Depresyon ve kilo sorunu

Kilo sorunu ve depresyon arasında, özellikle kadınlarda zannedildiğinden daha güçlü bir ilişki var. Bu ilişki orta yaşlarda daha da önemli, onlarda daha güçlü ve çok yönlü çalışıyor. İşte bu ilişkinin kısa bir özeti.

* Depresyon duygusal yeme yanlışlıklarına ve yeme bozukluklarına yol açarak kalori kazanımını arttırabiliyor. Depresyonlu kadınlarda (ve tabiî ki erkeklerde) yüksek kalorili rafine karbonhidratlara, yani makarna, pilav, börek, poğaça ya da tatlılara ilgi artmaya başlıyor. Bu durum zamanla metabolizmayı da etkiliyor. İnsülin ve şeker düzeyinde dalgalanmalara ve sonuçta insülin direnci sendromuna sebep oluyor. Bilindiği gibi insülin direnci problemi kilo sorununun en önemli nedenleri arasında yer alıyor.
* Bir başka problem de uyku sorunları. Depresyonlu hastaların çoğu uyku dengesizlikleri yaşıyor. Bu durum gece yemeleri başta olmak üzere birçok nedenle kilo almayı kolaylaştırıyor.
* Depresif kişilerin daha az aktif olmaları da önemli bir problem. Aktivite azaldıkça harcanan enerji miktarı da düşüyor, harcanmayan kalorilerse gıdık göbek ya da basende yağ şeklinde depolanıyor.
* Depresyonlu kadınların bir kısmında tiroid yetmezliği probleminin de bulunması önemli bir nokta. Çoğu kadın “haşimato hastalığı” ya da başka bir sebeple ortaya çıkan hipotiroidi probleminin uzun süre farkına bile varmıyor. Kazandığı kiloları yemek seçimindeki dikkatsizliğine, tembelliği ya da menopoz sürecine bağlıyor. Oysa tiroid tembelliğinin kendisi başlı başına bir depresyon nedeni olabiliyor. Hipotiroidi metabolizma hızını azaltıp yağlandırıyor.
* Yetmedi! Sırada depresyon ilaçları da var. Bazı depresyon ilaçları bir yandan depresyonu tedavi edip hastaları rahatlatırken, diğer taraftan kilo kazanımını kolaylaştırabiliyor. Tabii bu her ilaç için söz konusu değil. Bazı ilaçlar tersine hem depresyonu tedavi ediyor, hem kilo kaybını destekliyor.
* Kısacası “depresyon-kilo ilişkisi” konusunda özellikle kadınlarda dikkatli davranmak ve bu “iki ucu keskin bıçak” pozisyonunu iyi yönetmek gerekiyor. Benim önerim kilo problemi olan her kadının özellikle ruhsal yönden de bir değerlendirmeden geçirilmeleridir.

Mitokondriyi çalıştıran destekler!

İyi haber, mitokondrilerilerinizi harekete geçirmek için yapabileceğiniz bazı şeylerin olmasır. Egzersizin, özellikle egzersizle beraber kas kazanımının, sık ve düzenli beslenmenin, doğru ve düzenli soluk alıp vermenin, oksidan zararlardan bedeni korumanın (toksinler, CoQ10 seviyesini düşüren statin ve benzeri ilaçlar), düzenli uyumanın ve CoQ10, NADH, N-asetil sistein, alfa lipoik asit gibi mitokondriyi oksidasyondan korumaya yardım eden veya mitokondride enerji üretimini arttıran destekler kullanmanın, bu küçük organcıkların marifetlerini arttırdığını söyleyebilirim.

Statinler cinsel gücü azaltabilir

Statinlerin erkeklerde cinsel güçsüzlüğe yani ereksiyon problemine yol açabileceğini gösteren delillerin sayısı her gün biraz daha artıyor. Bazı çalışmalar altı ay ve daha fazla statin tedavisi gören elli yaş üstü erkeklerin neredeyse beşte birinde ereksiyon sorunlarının ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Burada önemli nokta şu: Kolesterol düşürücü ilaçları kullananların çoğu, zaten damar problemi olan yani ereksiyon problemi yaşaması ihtimali yüksek bulunan kişiler. Bu nedenle sorunun nedenine karar vermek pek kolay olmayabilir.

Sabah kahvaltısını erken yapmak kilo kontrolüne faydalı mı?

Güçlü ve proteinden zengin bir sabah kahvaltısı kilo kontrolünü kolaylaştırır. Kahvaltı yapmayanlar daha kolay kilo alır. Gözlemlerimiz kahvaltıyı atlayanlar ya da geç saatlere bırakanlarda insülin direncine yakalanma ihtimali artıyor. Teksas Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma kahvaltısını erken yapanların günün ilerleyen saatlerini daha tok geçirdiklerini ve gün içinde daha az kalori tükettiklerini gösteriyor. Yaşasın Hayat Kliniği beslenme uzmanlarının görüşü de bu yönde. Biz erken saatte yapılan protein ağırlıklı güçlü bir kahvaltının (yumurta, kolesterol sorununuz varsa yumurta beyazı, çok az zeytinyağı ilavesiyle hazırlanmış ve sadece yumurta beyazının kullanıldığı bol sebzeli bir omlet, yarım yağlı yoğurt ya da peynir) oluşabilecek insülin-şeker dalgalanmalarını azaltabileceğini düşünüyoruz. Erken ve güçlü bir kahvaltı yapmak herkes için iyi, kilo sorunu olanlar içinse bir zorunluluk. Kahvaltı yapmayı ihmal etmeyin ve mümkün olduğu kadar erken saatlerde kahvaltı yapmaya özen gösterin.

Hücrenin mitokondri cihazları ne işe yarıyor?

Her hücrede bulunan bu minicik cihazların (organcıkların) ne işe yaradığının anlaşılması tıbbın en önemli keşiflerinden biri. Mitokondriler oksijenli solunum yapan hücresel metabolizmaların lokomotifi gibidir. Mitokondrisi zayıflayan hücre yeterince nefes alıp vermeyen birinden farksız hale gelir. Bu organcıklar hücrelerin enerji üreten “güç santralleri” veya gizli “solunum merkezleri”dir. Mitokondriler sayesinde yürütülen bu gizli solunum süreciyle besinler kimyasal bazı işlemlerden geçer (yakılır) ve üretilen enerji ATP adı verilen yapılarda depolanır. Yani ATP’nin oksijenin varlığında yürüttüğü enerji üretimi mitokondride gerçekleşir. Mitokondrilerin görevlerini yapamadığı durumlarda mitokondriyal hastalıklar diye bilinen bir dizi sağlık sorunu ortaya çıkar. Kilo probleminin metaboliz-genetik hikâyesinde biraz da bu yetersizlik yatıyor olabilir. Mitokondrilerin işlevinin yavaşlaması veya bu organcığın işlev dışı kalması, metabolizmanın tembelleşip “metabolik termostatın ayarının bozulması” anlamına gelebilir. Bu küçük organcıkları metabolizmanızın minik motorları gibi de düşünebilirsiniz. Kısacası onlar olmazsa nefes alıp vermeniz bile zorlaşır. Eğer mitokondrileriniz sağlam ve güçlü ise yediğiniz gıdaların ve soluduğunuz oksijenin birleşerek ürettiği enerji miktarı artar, metabolik hızınız yüksektir.

Diş eti enfeksiyonlarıyla kalp krizi ve felç riski arasında ilişki var mı?

Eğer diş ve diş eti enfeksiyonlarınızı zamanında tedavi ettirmezseniz kalp krizi ve felç riskinizin artacağından emin olabilirsiniz. Bu olasılığın çok yüksek olduğunu da ayrıca hatırlatmak isterim. Tabii ki birkaç haftalık geçici diş ve diş eti enfeksiyonlarından söz etmiyorum, burada söz konusu olan yıllardır devam eden, yani kronikleşmiş diş ve diş eti iltihapları. Bu tür kronik iltihapların bağışıklık sisteminde oluşturduğu problemler dolaylı olarak damar sistemine de zarar verir. Böyle bir durumun en önemli kanıtıysa kanda HsCRP olarak bilinen yangı ve yangısal süreçlerin varlığına işaret eden göstergenin yükselmesidir.

Kolesterol ilaçları hafıza kaybı yapabilir mi?

Bellek kaybı kolesterol ilaçlarının tartışmalı yan etkilerinden biri ama bunun tam tersi bulguların olduğunu da söylemek lazım: Bazı araştırmalar statinlerin yangısal süreçleri baskılamaları nedeniyle (antienflamatuar) Alzheimer hastalığının oluşumunu geciktirebileceğini ve damar sertliğine bağlı bunamaları önleyebileceğini gösteriyor. Bununla birlikte statinlerin özellikle kadınlarda bellek-hafıza üzerinde kötü etkiler yapabilecekleri endişesi artık bazı doktorlar tarafından da paylaşılıyor. Konu henüz tam olarak aydınlığa kavuşturulmuş olmasa da eğer kolesterol ilaçları kullanmaya başladıktan sonra unutkanlık geliştiğini fark ederseniz bu durumu doktorunuza iletin. Gerekirse onun da onayını alarak ilacı bir-iki ay süreyle keserek bellek durumunuzu yeniden değerlendirin.

Sinirsel tansiyon var mı?

Bazı kişilerin sadece üzülüp sinirlendikleri gerilip öfkelendikleri ya da stres yoğunluğundan bunaldıkları zamanlarda kan basıncı yükselir, keyifli oldukları, tatil yaptıkları ya da istirahat ettiklerinde yapılan ölçümlerse normaldir. Bu kişilerin çoğu haklı olarak hipertansiyonlu olduklarını kabul etmezler. Ne var ki araştırmalar heyecanlanınca, doktor ya da hemşire görünce, üzülüp sinirlenince tansiyonu yükselenlerin de en azından gelecek için güçlü birer hipertansiyon adayı olduklarını gösteriyor. Yani bu dönemi bir “prehipertansiyon-ön hipertansiyon” devresi gibi kabul etmek gerekiyor. Eğer böyle bir sorununuz varsa fazla kilolarınızı vermeniz, sigara içiyorsanız bırakmanız, alkol kullanımınızı azaltmanız, egzersiz yapmanız, diyetinizdeki tuz, kolalı, kafeinli içecekler ve şeker oranlarını düşürmeniz ve tabii ki uykunuzu gözden geçirip stres seviyenizi azaltmanız hipertansiyon tuzağına düşmenizi önleyecektir.
Yazarın Tüm Yazıları