Cansun bana güvenmedi, ben de ona

Güncelleme Tarihi:

Cansun bana güvenmedi, ben de ona
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2002 01:44

Fatih Altaylı'yla benim ismimi yan yana görüp, ‘‘Kesin birbirine girmiştir bunlar’’ diye ellerini ovuşturanlar, dudaklarına sinsi bir gülücük oturtanlar.... Avcunu yalar! Kavga çıkmadı yani. Belki de konu Galatasaray'dı, ondan. Geçen dönemin ikinci başkanı Fatih Altaylı, bu seçimde aday değil. O yüzden de açtı ağzını, yumdu gözünü. ‘‘Futboldan anlamayan bir kadının sorularını cevaplamak saçmasapan bir şey, ama hadi seni kırmayayım’’ dedi.

Eleştirdiğiniz bir yönetimin içine girdiniz. Üstelik ileri derecede bir sorumluluk yüklendiniz. Neden?

- Kulübün Uzanlar tarafından ele geçirilme ihtimali vardı. Ciddi bir tehlikeydi. Bertaraf edilmesi gerekiyordu...

Ve Fatih Altaylı meseleye dahil olunca, bütün tehlike(ler) bertaraf ediliyor! Öyle mi?

- Hayır ama benim varlığım, yönetimin seçilme şansını yükseltti. Ayrıca Mehmet Cansun'un yanında olup başkanlıkta yapabileceği hataları engellemek istedim. Gerçi adam GS'ın Başkanı, bana tabi olacak hali yok ama bazı meselelerde çok yanlış davrandı. Jardel'in satılma olayı mesela. Kabul edebilmek mümkün değil.

İyi de ikinci başkanın hiç mi inisiyatifi yok. Niye engel olmadınız?

- Her zaman olamıyorsunuz. Jardel'e karşılık verilen üç yabancı oyuncu İstanbul'a geldi. İmza töreni var. Ama o gün o imzalar atılmadı. Çünkü atmadım ve attırmadım. Başkan da o sırada tatilde, telefon açtım: ‘‘Ben bu rezilliğin altına imza atmam, buyrun siz yapın.’’ Olaylı bir Yönetim Kurulu toplantısından sonra Cansun, imzayı kulübün profesyonellerine emrederek attırdı. Yani Yönetim Kurulu'ndan hiç kimsenin o anlaşmanın altında imzası yoktu. Üstelik anlaşma baştan aşağı yanlıştı.

Bugünkü seçime girmeme sebebiniz bu tür şeyler mi? Yıldınız mı? Yoruldunuz mu?

- Ben hiçbir şeyden yılmam. Üstelik didişmeyi severim. O günlerde bir manifesto yayınladım, yönetime gireceğimi söyledim, ailemden ve çocuğumdan özür diledim. Onlara da kamuoyuna da söz verdim: Sadece 9 ay sürecek. Verdiğim sözden dönmemek için bırakıyorum. Ama bu, bir daha hayat boyu GS'ye yönetilicik yapmayacağım anlamına gelmiyor. Gazetecilikle ilgili faaliyetlerimin daha az olduğu bir dönemde tekrar böyle bir görev üstlenebilirim. Ya da eşim yapabilirsin Fatih, GS'nin sana ihtiyacı var derse...

Mali kongreye neden gitmediniz? Paranın iyi yöneltilmediğini belirten, bir sürü şaibeden sözeden siz değil miydiniz?

- Bu, Başkan'la benim aramdaki bir mesele. Ama şu kadarını söyleyebilirim: Hazırlık aşamasında hiçbir dahlim olmadı. Hazırlanan bütçeyi de, mali kongreye verilen raporu da görmedim.

Peki bu nasıl bir ikinci başkanlıktır!

- GS'nin sorunlarından biri de bu. Ne yazık ki, tek adam yönetimi var. Ve işler, o tek adamın yönetim içinden seçtiği insanlarla götürülüyor. Ben onlardan biri değildim. Cansun hiçbir zaman bana güvenmedi...

Ayıptır sorması siz bu sekiz ayda İkinci Başkan olarak ne yaptınız?

- Üzerime düşen pek çok şeyi. Mehmet Cansun'un gece yarısı Gençler Birliği'nden saçmasapan adamlar transfer etmesini engelledim. Sonra GS'nin 700 bin dolarını sokağa atmasını... Ama tabii bildiğiniz kadarını engelleyebiliyorsunuz. Kulüpler gece yarısı evlerden yönetim içerisinden arkadaş ya da ortak olarak belirlenen kişilerle idare edilecek müesseseler değil. Ne yazık ki Cansun yönetiminde ben aksine tanık olamadım. Tam da böyle yönetiliyordu. Bir an geliyor, sizden rahatsız oluyorlar ve iş kaçırmaya başlıyorlar...

Siz yönetimin çatlak sesi haline mi geldiniz yani?

- Çatlak ses değildim, yönetim anlayışındaki çatlağı tıkamak isteyen sestim. Mesela Cansun'un GS'nin reklamlarını pazarlaması beni rahatsız etti. Sonra, kulübün şirketi Sportif A.Ş, Ufa Sports diye bir şirketle anlaşma yapıyor. İyi niyetle yaklaşıp, tabii olabilir diyorsunuz. Sonradan öğreniyorsunuz ki, Ufa'nın, başka bir yerde Mehmet Cansun'un oğluyla ortaklığı var. Bunlar tuhaf şeyler. İtiraz ettim tabii.

Cansun sizce seçilecek mi?

- Bilemiyorum... İnşallah seçilmez. Ama şunu söyleyeyim, Cansun'dan nefret filan etmiyorum, aslında iyi bir insan ama kesinlikle iyi bir yönetici değil. Kulüp yönetme konusunda ciddi zaafları var.

Ben bu işlerden anlamam ama bu adamlar sizi dışlıyor olabilirler mı?

- Eee tabii dışladılar. Beni de, yönetime benim soktuğum arkadaşlarımı da.

Peki başta sizi neden almak istemişlerdi?

- Herhalde seçimi kazanmak için.

İnsan kendini kullanılmış hissetmez mi?

- Hisseder. Elbette kullandılar. Kullanılmış oluyorsunuz ama yine de girdiğiniz zaman elinizden geleni yapmaya çalışıyorsunuz. Tabii kendi bildikleriniz doğrultusunda. Ama işte sizden bir takım şeyleri gizlemeye başlıyorlar. Zaten Serdar Bilgili de söyler, ‘‘Kulüpler dört beş kişi yönetilir.’’ Hakikatan öyle. Ve ben GS'de o dört beş kişinin içinde olamadım. Cansun bakış açımdan rahatsız oldu. Oysa ben bir GS'li gibi baktım işlere, ne seçim yatırımı düşündüm ne başka bir şey. Bu kulübün hiçbir kuruşu çarçur edilemez dedim, siyasi amaçlara kullanılamaz. Her maça niye GS'li büyüklerimizi davet etmemiz gerekiyor. Ne gerek var? Niçin onları götürüyorsunuz? Neden? Bunlar hoşuna gitmedi tabii.


NE ZAMAN MI GS'Yİ TUTMAKTAN VAZGEÇERİM

Karanlık insanlar yönetimde yer alırsa, mafya kulübe bulaşırsa, Çakıcı'nın ya da Sedat Peker'in adamları yönetime yakın olursa, Yönetim Kurulu müteahhitlerin iş bitirme yeri haline gelirse... GS'lı olmaktan vazgeçmem ama tutmaktan vazgeçerim! Başarısını da istemem...


TREND, GAZETECİLERİ FUTBOL YÖNETİCİSİ YAPMAK

Gazete yazarlarının futbol yönetimine girmesini destekliyor musunuz?

- Uğur Dündar gibilerini desteklemiyorum. Anladığım kadarıyla çok fazla bir şey yapamadı...

İyi de siz de kenarda bırakılmadınız mı?

- Ama bir sürü şey yaptım. Da... Belli meselerde beni dışlamaya çalıştılar. Ben bir şey yapacak olanlar girsin diyorum. GS, bazı yazarlara teklif götürüyor, mühim değil kim oldukları, ama böyle bir trend var. Mesele şöhretli insan almak ise gitsinler İbrahim Tatlıses'i ya da Cem Yılmaz'ı alsınlar! Olur mu öyle şey? Mühim olan o kişinin orada ne yapacağı. Ben GS yöneticisi olabilecek düzeyde olduğum ve sporu bildiğim için girdim. Eğer bu özellikler varsa, ister gazeteci olsunlar, ister televizyoncu ya da ne bileyim pilot, girsinler. Yani vakit ayıracaksan, takıma bir şey kazandıracaksan....


HATAM FATİH TERİM'İN EVİNE GİTMEKTİ

Evet, pişmanım. Fatih Terim'i GS'ye getirmeye çalıştığımız için değil. O dönem Terim'i GS'ye kazandırmak istedik, pek çok taraftarın gönlünde yatan bir teknik direktördü. Başkan Cansun'a ‘‘Evine gitmeyelim, dışarıda buluşalım’’ dedim. ‘‘Ne olacak benim hep gitiğim yer. Fatih benim aile dostum’’ dedi, ‘‘Alırım Nihal'i giderim.’’ Ben gelmem dedim, gitmedim. Pişman olduğum tek şey, gece yarısı Başkan'ın çağrısı üzerine Fatih'in evine gitmiş olmamdır. GS'yi temsil eden insanların böyle davranmaması gerekirdi. Keşke gitmeseydim. Üstelik Fatih Terim, egosunu okşamak için GS Başkanını kullanmış onunla da yetinmemiş bir de GS'nin ikinci başkanını kullanmıştır. Ayıp etti. Sonradan bu konu saptırıldı. Ben doğruları söyledim, Başkan Cansun ‘‘Yalan söylüyorsun, kes traşı’’ dedi. Sonra çıktı benim söylediklerimin doğru olduğunu, kendisinin yaptığının yanlış olduğunu belirtti. Demek ki, traş yapan ben değilmişim!


G. SARAY'A SPONSOR OLAMAYIZ FENERLİLER BOZULUR

Türkiye'de futbol fanatizmi ne boyutta?

- İnanılmaz. Bu kulüplerin de yöneticilerin de aleyhine bir durum. Forma reklamı alınacak diyelim. Hiçbir şirket sadece Fener'e ya da Galatasaray'a vermek istemiyor. Diyor ki, ‘‘GS'ye verirsem, Fenerlileri karşıma alırım’’. Bu tabii, kulüplerin gelirlerini de etkiliyor. Peki n'apıyorsunuz? İki takıma birden forma reklamı verecek çapta bir şirketin peşine düşüyorsunuz. Onlar da kolay bulunmuyor. Sezon başında Aria'ya gittik, sponsor olur musunuz dedik, ‘‘Fenerliler tavır koyar’’ dediler ve sorunu, görüşmeleri Fenerlilerle birlikte yaparak çözdük. Dikkat edin Fenerlilerin de göğsünde Aria yazıyor. Ee tabii Beşiktaş ve Trabzon da var, Ariacılar onlara da kol reklamı vermek zorunda kaldı. ‘‘Biz herkese yakınız’’ demek için. Böyle bir rekabet dünyanın hiçbir yerinde yok!

GS olmazsa, Fener'in mi Beşiktaş'ın mı şampiyon olmasını istersiniz?

- Böyle bir ihtimal olmadığı için cevap vermeyi doğru bulmuyorum. Ama şunu söyleyebilirim: Fener'in şampiyon olmasını hiçbir şart altında istemem!


PARLATILMAYA MUHTAÇ BİR EGOM YOK


Belli bir yaş ve paradan sonra, erkekler, iktidar ve güçlerini kanıtlamak için mi futbol yöneticiliğini tercih ediyor?

- Bu benim için geçerli değil tabii. Zaten küçük yaşlardan beri bu kulübün içindeyim.

GS'li olup da Başkan olmak istemeyecek bir erkek var mıdır yeryüzünde?

- Yoktur. Ama aynı şey koyu bir Fener'li için de söz konusudur.

Peki yöneticilik bir erkeğin iktidarını ve gücünü parlatıyor mu?

- Valla, benim için olmadı. Çünkü benim iktidarım ve gücüm, basının ve televizyonun getirdiği şöhretten ötürü vardı. Parlatılmaya muhtaç bir egom yoktu yani. Ama bakıyorum buna sahip olmayanlar açısından kıymet arzeden bir şey. Çünkü birden yolda insanlar size başka türlü bakmaya başlıyor. Yirmi yıllık gazeteciyim ama bugüne kadar Fatih Bey diye karşılayan restoran sahipleri son sekiz aydır Başkanım diye karşılıyor. Arabanızı alan vale de size böyle hitap ediyor. Bunun okşamayacağı bir ego yoktur. Hele bir şöhretiniz, yaptığınız işten dolayı saygı görmüşlüğünüz yoksa böyle bir şeyin egonuzu müthiş parlatacağından emin olabilirsiniz.

GS'ye Başkan olmak gibi bir rüyanız olmadığını söyleyebilir misiniz?

- Hayır söyleyemem.

Peki günün birinde olacak mısınız?

- Keşke olabilsem. Kafam ve işim müsait olsa ve GS bana böyle bir görevi verse. Ama biliyor musunuz, şart da değil. Emin ellerde olduğu müddetçe belki de olmamayı tercih ederim. Kimbilir belki de en iyisi tribünde taraftar olmaktır.


BAŞTAKİ ADAM OLMAYI TERCİH EDİYORUM


Teke tek çarpışmayı seviyorum. Mizacım böyle. Tek olamıyorsam da, baştaki adam olmayı tercih ediyorum. Bir grup çalışmasında, artık ne yazık ki, altlarda yer alamıyorum. Ya karar mercilerinden biri ya da nihai karar verici olmak istiyorum.


BİR ADAM VAR SÜREKLİ SİZİNLE DİDİŞİYOR


Yanlışları düzeltebilecek yerde olursam, problem yok. Ama olmazsam sorun çıkıyor. Kolay bir adam olmadığımı ben de biliyorum. Düşünsenize bir adam var, sürekli sizinle didişiyor. Hem içeride hem dışarıda. Ertuğrul Özkök mesela, bunu çok rahat taşıyor. Hatta keyif alıyor. Ama aynı şeyi Mehmet Cansun için söyleyemeyeceğim.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!