenmeli. Örneğin, teknolojik bir araç olan blockchain’in gelişimi buna yönelik bir düzenleme yapılırsa engellenebilir. İnsanların bu aracı kullanırken karşılaşabilecekleri olası sorunlar düşünülerek yapılacak düzenlemeler için bir adım atmak doğru olur.

1 MİLYON TL’YE KADAR CEZA
Kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler konusunda ülkelerin farklı uygulamaları bulunuyor. Türkiye’de “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” 2016’da yürürlüğe girdi. Düzenlemeye göre Türkiye’de çevrimiçi işlemler esnasında müşterilerden kişisel bilgi talep eden kurumlar bu verileri yasal düzenlemeler dâhilinde talep etmek ve korumaktan sorumlu. Aksi hallerde bu kurumlar hakkında 25 bin TL’den 1 milyon TL’ye kadar idari yaptırım uygulanabiliyor. Bu kanun, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından da önemli. Çünkü, kişisel verilerin korunması AB’ye üyelik sürecindeki müzakere başlıklarından biri. Yakın zamanda Türkiye, bu kanunun AB standartları dikkate alınarak gözden geçirmesi gerekmesi halinde değiştireceği taahhüdünde bulundu. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD şirketleri arasında da yıllardır kişisel verilerin korunması konusunda çekişme yaşanıyor. Son olarak geçen hafta Almanya’da Berlin Eyalet Mahkemesi, ABD’li sosyal medya platformu Facebook‘un kullanıcılara ait veri kullanımını yasa dışı olarak yorumladı. Bu konuda açılan davada, Facebook’un kullanım koşulları ve bazı hizmet şartlarını kullanma biçiminin Almanya’daki kişisel verilerin korumasına yönelik yasaları ihlal ettiğine karar verildi.

ETİĞE İNOVASYON AÇISINDAN BAKIŞ
Fevzi Toksoy, 10 Mart’ta başlayacak 3. dönem Etik ve Uyum Yöneticisi Sertifika Programı’nı ilk iki dönemden aldıkları geri bildirimler ve gündeme uygun ihtiyaçlar doğrultusunda güncellediklerini belirtiyor. Toksoy, “Günümüzde artık yaratılan bir şeyde etik olup olmadığı veya uyum sorunu olup olmadığını algılayabilmek için teknolojiyi de algılayabilmeniz lazım. Örneğin, sürücüsüz bir arabanın sahibini mi koruması yoksa yayayı mı koruması gerektiği konusunda bir tartışma var. Belediyelerin bu tip otomobillere yollarını açıp açmama tereddütü etik tartışmalar nedeniyle devam ediyor” diye konuşuyor. Bu yılki programda Boğaziçi Üniversitesi İnovasyon Merkezi ile işbirliği bu şekilde başlamış. 36 saatlik eğitimde önce etik ve uyum nedir, kişisel verilerin korunması nedir, riskin tanımı ve risklerin nerelerden çıkabileceği gibi temel etik konuları bulunuyor. Bu eğitimleri pratikte bunu yaşayan kişiler örneklerle verecek. Bu temel konuların ardından etik konularına Boğaziçi Üniversitesi İnovasyon Merkezi öncülüğünde bir de inovasyon açısından bakılacak. Aslı Deniz Helvacıoğlu konu hakkında şunları söylüyor: “Programda katmak istediğimiz inovasyonun ana konularında ve dünyayı değiştirebileceğini düşündüğümüz açılımlarda etiği tartışmak. Şuan dünyada bu konuya nasıl yaklaşılıyor, ne gibi çözümler öneriliyor, inovasyona yönelik kültürel ve etik tabanlı tartışmalarda yeni teknolojileri biz nasıl konumlandıracağız, insan teknoloji etkileşimi nasıl olacak, yasal ve etiğe bağlı sorumluluğu ne üstlenecek. Bu tartıştığımız konuları bir eğitim modeline çevireceğiz.” Etik konusunu Boğaziçi Üniversitesi’nde, örneğin Uluslararası Ticaret Bölümü’nde olduğu gibi, ders programlarına da koyduklarını aktaran Helvacıoğlu, bu konunun bir düşünce sistemi içinde kabul edilmiş bir değer bütünü içinde yer almasını çok önemsediklerini aktarıyor. Helvacıoğlu, “Öğrencilerin etiğe yönelik soru işaretlerini barındırmaları çok önemli. Bunu bir eksiklik olarak görmezlerse geliştirme gereği duymazlar” diyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!