Demirel, UKİ'den provasız giyiniyor

Oya BERBEROĞLU
Haberin Devamı

Merhum Turgut Özal'ın tek başına iktidara geldiği 1983 yılında özel sektörde esen yatırım rüzgarı üç ortağı da etkiledi.

Turan Sarıgülle, Salih Turhan ve Mehmet Büyükikiz, yüzde 20 Alman ortaklığı ile fabrikalarını Merter'de kurdular. Böylece Merter semtine giren ilk konfeksiyoncu oldular.

Aradan geçen yıllarda fabrika alanları tam 20'ye katlandı, bin metrekareden 20 bin metrekareye çıktı. Fabrika Çatalca'ya taşındı.

Uluslararası Konfeksiyon İmalat ve Pazarlama Şirketi'nin, kısa adı UKİ aynı zamanda markaları oldu. Şimdi tamamen Türk sermayeli bu şirket erkek giyimi üretiyor. Günlük kapasite 3 bin 500 takım elbise. Ürünün yüzde 90'ı başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerine ihraç ediliyor.

Rusya ve Türk Cumhuriyetleri'ne de ufak çaplı satışları var. Bu pazarlarda markalarını yaygınlaştırmayı hedefliyorlar.

Şirketin geçen seneki ihracat tutarı 55 milyon mark. İç pazar satışları 10 milyon mark civarında. Sermayenin yüzde 15'i de halka açık. İlk halka açılan konfeksiyon şirketi aynı zamanda. Avrupa'nın bazı tanınmış markaları için üretim yapıyorlar. Örneğin Bruno Saint Hilaire, Cınque. UKİ'den başka Francesko Moresco diye kendi markaları da var. Kumaş gereksinimlerinin yüzde 90'ını İtalya'dan karşılıyorlar.

Son teknolojik kumaşlar enteresan. Isıyı belli seviyede tutan mı dersiniz, ter kokusunu dışarı vermeyen mi...

Son bir yıldır Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel UKİ marka takım elbise giyenlerden. Üstelik provasız... Bilebildiğim kadarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin, Hasan Fehmi Güneş de öyle...

İhtisas gümrükleri ihracatçıyı yaktı

UKİ Yönetim Kurulu Başkanı Turan Sarıgülle, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanlığı da yaptı. Bu görevi kısa süre önce İsmet Özcan'a devretti. Sarıgülle, siyasi istikrarsızlığın, ekonomideki bozukluğun düzelmediği bir ülkede her sektör kadar yara aldıklarını anlatıyor. Ankara'nın yanlış yaptığını, yatırımları planlayıp yönlendiremediğini, üstüne üstlük ihracata da engeller koyduğunu belirtiyor. Sorum üzerine en önemli engel olarak da 20 Ocak'ta çıkan ihtisas gümrükleri tebliğini gösteriyor.

‘‘Kredi maliyetlerin bu kadar yüksek olmasına rağmen ihracatcı kendi becerisiyle yoluna devam ediyor. Tebliğ yayınlıyorlar ihtisas gümrüklerinden geçeceksiniz diyorlar. Bu tebliğ ile bütün tekstil hammaddeleri İstanbul Halkalı, Mersin, İzmir ve Bursa'daki ihtisas gümrüklerinden çekilebiliyor. Eskiden her gümrüğe mal geliyordu. Şimdi o gümrükten o gümrüğe... Bir iki günde hammaddeyi gümrükten çekebilirken şimdi bu 20-30 günü buluyor. Bu durum, üretimde aksamaya, pazar kaybedilmesine yol açıyor. Sektöre sormadan karar alıyorlar. İçeride bir iki tekstilciyi, firmayı koruma uğruna ihracatçıyı mahvediyorlar.’’

Alınlarını karışlarım

Sinirler iyice gerildi. Bir yanda ekonomide iyileşme umudunun kaybolması diğer yanda seçim baskısı, kabinede değişiklik sinyalleri...

Ekonominin başındaki Bakanlar Güneş Taner ile Işın Çelebi arasındaki kâh gizli kâh açık rekabet. Buna ilişkin espriler... Yok efendim Işın Çelebi ‘‘Güneşin batışını severmiş’’, Güneş Taner de ‘‘Güneş olmadan ışın olmaz’’ dermiş... Hükümet'in ANAP kanadından bir Bakan ile sohbet ediyorduk. Ankara'daki son resim için, ‘‘El Nino ne ki, durum daha beter’’ diyor. Ve şu fıkrayı anlatıyor:

Nasreddin Hoca eşeğe binmiş. Kısa bir süre sonra düşmüş. Etraftakiler de Hoca'ya gülmüşler. Nasreddin Hoca, ‘‘Ne gülüyorsunuz canım zaten inecektim’’ demiş...

ANAP içinden de ekonomi yönetimine ilişkin sesler artık yükselmeye başladı. Geçen haftaki ANAP Grup toplantısında 45 dakika konuşan Bursa Milletvekili İlhan Kesici esti gürledi. Ekonomi yönetimini ciddiyetsizlikle, programsızlıkla suçladı. Taner ile Çelebi de özetle duruma hakim olduklarını, ekonomide vahim bir resmin bulunmadığı savunmasını yaptılar.

Demirel Ailesi'nin damadı İlhan Kesici'ye

‘‘Rakamları yanlış yorumlamakla, bilgi yetersizliğiyle de suçlandınız’’ diye soruyorum: ‘‘Alınlarını karışlarım’’ diye söze başlıyor. Şöyle devam ediyor:

‘‘Ya gerçek resmi göremiyorlar ya kısmen veya tamamen görüyorlar da ciddiye almıyor dalga geçiyorlar...’’

İlhan Kesici, ‘‘Ekonominin içinde bulunduğu durum çok ciddidir. Bir birikimin eseridir. Ahmet biriktirdi Mehmet biriktirdi hesabı Yahudi hesabı olur. Gerçek durumu halkımıza anlatın. Ve bu ciddiyete uygun program yapın, önce iğneyi kendinize batırın demek istedim özetle’’ diyor.

İlhan Bey Düyun-u Umumiye (Genel borçlar) idaresinden, daha önceki Ramazan Kararlarından (Borçların yarısının nakit kalanının tahvil ile ödenmesi), devalüasyondan söz ediyor.

Türkiye'nin borç faizinin 6 katrilyon, toplam gelirlerinin 10.9 katrilyon olduğunun altını çiziyor. Götürü vergi mükellefleri, işçi-memur, anonim ve limited şirketler, aşağı yukarı 10 milyon insandan bir senede 2.4 katrilyon vergi alındığını bu tutarın iç borç fazinin yarısını bile karşılamaya yetmediğini anlatıyor. ‘‘Düyun-u Umumiye olmaz ama post modern düyun-u umumiye olur’’ demek istiyor.

Arılar ısırdı

‘‘ARI kovanına çomağı sokuyoruz bakalım’’ diyordu. Lojmanları, gayrimenkulleri satmaya başlamıştı. Banka trilyonlarca lira kardaydı. Kredilerde KOBİ'lere ağırlık verme kararı almışlardı. 24 yıllık bankacıydı ve bunun büyük bölümü Vakıfbank'ta geçmişti.

ANASOL-D Hükümeti döneminde de Vakıfbank Genel Müdürü olarak atanmıştı Hasan Kılavuz. Geçen hafta sürpriz bir biçimde görevinden alındı. Tamda eski büyük kredi müşterileriyle tekrar müzakere için masaya oturduğu zaman...

Hasan Kılavuz'un niçin görevden alındığını çok merak ediyorum. Hakkında bir yolsuzluk iddiası veya dosyası var mı? Göreceğiz.

Kılavuz, görev devir teslim töreninde enteresan bir laf etmişti: ‘‘Holdingler savaşının arasında kaldım. Bazılarının nasırına fazla bastık herhalde’’ demişti.

Ankara koridorlarında, Kılavuz'un görevden alınmasına ilişkin ‘‘Mesut Yılmaz'a çok baskı(!) yapıldı, o da görevden almak zorunda kaldı’’ deniliyor.

Arı kovanına çomak sokulunca arılar da ısırır tabii!..

Haa bu arada Vakıfbank’ın bağlı olduğu Bakan Anap’lı Metin Gürdere’nin de asıl hedef olduğu konuşuluyor.













Yazarın Tüm Yazıları