Cüneyt Ülsever: Cimbom mu Türkiye yoksa Sarı Kanarya mı?

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

İnsanların anlamadıkları konularda en rahat fikir öne sürebildikleri ülkelerden birisi de Türkiye olduğu için, ben de vatandaşlık hakkımı kullanıyor ve futbol üzerine ikinci yazımı yazıyorum.

İlk yazımda Fenerbahçe'yi Türkiye'ye, Galatasaray'ı da moderniteye benzetmiştim!

Sonra baktım, takımım Sarı Kanarya istikrarlı bir şekilde hep kaybediyor. Türkiye'yi hep kaybeden ülke olarak görmek, bu ülkeye karşı yapılmış bir haksızlıktır.

Öte yanda, Cimbom önce kendi evinde İngiliz takımından 5 yedi, sonra Alman takımına kendi evinde 4 attı. Önce kahrolduk, sonra sevinçten adeta boğulduk! Cimbom tam anlamıyla bizleri pastorize etti. Önce soğuk duş yaptırdı, sonra sabunlu sıcak suda yıkadı.

Türkiye de Cimbom gibi değil mi? Ne zaman ne yapacağı belli olmuyor.

Ülke, yıllardır dünyada enflasyon şampiyonu, ama sürekli büyüyor; demokrasi ayıplı ama istisnasız ‘‘ağzı olan konuşuyor’’; devlet tökezliyor ama özel sektör almış başını gidiyor; çoğunluk ‘‘hedef Batı’’ diyor ama Batı uzak mı, yakın mı belli değil.

Cumhuriyetimizi korumak için helak oluyoruz, ama hamdolsun cumhuriyet sımsıkı ayakta duruyor.

Ülkede demokrasi istemeyen yok, ama tam demokrasi de yok. İnsan haklarına karşı bir Allah'ın kulu bulamazsınız ama insan hakları karnesi zayıf!

* * *

Şimdi soruyorum, Cimbom evinde 5 gol yiyecek kadar zayıf bir takım mı, yoksa Almanlar'ı kendi evinde perişan edecek kadar büyük takım mı? Fatih Hoca ‘‘yorgun savaşçı’’ mı, yoksa futbol dehası mı? Bunların hangisi doğru?

Birinci şıklar doğru ise, Almanya maçından sonra necip Türk milleti neden sevinçten adeta çıldırdı, yok ikinci şıklar doğru ise ‘‘alt tarafı bir mağlubiyet’’ yüzünden neden kahrolduk?

Bence kafa karıştıran durum, her iki soruda da, birbiriyle tamamen çelişen şıkların ikisinin birden doğru olması. Cimbom hem zayıf, hem güçlü. Fatih Hoca hem yorgun, hem de mesleğini çok iyi bilen bir lider.

Cimbom tıpkı Türkiye gibi!

Ancak, ben Fatih Hoca'nın bir yönüne imreniyorum. Mağlubiyetler onu yıldırmıyor, tam tersine biliyor. O usta bir orkestra şefi ki azmini oyuncularına da aşılayabilyor.

Mağlubiyetler hayatın bir parçası. Ne kadar acıtsa da, hezimet ne kadar gurur kırıcı olsa da bunlar bir gerçek. Ömür boyu hiç yenilmemiş, hatta arada bir hezimete uğramamış bir takım, bir ülke, bir insan bulamazsınız.

O zaman aslolan mağlubiyetlerden ders almak, mağlubiyetleri bir depresyon vesilesi olarak değil, daha beter bilenmek için bileği taşı olarak görmek!

İşte bu da manda gibi yürek istiyor. Ben bu yüreği Fatih Hoca'da gördüğüm için ona saygı duyuyor, hatta onu kıskanıyorum.

* * *

76 yaşında ancak hálá genç cumhuriyete baktığım zaman da bir sürü iniş ve çıkış görüyorum. Galibiyetler ve mağlubiyetler peş peşe sıralanıyor. Zaferler de var, hezimetler de. Moral bulmak veya moralinizi hepten kaybetmek için yapışabileceğiniz örnek sayısı gırla. Bu ülkede her an sinirden harap da olabilirsiniz, sevinç içinde boğulabilirsiniz de.

Ben şahsım adına Fatih Hoca'dan ders almak istiyorum: ‘‘Her mağlubiyeti, bir sonraki zafer için vesile saymak!’’

Zira bu cumhuriyet bizim, istisnasız hepimizin.

Üstelik gidilecek başka bir yer de yok!



Yazarın Tüm Yazıları