Daldan dala

YUMURTAAKITAN

"BU memlekette en kolay ne yetişir?" derseniz, "Teorisyen" derim.

Çok yetenekli olduğumuzdan değil, toprağın verimli olmasından...

Mesela, şimdi gelin de kuş gribiyle Unakıtan’ın oğlunun piyasaya yumurta akıtıyor olması arasında bir bağlantı kurmayın!

5 yıldır likit yumurta üretiyormuş meğer.

Demek bir türlü istediği patlama gerçekleşmeyince...

Neyse günahını almayalım. "Kuş gribi tesadüfen Hızır gibi yetişti" diyelim.

Fakat benim gibi gelenekçi tipler için likit yumurta, korku filmi gibi bir şey. Bünyem bu kadar gelişmeyi kaldırmıyor. Hani, kuş gribini tercih ederim desem yalan olmaz.

Hem bunun likitinden rafadan yumurta elde etme şansımız var mı?

Yok.

"Rafadan"ı olmayan yumurtaya yumurta mı derim ben!

BUZ KURBANI!

"Küçük Hilal buz kurbanı."

Gazetenin başlığı bu.

Annesi, 2.5 yaşındaki Hilal’i evde yalnız bırakıp komşulara aşure dağıtmaya çıkmış. Döndüğünde Hilal ortada yokmuş. Kardaki ayak izleri, ilçenin suyu buz tutmuş çayının kenarında bitiyormuş. İzlerin bittiği yerde buzun kırık olduğunu görünce Hilal’in çaya düştüğünü anlamışlar.

Şimdi Hilal "buz kurbanı" mı oluyor?

Yani 2.5 yaşında çocuğun buz tutmamış çaya düşme ihtimali yoktu öyle mi?

Şöyle söyleyeyim, Hilal dışarı çıkmayıp onun yerine sobanın üstünde kaynamakta olan suyu devirip haşlansaydı "kaynar su kurbanı" olacaktı değil mi? Çok sık kullanılan bu ifade bile yanlış bence.

Ölüm raporu mu yazıyoruz?

Aslında gazeteci olacaklara sınav sorusu olarak sorulabilir... "Bu haberde Hilal kimin, neyin kurbanıdır?"

"Aşure kurbanı"
cevabı bile bundan iyidir.

HIRSIZ-POLİS

Ben ki bu işlerin içindeyim.

Yani dizi filmlere kendimi kaptırmam. Başka gözle seyrederim.

Sırf içinde olduğum için değil... Sıradan bir seyirci olarak da oyuncuları sokakta çevirecek, misal Aliye’nin kocasına "Çocukları neden kaçırıyorsun annelerinden" diye hesap soracak biri değilim takdir edersiniz ki.

Düzeltiyorum, "değilim" değil "değildim".

Artık yapabilirim.

Çünkü Hırsız-Polis’teki tüm karakterlerin gerçekten yaşadığını düşünüyorum.

Bin yıldır tanıdığım Erol Günaydın’ı görsem boynuna atılıp "Diliniz açılmış çok şükür" diyebilirim.

Veya Polis Teşkilatı’na mektup yazıp Çınar gibi bir mensupları olduğu için kutlamaya kalkabilirim.

Uğur Yücel... "Ne güzel oynuyor" falan değil, hakikaten "Aksak"tır artık benim gözümde.

Büyük konuşmuşum. Kurtlar Vadisi’ni seyretmekle yetinmeyip ertesi gün her sahnesini birbirine anlatanlarla dalga geçerdim. Şimdi aynısını kardeşimle yapıyoruz.

"O anda Aksak’ın bakışına dikkat ettin mi?" falan gibi şeyler...

Hele müziği, hele müziği... Çalın ağlayayım.

Bu diziyi kaldırmaya kalkarlarsa, vallahi Kanal D’nin kapısına dayanırım!

MIŞ-MUŞ

Gamze Özçelik’i ilaçla uyutup tecavüz etmek ve bu görüntüleri internette yayınlamakla suçlanan Gökhan Demirkol, "Fantezi yaptık" demiş.

Hesapta olmayan "Mapusane fantezisi" de müesseseden bir hediye.

El yapımı, çelik, altın, platin ve safirden cep telefonu satışı Türkiye’de 300’ü geçmiş.

Şimdi sıra geldi o telefonlarla altın değerinde konuşmalar yapmaya...

"Naber lan, nerdesin?" gibi.

"Evde kürtaj" hapı geliyormuş.

Muayenehanede cinsel ilişki, evde kürtaj... Belki de dünyanın sonu geldi.
Yazarın Tüm Yazıları