Dexter’in şeytan tüyü işte burada!

GQ Türkiye, onu ‘Yılın adamı’ seçti.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eb4953f018fbb8f8b76b06

O, bir zamanlar (Six feet Under’da) eşcinseldi.
Bugünlerde (Dexter’da) gündüzleri normal insan, geceleri seri katil.
Hemen anladınız, Michael C. Hall.
İstanbul’daydı.
GQ Türkiye’nin ‘Men Of Year’ ödül töreni için gelmişti.
Ve benim kucağıma düştü.
“Kucağıma düştü” deyince, yanlış şeyler gelmesin aklınıza, onunla buluştuk demeye çalışıyorum, bir barda…
Les Ottomans’ın barında…
Hiç düşünüyor musunuz neden Dexter, ‘yılın adamı’, ‘en yakışıklı seri katili’ seçiliyor, kadınlar ona bayılıyor?
Ben bilmiyordum.
İstanbul’a birlikte geldiği sevgilisi verdi cevabı:
“Bir bara girdiğinde seninle yatmak istemeyecek tek erkek Dexter!” dedi, “Ondan bu kadar cazip!”
“Nasıl yani?” dedim.
“Bütün erkekler, bir bara girdiklerinde, etrafı kolaçan eder. Uygun, müsait durumda kadın var mı, geceyi hangisiyle geçirebilirim diye küçük çaplı denemelere girişirler. Sebepsiz bir neşe vardır üzerlerinde, daha yüksek sesle konuşurlar. Spermlerini etrafa saçmaya hazırdırlar. Dexter’in farkı işte bu noktada ortaya çıkıyor. Öyle böyle biri değil. O seni istemiyor, üzerine düşmüyor. Biraz da aseksüel. O yüzden de kadınlar için, diğer erkeklere göre çok daha cazip!”
Size bir şey söyleyeyim mi?
Sevgilisi Morgan’ın tespitine bayıldım!
Gerçekten de erkeğin, cıvık ve yavşak olmayanı, asılmayanı, “Bir fırsat olsa da götürsem” demeyeni makbul.
Onu zaten bütün erkekler yapıyor.
Üstelik bütün kadınlara…
Dexter’in şeytan tüyü işte burada!

Haberin Devamı

RÖPORTAJIN PERDE ARKASI / WEB TV

MICHAEL C. HALL / FOTO GALERİ

Kuzey Carolina’da büyümek nasıl bir şey? Ne katıyor insana?
- Başka bir yerde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bilmediğim için kıyaslayamıyorum. Ama bir çocuk için güvenli bir yer. Etrafın, ailen ve seni sevenlerle çevrili. Gerçi orada yaşarken, oyuncuları başka bir gezegenin insanları gibi düşünüyordum. Zaten gizledim oyuncu olmak istediğimi. Herkesten. Kendimden bile.
Önce avukat olmak istiyorsunuz değil mi? Öyle okudum bir yerlerde…
- Yok. Öyle diyordum ama üzerime gelmesinler diye. İkinci sınıfta sahneye çıktım. Son derece sıkıcı bir kilise oyunuydu. Ama beni şu dünyadaki her şeyden daha fazla heyecanlandırdı. “Vay, bu işin müthiş bir büyüsü var” dedim. Hala öyle hissediyorum.
Rehberlik danışmanı bir anneyle, IBM’de çalışan bir babanın oğlusunuz. Nasıl bir aile?
- Mutlu tiplerdi. Mutlu bir evlilik. Ta ki…
Babanızı kaybedinceye kadar…
- Evet.
11 yaşındayken insanın 39 yaşındaki babasını kanserden kaybetmesi ne kadar ağır bir travma?
- Çok fena. Çok üzücü. Yine de Allah’tan bir sürü hatıra biriktirmiş durumdayım. Onlara da sıkı sıkı sarılıyorum. Hatırlıyorum babamı ama 11 yaşındaki bir çocuğun gözüyle.
İsyankar bir çocuk muydunuz?
- Öyle eğilimlerim vardı ama hep bastırdım. Duygularımı dışa vurmayı oyunculuk sayesinde öğrendim.
 Peki ablanızın bebekken ölümü sizi nasıl etkiledi?
- Ben doğmadan ölüyor ablam, bir buçuk yaşındayken. O yüzden ben çok acı ve hüzünlü atmosfere doğuyorum. Bazı hatıralarım, evimizin üzerine çöken bu hüzünle ilgili. Biraz büyüyünce “Nasıl yani?” oluyorsun, bir buçuk yıl yaşadı ve öldü. Vardı ama artık yok. Çok acı tabii. Her yerde onun fotoğrafları vardı.
Neden ölüyor?
- Hem zihinsel olarak engelli hem de kalbinde sorun varmış.
Bütün bunlar nasıl bir adam olmanıza yol açtı?
- Oynadığım karakterlerin hepsi o ya da bu şekilde ölümü hissetmiş, ölümü yaşamış tipler. Ölüm, hep bir yerlerinde var. Bilinçli değil ama benim de hayatımda böyle bir iz var. Yapabileceğim bir şey yok. Tamamen bu travma geçti de diyemem. Üstüne çıkamıyorsun. Bir şekilde onunla yaşamayı öğreniyorsun.

Haberin Devamı

BİRAZ YALNIZ BİR TİPİM

Sonra ne oldu da oyunculuk eğitimi aldınız? Biri mi yönlendirdi sizi?
- Aslında ne elimden tutan ne de oyunculuğuma dair yönlendiren, tavsiyelerde bulunan kimse olmadı. Ama karışan da olmadı. Lisede bir takım oyunlarda oynadım. Bir parıltım vardı galiba. Doğal bir yetenek. Öğretmenler, kafalarını sallardı, “İyisin, iyisin” diye. Ama acayip tezahuratlar, “Şahanesin!” filan yok. Çok kendime güvenen biri de değildim. Fakat ben derin bir tutkuyla oyuncu olmak istediğimi fark ettim. İçinde varsa bir yerde ortaya çıkıyor. Çıktı, ben de New York’a gittim. NYU’da okumak bana iyi geldi. Kendimi tanıma fırsatı buldum. Oyunculuğun hayatım olduğunu anladım. Ama acelem yoktu. Bir sürü işte çalıştım. New York’ta yaşamanın keyfine vardım.
Eğlenceli, enerjik, hayatı kutlayan, partileyen biri miydiniz? Sanki karanlık bir tarafınız var gibi…
- Ben biraz ayrık otuydum, hala öyleyim, tabii ki partilediğim zamanlar oldu ama biraz yalnız bir tipim. Çok arkadaşım da yoktur. Ama olanlar sıkı arkadaşımdır.
İçinizdeki ne, sizi çok iyi bir oyuncu yapıyor?
- Bilmiyorum. Ama oyunculuk yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Yapmazsam yaşayamazmışım gibi. Bu kadar hayati.
Sizi kim keşfetti?
- Broadway’da oynamaya başlayınca birden millet, “Aa böyle genç bir adam var” demeye başladı. Sonra zaten ‘Six Feet Under’ dizisindeki kendine güvensiz eşcinsel David Fisher rolü geldi.
Sizi yukarılara taşıyan o rolü kabul ederken, “Altından kalkabilir miyim?” diye tereddüt ettiniz mi?
- Zaten seçmeler sırasında, o kadar gergin ve güvensizdim ki o role cuk oturdum. Ruh halim işe yaradı, rolü aldım.
Peki “Eşcinsel imajı üzerime yapışır kalır” diye bir endişe var mıydı kafanızın içinde?
- Yok hayır. O karakteri becerirsem yırtacağımı biliyordum. Çünkü dizi zaten çok iyiydi, senaryo şahaneydi. Zaten o kadar zengin ve ilginç karakterdi ki, “İyi ki gay!” dedim.
Sonra karşınıza Dexter dizisi çıktı…
- Evet ve ‘Six feet Under’ bittikten sonra, “Uzun bir süre dizi yapmam” dedim. Çünkü beş yıl sürdü ve deli bir tempoda çalışmıştık. Ama işte büyük konuşmayacaksın. Ardından ‘Dexter’ başladı. Jeff Lindsay’in romanını da okumuştum, çok beğenmiştim, senaryo da büyüledi beni. “Hayır” diyemedim. Role aktım gitti.
Bir dizide eşcinsel, bir dizide gizli seri katil. Normal bir rol oynama kabiliyetinizi kaybetmiş olabilir misiniz?
- (Gülüyor) Olabilir!
Dizide maşallah 70 cinayetiniz var. Şiddet, cinayet size artık olağan bir şeymiş gibi geliyor mu?
- Gerçeği değil ama simülasyonu normal geliyor. Ama şunu itiraf etmem gerek, bir karaktere bürünürken, içimizde onu gerçek gibi algılayan bir tarafımız da oluyor.
İnsanın gündüz kendi halinde iyi biriyken, geceleri seri katile dönüşmesi insanı ne kadar zorlayan bir rol?
- Çoook. Bana da bu meydan okuma ilginç geldi zaten. Hiç sıkıcı olmayan bir karakter Dexter.
Kötüleri öldürüyor olmanız biraz olsun içinizi ferahlatıyor mu?
- Evet ya, içimde bir şey “Oh be” diyor, “Oh be” hak ettiler, “Adalet yerini buldu!”
İki kere evlendiniz ayrıldınız ama şimdi yeni bir sevgiliniz var…
- Evet o da benimle burada İstanbul’da, üç gün Paris yapıp tekrar İstanbul’a geri geleceğiz. Kolay bir adam olduğumu söylemem zor. Benimle yaşamak da zor. İdare ediyoruz işte. Ama altı aydır her şey harika gidiyor.

Haberin Devamı

KANSER OLDUĞUMU ÖDÜL TÖRENİNDE AÇIKLADIM

Kadınlardan ne öğrendiniz?
- (Gülüyor) İnişleri çıkışları olan bir hıyar olduğumu!
‘En yakışıklı’ sıfatından sonra ‘En iyi erkek oyuncu’ ödülünü de kazançlar hanesine eklediniz. Ödül ne kadar önemli bir aktör için?
- Altın Küre tabii beni çok gururlandırdı. İnanılmaz mutlu oldum. İşin tuhafı tam da kansere yakalandığımı öğrendiğimde geldi ödül. Kemoterapi tedavisi görüyordum. Kimse de bilmiyordu. Ama tabii saçlarım kaşlarım dökülmüştü, ödülü alırken açıkladım.
Babanızı da 39 yaşında kaybetmişsiniz. Ürkmediniz mi, “Ben de ölecek miyim?” diye düşünmediniz mi?
- O yaş benim için ürkütücü bir yaştı doğru. Ama çok erken teşhisti, ölmeyeceğimi biliyordum.
Kanserle savaşmak ve kanseri atlatmak nasıl bir duygu?
- ‘Kanserle savaşmak’ diye bir şey yok. Siz savaşmıyorsunuz, ilaçlar savaşıyor. Hangi kanser türüne yakalandığınız, hangi evrede yakalandığınız çok önemli. Yani “Ben kanseri yendim, hayatını kaybedenler yenemedi” diye bir şey yok, o basında yer alan “Kanserle mücadelesinden zaferle çıktı” gibi şeyler de yok. Ben şanslıydım o kadar.
İnsanlar sizce neden kötü adamları seviyorlar? Buna bir açıklama getirebiliyor musunuz?
(Kız arkadaşı yukarıdan sesleniyor, “Dexter’la ilgili teorimi söylesene ona” diyor. Michael de “Sen söyle…” diyor.)
MORGAN: Dexter, barda seninle yatmak istemeyecek tek adam! Seni yatağa atmak istemiyor. Gerçekten seninle ilgilenmiyor. Çok çekici, çok yakışıklı ama biraz aseksüel. Bu da, kadınlar için çok cazip, çok baştan çıkarıcı ve alışık olmadıkları bir şey.
Peki siz nasıl yattınız Dexter’la o zaman!
MORGAN: (Gülüyor) İyi soru! Ben tavladım onu. Ben ikna ettim, hatta ben yatağa attım!

Haberin Devamı

Salman Rüşdi, Felix Baumgartner ve Homer Simpson en sevdiğiniz kahramanlar… Neden?
- Homer Simpson’la birlikte takılabileceğimizi hissediyorum, beğeniyorum adamı. Salman Rüştü’ye gelince, onun açısını dinlediğimde etkiledi beni. Felix’e gelince... Hepimize ilham veren ve heyecanlandıran bir şey yaptı.
Gelmeden önce İstanbul hakkında duyduklarınızla gelip gördükten sonraki düşünceleriniz arasında fark var mı?
- Bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Tarihi olmayan bir ülkeden İstanbul gibi bir şehre gelince, çarpılmamak mümkün değil. Müthiş bir yaşanmışlık var burada. Beni en çok etkileyen bu oldu. Pencereden dışarı baktığımda inanamıyorum, çünkü ben Los Angeles’ta yaşıyorum. Tabii ki vuruldum. Her şeyin merkezi, beşiği burası. Tarihi Yarımada’ya, Kapalıçarşı’ya, Ayasofya’ya bayıldım. Yemekleriniz de çok baştan çıkarıcı…

Haberin Devamı

Fotoğraf: Cem TALU

Yazarın Tüm Yazıları