Dağlı Osman...

Güncelleme Tarihi:

Dağlı Osman...
Oluşturulma Tarihi: Eylül 12, 1997 00:00

Metin SERTOĞLU
Haberin Devamı

Kızılcahamam, Ankara'nın batısına düşen şirin bir orman beldemizdir. Ankaralılar yaz günlerinde camların gölgesinde sere serpe uzanıp, buz gibi suyundan içmek, kışın da sıcak şifalı hamamlarından derman bulmak için, bu güzel yöreye koştururlar.

Genellikle ticaretle uğraşan mutaasıp bir halkı vardır. Başkentin dışında başka diyar bilmezler. Göçmüş olanları Siteler'de mobilyacılık ve kereste ticaretiyle uğraşarak, Allah ziyade etsin, köşeleri tutmuşlardır! Gelenek ve göreneklerine çok bağlıdırlar, uyanıktırlar ama hile hurda bilmedikleri gibi, el etek de öpmezler. Sıkıntıya düşenlerine anında kucak açar, kimseye çaktırmadan düzlüğe çıkartırlar.

Kızılcahamam'a bağlı civar ve orman köylerinden eski İstanbul yolunun Azaphane Yokuşu'nun böğründeki camlı yamaçlara yaslanmış, yukarıdan aşağı gürül gürül akan pırıl pırıl balıklı dereyi kuşbakışı izleyen Süleler Köyü'ne, geçen hafta gözü yaşlı konuk oldum. Köyün sağ üstündeki tepenin başköşesine oturtulmuş, rahmete yolcusu oldukça bol bir kır mezarlığının vadiye bakan sırtına, yaşlısı, genci, köy halkının elleri üstünde, dik bayırdan yukarı şoförüm Osman Dağlı'yı imamın kayığında tüy gibi taşıdık. Henüz 39 yaşında anasının, babasının, ebesinin yanıbaşına gömdük.

O benim 12 yıl canımı, aşımı, cefamı, gizimi paylaştığım tek dostumdu, adeta evin oğluydu Osman. Erdim'in mezarına her Cuma birlikte uğradık, gözyaşlarımızla yeni birlikte suladık. Ufacık bedenini saran tertemiz düzgün kıyafetiyle, boyalı pabuçlarını tıkırdatarak sabah evin mutfağında buluşur, bir yandan çayımızı içerken bir yandan da baba oğul sohbetlerine koyulurduk. Sıra sigara tüttürmeye gelince toz olur araziye uyardı. Ben de hızlı tiryakiliğini sanki bilmezdim.

Sekizyüz haneli köyden soförlüğü meslek tutan tek adamdı Osman. Hali vakti iyi, kimseye muhtaç değildi. ‘‘Öğünmek gibi olmasın Kızılcahamamlıyız’’ derdi. Köyünden rahmete kavuşanların cenazelerini hiç kaçırmaz, katılmak için her izin isteyişinde, ‘‘Aman Osman, ayağını sıkı bas, karda kışta 100 km. yol yaptırma bana’’ diye takıldığımda, ‘‘benim için de bir defacık olsun katlanıverin efendim’’ derdi. O bunları keyifli bir şekilde gülerek söylerken, vücudunu saran melun hastalığından ne acıdır ki ikimiz de habersizdik.

Kaç gündür telefonlar susmak bilmiyor. Duyan sana yanıyor Osman, yeni işiteni ise vah vah deyip feryad ediyor. Ebediyete gazlayıp kolumu kanadımı kırdın, sanki beni de bir ömür boyu şoförlüğe mahkum ettin. Ne mutlu sana ki sevenlerin bol be Osman. Artık o minik ayakların tıkırtısını işitmeden, sabahın keyfine seninle varamayıp yarenlik edemeden, kedersiz puslu yoluma tökezlene tökezlene bilmem daha ne kadar devam edeceğim. Isık dağının eteklerindeki mekanında nur içinde yat Dağlı Osman'ım, koçum benim...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!