BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, PKK ile sürdürülecek mücadelenin ‘aklı selim içinde’ ve ‘demokrasiden ayrılmadan’ yapılacağını söylüyor, ‘Terörür panzehiri demokrasidir, bunu biliyoruz’ diyor.
Bunlar açıkçası ümit veren sözler. Daha önceki yıllarda, PKK ile mücadelenin en sert dönemlerinde yapılmayan, ertelenen tam da buydu. Hepimizin kabusu PKK ile mücadelede 90’lı yıllara geri dönülmesi. Özellikle 90’ların ilk yarısında bir yandan PKK çok ciddi zemin kazanmış, hatta neredeyse bazı alanları kontrolu altına alır olmuştu; bir yandan da devletimiz aynı dönemde göz açtırmayan bir baskı ve yıldırma politikasıyla birlikte askeri tedbirleri yoğunlaştırmıştı. * * * 90’lı yıllar deyince sadece faili meçhul cinayetleri, Hizbullah faaliyetlerine göz yumulmasını, Susurluk politikalarını, işkenceyi vs hatırlamıyoruz. Bu saydıklarım karanlık geçmişimizin sadece bazı unsurları, hukuk dışına çıkma örnekleri. Ama bir de ‘hukuk içi’ gibi gözüken işlemler var. Bunlar arasında ifade özgürlüğünün alabildiğine sınırlanması, gazeteci ve yazarların hapse atılması gibi şeyler var. Bugün yapılanın 90’lardan farklı olmasını ve bu sayede de farklı sonuçlar üretmesini istiyorsak, iki şeyi yapmaktan kaçınmalıyız öncelikle. Birincisi, Susurluk yöntemleri, ikincisi ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı ekstra önlemler veya daha fenası kısıtlayıcı uygulamalara göz yummak. Ardından gelen ve mutlaka yapmamız gerekenler de var. Demokratikleşme ve kültürel haklar konusu en başta geliyor. PKK’yı eğer Kürtlerden soyutlamak ve marjinalize etmek, güçten düşürmek, ahlaken eylem yapamaz insan öldüremez duruma düşürmek istiyorsak, PKK’nın ‘adına savaştığı’ şeyleri azaltmamız gerekiyor. * * * Bunların başında ana dilde eğitim ve Kürt kimliğinin tanınması kültürel haklar konuları geliyor. Eğer savaş ve sertleşme ortamında iktidar partisi bu söylediklerimi de yapabilecekse, başarılı olma ihtimali artabilir ama yok bunlar da yapılmayacaksa bugün sevmediğimiz PKK yarın karşımıza düpedüz ve Kürtler gözünde bugünkünden bile daha meşru bir temsilci/muhatap olarak çıkıverir. Çünkü PKK’yı gözardı etmek ve onu tasfiyeye girişmek bir kumar. O kumarı kazanmak için geçmişte yapılanlardan farklı şeyler yapmak lazım.
‘Hükümet istifa’ demek boş ve gereksiz bir talep
ELBETTE demokratik ülkelerde hükümetler istifaya davet edilir. Ancak bu davetin günaşırı yapılması davetin ağırlığını azaltır, bu bir. Davet ile ülkenin siyasi gerçekleri arasında bir bağ bulunması gerekir; yani iktidar partisinin halk desteğinin eridiği gözlemlenebilir olmalıdır, bu iki. Son Çukurca saldırısı sonrası muhalefet hükümeti istifaya davet etti. Eder, hakkıdır. Ama saydığım iki nedenden ötürü bu çağrıyı ciddiye alan kimse yok. Tam tersine, bu çağrıyı hükümet, ‘Muhalefet PKK ile işbirliği içinde’ diye özetlenebilecek bir söyleme dönüştürdü bile. Ana muhalefet partisi bu aşamada, kalkıp iktidara ‘Yahu arkadaş ne istediniz de biz engel olduk, getirin konuşalım, bu terör belasından kurtulmak için size istediğiniz desteği verelim’ dese, sanki hükümet bugün olduğundan daha zor duruma düşerdi gibi geliyor bana. Bir sonuç alamayacağınıu bile bile istifa çağrıları yapmak muhalefete puan mı kazandırıyor puan mı kaybettiriyor? Bir düşünelim.
PKK’nın arkasında Blackwater mı var?
SON iki aydır PKK’nın saldırı taktiklerinde belirgin bir değişiklik var. Bunlardan birincisi Hakkari-Çukurca karayolunda Ağustos ayında gerçekleşti. PKK önce bir askeri konvoya taciz ateşi açtı, çatışma çıktı. Bu atışma sürerken yardım birlikleri yola çıktı ve o birliklere yolda mayın saldırısı yapıldı. O zaman anlaşıldı ki esas hedef ilk çatışılan birlik değildi, yardıma gelecek olan birlikti. Son Çukurca saldırısında da, daha önce görülmemiş derecede bir PKK koordinasyonu vardı. Aynı anda çok sayıda hedefe saldırıldı ama bu saldırıların çoğu yanıltma amaçlıydı, esas saldırı karakola yapılandı. Diğer saldırılar karakola yardım gelmesini de engelledi veya geciktirdi, bir karışıklığa yol açtı. Önceki gün bir gazetemizde, daha önce Amerikan hükümetine çalışan ‘özel ordu’ Blackwaters’ın Irak’ta işsiz kaldıktan sonra PKK’ya hizmet verdiği öne sürülüyordu. PKK’nın gerilla savaşı konusunda pek öğreneceği bir şey yok ama bu çeşit farklı saldırı teknikleri belki de PKK’ya hizmet veren birileri tarafından öğretilmiştir bu örgüte. Tabii, Blackwater gibi bir şirketi veya Amerika gibi bir ülkeyi suçlarken daha fazla delile ihtiyaç var ama gazetelerimize bu çeşit laflar gökten düşmüyor sanırım. Dikkatle izlemekte fayda var.