Dev zannettiklerimiz cüce çıktı

BEYZBOL ne anladığım ne de izlediğim bir spor türü. Gene de son günlerde gazetelerde New York Yankees'in ünlü beyzbolcusu David Wells'in başından geçenleri takip ederken şaşırmadım dersem yalan olur.

Yankees, bizde Fenerbahçe ne kadar popülerse Amerika'da aynı derecede taraftarı olan bir beyzbol takımı. Şampiyon takımın as oyuncularından Wells geçenlerde bir arkadaşıyla sabaha karşı gittiği lokantada yemek yerken Yankees hayranı bir genç tarafından yumruklanarak dudağı patladığı gibi iki dişini kaybetmiş. Ne olur bundan demeyin? As beyzbolcu David 1.90 boyunda yüz kiloya yakın bir insan azmanı. Dayak yediği kişi ise 1.62 boyunda orta siklet bir genç. Gazetede basılan resimlere bakıyorum, Wells kazara üstüne düşse bu genci yerden jiletle kazımaları gerekecek. Yarısı kadar gençten nasıl dayak yemiş, anlaşılır gibi değil.

New York'a ayak bastığım tarihte gerçekten bulutları delip geçen gökdelenlere, bol şeritli karayollarında yayla gibi arabaların bolluğuna, lokantada tabak dışına taşan bifteklerin büyüklüğüne şaşırıp kalmıştım. En fazla dikkatimi çeken husus ise insan bedeninin iriliği oldu. Beyzbol oyuncuları ve futbolcular bir yana, cadde-sokakta rastladığım tipler boyu ve kilosuyla hep ağır sıklet. Bazıları öylesine iri kıyım ki karşıdan gelirken kaldırım değiştirmeyi düşünürsünüz. Ama iş kavga-dövüşe gelince bu azmanlar gerçekten vurduğu yerden ses getirecek kadar güçlü mü? Yoksa kof veya yüreksiz mi? Bilmiyorum, denemeye hiç de niyetim yok.

Gene de bu işte bir gariplik var. Bir film galasında Arnold Schwarzenegger'a, bir otel lobisinde de Sylvester Stallone'a rastlamıştım. Vurdulu-kırdılı filmlerin kralı Arnold ile ringde rakiplerini perişan eden ünlü Rocky-Rambo Sylvester Stallone'un etrafında iki-üç bodyguard vardı. Ekranlarda yakın geçmişin en korkulu boksörü Mike Tyson'ın da yarım düzine koruma ile gezdiğini çok gördüm. Mikelanj heykellerini andıran bedenleri sert kaslarla örülü bu ünlüler niye korumayla geziyorlar, kimden korkuyorlar? Arnold, Sylvester veya Tyson'a sataşmayı aklından geçirenin zırdeli olması lazım. Bu sorulara cevap veremiyorum. Bizce meçhul korkularla dolu bir dünyada yaşıyor olsalar gerek.

Aklıma 1990'lı yıllarda filmleri kapalı gişe oynayan Steven Seagal geliyor. Seagal'ın geçmişi muamma. Gençliği Japonya'da geçmiş. CIA hesabına eylemlere girdiği, Japon eşinden iki çocuğu olduğu söyleniyor. Tibet'te bir süre kaldıktan sonra inanç olarak Budizm'i seçmiş, Dalai Lama ile yakın dostluk kurmuş. Budist aleminde insan bedenine giren Tanrı ‘Tulku’ konumunu kazanmış. Ardından Amerika'ya gelerek Hollywood'un gözdesi olmuş. Arka arkaya çevirdiği filmlerde tek başına düzinelerle kanun kaçağı bıçkını vaktinden önce öbür dünyaya götürdüğü için uluslararası şöhrete ulaşmış.

Oysa geçen yıldan bu yana Steven Seagal'ı görene aşk olsun! Nerede olduğunu bilen yok. Beyazperdede teröristlerin, uyuşturucu kaçakçılarının amansız düşmanı Steven şimdilerde yakın korumaları güvencesinde eski iş ortağı Jules Nasso'nın şerrinden canını kurtarmaya uğraşıyor. Ancak bu kez film çevirmiyor, gerçek hayatını yaşıyor.

Seagal savcılığa yaptığı başvuruda yirmi yıl birlikte çalıştığı Jules Nasso'nun Gambino adlı mafya ailesiyle yakın ilişkisi olduğunu, çevirdiği her filmde 150 bin dolar haraç vermeye mecbur kaldığını, kazandığı paranın çoğunun mafyaya gittiğini bildirdi. Soruşturmaya başlayan FBI, Seagal ile Nasso arasında konuşmalarını içeren 2200 ses kaydını dinledikten sonra cezaevinde ölen John Gotti'nin yerine 'Baba'lığı üslenen Peter Gotti'yi, Jules Nasso'yu ve Gambino ile Genovese ailelerinden 16 gangsteri tevkif etti.

Hollywood'u dehşete sürükleyen bu olayı işleyen Los Angeles Times muhabiri ile Vanity Fair dergisi yazarı mafyadan ölüm tehdidi alınca savcılıktan korunma talep ettiler. 1.5 milyon dolar kefaletle serbest bırakılan Jules Nasso ‘‘Seagal Cengiz Han filmini çevirecekti benim için. Vazgeçti, zarara girdim’’ diyerek 60 milyon dolarlık tazminat davası açtı. Seagal bodyguard sayısını katlayıp gizli bir yere taşınmasına rağmen eski ortağının serbest bırakılması üzerine ‘‘Nasso'dan korkuyorum. Beni öldürecek’’ diye FBI'dan yeniden yardım istedi.

Steven Seagal iki metreye yaklaşan boyu ile pehlivan cüsseli biri. Karate ve aikidoda siyah kemer kazanmış. martial arts denilen silahsız kavga türünde çeşitli şampiyonlukları var. Sürekli Colt 45 ve 9mm Browning tabanca taşıyor. Sinema alemini anlatan bir TV programında yan yana gördüğüm minik yapılı Jules Nasso'nun başı Steven Seagal'ın ancak omuzuna ulaşıyor. Ama can korkusunda olan çocuk görünümündeki Nasso değil karate uzmanı, çift tabancalı, dev yapılı Seagal.

Sahnede, ekranda, spor sahalarında gördüğümüz şöhretlerin iri kıyım bedenleri, şişkin pazuları, afili pozları ardındaki tablo işte bu.
Yazarın Tüm Yazıları