Cem'in bir makalesi üzerine

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Önceki günkü ‘‘Le Monde’’ gazetesinde İsmail Cem imzasını ve ‘‘Türkiye: Avrupa İçin Bir Şans’’ başlığını taşıyan önemli bir makale yer aldı.

En önce, AB genişlemesine ilişkin Lüksemburg kararının hemen arifesinde böyle bir girişim gerçekleştirdiği için Dışişleri Bakanını kutlamak gerekiyor.

Nedendir bilinmez, velev ki metni bu branşta ‘‘zenci’’ denilen işin ehli uzmanlara yazdırdıktan sonra kendi isimlerini kullanmış olsalar dahi, farklı devlet adamlarının uluslararası kamuoyuna ve meslektaşlarına mesaj vermek için her zaman uyguladıkları yukarıdaki yönteme bizim ‘‘rical’’ pek itibar etmez.

Çok istisnadır ki Türkiye görüşlerini entelektüel bir içerik ve uslupla yansıtan bir yazı yabancı basında ve resmi bir imzayla yayınlanmış olsun...

Dolayısıyla Dışışleri Bakanı'nı tekrar tebrik etmek gerekiyor.

* * *

ÖNCE, Ankara'nın AB'ye aday addedilmesini isteyen ve mecut ayırımcılıktaki ‘‘esas ve söylenmemiş nedenin Türkiye'nin Müslüman bir ülke olmasından mı kaynaklandığı’’ sorusunu soran Cem'in makalesinden önemli bir bölüm aktarağım:

‘‘Bana öyle geliyor ki AB oluşmakta olan yeni dünyanın sorunlarını (defi) göğüsleyip göğüslemeyeceğine; yeni iktisadi, tarihi ve kültürel boyutların sunduğu engin fırsatları yakalayıp yakalamayacağına; ‘şok' haberi verilen uygarlıklar çatışması yerine bunların uyumuna katkı sağlayıp sağlamayacağına; Kıbrıs ve Bosna gibi Avrupa sorunlarının çözümünde başka bir kıtadan yardım istemeye zorlayan tahditli stratejik bakış açısıyla yetinip yetinmeyeceğine; varlığını içe dönük bir örgüt olarak mı sürdüreceğine, yoksa sorumluluklarını hem kendisi hem de diğerleri için yerine getiren bir kuruma dönüşüp dönüşmeyeceğine hala karar veremiyor.’’

* * *

CEM nazikane bir uslupla yaptığı yukarıdaki saptamalarında haklıdır.

Türkiye üyeliği de dahil AB’nin en büyük zaafı onun yeni dünyaya ve yeni gelişmelere uzun vadeli bir perspektifle bakamamasından kaynaklanmaktadır.

Zira Avrupa bir milletler manzumesidir ve ulus-devletin aşındığını görse bile kendi harcındaki ve derin hafızasındaki bu ulus-devleti aşamamaktadır.

Çelişkileri törpülese de nihai politikaları millet olarak belirlemektedir.

Dolayısıyla, İnsan hakları ve demokrasi gibi evrensel kriterler bir yana, Ankara'nın AB'ye aday üyelikte bile böylesine zorlanmasının esas ve belki birinci nedenini hem ulus - devletler Avrupa'sının stratejik kısırlığı, hem de o ulus-devletlerin kendi aralarındaki çıkar farklılıkları oluşturmaktadır.

* * *

TÜRKİYE'nin İslam kimliği ise önemli ama belirleyici bir faktör değildir.

Kuşkusuz Batı'nın hamurunda Hıristiyan dürtü, en azından bu dürtünün kültürü vardır. Söz konusu unsur bazı bağnaz mihraklar için de esas kıstastır.

Ancak, 19. yüzyıldan itibaren Avrupa'yı Avrupa yapan temel eksen laik veya seküler aidiyetten geçmektedir. Söz konusu olgu elitler ve ‘‘karar vericiler’’ açısından kesinlikle tayin edicidir. Bağnaz mihraklar ise ikincildir.

Fakat Avrupa yine de çok hayati bir şeyi görememektedir. Dini kimlik gerçek etken olmasa bile Türkiye'nin dışlanması böyle algılanacaktır.

Cem'in belirttiği gibi de AB uygarlıkların uyumununu ıskalayacaktır.

Ötesi, ‘‘şok’’ teorilerine çanak tutarak çelişkileri derinleştirecektir.

Ve Avrupa'nın böylesine vahim bir yanlışa sürüklenmesi yine onun uzun vadeli perspektif ve stratejileri kucaklayamasından kaynaklanacaktır.

‘‘Le Monde’’ makalesinden dolayı Cem'e tekrar teşekkür edelim ve dileyelim ki biz ev ödemizi artık hakkıyla ve bizzat kendimiz için yapalım, ama Avrupa da yine bizzat kendisi için Türkiye'ye geniş açıyla bakmasını öğrensin.

Yazarın Tüm Yazıları