Denizi seven köpek Riko

KISSAKASRİKO, masum gözlerinin bile bastıramadığı kadar korkunç görünüşlü bir kurt köpeği. Ama ne kadar yumuşak bir bilseniz. Sekiz aylık bir bebek. Ona burada, Mora yarımadasının küçük bir koyunda rastladım. Tek derdi denize girmek. Kıbrıs görüşmelerini izlerken, yakın arkadaş olduğumuz bir grup gazeteci, Riko’ların, Kissakas’taki evinde bu hafta sonu birlikteyiz. Riko, havlu, şapka denize ait ne varsa ağzına alıp, ne Kıbrıs meselesi, ne Türk-Yunan ilişkileri ya da ‘ne olacak bizim Avrupa’nın hali?’ kuruntularıyla ilgili sohbetleri umursamadan araya dalıyor. Riko denize gitmek istiyor. *** AMA önce size Kissakas’tan söz etmeliyim. Kissakas, Melana köyünün sahili. Bizim Ege sahilleri gibi. Denize dik inen dağlar arasındaki harika koylardan biri. Tepede Melana köyü var. Dorlara kadar dayanıyor köyün geçmişi. Ege’deki ilk medeniyetlerden birinin torunları. Dor diyalektiği ile konuşuyorlar Yunancayı, Atina’ya üç saat mesafedeki Kissakas’ta yazlık ev yapan Yunanlılar bile anlamıyorlar konuştuklarını. Anlaşılamayan sadece dilleri değil, adetlerinin de ‘tuhaf’ olduğunu anlatıyor bir arkadaş. Melana köylüleri, denize girmezlermiş. Hayret! Bizim de sahile yakın köylerimizde pek denize girilmez. Ya da sadece çocuklara has bir eğlencedir deniz. Denizin dibinde oturup, ona bu kadar ilgisiz olmayı bize ait kültürel bir özellik sanırdık. Değilmiş meğer. Kadınlar, yılda sadece bir kez, ağustos ayında eşekleri ile dağdan sahile inip perde ve örtüleri yıkarlar, sonra da elbiseleriyle suya dalarlarmış. Balıkçılıkla geçinenler de var Melana da ama balık da yemezmiş köylüler. Demek, sadece bazı sahil kasabalarındaki Türk köylerinde balığa pek itibar edilmemesi, bazılarının iddia ettiği gibi, Türklerin, Orta Asya kökenli olmalarına bağlı değilmiş. Doğayla mücadelede ortak deneylerden geçen insanların kültürlerinde de ortaklıklar oluyor. Melana köylüleri, Kissakas’a sahile inmiyorlar. ‘Denizden nefret ediyorlar’ diyor Riko’nun sahibi. Riko, huzursuz, bir an önce laf bitsin denize girilsin istiyor.*** KIBRIS sorununu birlikte izleyen Türk, Yunan ve Kıbrıs’ın iki kesiminden gazeteciler bir araya gelince ne konuşulur? Özür dileriz Riko ama sohbeti bölemeyiz. Çünkü, Papadopulos’un Avrupa Birliği’nde yalnız kaldığından söz ediyoruz. ‘Karamanlis hükümeti bizi destekliyor ama bizim için Avrupa’da mücadele etmiyor’ diyor bir Kıbrıslı arkadaşımız. Hatta, Papadopulos yönetiminin, yeni Yunan Büyükelçisi’ni reddettiğini anlatıyor. Annan Planı’nın müzakerelerine katılmış olan bu büyükelçinin reddi, Kıbrıs Rum Yönetimi ile Yunanistan arasında ilk kez yaşanıyor. Aslında skandal, ama Karamanlis, ‘tamam’ diyor, şimdi yeni bir isim aranıyor. Ama şu sıralarda iç politika gündemi öne çıktığı için, Karamanlis Hükümeti, dış politikada hiçbir sivri adım atmak istemiyor.Papadopulos başına buyruk. Bu, Kıbrıs Rum toplumunda çözümsüzlük karşıtı, düşmanca duyguları güçlendiren ‘hepsi bizim’ beklentisini besliyor. Türklere karşı davalar açılıyor. Geçen hafta iki Rum, kuzeyde şimdi İngilizlerin oturduğu eski evlerinin bahçesine girip, ‘Bu ev bizim’ diye çiçekleri kesiyorlar. Ortalık karışıyor. Tutuklanıyorlar. Gelişmeler, iki toplumu birbirinden soğutuyor. Tamam Riko, burada kesiyoruz. Ama şunu da dinleyelim. Ne kadar ilginç değil mi, Karamanlis’in dış politikada, özellikle de Balkanlar ve Ortadoğu’da Washington’a daha fazla yakın durmaya başladığını öğrenmek? Hadi Riko, denize iniyoruz. Konuştuklarımızın yorumunu yarın yaparız.
Yazarın Tüm Yazıları