Demek tek kriter türban değilmiş

ALBARAKA Türk Genel Müdürü Adnan Büyükdeniz’i okul yıllarından tanıyan bir arkadaşı, Merkez Bankası Başkanlığı ile ilgili kararname gündeme geldiğinde ona elektronik mesaj gönderdi.

Büyükdeniz, okul arkadaşının mesajına yanıtı kararnamesi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den döndükten sonra yanıtlayabildi: "Tartışmalar beni çok üzdü. Kimse beni aldığım eğitimle, bankacılık becerilerimle, iktisatçılığımla değerlendirmedi bile."

Merkez Bankası Başkanvekili Erdem Başçı da yakın çevresine yakındı: "Tartışmalara çok üzüldüm. Kendimi çok kötü hissediyorum."

Gerçekten Sezer, Büyükdeniz’in kararnamesini iade ederken, sadece eşinin türbanına mı takılmıştı? Eşi türbanlı olup, AKP tarafından atanan, Sezer’in de onayından geçen hiç mi bürokrat yoktu? Eşi türbanlı olmadığı halde Sezer’den kararnamesi dönen bürokratlar da söz konusu muydu?

Sorulara yanıt ararken Gelir İdaresi Başkanvekili Osman Arıoğlu’nun durumu kafama takıldı. Arıoğlu, AKP iktidarının ilk döneminde Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’ne getirilmek istenmiş, Sezer’den veto yemişti.

Aradan zaman geçti, yasalar değişti, Gelirler Genel Müdürlüğü’nün yerini Gelir İdaresi Başkanlığı aldı, Osman Arıoğlu’nun "vekilliği" hiç değişmedi. Hükümet, Sezer’den dönen Arıoğlu’nu yeniden atamayı denemek yerine, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın "vekaleten" yönetilmesi yolunu seçti.

Arıoğlu’nun kararnamesini o günlerde Köşk’ten döndüren gerekçe neydi? Onun da mı eşi türbanlıydı? İmam hatip lisesinden falan mı mezundu?

İki sorunun da yanıtı "hayır"dı. Arıoğlu ne imam hatip mezunuydu, ne de eşi türbanlıydı... Kararnamesi büyük olasılıkla Sezer’in "AKP hızla kadrolaşıyor" yorumuna takıldı.

Süre açısından bürokraside "vekillik rekoru" kırma yolunda hızla ilerleyen Osman Arıoğlu, geçen cuma NTV’deki "Basın Odası"nda Murat Birsel’in konuğuydu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Mecelle’de bir kaide var. Bizim hukukumuza da oturmuştur. Uzlaşma sağlanamazsa vekil üye ile de işler yürür" demişken, Arıoğlu’na sordum: "Bu kadar uzun süre vekil kalmak nasıl bir duygu?"

Arıoğlu,
renk vermemeye özen gösterdi, kimseye gönderme yapmadı: "Yıllardır Maliye teşkilatındayım. Bürokrasi terbiyem var. İşimi yasalar çerçevesinde en iyi şekilde yaparım."

Ya "vekil" olarak bir görevi yürütmenin zorluğu yok muydu? Yanıt yine aynı tondaydı: "Benim bulunduğum görev Maliye Bakanı’yla yakın ve uyumlu çalışmayı gerektirir. Elbette Gelir İdaresi’nin de kendine özgü özerk yanları var. Ancak, Merkez Bankası’na ve diğer özerk kurullara benzemez."

Arıoğlu
, geldiği günden beri "vekaleten" de olsa görevini başarıyla yürütüyor... Arıoğlu örneği bile Cumhurbaşkanı Sezer’in baktığı tek kriterin "eşlerin türbanı" olmadığını ortaya koyuyor.

Okul arkadaşına, "Aldığım eğitime, iktisatçılığıma bakan olmadı" diye yakınan Adnan Büyükdeniz de yanılıyor. Nedense, "Faizin haram olduğuna inanırım. Faiz düzeninin en tepesine oturmak bana yakışmaz, inancıma sığmaz" diye düşünmüyor.

Erdoğan da hálá, Merkez Bankası Başkanlığı konusunda Osmanlı’nın medeni kanunu "mecelle"ye sarılmayı yeğliyor ve "gerekirse vekaleten yürürüz" diyor.

Bu tavır Avrupa Birliği (AB) yolunda yürüyen Türkiye’ye yakışmıyor...

Kendimi hissedara hesap verir gibi hissediyorum

ALMAN MAN’ın Ticari Araçlar Grubu Başkanı Anton Weinmann’la 4-5 ay arayla Ankara ve Münih’te iki ayrı söyleşi yapma olanağı buldum.

Weinmann’a Ankara’daki söyleşi sırasında, "Türkiye’de yatırımlarınızı artırma planınız var mı? Yatırımlarınızın artmasını bekliyoruz" dediğimde yanıttan önce garip bir soru yöneltti: "Siz MAN Türkiye adına mı bu soruları soruyorsunuz?"

Weinmann’ı kırmadan, karşılık vermeyi yeğledim: "Ben bu soruları ülkem adına soruyorum. Ülkemde yapılan her yeni yatırım, mevcut yatırımlardaki büyüme, sokaktaki işsizlere yeni iş kapıları demek. İşte bunun için yatırımlarınızı merak ediyorum."

Weinmann’la geçen hafta Münih’te konuşurken yine yüklendim: "MAN Türkiye’nin yatırım miktarı neredeyse 70-80 milyon Euro’da takılı kalmış gibi. Hem Ankara’yı otobüs üretim üssü olarak görüyorsunuz, hem de yatırımı büyütmede ağır davranıyorsunuz."

Weinmann
güldü: "Türk gazetecilerle konuşurken kendimi hissedarlara hesap verir gibi hissediyorum."

MAN’ın otobüs grubu Neoman’ın Başkanı ve MAN Türkiye’nin eski Direktörler Kurulu Başkanı Wolfgang Fahrnberger araya girdi: "Ankara’daki fabrikaya yılda 6-8 milyon Euro yatırım yapacağız."

Bilanço toplantısında dikkat ettim, Alman meslektaşlarımız da daha çok MAN’ın Almanya’da işçi çıkarmasını sorguladı. Nedense Bay Weinmann Alman gazetecilere, "Siz bu soruları sendikalar adına mı yöneltiyorsunuz?" diye takılmadı...

Neyse... "Gazeteciliğin cilvesi" deyip geçmekte yarar var...
Yazarın Tüm Yazıları