Çocukların nasıl baktığının farkında mısınız?


HAFIZAM beni yanıltmıyorsa, rahmetli Nisa Serezli’nin siyah-beyaz TV günlerinde patlattığı samimi bir yakıştırmaydı; Zekeriya Beyaz’ın da benzer bir cümle sarf ettiği söyleniyor: “Küfür ruhun yelpazesidir...” Öylesine basit ama vurucu ki, Danimarkalıların “Türk gibi küfür etmek” deyimi, bunun yanında ucuz kalıyor.
Neyzen Tevfik sokuşturunca “hiciv”, Behzat Ç.’nin ağzında “karizma”, Cem Yılmaz yapınca “komik”, Can Yücel ise “Böyle bir düzende küfür etmek devrimci bir görevdir” dediğinde “edebiyat” olan “şey”den bahsedeceğim bugün: “Küfretmek”ten! (Yazıyı toparlarken, yaratıcılıklarına başvurduğum Ekşi Sözlük yazarları, şunu da eklemişler: “Siz kullanırsanız, terbiyesiz olursunuz maalesef” diye...)
Rivayet muhtelif... “İlkel ve vazgeçilmez bir iletişim yöntemi... Kullanımı ile ilgili kurallar tam olarak belirlenmemiş” diyenlerin yanında, “En çaresiz savunma mekanizmasıdır, hattâ espri ve saldırı aracı olarak da kullanılır” fikrini taşıyanların sayısı da az değil. “Edilmezse, eksikliği hissedilir mi?” sorusunun yanıtını merak edenlere, “Niye insan bir uzvuna bu kadar taksın ki?” sorusuyla karşılık verenlere de rastlanıyor.
“Öfkelendiren şeyden hesap soramadığınızda, küfürler hızır gibi yetişir” diye geçiştirenlerle, “Şöyle bir ağız dolusu sövüldüğünde, iç huzur dengelenir, rahata erilir, lâkin aslında değişen bir şey olmaz. Hiç kimseye bir faydası yoktur; hayatı değiştirmez, unutulur gider...” diyen ortada kalmışları ayrı bir yere koymak ve “Gerçekleştirildiğinde, neden övünç kaynağı olarak görüldüğünü bir türlü anlayamadığım eylem. Küfretmek bir ayrıcalık değil, bir tercihtir” diyerek, olaya basitçe ve itirafçı mantığıyla yaklaşanları da unutmamak lâzım elbette...
Bunların yanında, “Kızgın anlarımızda olduğu kadar, pozitif bir ortamda tebessüm yaratmak amacıyla da kullanılan, genellikle belden aşağı organlarımızı ve onlarla yapılabilecek faaliyetleri içeren sözcük kalıplarını karşı tarafa beyan etmeyi içeren söylem...” tanımında birleşen akademik esintili bakış açısına karşılık, keskin mükemmeliyetçilerin, “Komik olmadığı veya zekâ unsuru taşımadığı sürece, kişinin basitliğini ortaya koymaktan öteye gidemez” fikrinde ısrarlı olduklarını görüyoruz.
“Hayat, aksilikler silsilesi ile üzerine üzerine gelirken insanın, bir an soluklanmak, rahatlamak ve enerjinin bir kısmını bir yerlerde bırakmak için küfredilir...” görüşü, daha kalender meşrep bir gruba ait. “Sözcük dağarcığı çabuk tükenirse, iletişimde başka sözcüklere yüklenmek zorunda kalınır” tespitini ıskalamadan, “Hayatında bir tek kötü söz söylememiş, -aptal- bile dememiş bir insan dahi, araba kullanırken küfretmeden duramaz” iddiasını da sözlerimize ekleyelim. “Lâf buraya nereden geldi?” derseniz...
Kendini, “kesirlerle ifade edecek kadar” farklı, ayrı ve ayrıcalıklı takımın, İzmir’de oynanan basketbol maçındaydım geçen hafta. Beyler ayağa fırladığında (bazı) hanımların saklayamadığı mahcubiyet ile hanımlar ağzını bozduğunda (bazı) beylerin yüzündeki memnuniyet, beni ilgilendirmiyor; geçelim. Ama “çocuklarının anne ve babalarına nasıl hayretle baktığını 1 metreden görünce”, duramadım. Bu yazıyı üzülerek yazıyorum. Nokta!
Yazarın Tüm Yazıları