Cüneyt Ülsever: Küreselleşmeyi doğru okuyalım (II)

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Millet cumhurbaşkanı derdi, maç stresiyle uğraşırken sen iki gündür bir ‘‘küreselleşme’’ lafı tutturdun gidiyorsun, diye düşünenleriniz olacaktır. Evet, tutturdum; zira bu mesele her iki konudan da çok daha önemli. Türkiye'nin ‘‘küreselleşmeyi’’ kavrama ve tedbir alma katsayısı bu ülkenin makus talihini doğrudan ve beyninden etkileyecek. Üstelik, zaten kapıdan başını uzatmış bu süreç, istesek de istemesek de bizi peşi sıra sürekleyecek. Zaten, sürüklüyor da!

Evet, küreselleşme herkese eşit davranmıyor. Ancak, kendisine uyum göstereni de ayırt ediyor; ona çıkma yapıyor. Uyum göstermeyeni, mahallenin namusunu kurtarmaya çalışanı da attan düşmüşe çeviriyor.

Bakınız; küreselleşmenin her türlü yönünün tartışılacağı en büyük laboratuvar deneyimi ‘‘Uzakdoğu krizi’’ sırasında yaşandı. Daha önceleri gelişmekte olan ülkelere örnek gösterilen Asya kaplanları, 1997 yılında muazzam büyük bir ekonomik krize girdiler. Paralarını sabit kurla sahte değerlerde korumaya çalışan bu ülkeler; örnek ülkeler olarak IMF tarafından destekleniyor ve büyük miktarda sermaye çekiyorlardı. Kur farkının açılması ile sermaye telaşa kapılınca kaçışlar başladı ve yaşanan telaş Asya kaplanlarının sermayeyi çarçur ettiğini, kredilerin ahbap çavuş ilişkisi içinde kullanıldığını, kapitalizmin yapısal dokusunun bu ülkelerde hiç kurulmadığını ortalık yere serdi. İşbirlikçi kapitalizm sözcüğü bu ülkeleri en doğru tarif eden terim olarak Marksist literatürden devşirildi. IMF de bu ülkelerde yapısal reformları es geçtiği, işbirlikçilere destek olduğu gerekçesiyle haklı olarak ağır eleştiriler aldı.

İşbirlikçi kapitalizmin daniskasına örnek teşkil eden Türkiyemiz, ‘‘Bu ülkeler 2000 yılına gelindiğinde ise ne durumdalar?’’ diye sorgularsa, herhalde kendisi için büyük dersler çıkarabilir.

Küreselleşmenin en büyük açığı, işbirlikçiler ile çalışma zaafıdır.

Uzakdoğu ülkeleri arada geçen iki yılda büyük çapta mali sektör yapısal reformlarını gerçekleştirdiler, uyduruk bankacılık sistemlerine çekidüzen verdiler, işbirlikçileri cezalandırdılar, iflası kolaylaştırdılar, paralarını serbest bıraktılar, kısacası serbest piyasa ve rekabet önündeki engelleri büyük oranda kaldırdılar.

İşte neticesi: Bu ülkeler iki yılda ortalama büyüme seviyelerini eksi % 5'ten artı % 5'e çıkardılar. Krizin merkezi Güney Kore 1999'da % 11 büyüdü. Malezya % 6 büyüme hızına ulaştı. 2000 yılının sonunda Tayland krizden doğan tüm zararlarını telafi etmiş olacak. (The Economist-Nisan 15-21 2000 sayısı).

Küreselleşmenin diğer sonuçlarına bakalım: 1990'dan 1998'e dek, Uzakdoğu ülkelerinde günlük 1 dolar gelirin altında yaşayanların sayısı 452 milyondan 278 milyona düşmüş. 1970'ten günümüze ortalama yaşam süresi 59'dan 68'e yükselmiş. Güney Kore'de çocuk ölümleri % 80 azalmış, Tayland'da temiz suya kavuşanların oranı % 25'ten % 81'e ulaşmış. Endenozya ilkokul seviyesinde okullaşma oranını % 72'den % 97'ye çıkarmış. (The Washington Post-16.04.2000).

İşbirlikçi kapitalizmden akılcı kapitalizme yükselebilen ülkeler, küreselleşmeden bal gibi yararlanıyorlar. Alaturka kapitalizmi (devletçiliği) savunanlar ise babayı yiyecekler, zaten yiyorlar da!

İşte Türkiye 1999'da % 6 küçüldü. Dünyada yaşanan tecrübe, küreselleşmeyi doğru kavramamız gerektiğini söylüyor.

Yazarın Tüm Yazıları