Derin devlet kılavuzu

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Son 20 yıldır yaptıkları olağanüstü saçma işlerle, dünyadaki tuhaflıkların antolojisi olan ‘‘Ripley'in İster İnanın İster İnanmayın'' ansiklopedisine uzunca bir madde olarak girmeyi hak eden bizim yönetici sınıflarımıza bir minik tavsiyem olacak.

Lütfen insanlara bir şey anlatmaya çalışırken benim yazının girişinde yaptığım gibi uzun cümleler kurmayın.

Her şeyi basit, en fazla üç kelimelik cümlelerle anlatın.

Hatta, başarabilirseniz hiç konuşmadan anlatmayı becerin.

Çünkü bizim memlekette insanların çoğu, var olan kelime hazinesinin sadece 20'de birini kullanarak yaşayıp ölebiliyorlar ve de üstelik bu kullandıkları kelimelerin yüzde 70'i de küfür.

Durum böyle olunca benim gibi uzun cümle kuranların da anlaşılabilmesi imkânsız oluyor tabii.

İnsanlar benim kurduğum cümlelere bakınca, ‘‘Hıyar, seni okuyacağımıza gider Hegel'i okuruz, daha eğlenceli'' bile diyebiliyorlar.

Yani tabii ki içerik değil görüntü önemli bu tespitlerinde ve benim yazılarımın ilk bakıştaki görüntüsü de sanki çok önemli bir yazıymış izlenimini veriyor elimde olmadan.

***

Derin devlet yöneticilerine ilk tavsiyem, halkın onları hemen anlayabilmesi için uzun cümle kurmamaları.

İkinci tavsiyem ise, özellikle annelerin çocuk yetiştirme yöntemlerini yakından incelemeleri.

Bugün Türkiye'de ve dünyada sokakların birçok aptal insanla dolu olmasının en büyük nedeni annelerdir.

Çünkü anneler çocuklarını sürekli olarak ‘‘Benim güzel, akıllı bebeğim'' diye sevmektedirler.

İnsanoğlunun tabiatı gereğidir, bir şey ona fazla söylendiği zaman mutlaka tersini yapar.

Anneler bebeklerini durmadan ‘‘Güzel, akıllı'' diye severler ya...

Çocuklar da fiziksel görünümlerini değiştirmek gücünde olmadıkları ve gönülllü olarak daha da çirkinleşemedikleri için, müdahale edebilecekleri alana yönelip ellerinden geldiğince aptal olmaya çalışarak, annelerine isyan bayrağı açarlar.

Ve de ne yazık ki çoğu bu mücadelelerinde de son derece başarılı olurlar.

***

Bizim derin devlet yöneticileri, halka sürekli eğitilmesi gereken bir anne şefkatiyle yaklaştıklarından, her annenin yaptığı ve sonradan çok pişman olduğu bir hatayı yapıyorlar.

Kendi inandıkları ve doğru olarak bildikleri şeyi her gün her saat durmadan tekrarlarlarsa halkın da sonunda bunu tekrarlamaya başlayacağını sanıyorlar.

İnanmadıkları ve kesinlikle doğru olmadığını bildikleri şeyleri de tabii ki tekrarlıyorlar ama, bu tamamen başka bir yazı konusu olacak zenginlikte ayrı bir mesele.

Örneğin ben, dünyada hiçbir ülkede Türkiye kadar fazla, hiç durmadan demokrasi lafının edildiğine şahit olmadım.

Hemen her gün ya başbakan, ya bakanlar, ya cumhurbaşkanı ya da kuvvet komutanları ülkemizin ne kadar da demokratik bir ülke olduğundan bahsediyorlar.

Aralarında da anlaşma var galiba, bu konuda konuşmayı belirli bir sıraya koymuş gibiler.

Diyelim ki başbakan salı günü Türkiye'nin ne kadar da mükemmel bir demokrasi olduğunu anlattı.

Başbakana bu konuda tekrar konuşma sırası üç gün sonra cuma günü geliyor.

Arada diğerleri aynı konuda konuşarak boşluğu dolduruyorlar.

Yönetici sınıflar ve onların davranış biçimleri konusunda inanılmaz engin bir deneyime sahip olan halk ise, bu kadar demokrasi lafı edildiği yerde mutlaka bir şeyler aksıyordur diye notunu anında veriyor, bunun kimse farkında değil.

***

Vur deyince öldürme uzmanı olmuş gibiler vallahi.

Şunu bilmiyorlar ki Türkiye'de bugün belirli yaşlara gelmiş bir kuşak, yönetici sınıflar ne derse onun tamamen tersinin doğru olduğuna inanmaya koşullanmış durumdadır.

Üstelik onlardan sonra gelen kuşak da aynen abileri, ablaları gibi düşünmektedir.

Örneğin, bana birisi çıkıp da ‘‘Türkiye'de bugün tam demokratik ve laik sistem güçlüdür'' dediği zaman, ben hemen bizim köşe başında mahalleliyi doğramak için bekleyen en azından bin kişinin olduğuna inanmaya başlarım.

Üstelik bir de ‘‘Merak etmeyin güvenlik güçlerimiz onları kontrol altında tutuyorlar'' derlerse o zaman da terasa çıkıp makineli tüfeği kurma işlemlerine girişirim...

Sadece ben tuhaf değilim.

Bizim kuşak böyledir, yapacak bir şey yok.

Sadece askerlik yoklamasına karakola davet edilsek bile, olması muhtemel ağır yaralanmalara karşı tedbir olsun diye ilk yardım çantamızı da yanımıza alarak gideriz.

Bu nedenle bize çok fazla ‘‘Biz gerçek demokratız bu böyle biline'' diyen insanları bir süre sonra azılı birer faşist olarak değerlendirme eğilimimiz vardır.

Dolayısıyla bugün Türkiye'de devlet kademelerinin her aklına geldiğinde demokrasiden bahsetmeleri, inanılmaz derecede tehlikelidir.

Yönetici sınıflar biraz akıllı olsalar her gün ‘‘demokrasi, laiklik, Atatürk'' nutukları atmak yerine biraz susarlar...

Geleceğimizin kurtuluşu ağızların bir süre kapanmasında yatıyor, haberiniz olsun.

Çünkü bizim millet terstir ve denilenin mutlaka tersini yapar.

Yazarın Tüm Yazıları