Da Vinci Şifresini sevenlere tavsiye

13 yıl aradan sonra ilk defa gittiğim Şanlıurfa’nın ‘Dergah Platformu’ denilen bölgesini gezerken hissettiğim ilk duygu şu oldu:

‘Da Vinci Şifresi’ kitabının yarattığı mistik iklimden etkilenen bir insan Şanlıurfa’yı mutlaka çok sevecektir.

Özellikle Balıklı Göl’ün bulunduğu bölgeden.

* * *

Şanlıurfa’daki havuzdaki balıkları ilk defa bu kadar yakından görüyorum.

‘National Geographic’ veya ‘Discovery’ kanalında göreceğimiz türden bir manzara var karşımda.

Binlerce balık birbirinin üstüne çıkmış yem bekliyor.

Elimizdeki yem kabını onlara doğru uzattığımız an, yüzlerce balık ağızlarını büyük bir O şeklinde açarak gövdelerinin yarısına kadar suyun üstüne çıkıyor.

Açlığa karşı acımasız bir yarış mı?

Bir yetkili ‘Hayır aç değiller. Tam aksine çok fazla besleniyorlar. O nedenle haftada iki gün yem yasağı koyuyoruz’ diyor.

Hayret ile korku arası bir duyguyla seyrediyor ve şunu soruyorum:

‘Hani balıkların sinir sistemi yoktu? Hani acıyı bile algılayamıyorlardı?’

Bunlar resmen zekáları olan canlılar gibi davranıyorlar.

‘Dergah Platformu’ denilen bölgenin üç adı var.

‘Balıklı Göl’, ‘Halilürrahman’ ve ‘Aynzeliha’.

On üç yıl önce geldiğimde bu muhteşem yerin etrafı çirkin binalarla çevriliydi.

Şimdi temsil ettiği tarihin özelliklerine uygun biçimde restore edilmeye başlanmış.

Orada insanı etkileyen mistik bir yerleşim dokusu oluşuyor.

Hemen orada hayal kurmaya başlıyorum.

Etrafta, her tür dinden mistik duyguların tatmin edileceği kütüphanelerin, araştırma merkezlerinin oluştuğunu düşünüyorum.

Civara birkaç kilisenin, sinagogun inşa edildiğini hayal ediyorum.

* * *

Karşımıza Kudüs kadar mistik, Marakeş kadar baştan çıkarıcı, Da Vinci Şifresi kadar gizemli bir iklim çıkacağına eminim.

Daha şimdiden o sokaklarda dolaşan insanların profilini görebiliyorum.

Anlayacağınız Şanlıurfa hem kültürel hem ekonomik açıdan umutlarla dolu bir şehir.

Bu şehir bir 21’inci asır káşifini bekliyor.

Orayı moda haline getirecek, bir mistisizm markasına dönüştürecek cesur ve yaratıcı bir káşif.

* * *

Doğan Yayın Holding’in ‘Anadolu’daki Avrupa’ toplantılarından yedincisini burada yaptık.

Şimdiye kadar yaptığımız en canlı toplantılardan biri oldu.

Burada bir kere daha gördüm ki, Avrupa Birliği Türkiye için müthiş bir motivasyon ve bilgilenme kaynağı olmuş.

Konuşmamın girişinde, toplum olarak son 20 yılda gerçekleştirdiğimiz büyük atılımı anlatıyorum.

Tabii her defasında olduğu gibi, rahmetli Turgut Özal’ın hepimize verdiği yeni zihniyetin önemine değiniyorum ve onu anıyorum.

Tam bu esnada salonun ön tarafından tek bir alkış başlıyor.

Bakıyorum, tek başına alkışa başlayan kişi Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu.

Bu tek alkış bir anda bütün salona yayılıyor ve insanlar büyük bir arzuyla Özal’ı alkışlıyorlar.

Bu toplantıda bir kere daha şunu gördüm.

Erkan Mumcu özlediğim yeni Türk siyasetçisinin çok güzel bir profiline sahip.

Cesur, bilgili, popülizmden medet ummayan çağdaş bir siyasetçi...

* * *

İnsan bu bölgeye gelince Ortadoğu’yu da ruhunda hissetmeye başlıyor.

Toplantı sırasında dinleyicilerden biri, Suriye izlenimini anlatıyor.

Bayramda iki Suriye ilçesinin kaymakamı ile sohbet etmiş.

Her ikisi de Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamasını en az bir Türk kadar arzu ettiklerini söylemişler.

Neden diye sorulunca şu cevabı vermişler:

‘Çünkü sizin sayenizde biz de Avrupa’ya komşu olacağız.’

Bana göre Türkiye’nin AB vizyonunun dünya için ne anlama geldiğini gösteren en çarpıcı gözlem budur.

Anadolu’da umut verici ve yenilikçi yepyeni bir insan doğuyor.

Bir kere daha aynı şeyi düşünüyorum.

Bir kısım aydınımız ve köşe yazarımız, doğmakta olan bu yeni Türkiye’nin ne olduğunu asla anlayamıyor.
Yazarın Tüm Yazıları