Cevap veriyorum

A.O.

‘Niye bilmem dertliyim bugün. Derdim var ama aslında ne olduğunu kendim de bilemem, sıkılırım anlatamam, anlatsam da dinletemem, kısacası bende saklı, bende kilitli bir şey. Sevgisizlikten, sevgiye özlemden girdik bir sevdaya, hem de hiç olmaması gerekenle, gidiyoruz işte. Bazen havalarda uçuyor, bazen daralıp bırakıyor, bazen de bir yumruk gibi iniyor enseme, hatırlatıyor yanlış yolun yırtıp parçalayan çalılarını. Çıkamıyorum işin içinden, sorularımın cevapları yok, kıskansam olmuyor, sevsem acı veriyor, yanımda olsa gidiyor, kal desem olmuyor, yokluğu nefes aldırmıyor, birlikteyken mutluluk rüya gibi (...)’

- ‘Aramızda kalsın’
dediğin için adını gizliyorum. Ama anlattıklarının aramızda kalmasına gönlüm razı olmadı. Aşkın nasıl bir şey olduğunu herkes duysun istedim. Evet sen şikáyet edeyim derken aşkı anlatmışsın aslında.

‘Ne yapayım?’ diye soruyorsun. Keyfini sürmeye bak. Nasıl olsa bir süre sonra geçecektir, ararsın sonra bugünleri. İlla her konuda kararlar almak zorunda mıyız hem? Biraz akışına bırakamaz mıyız bazı şeyleri? Hem ben sana istediğin o tokadı atsam da duymazsın ki. Áşık insan dışarıdan gelen bütün etkilere kapatır kendini.

***

Banu Birgücü

‘Elimde değil katlanamıyorum. Sahur vakti pat pat, dan dan çalan ramazan davulcularına katlanamıyorum. Müslümanım elhamdülillah, orucumu da tutuyorum ama davulcu kardeş el insaf, ben senin istediğin saatte sahura kalkmak zorunda mıyım? Ben sabah işe gidiyorum, sahur yiyeceğim vakti de ona göre ayarlıyorum ki tekrar yatıp uykumu alabileyim (...)’

-
Evet, çok haklısın. Bırak çalar saati, artık cep telefonları bile bizi istediğimiz saatte uyandırırken davulun bir fonksiyonu kalmadı hakikaten. Ama sana bir şey diyeyim mi, en derin uykumdan uyanmak, ertesi günü sersem gibi geçirmek pahasına bile olsa davulcuları duymak istiyorum hálá. Çünkü davulcu benim çocukluğum demek, babaannem demek, bütün ailenin bir arada olduğu günler demek, annemin yemekleri demek.

Kaç yaşında olduğunu bilmiyorum ama bunları özleyecek kadar geride bırakmadığın belli. Onun için beni anlayamamanı doğal karşılarım.

Diyeceğim, doğru söylediğini bile bile, duygularım ağır bastığından seninle birlik olamıyorum.

***

Candaş Vural

‘Sizden bir konuda fikrinizi almak istiyorum. Acaba kitap yazarken kitabın konusunu nasıl oluşturuyorsunuz? Ben rüyalarımda çeşitli senaryolar görüyorum. Bunlar film konusu olabilecek şeyler, aynı bir film şeklinde görüyorum ve daha önce hiçbir filmde gördüğüm şeylerle alakası olmayan şeyler. Bunları yazmak istesem nasıl bir kitap haline getirebilirim?’

-
Ayol ne şanslısın sen! Eline hazır senaryo geliyor. Hálá ne yapayım diye soruyorsun. Yattığı yerde senaryo yazmak kime nasip olmuş. Sana bir tek kalkıp yayınevine gitmek kalıyor.

Esas ben sana sorayım... Böyle tam teşekküllü rüyalar görmek için ne yapıyorsun? Annem, sabah kalkıp rüyamızı anlattığımızda ‘Sırtınız açık kalmış’ derdi mesela, var mı buna benzer şeyler hakikaten?

***

Elif G.

‘...

Köşe yazarlığı için deliriyorum! Ne yazıcağım konusunda hiçbir fikrim olmadan, gecenin bu saatinde fırladım ve
‘Bir şeyler yapmam lazım artık’ diyerekten doğaçlama yazıyorum. (Daha kitap yazıcam, içimde ki her şeyi paylaşıcam insanlarla)

...

Köşem olsa bir yayın organında, hayattaki her şeyden bassetmek isterim (...) Röportaj yapmak isterim. Balıkçı amcayla, barmenlerle, fahişelerle, travestilerle, çocuk esirgeme kurumundaki çocuklarla, hatta bekçiyle, gardiyanlarla... Herkezle...’

-
Ne diyeyim, Allah sana tez günde bir köşe nasip etsin kızım! Dolmuş taşıyorsun. Köşe senin için bir nevi boşaltma musluğu olacaktır. Ama boşalmak da öyle pek kolay değil. ‘Şar’ diye salıvermeyeceksin kendini. Mesela ‘diyerekten’ diye bir sözcük olmadığını bileceksin. Her ‘ki’nin bağlaç olmadığını... ‘Herkez’ değil ‘herkes’, ‘bassetmek’ değil ‘bahsetmek’ olduğunu... Yoksa ne balıkçı amcan kurtarabilir seni ne bekçi. Neyse zamanla öğrenirsin tabii. Fakat bu arada olan okura oluyor; onların huzurunda pişen pişene...

Kimdir o yaratık?

SEVGİLİ arkadaşım Sarı Kız, Milliyet’teki köşesinde birinden bahsetti geçenlerde. Annesini döven bir kadından. Kadın şu sıralarda bir televizyondaki yarışma programında jüri üyesiymiş. Hastanelik edinceye kadar dövüyormuş annesini. Sonra da elenen yarışmacı için gözyaşı döküyormuş milyonların önünde. Sanki insanlıktan nasibini almış gibi.

Sarı Kız’dan bu kadının kimliğini açıklamasını rica ediyorum. Saklamak, onu korumak demektir. Dünyada korunacak son insan da annesini döven evlattır herhalde. Her şeyin mazereti olur, bunun olamaz zira.

Lütfen Sarı Kız...
Yazarın Tüm Yazıları