Çirkeflikleri sınır tanımıyor!

BATILI bazı yayın organlarında yüce Peygamberimizi hedef alan çirkin saldırılar, ahlaksızlığın ve edepsizliğin de sınırlarını aşarak tahammül edilemez bir noktaya dayanmıştır.

Haberin Devamı

Uzun zamandan beri yapılan toplumsal ve diplomatik uyarıların da ne yazık ki bir etki yapmadığı görülmüştür. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan 2 milyara yakın Müslümanı rahatsız eden, rahatsız etmekle de kalmayıp ayağa kaldıran bu saygısızlıklara artık bir son verme zamanının geldiğini düşünüyoruz. Bu kayıtsızlık böyle devam ederse korkarız ki insanlık yakın bir gelecekte telafisi oldukça zor sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Yapılan ağır tahrikler karşısında sorunun giderek bir "güvenlik sorunu" olma istidadı kazandığı yolundaki gözlemimizi de kaydetmek isteriz..

Yazımızın başında böyle bir uyarıyı insanlığın barışı adına seslendirmek istiyoruz. Başta İslam dünyası olmak üzere bütün uygar ülkeler BM çatısı altında bir araya gelerek bu soruna çare bulmakla yükümlüdürler. Aksi halde dünyanın bir anda kendisini bir kaos ve çatışmanın ortasında bulabileceğini, insanlığın asırlar sonra yeniden büyük bir dramla karşı karşıya kalabileceğini görmeyen gözlere, kapanan idraklere anlatmak durumundadırlar.

Bildiğimiz kadarıyla İslam Konferansı Örgütü’nün teşebbüsüyle bu konuda BM nezdinde başlatılmış bir çalışma da var. BM İnsan Hakları Komisyonu’nda kabul edilen tasarı bütün dünya milletlerine "herhangi bir din veya mensuplarına karşı hakaret, kin ve şiddet içeren ırkçı ve yabancı düşmanı fikirlerin yayılmasının yasaklanması için kararlı adımlar atma" çağrısında bulunuyor. Baş gösteren tehlike karşısında, bu tasarının bir an önce yasalaşarak hayata geçirilmesinin ne kadar acil bir önem taşıdığını anlatmaya bile gerek yoktur. Beklentimiz, bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilmesidir.

Böyle bir sorunu demokrasi ile, basın özgürlüğü ile açıklamak veya tolere edebilmek mümkün değildir. İnsanların ve toplumların kutsalına hakaret etmek, her şeyden önce insanlığın asırlar boyunca geliştirdiği evrensel ilkelere aykırıdır. Bu değerler içerisinde herhangi bir din veya inancın ayrıcalıklı bir yere konulması ise mümkün değildir. Bütün inançlar ve o inançlar içerisinde yer etmiş bütün kutsallar ve semboller müntesipleri için değerlidir. Kur’anda, kendi eliyle kırdığı putlara karşı bile tahrik edici tavırlar sergilenmemesi istenmiştir. Ayet şöyle der: "Onların taptıkları putlara sövmeyiniz. Ki onlar da bilmeden Allah’a sövmeye kalkışırlar."

Burada önemli bir tarihi anektodu da kaydetmeden geçemeyeceğiz. İkinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam edip oluk oluk kan aktığı bir sırada ünlü şair, yazar Süleyman ve devlet adamı Süleyman Nazif, "Hz. İsa’ya açık mektup" başlığı altında bir makale kaleme alır ve der ki: "Ey İsa! 7 kat yukarıdan ayaklarını aşağı salıp ne duruyorsun? Gel bak ki ümmetin ne zulümler işliyor!" Bu ifadeler devrin bilginlerinden İzmirli İsmail Hakkı’nın hoşuna gitmez. "Edib-i zarif Süleyman Nazif beyefendiye" hitabıyla başlayan makalesinde "Her ne kadar Hıristiyanlar zulüm ve imha hareketlerinde bulunuyorsa da bir Peygambere bu şekilde hitap etmen yanlıştır. Bütün peygamberlere saygılı olmak gerekir. Bu bizim inancımızın gereğidir." diyerek kendisini nazik bir üslupla saygılı olmaya davet eder.

Bütün kutsal kitaplarda peygamberlere iman ve saygı emredilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de zikredilen birçok ayette ve Peygamberimizin bazı hadislerinde İslam’da iman esaslarından biri de bütün peygamberlere iman etmektir. Bu ortak esas, İslam’da iman esasları arasında yer alan çok önemli bir rükündür. Hz. Musa’ya, İsa’ya ve bunlardan öncekilere iman etmemiş bir insanı bünyesine katmayan dinin Peygamberine reva görülen bu saygısızlığı önce insanlığın vicdanına, sonra da edepsizliğin sınırlarını zorlayan bu şifa kabul etmez, ortaçağ kalıntısı karanlık ve habis ruhlara hatırlatmak istiyoruz.

Bu saldırıların inançsızlıktan değilse, taassup veya bilgisizlikten kaynaklandığı şüphesizdir. Çünkü taassupta saldırganlık vardır. Hoşgörüden yoksun bir inatla farklı inanç ve fikirlere hayat hakkı tanımamak vardır. Bunu Hıristiyan dünyasının fikir namusuna sahip bazı ilim adamları da teslim etmektedirler. Hatta, İslamiyet’i insafsızca eleştirenlerden bile bu gerçeği kabul edenler olmuştur. Bir örnek vermek gerekirse Kaytano’nun şu sözlerini aktarabiliriz:

"Ben bir Hıristiyan olduğum halde, İslam tarihi yazmaklığımın sebebi tarihe kaynak olacak ve bilimsel eleştiri yapılabilecek vesikaların yalnız İslamiyet’te bulunmasıdır. İslam tarihinin birinci derecede kaynağı olan Kur’an’ın Peygamberin tebliğ ettiği kitap olduğunda şüphe yoktur. Sahih hadisler de ikinci derecede bir kaynaktır. İsa ile Muhammet inkılapçı birer peygamber oldukları halde, İsa’nın hayatı karanlıklar içinde kalmış, fakat Muhammed’in hayatını Kur’an ile sahih hadisler birbirini tamamlayarak aydınlatmışlardır. Onun hayatında karanlık bir nokta yoktur."

Taassup çukuruna düşenlerden, gerçeği görmeleri ve teslim etmeleri beklenemez. Onların dilinden konuşmak ise bize yakışmaz. Bu şaşkınlara Allah’tan hidayet diliyorum.

SORULAR-CEVAPLAR

Haberin Devamı

SORALIM ÖĞRENELİM

Bazı insanlar neden bid’atlara düşkün oluyorlar? Mesela, geçen gün televizyonda ürpererek seyrettim. Bir ilimizde ölen birisinin elini tabutun dışına çıkarmışlar, cemaat da onun elini öperek kutsamaya çalışıyordu.

Melih Demirdöven/İzmir

İnsanları alıştıkları şeylerden, geleneklerinden koparmak kolay değildir. İbni Teymiye hayatı boyunca bid’atlarla mücadele etmiş, hatta bu uğurda hapis yatmış olduğu halde öldüğü gün sevenleri cesedinden dökülen suları teberruken yüzlerine sürmüşler, elbiselerinden birer parça kopararak saklamışlardır. Bunun gibi günümüzde rastlanan daha pek çok örnek vardır. İnsanlar ne yazık ki bid’atların esiri olabiliyorlar. Ancak şunu hemen belirtmemiz gerekir ki; bid’atların bir kısmı insanı şirke de götürebileceğinden kesinlikle bunlardan uzak durulması lazımdır. Cenazenin elini öpmek de bu bid’atlardan birisidir.

Farz namazlarında Fatiha suresini bazen unutuyorum ve zammı sure okuyorum. Bu durum namazıma halel getirir mi?

Nemci Taştan/Bolu

Namazda Fatiha’yı okumak vaciptir. Unutulduğu takdirde sehiv secdesiyle telafi edilir. Namaz kılındıktan sonra hatırlanırsa artık yapacak bir şey olmadığından, kılınan namaz sahihtir.

Yazarın Tüm Yazıları