CANEVİMİN VAZGEÇİLMEZİ CAN!

Çok seversiniz, o kadar çok seversiniz ki, gelip canevinizden vurur sizi o kişi! Siz, savaş ortasında kalmış bir çocuk gibi şaşkın ve ürkek bakarak olanları anlamaya çalışırken, o, ukala ve vurdumduymaz tavırlarıyla size gülümser hem de alaycı bir şekilde. Üstelik bunu en doğal hakkıymışçasına yapar. Size ne yapmak kalır peki?

Haberin Devamı

Afallayıp, olup biteni anlamaya çalışma faslından sonra kendinize göre doğru olan cevabı verirsiniz, susarak!

Kelimeleriniz tükenmiştir çünkü.

Duvara toslarsınız adeta.

Kanarsınız

Acı ve ayrılık kanları kalbinizden oluk oluk akar içdeniziniz olan ruhunuza.

Ağlarsınız.

Gözyaşlarınız karışır denizlere, okyanusa.

Susarsınız.

Susulur ama sözde.

Ya özde?

Sessiz kalırsınız ama aslında kalbinizin çığlıkları eşliğinde…

Kepenklerini indirmişsinizdir hem kalbinizin hem ruhunuzun.

Gözünüzde dans eden anıların biri gelip biri giderken nefes almaya çalışırsınız.

Aldığınız nefes bile batar size.

Yaşama dönmeye çalışırken sizi anlayan bir şey vardır.

Derdinize ortak ettiğiniz bir kadeh şarap, bir sigara…

Anıları dans ettiren şarkılar…

Ama en önemlisi…

Yaranıza merhem olan şiirler…

Haberin Devamı

Bu özenle seçilmiş kelime gülleri, gözyaşımızı akıtırlar anıları yad ederken.

Ama alttan alta da size güç vererek bizi canlandırırlar, ‘Yaşadıklarını anlıyorum’ dercesine.

Bu kelime güllerini ruhumuzun bahçesindeki kalbimize dikerek duygularla sulayanların başında kim gelir diye sorsam…

Mesela Can Yücel!

Aşkı, ayrılığı, acıyı, çaresizliği, ikilemleri, vazgeçilmezliği, gözyaşını, hüznü, efkarı öyle güzel, öyle inceden, öyle derinden işler ki gönlümüze…

Canımız acırken, canımız yanarken bir zaman sonra bir bakmışız, onun şiirleriyle canlanmışız.

O canlanmamız ki, şiirlerinde avunuşumuzda, her kendimizi buluşumuzda ruhumuzun yıldızını görmüşçesine göz kırpışımız.

E, bir noktada da şiirlerini okumamızın paralelinde onu daha da iyi tanımaya, anlamaya çalışmak gibi bir borcumuz da yok mu sizce?

Vefa borcu.

Onu yaşamıyla ‘Can’landırıp ‘Yücel’terek!

Geçtiğimiz yaz onun mezarına yapılan insanlık dışı davranışa inat…

Yaşamına bakarak…

Yaşadıklarına ortak olarak…

İçinde bulunduğu ve karşılaştığı durumları empatiyle anlamaya çalışarak…

Doğumunun 85. yılında onu sevgiyle anarak…

O ki;

Yakın geçmişimizle günümüze köprü kuran…

12 Mart…

Che Guevara’nın, Mao’nun, bir de, bir Amerikalı generalin günlüğünden yola çıkarak Amerikalı general kontrgerillayı anlattığı Gerilla Harbi çevirisi yüzünden yediği onbeş yıllık hapis cezası…

1980 darbesi…

Sosyalist düşünceleri…

Sivas Katliamı…

Haberin Devamı

Deniz Gezmiş’ten devrimci düşünceler…

Haksız yere demir parmaklıklar ardında geçen Adana yılları…

Ve daha neler neler…

Tüm bunlar ince bir göndermeyle insanlara aktarılmalıydı.

Ama aynı zamanda bunu akıcı bir anlatım ve uyarlamayla yapmak gerekiyordu.

Can Yücel’i doğru tanımak için en doğru şekliyle yapılmalıydı bu incelik.

Bunu da en iyi kim yapardı?

Tabii ki Genco Erkal!

Peki, bu uyarlamayı sahneden insanlara kim aktarmalıydı?

O da sahnenin kemale ermiş isimlerinden…

Kemal Kocatürk!

Zor bir işe kalkışmış diyorum oyun başlarken. Ama başarıyla bu işin altından kalkacağından da eminim.

Çünkü önceden izlediğim birkaç oyunu var referansı.

Mesela Shakespeare’den ‘Aşk Sözleri’, mesela Oya Başar’la rol aldığı ‘Kadın ile Memur’.

Haberin Devamı

Oyuncu bu kez, Can Yücel’in hayatını sahnede yaşamaya başlıyor.

Bize de yaşatıyor, usta şairin yaşadıklarını.

Oyuncu, ustalığıyla yansıtıyor şairin taşıdıklarını!


DESENLER ‘GÜLERYÜZ’LE ‘CAN’LANDI!


Kemal Kocatürk’ün Can Yücel’i ‘Can’landırdığı sahnenin fonunda ‘Güleryüz’lü desenler gülümsetiyor biz oyunu izleyenleri.

Mehmet Güleryüz’ün çizimleriyle…

Sahnede yalın anlatılan bu hayatın yaşanılası ritüeline uygun müzikler de Ayça Öztarhan Kocatürk’ten…


BİR MERDİVEN Kİ…


Bir merdiven düşünün.

Kırmızı…

Bu merdiven kah bir ranza, kah demir parmaklık, kah zindan, kah beşik, kah martı olarak gözlerimizde şekilleniyor.

Usta şairin yaşadıklarını hayat merdiveninden basamak basamak çıkarak anlatan oyuncu, şiirlerle bu anlatımı öyle bir harmanlıyor ki, heyecanlanmamak, umutlanmamak, o yaşamı ve dizeleri içimizde hissetmemek mümkün değil.

Haberin Devamı

USLANMAYAN AKILLILIKTIR ŞİİR!

Can Yücel şiirleri ki;

Şiir bir terlemedir. Güneş güneş sözlerle…

Şiir bir öfkedir! Öfke yürütüldüğü an, aslında bir gerilladır.

Şiir bir umutsuzluktur. Umutsuz olmayan adam şiir yazamaz.

Umutsuzluğun içinden umudu bulmaktır şiir.

Deli olan bu dünyada, tek akıllılığı, uslanmayan akıllılığı anlatmaktır şiir.

Onun yokluğunda şiir okuduğunuzda, sevdiğinizi yanı başınızdaymış gibi hissedersiniz ya.

Aynen…

Kalben…

İşte acısıyla tatlısıyla dolu dolu bir hayatı izleyip, büyük ustanın içimize işleyen o şiirlerinin nasıl bir ruhla yazıldığını anlayabilmeniz ve onun şiirlerini daha da sevmeniz için sahnede ‘Can’lanan Can Yücel’i izlemeye gidilmeli hatta uçulmalı şiirsel bir tınıyla.

Haberin Devamı

Oyun bitiminde hem Can Yücel’i hem de Kemal Kocatürk’ü dakikalarca alkışlamaktan bıkmayacağınızı tahmin edebiliyorum; usta şairin kelimelerini, şiirlerini kalbinize bir kez daha nakışlarken.

***

‘Can boğazdan gelir derler’ ya hani.

O da var ama…

Can ruhtan gelir.

Can Yücel yürekten…

www.tiyatrokumpanyasi.com


CAN

7 Ocak 2012 Cumartesi Caddebostan Kültür Merkezi

20 Ocak 2012 Cuma Akatlar Kültür Merkezi

 

Yazarın Tüm Yazıları