Büyümenin Lokomotifi

Güncelleme Tarihi:

Büyümenin Lokomotifi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 2013 11:59

Türk finans sektörünün büyüklüğü 2.5 trilyonu aştı

Haberin Devamı

Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi

Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi

Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi

Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi
Büyümenin Lokomotifi

TÜRK bankacılık sektörü 2001’de geçirdiği büyük krizin ardından ilk ciddi sınavını 2008’deki küresel kriz sürecinde verdi. Gelişmiş ülkelerin bir çoğunun ekonomisinin temellerinden sarsıldığı bu global krizin Türkiye’yi teğet geçmesinde de ise, en büyük payı bankacılık sektörünün sağlam duruşu aldı. Global krizde de büyümesini sürdüren Türk bankalarının krizdeki performansı ulusalararası arenada da dikkat çekti. 2012 yılında finans sektörünün büyüklüğü milli geliri aşarak 2 trilyon lirayı aştı. Yüzde 90’ına yakınını bankaların oluşturduğu Türk finans sektörünün bugünlerde geldiği büyüklükte ise 2.5 trilyon lirayı aştı.

Haberin Devamı

Halen 49 bankanın bulunduğu bankacılık sektöründe 11 bini aşkın şubede ve 210 bine yakın kişi istihdam ediliyor. Son dönemdeki başarılarıyla uluslararası arenanın ilgi odağı olan Türk bankaları, yurtiçi faaliyetlerinin yanı sıra yurtdışına da açılmaya başladı. Türk şirketlerinin yurtdışındai ayak izlerini süren Türk bankaları, ihracatın en büyük destekçilerinden. Ekonomik büyümenin motoru olan bankalar ayrıca Türkiye’nin yumuşak karnı tasarruf açığının giderilmesinde büyük rol üstleniyor. Teknolojiye ciddi yatırımlar yaparak inovatif ürün ve enstrümanlar geliştiren Türk bankaları artık bunları yurtdışına ihraç eder konuma geldi.

18 bankanın genel müdürü Hürriyet’e hem finans sektörünü değerlendirdi, hem de kendi bankasının faaliyetlerini anlattı

Aktifte yüzde 8 büyümeyle 176 milyar TL’yi aştık

Büyümenin Lokomotifi

Haberin Devamı

AKBANK’ın Brand Finance tarafından 2.1 milyar dolar değeriyle Türkiye’nin en değerli markası seçildiğini belirten Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, “Marka değeri açısından dünya bankları arasında 86. sıradayız. Amacımız, Türk bankacılık sektörünü daha da yükseğe taşımak” dedi.

AKBANK Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, Akbank’ın Brand Finance tarafından 2.1 milyar dolar olarak hesaplanan marka değeriyle Türkiye’nin en değerli banka markası olduğunu belirterek, “Marka değeri itibarıyla dünya bankaları arasında da 86. sırada yer alıyor. Yıllardır Türkiye’nin en değerli şirketlerinin başında geliyoruz” dedi. Türkiye’nin sermayesi en kuvvetli, aktif kalitesi en temiz bankalarından biri olduklarını kaydeden Binbaşgil, “Türk bankacılık sektörüne örnek pek çok başarıya, yeniliğe imza attık. Ancak hedeflerimiz çok daha yüksek. Bankamızı daha da müşteri odaklı, yenilikler getiren ve hizmet kalitesi çok daha yüksek bir çizgiye taşımak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz” diye konuştu.

SAĞLIKLI VE KÂRLI BÜYÜME

Bu amaçla sağlıklı ve kârlılık içinde büyümeyi sürdürebilmenin öncelikli gündemlerinden biri olduğunu söyleyen Binbaşgil, şunları kaydetti: “Yılın ilk yarısında toplam aktiflerimiz yüzde 8 büyümeyle 176 milyar TL’yi geçti. Nakdî kredilerimizle ekonomimize ve müşterilerimize sağladığımız desteği 104 milyar TL’nin üstüne çıkardık. Piyasalarda yaşanan çalkantı dönemlerinde de müşterilerimize kredi desteğimizi kesintisiz sürdürdük. Tüketici kredilerinin hemen hemen her segmentinde sektörün üzerinde büyüdük ve pazar payı kazanmayı sürdürdük. Ayrıca, ilk altı ayda KOBİ ve kurumsal kredilerimiz yoluyla sağladığımız desteği hızla artırarak 65 milyar TL’ye yükselttik. Bankamızın gelecekte de başarısını sürdürebilmesi için strateji, altyapı, verimlilik, teknoloji konularına önemli zaman ayırıyoruz. Büyümeyi aktif kalitemizden ve risk yönetiminden taviz vermeden, sağlıklı bir şekilde gerçekleştiriyoruz. 2013 Haziran sonu itibarıyla takipteki kredi oranımız yüzde 1.2 seviyesinde. Sektördeki en düşük takipteki kredi oranlarından birine sahibiz.”

KOBİLERE EĞİTİM VE FİNANSMAN
KOBİ kredilerinde sektörün üzerinde büyüme hedeflediklerini vurgulayan Binbaşgil, bu konuda yürüttükleri faaliyetleri şöyle anlattı: “KOBİ’lere farklı kanallardan eğitim ve danışmanlık gibi finansman dışı hizmetler vermeye, ihtiyaçlarına uygun yeni ürün ve ürün paketleri geliştirmeye devam ediyoruz. Ayrıca Endeavor Türkiye gibi kuruluşlar, Global Üniversiteli Girişimci Yarışması gibi etkinliklerle de girişimciliğe desteğimiz sürüyor. Endeavor Türkiye ile işbirliğimiz kapsamında bugüne kadar 29 parlak fikre yaklaşık 40 milyon TL kredi kullandırdık. KOBİ Bankacılığına önem verirken Akbank’ın son derece kuvvetli alanlarından olan Kurumsal ve Ticari Bankacılık’ta da atılımlarımızı ve iddiamızı sürdürüyoruz.”

Haberin Devamı

19 milyon kişi hala bankacılığın dışında
TÜRK bankacılık sektörünün hızlı büyümesine rağmen Türkiye’nin potansiyelinin hala gerisinde bulunduğuna dikkat çeken Hakan Binbaşgil, şöyle konuştu: “Ülkemizde 19 milyon kişi hala bankacılık faaliyetlerinden yararlanamıyor. Türk bankacılık sektörü yüksek büyüme potansiyeline sahip ve önü çok açık. Ülkemizin büyümesine paralel yatırımlarımıza devam ediyoruz. Şubelerimizi, düşen faiz ortamında müşterilerimizin farklılaşan ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacak biçimde yapılandırdık. Akbank şubeleri müşterilerimize katma değeri daha yüksek hizmetler veriyor. Teknolojiye her sene ortalama 100 milyon dolar civarında yatırım yapıyoruz. Önümüzdeki dönemde de teknoloji yatırımlarımızı sürdüreceğiz.”

Haberin Devamı

Tasarruf öncelikli konumuz
TÜRKİYE’nin olduğu gibi Akbank’ın da tasarruf konusuna çok önem verdiğini dile getiren Hakan Binbaşgil, şunları anlattı: “Tasarruf oranımızın yükseltilmesi hem cari açığın daha düşük seviyelere çekilmesine hem de yüksek sürdürülebilir büyüme performansımızı devam ettirmemize önemli katkı sağlayacak. Ana Para Korumalı Fonlar, Altın Mevduatı, Mevduat Birikim Hesabı, ve diğer yenilikçi finansal ürünlerimiz müşterilerimizi ve yatırımcıları tasarrufa teşvik eden ürünlerimiz arasında yer alıyor. Ayrıca toplumumuzdaki tasarruf algısını güçlendirmek için tasarruf seferberliği başlattık. Akbanklı gönüllülerimizin desteğiyle ilköğretim öğrencilerimize bankalar ve finansal ürünler hakkında temel bilgiler veriyoruz. Tüm bunların yanında Bireysel Bankacılık, Birebir ve Özel Bankacılık’taki etkinliğimiz de artarak devam edecek.

Haberin Devamı

İşlemlerin 3’te 2’si şube dışında
TÜRKİYE’de yeni teknolojilere hızla adapte olan, teknolojiyi kullanan genç bir nüfus bulunduğuna dikkat çeken Hakan Binbaşgil şu bilgileri verdi: “Araştırmalar bu gençlerin finansal işlemlerini artan oranda internet bankacılığı üzerinde gerçekleştirdiğini gösteriyor. Akbank olarak kalıcı liderlik yolunda teknolojik altyapımızı bu genç nüfusun finansal ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamaya yönelik olarak oluşturduk. Mobilitenin bankacılığın geleceğini şekillendirdiğine inanıyoruz. Şube ve ATM gibi geleneksel kanalların yanısıra yeni nesil dağıtım kanalları önceliklerimiz arasında bulunuyor. Bu alanda cep kredi, internet kredi, SMS kredi, Kredi makinası, Akbank Cepten Öde, Para Gönder uygulamaları gibi pek çok ilki müşterilerimizle buluşturduk. Bugün bankamızdaki işlemlerin üçte ikisi şube dışında gerçekleşiyor, müşterilerimizin yaklaşık üçte biri işlemlerini şubeye uğramadan tamamlıyor. Ayrıca Facebook’ta yaklaşık 2 milyon, Twitter hesaplarımızda ise toplamda 150 bine yakın takipçimiz var. Bu da Akbank’ı dünyada en çok takip edilen bankalardan biri haline getiriyor.”

Yurdışı borçlanmanın önü açıldı
SADECE ürün ve hizmetlerle değil farklı yurtdışı borçlanma işlemleriyle, yenilikçi finansman araçları ve iş modelleriyle de sektöre öncülük ettiklerini belirten Hakan Binbaşgil, şöyle konuştu: “Başarılı sendikasyon işlemleri ile ekonomimiz ve reel sektörümüze daha uygun şartlarda finansman kaynağı sağlıyoruz. En son geçen ay yaklaşık 1.5 milyar dolar tutarında sendikasyon kredisi sağladık. Tüm dünyada faizler yükselirken, sendikasyon kredilerinde faizleri düşürdük. Türk bankacılık sektörünün fonlamasına çeşitlilik getirdik. Temmuz 2010’da 1 milyar dolar tutarındaki işlemimiz ile bankacılık sektörümüzdeki ilk Eurobond ihracını gerçekleştirdik. Aradan geçen 3 seneyi aşkın bir süre içinde bu piyasa yaklaşık 16 katına çıktı. Aralık 2010’da ise 1 milyar TL büyüklüğünde ilk TL banka bonosunu çıkardık. 3 seneye yakın bir sürede bu piyasa da yaklaşık 25 katına yükseldi. Bu sene Ocak’ta 1 Milyar TL’lik, Türkiye’den uluslararası piyasalara yapılan ilk TL Eurobond ihracına imza attık. Özellikle TL Eurobond Türk bankacılık sektörü için çok önemli bir girişim. Böylelikle Türk bankalarının yurt dışında kendi para cinsi ile uzun vadeli borçlanmasının önü açıldı.” Bu ve diğer işlemlerimizle sermaye piyasalarımızın derinleşmesine katkı sağlamaya devam ediyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN HÜRRİYET İÇİN YAZDI

Küresel gelişmeler ışığında Türk bankacılık sektörü

Büyümenin Lokomotifi

ABD Finans piyasalarında başlayan ancak daha sonra ekonomik, siyasi ve sosyal boyutlar kazanarak tüm dünyayı etkileyen, ülkelerin ödeme güçlüğüne düşmesine, şirketlerin iflasına, milyonlarca insanın işsiz kalmasına yol açan küresel krizin etkileri, üzerinden neredeyse 5 yıl geçmesine rağmen halen devam ediyor.
İktisat tarihinin de gösterdiği üzere finans piyasalarında başlayan krizler uzun sürüyor, çok daha derin ve etkili oluyor. Son yaşadığımız küresel krizin de finans piyasaları kaynaklı olması, finans piyasalarının nasıl düzenleneceğine ve denetleneceğine ilişkin tüm standartların uluslararası platformlarda gözden geçirilmesine neden oldu. G-20 kapsamındaki Finansal İstikrar Kurulu çalışmaları ile Basel II ve Basel III düzenlemeleri neticesinde, bugün finans piyasalarının kriz öncesine göre daha dikkatli düzenlendiğini görüyoruz.
Bankacılık sistemimizde yaşanan sorunlar 2000 ve 2001 yıllarında ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerde kilit rol oynadı. Sonrasında ise, bankacılık sistemimiz kapsamlı bir reform sürecinden geçirilerek sağlıklı bir düzenleme ve denetim çerçevesine kavuşması sağlandı. Yapılan reformlara ilaveten konut finansman sisteminde de ihtiyatlı düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerden sonra da istikrar artırıcı politikalar çerçevesinde her bir bankamızın, doğası gereği olmaları gereken, güven müesseselerine dönüşmeleri sağlandı. Hukuki ve kurumsal alt yapıları iktisadi şoklara karşı dayanıklı hale getirildi. Bankacılık sektörümüz geçirdiği bu başarılı dönüşüm sayesinde reel kesimi ve hane halklarını daha fazla finanse edebilmeye başladı.

DESTEK ALMAYAN TEK ÜLKE
Tüm bu düzenlemeler, küresel ekonomik krizin en şiddetli olduğu dönemlerde dahi bankacılık sistemimizin sağlıklı yapısını korumasını sağladı. Kriz döneminde, bankalar ABD’da kamu kaynaklarıyla, Avrupa Birliği’nde (AB) ise Avrupa Merkez Bankası müdahaleleriyle kurtarılırken, Türkiye, bankalarına devlet desteği sağlamayan tek OECD üyesi ülke oldu.
Sağlıklı bankacılık sektörümüz ve disipline edilmiş kamu maliyemiz daha önce benzeri görülmemiş bu küresel krizin ekonomimiz üzerindeki etkilerinin sınırlı kalmasını sağladı. Bugün, bankacılık sektörümüz, 49 bankasıyla, Türkiye GSYİH’sını geçmiş aktif büyüklüğüyle, 1 Trilyon TL’ye yaklaşan kredi hacmiyle, aktif kalitesiyle, yüksek sermaye yeterlilik oranı ve düşük takipteki alacaklar oranlarıyla, öz kaynak getiri oranlarıyla, nitelikli 200 bini aşkın çalışanıyla, binlerce yatırımcısıyla, Türkiye’nin en ücra köşesine kadar yayılmış şube ağı ve alternatif bankacılık kanallarıyla tüm dünyaya örnek bir bankacılık sistemi olarak gösteriliyor.

TEDBİRİ ELDEN BIRAKMADIK
Bankacılık sektörümüzün bu sıhhatli yapısı, küresel kriz ortamına rağmen birçok uluslararası yatırımcıyı da cezbediyor. Düzenlemelerde ortaya konulan yüksek sermaye şartına rağmen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) son dönemde küresel ölçekli bazı bankalara kuruluş ve faaliyet izni vermeye başladı. 2011 yılından itibaren 2 bankaya kuruluş ve faaliyet izni verilirken, yeni temsilcilik açan küresel ölçekteki banka sayısı ise 10’a ulaştı.
Bankacılık sektörümüzün yaşadığı bu başarılı dönüşüme rağmen, makro finansal istikrarımızı da yakından ilgilendiren bazı hususlar 2010 yılı itibarıyla dikkat çekmeye başladı. İktisat literatürü aşırı kredi büyümesinin dış dengedeki bozulmalarla ve finansal istikrarda yaşanabilecek problemlerle yakından ilişkili olduğunu ve hızlı kredi büyümeleriyle beraber, ciddi bazı kırılganlıkların ortaya çıkabildiğini gösteriyor. 2011 yılında GSYİH’mızın yüzde 10’una yaklaşan cari açığımız bunu çok net bir şekilde gösterdi. Bu çerçevede, 2010 yılının son çeyreğinden itibaren kredi artış hızını daha sürdürülebilir bir noktaya getirmeyi amaçlayan makro ihtiyati tedbirler uygulanmaya başladı.

KRİZİN YENİ BİR SAFHASI
Bugün artık küresel krizin yeni bir safhasında bulunuyoruz. ABD, AB ve Japonya Merkez Bankalarının piyasalara aşırı likidite vermesiyle sağlanan ılımlı toparlanma işaretleri, küresel ekonomik ortama ilişkin daha olumlu bir algının oluşmasını sağladı. Bununla birlikte, merkez bankaları tarafından oluşturulan bu fırsat penceresinin, krizin odak noktası haline gelmiş birçok ülkede yapısal reformlar için iyi değerlendirilemediği görülüyor. Bu yapısal sıkıntıların olumlu algıyı tekrar bozma potansiyeli var.
Piyasadaki aşırı likiditenin geri çekilmesiyle başlayacak normalleşme sürecinin, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ekonomiler üzerinde bir miktar etkisi oldu. 22 Mayıs’tan sonra yaşanan gelişmeler bunu açık bir şekilde gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda da küresel ekonomiye ilişkin risklerin farklı şekillerde de olsa devam etmesi bizi şaşırtmamalı.

GENEL RİSKLERE YAKIN TAKİP
Bu çerçevede, bankaları mikro ölçekte kapsayan düzenleme ve denetleme altyapısının yanı sıra, makro finansal risklerin değerlendirilmesi ve bunlara ilişkin makro ihtiyati tedbirlerin uygulanmasına devam edileceğini de ifade etmem gerekir. İlerleyen dönemde de, Finansal İstikrar Komitesi, finansal sistemimizin geneline ilişkin riskleri çok yakından takip edecektir. Oluşturduğumuz güçlü düzenleme ve denetleme çerçevesi ile birlikte makro ihtiyati tedbirler finansal istikrarımızın korunması için temel politika alanları olmaya devam edecek.
2023 vizyonumuz çerçevesinde İstanbul’u uluslararası bir finans merkezine dönüştürmeyi hedefliyoruz. Kuşkusuz, bankacılık sistemimiz bu projemizin önemli bir ayağını oluşturacak. Bu vizyon çerçevesinde bankacılık sektörümüzün, finansal ürün ve hizmet çeşitliliği ile derinliğinin artması, sadece bankacılık sektörünün değil, reel sektörümüzün, özellikle de reel sektörümüzün önemli bir bölümünü teşkil eden KOBİ’lerimizin büyümesinin finanse edilmesinde önemli rol oynayacaktır. Bugün bankacılık sektörümüzün sadece KOBİ’lere sağladığı finansmanın, Temmuz ayı itibarıyla 240 milyar TL’ye ulaşmış olması bankacılık sektörümüzün reel sektörümüz ile birlikte büyüyeceğinin önemli bir işareti.

Çeşitlilik ve büyüme önemli
BANKACILIK sektörümüzün İstanbul Finans Merkezi vizyonu çerçevesinde büyümesinin yanı sıra kendi içerisinde çeşitlendirilmesi de oldukça önem arz ediyor. Katılım Bankalarımız, dini hassasiyetleri göz önünde bulundurarak finansal kesimden uzak duran vatandaşlarımızın da finansal ürün ve hizmetlerinden yararlanmasını sağlıyor. Bu aynı zamanda, küresel ekonomik kriz sonrasında önemli bir gündem maddesi haline gelen Finansal Erişim ve Finansal Farkındalık noktasında da önemli katkılar sunuyor.
Bugün 4 tane katılım bankamızın aktif büyüklüğü 88 milyar TL’ye, şube sayısı 931’e, kullandırılan fonlar 63 milyar TL’ye ve çalışan sayısı da 17.000’e ulaştı. Katılım Bankalarımız, bankacılık sektöründen daha hızlı büyüyerek önemli de bir performans ortaya koydular.

Bireysel emeklilikte devlet katkılı sistem

Büyümenin Lokomotifi
SON yıllarda kira sertifikalarına ilişkin yapılan düzenlemeler neticesinde gerek kamu tarafında gerekse özel sektör tarafında önemli kira sertifikaları ihracı gerçekleştirildi. Kira sertifikaları ihracı, katılım bankalarımızın sunduğu finansal ürün ve hizmetlerinin çeşitliliğinin artmasına önemli katkılar sundu. Bireysel Emeklilik Sistemi’nde 2013’ten itibaren devlet katkılı sisteme geçilmesi ve bu kapsamda Bireysel Emeklilik Sistemi’ne ilişkin tüm yasal alt yapının gözden geçirilerek dini hassasiyetleri olan vatandaşlarımızın da bu sistemden daha geniş bir şekilde yararlanmalarının önünün açılması katılım bankacılık sistemimize önemli katkılar sunacak.
Bununla birlikte, mevcut katılım bankacılığının sektördeki büyüklüğünü artırmak ve Katılım Bankacılığının, mevcut Katılım Bankalarımızın Türkiye’de ulaşamadığı noktalara ulaşmasını sağlamak amacıyla kamu eliyle üç tane daha katılım bankasının kurulmasını öngörüyoruz. Buna ilişkin yasal düzenlemeleri en kısa sürede tamamlayıp, bu bankalarımızın hızlı bir şekilde faaliyetlerine başlamasını arzu ediyoruz.

Dünyada gıpta ile bakılıyor
KUŞKUSUZ son 2 yıllık dönemde finans sektörümüze ilişkin olarak önemli yasal değişiklikler gerçekleştirdik. Örneğin, Bireysel Emeklilik Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketlerine ilişkin Kanun, Bireysel Katılım Sermayesi Kanunu, Ödeme Sistemleri Kanunu gibi esaslı değişiklikler getiren yasal düzenlemelere gidildi. Bankacılık sektörümüzü de kapsayacak şekilde finans alanında ihtisaslaşmış mahkemelerin kurulması amacıyla çeşitli yasal değişiklikler yapıldı.
Önümüzdeki dönemde, G-20 nezdinde de önemli bir gündem maddesi olan finansal tüketicinin korunmasına ilişkin yasal değişiklikler gündemimizde olacak. Diğer taraftan, bu yasal düzenlemelerde popülizm kolaycılığına da kaçmamamız gerekiyor. Bu düzenlemelerde, bankalarımız ile tüketici arasında adil bir dengenin kurulması oldukça önemli.
Bugün bankacılık sektörümüz dünyada gıptayla takip edilen bir sektör haline gelmiştir. Sürdürülebilir bir büyümeyi yakalamış ve kalkınan bir Türkiye ile birlikte finans sistemimizin de sıhhatli yapısını koruyarak büyümesi ve finansal aracılık işlevini doğru bir biçimde yerine getirmesi en büyük arzumuz. Bunu sağlayabildiğimiz takdirde, bankacılık sistemimiz vatandaşlarımızın tasarruflarını reel sektörümüze etkin bir şekilde aktararak ülkemizin büyümesinde ve kalkınmasında üstüne düşen rolü yeri getirecektir.

Türkiye’de finans sektörünün büyüklüğü 2.5 trilyon lirayı aştı

Tasarruflar büyümenin motoru bankalara emanet

Hülya GÜLER

İLK örnekleri Mezopotamya’ya kadar dayanan bankacılık faaliyetleri, bugün dünya ekonomisinin dayandığı en önemli temellerden biri. Gelinen noktada sağlanan uluslararası entegrasyon ile, global ekonomik faaliyet içinden bankaları çektiğinizde, dünya ticaretinin durmasına kadar gidebilecek sonuçlar oluşabilir. Kısaca dünya ekonomisinin temel direği olarak görülen bankacılık sektörü her ne kadar 2008’deki küresel krizin müsebbibi olarak öne çıksa da, kimse; bankaların ülkelerin kalkınması ve büyümesindeki rolünü reddedemez. En özet ifadeyle bankalar, çeşitli yollarla elde ettikleri mevduatı, kişi ve kuruluşlara kredi şeklinde tahsis eden, sermaye, para ve kredi ile ilgili her türlü işlemi yapan mali aracılar olarak ülkelerin büyümesinde çok önemli bir rol üstleniyor.

TASARRUFLAR KREDİYE DÖNÜŞÜYOR
Ticari kuruluşlar oldukları için temel hedefleri, kârlarını artıkmak olsa da bu arada bankaların yaptıkları faaliyet sonucunda kamu yararı açısından önemli sonuçlar ortaya çıkıyor. Bu nedenle kamu yararını maksimum düzeye çekmek ve kitlelerin tasarruflarını korumak için devlet tarafından özel kanunlarla kontrol altında tutulurlar. Hiç kuşkusuz, bankaların kamu yararı sağladığı fonksiyonlarından en önemlisi topladığı fonları en verimli alanlarda kullandırmakla milli gelirin daha hızlı artmasına katkıda bulunmaları. Diğer önemli fonksiyonlarından biri de yaptığı çeşitli bankacılık hizmetlerinin ekonomik faaliyetlerin daha verimli bir şekilde gerçekleşmesine katkıda bulunması. Devletin verdiği mevduat toplama izniyle kişi ve kurumların tasarruflarını toplayan bankalar, mevduatları ve kredi talepleri arasında bir denge oluşturmayı amaçlar. Günümüzde, sendikasyon ve tahvil ihracı gibi pek çok farklı enstrümanla kaynaklarını çeşitlendiren ve artıran bankalarda kaynakların dönüşümü, küçük tasarruf miktarından büyük kredi paketlerine doğru gerçekleşir.

KÜRESEL KRİZDE KALKAN OLDU
Bugünkü manada bankacılık faaliyetlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine dayandığı Türkiye’de hali hazırda 49 banka faaliyet gösteriyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) kontrolü altında olan bankacılık sektörü,
2001’de en büyük krizlerinden birini yaşadı. Ancak aynı bankacılık sektörü 2001 krizi sonrasında alınan önlemler sonucunda Türkiye 2008’de başlayan ve belki de dünyanın en büyük krizlerinden birini bu kez güçlü bankacılık sektörü sayesinde en az hasarla atlattı. Türkiye’deki 49 bankanın ve finans sektörüne yönelik düzenleyici ve denetleyici kurumların başkanları, genel müdürleri ve yöneticileri, küresel krizin neden olduğu risklerin Türkiye ekonomisine olası etkileriyle ilk karşılaşan kurumlar ve kişiler olarak adeta bir kalkan görevini yerine getiriyor. Başta KOBİ’ler ve ticari kuruluşlar olmak üzere, ekonominin büyüme motoru olan Türkiye’nin bankaları bugünkü koşullarda sağlamlığı ile dünyanın her yerinde takdir topluyor. Sadece kurumsal şirketlere ve KOBİ’lere verdiği ticari kredilerle iş dünyasını değil, bireysel bankacılık ürünleriyle günlük yaşamı da şekillendiriyor. İşte bu nedenle Türk bankacılık sektörü, tasarrufların artırılması ihtiyacı içinde olan Türkiye ekonomisi açısından stratejik önemdeki sektörlerin başında yer alıyor.

İSTANBUL FİNANS MERKEZİ
Cumhuriyet tarihi boyunca ekonominin en önemli gündem maddelerinden biri tasarruf eksikliği oldu. Bu konu halen ekonominin en geçerli sıkıntı alanı. O nedenle bankaların finansman kaynaklarına kolay ulaşmaları ve bunu büyümek isteyen özel sektör kurumlarına yine kaynak olarak sağlamaları büyük önem taşıyor. Geçmişte tasarruf eksikliği konusunda büyük sıkıntı yaşanan Türkiye’de, özellikle son dönemde gelen not artışlarıyla birlikte, finansman kaynağı bulma konusunda çeşitlilik arttı. Bugün finans sektörünün büyüklüğü 1.1 trilyon TL olan milli gelirin 2 katına ulaşmış durumda. Banka dışı finans kuruluşları ve Borsa İStanbul’un toplam piyasa değerinin de eklenmesiyle birlikte Türkiye’nin finans sektörü büyüklüğü 2012 sonunda 2.2 trilyon TL’yi aşarak şimdilerde 2.5 trilyon liraya yaklaştı. ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle kıyaslandığında halen çok küçük bir sektör büyüklüğü olsa da bu rakam Türkiye için bir rekor. Şimdilerde sektörün hedefi, Türkiye sınırlarını aşarak, bölgesel bankacılık gücüne ulaşmak ve İstanbul’u uluslararası bir finans merkezine dönüştürmek...


TABLOLAR

Aktif büyüklük 1.5 trilyon lirayı
aşarken krediler 1 trilyona dayandı

Toplam Aktifler Krediler Özkaynaklar Net Kâr Sermaye Yeterliliği Rasyosu
Mevduat 1.418.063 851.528 159.070 15.313 15.2
Katılım 84.784 58.076 8.335 576 14.8
Kalkınma ve Yatırım 59.613 37.281 18.088 699 31.8
Sektör 1.562.460 946.885 185.493 16.589 15.9

Not: Sektörün toplam aktif büyüklüğü içinde yerli özel bankaların aktif büyüklüğü 820 milyar 140 milyon TL iken, kamu bankaları için bu rakam 467 milyar 807 milyon TL ve yabancı sermayeli bankalar için de 274 milyar 513 milyon TL olarak gerçekleşti.
Kaynak: BDDK Temmuz 2013 verileri
**************
Haziran 2013 İtibariyle Banka Sayısı
Mevduat Bankaları 32
Kamusal Sermayeli 3
Özel Sermayeli 12
Yabancı Sermayeli 16
TMSF’ye Devrolmuş 1
Kalkınma ve Yatırım Bankaları 13
Katılım Bankaları 4

**************
ATM, POS, Banka Kartı ve Kredi Kartı Sayısı (Bin)
2009 2010 2011 2012 2013 Haz.
ATM 24 28 32 36 39
POS 1.739 1.824 1.977 2.134 2.267
Banka Kartı 64.662 69.917 81.880 91.263 95.829
Kredi Kartı 44.393 46.956 51.361 54.342 56.540
Kaynak: BKM

*************
Finansal Sektörün Aktif Büyüklüğündeki Değişim
Milyar TL Bir Önceki Döneme Göre ? (%)
2008 2009 2010 2011 2012 2009 2010 2011 2012
TCMB 113,5 110,0 128,5 146,2 188,6 -3,1 16,8 13,8 29,0
İMKB (Kapitalizasyon) 182,0 350,8 472,6 381,2 507,6 92,7 34,7 -19,3 33,2
Bankalar 732,5 834,0 1006,0 1217,6 1370,7 13,9 20,6 21 12,6
Finansal Kiralama Şti. 17,1 14,6 15,7 18,6 19,8 -14,6 7,5 18,5 6,5
Faktoring Şirketleri 7,8 10,4 14,5 15,7 16,3 33,3 39,4 8,3 3,8
Tüketici Fin. Şirketleri 4,7 4,5 6,0 8,9 10,6 -4,3 33,3 48,3 19,1
Varlık Yönetim Şti. 0,4 0,4 0,7 0,9 1,0 0 75 28,6 11,1
Finansal Holding Şti. 5,0 4,9 5,1 5,5 5,6 -2 4,1 7,8 1,8
KGF 0,1 0,1 0,1 0,2 v.y. 0 0 100
Sigorta Şirketleri 26,5 31,8 35,1 39,9 47,4 20 10,4 13,7 18,8
Reasürans Şirketleri 1,4 1,6 1,6 1,6 1,7 14,3 0 0 6,3
Aracı Kurumlar 4,2 5,2 7,5 9,6 8,9 23,8 44,2 28 -7,3
MKYO* 0,6 0,7 0,8 0,7 0,7 16,7 14,3 -12,5 0,0
GY 4,3 4,7 17,2 18,7 22,6 9,3 266 8,7 20,7
GSYO 0,1 0,2 0,2 0,6 0,6 100 0 200 0,0
Portföy Yönetim Şti. 0,3 0,3 0,3 0,3 v.y. 0 0 0
MK Yatırım Fonları* 24,0 29,6 33,2 32,2 29,7 23,3 12,2 -3 -7,8
Emeklilik Yatırım Fonları* 6,0 9,1 12,0 14,1 18,4 51,7 31,9 17,5 30,5
Toplam 1130,5 1412,9 1757,1 1912,5 2250,2 25 24,4 8,8 17,7

**************
G-20 Ülkelerinde Sermaye
Yeterlilik Oranı(Yüzde)

Ülkeler 2011 2012 2013
Türkiye 16.5 17.9 17.4
Rusya 14.7 13.7 13.4
Arjantin 15.6 14.1 -
Brezilya 17.3 16.7 17.0
Endonezya 16.1 17.3 18.9
Meksika 15.7 15.9 16.3
Suudi Arabistan 17.4 - -
Almanya 16.4 17.9 17.9
İngiltere 15.7 - -
Kanada 15.9 15.4 14.5
ABD 15.3 14.6 14.4
Güney Afrika 15.1 15.7 -
Güney Kore 14.0 14.3 -
Hindistan 14.2 13.4 -
Japonya 14.2 14.2 -
Fransa 12.7 12.3 -
Çin 12.7 13.3 -
İtalya 12.7 13.3 -
Avustralya 11.6 11.91 11.8
**************

AB ve Diğer Avrupa Ülkeleri Seçilmiş Bankacılık Göstergeleri
(Bin Euro)

Kişi Başına Aktif Kişi Başına Kredi Kişi Başına Mevduat

2010 2011 2010 2011 2010 2011
Lüksemburg 2.099 2.152 858 917 902 910
İrlanda 342 293 135 116 152 127
İsviçre 279 296 222 228 143 187
Danimarka 204 206 114 113 50 51
Birleşik Krallık 148 155 65 67 60 62
Hollanda 136 146 73 82 58 61
Norveç 132 146 79 91 38 46
Fransa 121 129 62 68 53 61
Avusturya 117 120 69 73 63 65
Belçika 105 109 50 50 58 61
Almanya 102 103 56 57 55 56
İspanya 75 79 49 49 48 49
İtalya 63 67 40 41 34 37
Portekiz 53 54 32 30 31 32
Yunanistan 46 42 30 27 32 26
Çek Cum. 17 17 10 10 11 12
Estonya 15 14 12 11 9 9
Macaristan 13 12 8 7 6 6
Slovakya 11 11 7 7 8 8
Polonya 8 8 6 6 5 5
Litvanya 8 8 6 6 4 4
Türkiye 7 7 4 4 4 4
Bulgaristan 5 6 4 4 3 4
Romanya 4 4 3 3 2 2

***********************

Kaynaklarımızın tamamını reel ekonomiye aktarıyoruz
KATILIM bankacılığının temel fonksiyonunu fon toplamak ve bunları reel ekonomiye kaynak olarak vermek olduğunu söyleyen Bank Asya Genel Müdürü Ahmet Beyaz, “Bank Asya olarak en önemli özelliğimiz kaynak ihtiyacı olanlara kredi vererek kaynak ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Bankamızın mali verileri de incelendiğinde görülecektir ki yasal zorunluluklar haricinde topladığımız fonların tamamına yakını kredi olarak kaynak ihtiyacı olan müşterilere aktarıldı” dedi.

BANK Asya’yı, faizsiz bankacılık prensipleri çerçevesinde faaliyet gösteren bir katılım bankası olarak tanımlayan Bank Asya Genel Müdürü Ahmet Beyaz, “Bizim en temel fonksiyonumuz fon toplamak ve bu topladığımız fonları reel ekonomiye yani temelinde mal veya hizmet ticareti bulunan işlemlerde kaynak ihtiyacı olan yatırımcılara aktarmak” dedi. Katılım bankacılığının temel prensibinin gerçek bir mal veya hizmet ticaretine aracılık etmek olduğunu söyleyen Beyaz, “Bank Asya olarak kurulduğumuz yıldan günümüze en önemli özelliğimiz kaynak ihtiyacı olanlara kredi vererek kaynak ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Biz banka olarak kendimizi reel ekonominin temel taşı olan kredi temelli bir katılım bankası olarak görüyoruz. Bankamızın mali verileri de incelendiğinde görülecektir ki yasal zorunluluklar haricinde topladığımız fonların tamamına yakını kredi olarak kaynak ihtiyacı olan müşterilere aktarıldı” diye konuştu.

13. BÜYÜK BANKAYIZ
Bank Asya’nın Türkiye’nin en büyük 13. bankası ve aynı zamanda da en büyük katılım bankası olduğunu hatırlatan Beyaz şunları anlattı: “Banka olarak kurumsal, ticari, KOBİ ve bireysel bankacılık alanlarında müşterilerimize hizmet veriyoruz. Türkiye’nin önemli kurumsal şirketleri hem mevduat, hem fon kullanma tarafında bankamızın müşterisi konumundalar. Orta ölçekli ticari şirketler de bu kapsamda değerlendirilebilir. Bank Asya olarak son dönemde özellikle KOBİ ve Bireysel Bankacılığa önem verdik. Bireysel şemsiyesi altında konut kredisi ve kredi kartlarında sektörde önemli bir oyuncuyuz. Kredi kartında katılım bankaları arasındaki birinciliğimizi uzak ara sürdürürken sektörde üst sıralardaki yerimizi koruyoruz.”

281 ŞUBE, 885 ATM
Alternatif dağıtım Kanallarından online bankacılık ve mobil bankacılık gibi servislerle de müşterilerine hizmet verdiklerini söyleyen Beyaz, “281 şubemiz ve 885 ATM’miz ile müşterilerimize daha yakın olmak ve daha iyi hizmet vermek için yatırımlarımızı sürdürüyoruz. Bütün bu hizmetlerin ve ürünlerin yanında Bank Asya olarak bizi katılım bankalarından ve diğer bankalardan ayıran en önemli özelliğimiz; Asya Emeklilik, Asya Yatırım, Asya Girişim, Asya Portföy, Işık Sigorta ve Tuna GYO gibi iştiraklerimizle müşterilerimize her alanda hizmet verebilen bir finansal grup olmamızdır” şeklinde konuştu.

En önemli işlev fon transferi
BANKACILIK sektörünün ülke ekonomisinin büyümesine farklı yönlerden katkıları bulunduğunu ancak bankaların ekonomi içindeki en önemli fonksiyonlarının fon transferi diğer bir deyişle mali aracılık olduğunu vurgulayan Ahmet Beyaz, bu konudaki görüşlerini şöyle aktardı: “Bankalar ülke içindeki tasarrufların ve atıl fonların toplanmasında, toplanan fonların fon gereksinimi olan yatırımcılara veya girişimcilere aktarılmasında kilit görev oynayarak mali piyasaların genişlemesini, böylece; milli gelirin ve istihdamın artmasını sağlarlar. Aynı zamanda ekonomideki atıl fonların ekonomik kalkınmaya en çok katkıyı sağlayacak alan ve sektörlere aktarılmasında rol alırlar. Bankalar bu fonksiyonlarını etkin ve verimli bir şekilde kullanmaları halinde, milli gelirin daha hızlı artmasına katkıda bulunurken, toplumsal faydayı da artırmış olurlar. Güçlü bir ekonominin var olabilmesi için büyüyen, sağlam dinamikler üzerine kurulan ve sağlıklı şekilde işleyen bir finansal sektör gereklidir. Özellikle finansal kaynak açığı bulunan ülkelerde bu gereksinim daha da ön plana çıkmaktadır. Finansal sektörün de en önemli aktörlerinin bankalar olduğu günümüzde, bankaların ekonomik büyümeye sağladıkları katkı oldukça fazladır. Bankalar, ekonomiye sağladıkları genel katkının yanında güven esasına dayalı olarak gerçekleştirdikleri parasal işlemler ve yatırım işlemleri gibi hizmetlerle ekonomik aktörlerin faaliyetlerinin daha verimli yapılmasını da sağlarlar.”

Kaynakların doğru kullanılması önemli
TEMEL fonksiyonu itibarıyla toplumda tasarruf sahiplerinin birikimlerini toplayarak fon ihtiyacı olanlara kredi ve benzeri yollarla aktarır. Güven temeli üzerine kurulan bu yapıda bankaların faaliyetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi, toplumun kaynaklarının doğru ve ülke kalkınmasına yardımcı olacak alanlara aktarılması zorunluluğunun olduğuna dikkat çeken Ahmet Beyaz, şunları kaydetti: “Ülkenin ve bankacılık sisteminin istikrarlı ve sağlam bir temel üzerinde ilerlemesi de kaynakların etkin ve verimli şekilde kullanılmasını sağlarken, etkin ve verimli şekilde çalışan bir bankacılık sistemi de istikrarı ve büyümeyi beraberinde getirecektir. Bu açılardan bakıldığında bankalar, kaynak dağılımındaki görevi ile toplumsal faydanın artmasında çok önemli rol oynamaktadır. İstikrarsız bir yapı ve sağlam temeller üzerine oturmayan bir sistemde, özellikle günümüzde küresel olarak birbiriyle yüksek oranda ilişki içinde bulunan finansal sistemlerde ortaya çıkan finansal krizler, bankaların batmasına yol açabilmektedir. Bankaların batması ise doğal olarak toplumların refah kaybına varan sonuçlara yol açmaktadır. Türkiye olarak birçok kez karşı karşıya kaldığımız ve en son 2001 yılında yaşadığımız kriz göz önünde bulundurulduğunda, faaliyeti son bulan 20’den fazla banka ve toplum tarafından toplanan milyarlarca doların ekonomiden kaybolması sonucu oluşan maliyet devlet tarafından ödenmiş ve doğal olarak toplumdaki tüm fertlerin refahı azalmıştır. Bu sebeple bankalar, toplumdaki tasarrufların doğru alanlara aktarılması, ekonomik büyüme ve kalkınma açısından ülkelerin vazgeçilmez parçalarıdır.”

Küçük birikimlere fırsat sunuyor
AHMET Beyaz, bankacılığın ülke ekonomisindeki yeri ve önemini şöyle anlattı: “Ekonomik büyümenin en önemli dinamiklerinden birisi üretimdir ve üretim yapabilmek için ise temelde yatırım gerekmektedir. Yatırımın yanı sıra üretilen ürünlerin satışı ortaya çıkacağından tüketim de bir dinamik olarak ortaya çıkmaktadır. Sonuçta tüketim ve üretim kaynak gereksinimini doğurur. Birbiriyle doğrudan ilişkili olan bu süreçte bankalar, para ve kredi piyasasının en önemli taşı olarak rol oynarlar. Bankalar güven esasına dayalı olarak toplumdaki tasarruf sahiplerinin fonlarını toplamakta ve bu fonları kaynak ihtiyacı bulunan kişilere kredi olarak vermektedir. Bankalar bu mekanizma ile fon sahiplerine getiri sunarken, kredi sahiplerinden ise getiri elde etmektedirler. Böylece bankalar;
*Ekonomide kaynak sağlanması ve sağlanan kaynakların yatırımlara dönüştürülmesinde aracılık yapar,
*Atıl, dağınık ve küçük birikimlerin, güven sağlayan geniş tabanlı bir finans havuzunda bir araya getirilip biriktirilmesi ile fon arzını artırır,
*Tasarruf sahipleri ve yatırımcılar arasındaki aracılıkları ile toplanan tasarrufların verimli alanlara yönlendirilmesini sağlarlar.
Kredi tarafında aracılık hizmeti sunan bankalar sundukları diğer hizmetlerle küçük birikimlere imkan tanımakta böylece bireyleri tasarrufa yöneltmekte, bunun yanı sıra, özellikle son dönemlerde Türkiye’de gördüğümüz yastık altı tabir edilen ancak kayıtlarda görülmeyen varlıkların kayıt altına alınarak ekonomiye kazandırılmasında da önemli rol oynamaktadırlar.”

Kârlılıkta pozitif ayrışma
BDDK verilerine göre, bankacılık sektörünün aktif toplamı 2013 yılının ilk yarısında yüzde 11.5 artarak 1.528 milyar TL seviyesine ulaştığını söyleyen Ahmet Beyaz, sektöre ilişkin şu bilgileri verdi: “Böylece, Türk bankacılık sektörü, Haziran ayı sonu itibarıyla ulaştığı toplam aktif büyüklük açısından, dünyadaki birçok ülkenin ekonomik büyüklüğünü geride bırakmıştır. Yine BDDK verilerine göre, yılın ilk sekiz ayında sektördeki krediler 2012 yılsonuna göre yüzde 21 artışla 974.7 milyar TL seviyesine ulaşmıştır. Bu dönemde mevduatlar ise yüzde 14 oranında artarak 932.5 milyar TL’ye yükseldi. Bankacılık sektörünün kârlılığı dünyada devam eden krize rağmen artış eğilimini sürdürmektedir. 2012 yılı sonunda bankacılık sektörünün konsolide dönem net karı bir önceki yıl sonuna göre yüzde 18.5 artarak 23.5 milyar TL olarak gerçekleşti. Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke ile karşılaştırıldığında, bankacılık sektörü kârlılık performansı bakımından pozitif ayrışmasını sürdürüyor.”

Bankalar teknolojik altyapısıyla ayrışıyor
BANKACILIK sektöründe bankaların birbirlerine yakın ürün ve hizmetler sunduklarına dikkat çeken Ahmet Beyaz şöyle konuştu: “Burada bankaları diğerlerinden ayıran husus verilen hizmetin kalitesi ve hızı. Bankaların hizmet kalitesini ve hızını ise çalışanları ve teknolojisi belirliyor. Bankalar geleceğe dönük yatırımlarını büyük oranda çalışanlarına ve teknolojik gelişmeye yönelik yapıyorlar. Teknolojik ilerlemeler bankaların birçok hizmetini daha az maliyetle ve daha hızlı bir şekilde gerçekleştirmelerine imkan veriyor. Böylece müşterilerine en hızlı ve kaliteli hizmeti sunmalarını sağlamaktadır. Bank Asya olarak biz de ana bankacılık yazılımlarımızı kendi bünyemizde 270 arkadaşımızla tüm dünya bankaları tarafından kullanılabilecek şekilde geliştiriyoruz.”

Türkiye’nin en heyecan verici projesi
İSTANBUL finans merkezi projesini Türkiye’nin en heyecan verici projelerinden biri olarak nitelendiren Ahmet Beyaz şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye genç ve dinamik nüfusu, nitelikli işgücü, jeopolitik avantajları, hızlı büyüyen ve gelişen ekonomisi ile finans merkezi olabilecek çok önemli avantajlara sahip. İstanbul’un bölgesel ve küresel finans merkezi olması, ülkemizde istihdamın ve uluslararası fon girişinin artmasına yardımcı olacak ve ekonomik büyümeye kayda değer bir katkı sağlayacaktır. Bugün Londra’nın finans merkezi olmasının İngiltere ekonomisine yaptığı muazzam katkıya bakıldığında, İstanbul’un finans merkezi olmasının getireceği gücün sınırları daha iyi anlaşılacaktır. Bu çerçevede gerek hükümetin gerekse yerel yönetimlerin yaptığı yatırımları olumlu buluyoruz. Fiziksel ve teknik altyapının kurulması, sosyal alanların hazırlanması bunlardan başlıca olanları ve kısa zaman içinde eksiksiz bir finans merkezinin yükseleceğini öngörüyoruz. Bir finans merkezi olmanın koşullarından biri de kuşkusuz, her türlü yatırımcıya hitap eden finansal ürün ve hizmet çeşitliliğidir. Özellikle, faizsiz bankacılığın ve faizsiz sermaye piyasası araçlarının gelişmesinin İstanbul’un finans merkezi projesine önemli katkılar sağlayacağını düşünüyoruz.”

Yurtdışından kaynakla ülke ekonomisine destek
BAŞTA enerji, gıda ve turizm alanlarında olmak üzere ekonomiye kredi yoluyla kaynak temin eden BankPozitif Genel Müdürü Hasan Akçakayalıoğlu, “Günlük ufak işlemler değil, daha karmaşık ve toptan işlemlere yönelik hizmet veriyoruz. Bu anlamda sektörün butik bankasıyız” dedi.

BANKPOZİTİF Genel Müdürü Hasan Akçakayalıoğlu, enerji, gıda, turizm ve diğer uzmanlaştığı sektörlerde uzun ve kısa vadeli kredi verdiğini kaydederek, “Kaynağı ağırlıklı olarak yurt dışından temin ediyoruz. Daha sonra bu kaynağı iç piyasada kredi olarak kullandırıyoruz” dedi. Akçakayalıoğlu, BankPozitif’i, “Belli sektörlerde uzmanlaşan, bu sektörlerde faaliyet gösteren şirketlere ihtisas bankacılığı seviyesinde hizmet sunan bir bankayız. Günlük ufak işlemler değil, daha karmaşık ve toptan işlemlere yönelik hizmet veriyoruz. Bu anlamda sektörün butik bankasıyız” şeklinde konumlandırdı.

KRİZDE BANKALARA KİLİT ROL
Bankacılık sektörünün Türkiye’de en gelişmiş ve güçlü sektörlerden birisi olduğunu belirten Akçakayalıoğlu, şöyle konuştu: “Bankalarımız gelişmiş alt yapı ve yetenekli kadrolara sahiptir. 2000’li yılların ortalarına kadar sektör reel bankacılık tarafında derinleşmemişti. Banka aktiflerinde müşteri işlemlerinin payı üçte birden azdı. Daha sonraki yıllarda bu durum hızla değişti. Halen aktiflerde ağırlıklı kalem müşteri işlemleri. Türkiye’de güçlü ve sağlıklı bir bankacılık sektörü var. Bu da ekonomik güç ve gelişme açısından çok önemli bir durum. 2008-2009 döneminde başlayan global finansal krizin ABD ve AB’de bankacılık sektörü krizlerinden patlak verdiğini hep birlikte gördük. Bankacılık sektörünü iyileştirmeyen, onarmayan hiç bir ülke krizden çıkamadı, büyümeyi yakalayamadı. Bu açıdan sektör ülke ekonomisi açısından son derece önemli.”

SAĞLIKLI SEKTÖR İYİ EKONOMİ
Bankaların bir ülkede tasarruf fazlası olanlar ile olmayanlar arasında aracılık yaparak ekonomi içerisinde kaynağın değişik birimlere akmasını sağladığına dikkat çeken Akçakayalıoğlu, şöyle devam etti: “Ülke merkez bankasının tedavüle soktuğu paranın belli bir çarpan etkisiyle çoğalmasını sağlayarak daha fazla kişi ve şirketin iş yapmasına olanak sağlar. Yukarda belirttiğim gibi sağlıklı bir bankacılık sektörü olmayan bir ülke sağlıklı bir ekonomiye sahip olamaz. ABD’de ekonomik sorunlar Lehman Brothers ile başladı; Avrupa’da İspanya, İtalya, Yunanistan bankacılık sektörlerindeki sorunlar nedeniyle krize girdiler. Bu örnekler daha çoğaltılabilir. Sağlıklı ve sağlam bir bankacılık sektörü Türkiye’de olduğu gibi bir ülkenin ekonomik açıdan güçlü yanını oluşturur.”

Kredi arzı olmayınca iş imkanları kısıtlanır
ŞİRKETLERİN yatırım ve ticari faaliyetlerini yürütürken sadece özkaynak ile çalışamadıklarına değinen Hasan Akçakayalıoğlu şöyle konuştu: “Belli bir kaldıraç oranıyla yabancı kaynak kullanmaları gerekir. Bu yabancı kaynaklar arasında temel kalemlerden birisi de kredidir. Kredi arzı olmayan bir ekonomide iş imkanları kısıtlı kalır ve büyüme olmaz. Bunun en güzel örneğini şu anda Avrupa’da görüyoruz. Avrupa bankacılık sistemi şu anda kredi arzını yeterince artırmıyor ve bu durum Avrupa ekonomisinin içinde bulunduğu bunalımdan çıkmasını zorlaştırıyor.”

En gelişmiş sektörün potansiyeli çok yüksek
HASAN Akçakayalıoğlu’nun Türk bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmesi şöyle: “Türkiye’nin kendi alanında en modern ve gelişmiş sektörlerinden birisidir. Ülke ekonomisinin güçlü yanlarından biridir. Mevcut derinliği hala az olup, ileriye dönük büyüme potansiyeli yüksektir. Bankacılık sektörü son beş yılda sorun yaşamayan nadir ülkelerden biriyiz. ABD ve Avrupa ülkelerinde bankalar devletlerin desteğiyle ayakta dururuken, aynı döenmde Türkiye’de sorun bir yana, bankaların kredi notları defalarca artmıştır. Bu önemli bir başarıdır.”

İşlemlerin yarısı teknolojik kanaldan
TEKNOLOJİ ve bankacılık sektörünün ilişkisinin son derece önemli bir konu olduğunu söyleyen Hasan Akçakayalıoğlu şunları kaydetti: “Bankacılık sektörünün işlem hacmi ve iletişim ihtiyacını göz önüne aldığınızda teknolojinin sektörün ayrılmaz bir parçası olduğunu görebilirsiniz. Bankalar para yönetmenin yanında artık teknoloji işine de girmiş durumdalar. Büyük bankaların teknoloji ekipleri yüzlerce, hatta binin üzerinde personelden oluşuyor artık. Orta boyutlu bir teknoloji şirketinden daha kapsamlı işleri var. Ülkemizde bireysel bankacılıkta operasyonel işlem hacminin yarıya yakın bir kısmı teknolojik kanallar üzerinden gerçekleştiriliyor (ATM, internet bankacılığı gibi). Bu kanalı kapatsanız şu anda mevcut şube ve personel kapasitesi müşterilere hizmet veremez.”

Bankalar ve özel sektörden finans merkezine destek
BANKALARIN ve özel sektörün İstanbul Finans Merkezi projesine ancak destek olabileceğine de değinen Hasan Akçakayalıoğlu görüşlerini şöyle iletti: “Esasen projenin devlet-özel sektör işbirliği içerisinde yürütülmesi gerekir. Öncelikli adım ve desteğin de devletten gelmesi gerekir. Mevzuat konusunda yapılması gereken çok şey var. Orada henüz adım atılmadı, oradan başlanabilir.”

BDDK Başkanı Mukim Öztekin Hürriyet için yazdı

Bankacılığın ülke kalkınmasındaki yeri ve önemi

EKONOMİNİN ürettikçe ve gerçek anlamda katma değer yarattıkça geliştiğini hepimiz bilmekteyiz. Ekonomik kalkınmanın daha varlıklı, daha güzel bir Türkiye için kaçınılmaz olduğu bir gerçek. Bu konuda çok gelişme kat edildi. Eskisine kıyasla çok daha güçlü ve varlıklı bir ülke olma yolunda gelişmeye devam ediyoruz.

Bilindiği üzere, gelişmekte olan bir ülke olarak kaynaklarımız sınırlı. Kaynaklarımızın sınırlı olması ise, kalkınma potansiyelimizi olumsuz etkileyebilmektedir. Bunun için, kaynaklarımızı tüketimden çok üretime yönlendirmeli ve çok daha etkin kullanmalıyız. Kaynaklarımızın tasarruftan üretime gittiği yol ise finansal sistemden geçmektedir. Bu noktada, bütün ekonomik birimlerle uyumlu hareket eden, tasarrufların ve kaynakların yatırıma ve üretime aktarıldığı, istikrarlı ve güçlü bir finansal sistemin ülkemiz için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizde finansal sektörün çok büyük bir kısmını bankalar oluşturmaktadır. Son on yılda gayri safi milli hâsılamızın %55’inden %105’ine yükselen bankacılık sektörünün büyüklüğü, bankacılık faaliyetlerindeki artışı göstermektedir. Bu dönemde, bankacılık sektöründeki büyümeye paralel olarak artan milli hâsılamız ve son yıllarda güçlü, istikrarlı ve büyüyen ekonomimiz hepimizi gururlandırmaktadır.
Temmuz 2013 itibarıyla 49 bankamız 1.6 trilyon TL aktif büyüklüğüne sahiptir. Bankacılık sektörümüz 870 milyar TL mevduat başta olmak üzere, yurt içinden ve yurt dışından sağladığı 1.4 trilyon TL kaynağı yeniden dağıtmaktadır. 947 milyar TL’ye yükselen kredi hacminin büyük bir kısmı olan yüzde 67’si kurumsal, ticari ve KOBİ alanına, yüzde 33’ü tüketicilere kullandırılıyor. Devlet borçlanma senetlerinin payı azalmakta, menkul kıymetlerde gittikçe artan oranda özel sektör borçlanma senetlerine ve hisse senedi piyasalarına yönelinmektedir. Aynı zamanda yurt dışı finansal kaynakların kullanımı da artmaktadır. Bu mekanizma içinde yeterli özkaynak tutan ve risklerini iyi yöneten bankacılık sektörü, ülkemizde tasarrufların üretime aktarıldığı en büyük ve en güvenli sistem olarak ortaya çıkmaktadır.
Bankacılık sektörünün sağladığı finansal aracılık fonksiyonunun güçlü ve güven verici durumu, beklenildiği gibi reel sektöre olumlu yansımaktadır. Bu kapsamda, son dönemde yaşanan küresel kriz ortamına rağmen, makro ekonomik göstergelerimiz son yılların en iyi seviyelerine ulaşmış, hızlı bir ekonomik aktivite, hızlı tüketim, hızlı yatırım ve hızlı büyüme sağlanmıştır.
Ayrıca, 209 bin çalışanı, teknoloji ile desteklenen 12 bine yakın geniş şube ağı ve dünya ölçeğinde tecrübe ve faaliyetleriyle bankacılık sektörümüz, ülke ekonomimize katma değer sağlamakta, 16.6 milyar TL kârlılığıyla aynı zamanda önemli bir sektör olarak dikkat çekiyor.
Kurumumuz, kurulduğundan beri bankacılık sektörünün ülkemiz için öneminin bilincinde, finansal sistemin en önemli birimlerinden biri olan tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatleri öncelikli olarak, bankacılık sektörünün potansiyelini en üst düzeye çıkarmak için çalışıyor. Geldiğimiz noktada, kalkınma potansiyelimizin arttırılmasına yönelik olarak, uluslararası düzeyde rekabet gücüyle ve dünya standartlarında risk yönetimi becerilerine sahip, güçlü bir finansal sistemin temelini oluşturan bankacılık sektörümüz ile çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Kartlar dijital cüzdana taşındı
TÜRKİYE’de 1968 yılında kredi kartının alışverişlerde kabul edilmeye başlamasının üzerinden 45 yıl geçti. 1980 yılından itibaren yaygınlaşmaya başlayan kartlı ödemeler, Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçişiyle birlikte ekonomin canlanmasında önemli rol oynadı. 1990 yılında 13 kamu ve özel Türk bankasının ortaklığı ile kurulan bankaların ortak platformu Bankalararası Kart Merkezi (BKM), ödeme sistemlerinin gelişiminin en önemli mimarı oldu.

AVRUPA’DA İLK 3’TEYİZ
Türk kartlı ödeme sistemlerinin dünyada ilklere imza atmasında önemli rol üstlenen BKM, bu süreçte ödeme sistemleri konusunda ülkemizin dünyanın önde gelen pazarlarından biri konumuna ulaşmasını sağladı. Türkiye bugün, geliştirilen teknolojiler, ulaşılan kredi kartı, banka kartı ve POS adetleri gibi temel kartlı ödeme sistemleri verilerinde Avrupa’da ilk 3 ülke arasında yer alırken, BKM tarafından geliştirilen ve hayata geçirilen projeler dünya ülkeleri tarafından örnek alınmaya başlandı.

DİJİTAL CÜZDAN DÖNEMİ
Bankalararası Kart Merkezi olarak, kartlı ödeme sistemlerinde yeni teknolojilerin Türkiye’de uygulanması ile ilgili öncü olduklarını belirten Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Genel Müdürü Soner Canko, toplu taşımada kartlı ödeme sistemlerinin kullanımının tüm Türkiye geneline yayılması, e-devlet projelerinde ödeme sistemlerinin yaygınlaştırılması, temassız kart teknolojilerinin yoğun bir şekilde kullanılacak olması ile 2023 yılında nakit ödemenin tarihe karışacağını ve geleceğin ödeme sistemi olarak kabul edilen dijital cüzdanlar ile yeni bir çığır açılacağını belirtiyor.

Kart sayısı 100 milyona koşuyor
TÜRK kartlı ödeme sistemlerinin gelişim süreci incelendiğinde bugün dünyanın birçok ülkesini geride bırakan tablo dikkat çekiyor. 1990 yılında 5.9 milyon banka kartı ve 766 bin kredi kartı adedinin bugün 96.6 milyon banka kartı ve 56.5 milyon adet kredi kartına ulaştığı Türkiye’de, kartların kayıtlı ekonomiye katkısı da artarak devam ediyor. 2002 yılında yüzde 9 olan kartlı ödemelerin hane halkı harcamaları içindeki payının 2013 itibarı ile yüzde 36’ya ulaşması ve yapılan yatırımlar göz önüne alındığında Türkiye’nin 2023 yılında ‘Nakitsiz Ödemeler Hedefi’ne doğru hızla koştuğu görülüyor. Özellikle teknolojiye hızlı adapte olabilen genç bir nüfusumuzun bulunması, hükümetimizin kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine almaktaki kararlılığı ve BKM’nin bu paralelde yeni ürün ve hizmetlere yaptığı yatırım ve gerçekleştirdiği projeler hedefe ulaşmada önemli rol oynamaya devam ediyor.

150 üye işyeri 165 bin kullanıcı
BKM Express’in bugün 150 üye işyeri ve 165 bin kullanıcıya ulaştığını söyleyen Soner Canko, “Hızlı büyümesini sürdüren BKM Express’in internet alışverişlerinde sağladığı hızlı, kolay ve güvenli ödeme deneyimini mobil uygulamasıyla şimdi de cep telefonlarına taşırken, eklenen yeni özelliğiyle 7/24 cep telefonu veya kart numarasına para gönderme imkanı sunuyoruz. Artık dijital cüzdanınız cep telefonunuza taşınıyor ve farklı bankalara ait kartlarınıza tek bir noktadan ulaşarak alışveriş ve para gönderme işlemleriniz kısalıyor. Hedefe giden yolda, müşteriye ulaşılan farklı dağıtım kanallarının entegre şekilde kullanımı, temassız ödemelerin, dijital ve mobil cüzdanların yaygınlaşması, yakın alan iletişimi (NFC) ve yeni teknolojilerin hayatımıza kattığı ya da katacağı yöntemler ile ödemelerin yapılması kritik önem taşıyor. Ödeme sistemlerinin geleceğinde sadece ödeme yöntemi değil, müşteriye sağlanan katma değer çok büyük önem taşımakta. Bu anlayışla, ödeme sistemlerinde dünyada öncü olan ülkemizi daha da ileri taşımak için sektörün tüm paydaşlarıyla çalışmalarımıza devam edeceğiz.”

Hücumbot gibiyiz çevik ve kıvrak
BURGAN Bank’ı, çevik, odaklı ve kıvrak olarak nitelendiren Burgan Bank Genel Müdürü Mehmet Sönmez, “Biz Burgan Bank olarak orta ölçekli bankalar liginde odaklı bankacılık yaparak fark yaratacağımıza inanıyoruz. Biz aslında hücumbot gibiyiz” dedi.

TÜRKİYE’de bankaları iki sınıfa ayırdığını söyleyen Burgan Bank Genel Müdürü Mehmet Sönmez, “Büyük kitle bankaları, burada her türlü bankacılık yapılıyor. Geriye kalan bankalarsa hizmet modelleriyle ve de odaklı bankacılık anlayışıyla başarılı olabilecek bankalar. Biz Burgan Bank olarak orta ölçekli bankalar liginde odaklı bankacılık yaparak fark yaratacağımıza inanıyoruz. Biz aslında hücumbot gibiyiz, Çevik, odaklı ve kıvrak” dedi. Müşterilerinin hedeflerini kendi merkezine koyan ‘Gücün Merkezindesiniz’ sloganıyla hareket eden bir bank olduklarını kaydeden Sönmez, “İstikrar ve kaliteyi ön planda tutarak müşterilerimizle uzun soluklu ilişkiler kurmayı hedefliyoruz. Benimsediğimiz değerlerimiz; güven, sadakat, ilerleme ve mükemmelliyet. Bu ilkeleri hizmetlerimize, bankacılık anlayışımıza yansıtıyoruz. Müşterilerimizin taleplerine hızlı çözümler oluşturarak farkımızı öne çıkarıyoruz” diye konuştu.

KÖRFEZDEN YATIRIM İÇİN ARIYORLAR
Bankacılık sektöründe 1989’dan beri varlığını sürdüren bir banka olduklarını hatırlatan Sönmez şunları anlattı: “Edindiğimiz tecrübeler ile yeni hissedarımızın MENA bölgesindeki gücünü birleştirerek önemli oyuncular arasında yerimizi alacağız. Ana hissedarımız Burgan Bank Grubu’nun 35 yıllık deneyimi, bizim sektörü iyi tanıyan, odaklı bankacılık anlayışımız ve Türkiye’deki 60 şubemizle kurumsal, ticari, perakende ve özel bankacılık ürün ve hizmetlerini sunmaya devam ediyoruz. Örneğin Burgan Bank olarak bizi Körfez bölgesinden pek çok işadamı arayarak Türkiye’ye yatırım yapmak istediklerini iletiyorlar. Biz ayrıca KOBİ’leri de çok iyi tanıyoruz, dolayısıyla bu sektöre aracılık etmeye hazırız. Kuveyt merkezli ve MENA bölgesinde önemli tecrübelere sahip hissedarımız ile her iki bölgeden yatırım yapmak isteyen firmalara bankacılık hizmeti vererek ülke ekonomisine de önemli katkılar sağlayacağımıza inanıyoruz.”

TEKNOLOJİ BÜYÜMEYİ HIZLANDIRIYOR
Bankanın Burgan Yatırım, Burgan Portföy ve Burgan Leasing olmak üzere üç iştiraki bulunduğu bilgisini veren Sönmez, “Burgan Bank Grubunun bölgesel gücü ve iştiraklerimizin yarattığı sinerji ile öncü ve ilklere imza atacak bir finansal çözüm ortağı olmayı hedefliyoruz. Burgan Leasing software leasingini Türkiye’de ilk çıkaran ilk kuruluş olurken, Burgan Yatırım trade ve forex tarafında yeni online hizmet platformları ile farklılık yaratmaya devam ediyor” şeklinde konuştu. Bankacılıkta hizmetlere erişimin kolaylığı için yapılan teknolojik yatırımların önemli olduğuna değinen Sönmez, şöyle konuştu: “Türkiye büyüyen bir ekonomiye sahip. Böyle bir ekonomide kredi talebinin, hem yatırım hem işletme finansmanı hem de hane halkları tarafında daha güçlü olması kaçınılmaz. Dolayısıyla büyüyen bir ekonomide bankacılık sektörü de büyüme kaydederek çalışmalarını hızlandırıyor.”

Dış ticareti destekliyoruz
TÜRKİYE’ye 2012 yılında 12 milyar dolarlık yatırım girdiğini söyleyen Mehmet Sönmez, şu bilgileri aktardı: “Burada bölgesel dağılımda yüzde 70’inin Avrupa’dan geldiği gözüküyor. Körfez Bölgesinden gelen yatırım yüzde 6’yı geçmiyor. Konjonktürün değişmesiyle birlikte Türkiye, yatırım yapılabilir ülkeler kategorisinde başı çekiyor. Bunu son yıllarda ülkemize gelen yabancı banka sermayelerinden de görüyoruz. Bunun öncelikli nedeni istikrarlı yönetim ve ekonomide geleceği görebilme. Diğer bir neden ise gerçekçi Orta Vadeli Plan. Her ne kadar cari riski açık olan bir ülke olsak da bu oran doğru seviyelerde tutulduğunda yatırımcının risk açısından rahatlıkla gelebileceği bir ortam oluşur. Bunun için de Türkiye’nin büyümesini sadece iç tüketimle değil, net ihracat tarafını güçlendirerek yapması gerekiyor. Biz Burgan Bank olarak ihracatın güçlenmesi için müşteri bulma ve buradan ihracat yapacak firmaları destekleme anlamında itici bir güç olacağız. Burgan Bank Grubu’ndan gelen MENA bölgesine ait deneyimlerimizden güç alarak Türkiye ve Körfez Ülkeleri arasındaki ticareti canlandırmak için potansiyel talebin artmasında önemli bir rol oynuyoruz. Yabancı bankaların Türkiye’ye duyduğu ilgi aşikar. Bunun en önemli nedeni, nüfus artışından kaynaklı olarak müthiş bir potansiyel görüyorlar. Bu talebin devamı da gelecektir.

Teknolojiyle gelen verimlilik
FİNANS sektörünün, bir bütün olarak teknolojik yeniliklerin desteğiyle ne kadar verimli bir hizmet sağlayabileceğini son yıllardaki gelişmelerle gösterdiğini söyleyen Mehmet Sönmez, şunları kaydetti: “Elde edilen verim, kurumsal ve bireysel müşteriler gözünde ulaşılan seviye, uluslararası arenada elde edilen başarılar bankacılık sektörünü, teknolojik altyapıyla çok daha yakın ilişkiler kurmaya itiyor. Bu başarılar da bankaların kendi bünyelerinde teknolojik alt yapılarına sürekli yatırımlar yapması sonucunu beraberinde getiriyor. Özellikle çağrı merkezleri, mobil bankacılık uygulamaları, operasyonel verime ve ileri düzey müşteri ilişkilerine yönelik çalışmalar teknolojiyle içiçe ilerleyerek sürdürülüyor. Teknolojik altyapılar güçlendirilerek Bankacılık hizmetlerine olan erişimin yaygınlaşma sürecinin daha etkinleşmesi için sektörde teknolojinin en güçlü kullanıldığı İnternet, ATM ve POS yatırımları da artarak devam ediyor.”

Hedefe her gün biraz daha yaklaşıyor
İSTANBUL’un, başarılı çalışmaları ve projeleriyle birlikte dünya çapında önemli bir finans merkezi olma hedefine her geçen gün daha da yaklaştığına dikkat çeken Mehmet Sönmez şunları söyledi: “Finansal işlemlerin gerçekleştiği, sermayenin toplandığı ve geri dağıtıldığı bir yer olmakla kalmayıp büyük bir istihdam kaynağı olan bu merkezin ofis, otel, kültür ve kongre merkezleriyle bir yaşam alanı olacağı düşünülerek herşeyden önce altyapının sağlamlaştırılması gerekmektedir. Şehrin ulaşımından güvenliğine kadar projenin sahipliğinin yayılması çok önemli olup sadece devletin ya da devlet çatısı altında örgütlenmiş kuruluşların, yürüteceği bir iş değildir. Hepimize çok büyük görevler düşmektedir.
İstanbul’un uluslararası finans merkezi olarak üst sıralara yükselebilmesi, ülkemizde finans piyasalarının derinleşmesi ve küresel alanda etkin yer alması, söz sahibi olabilmesi ve aynı zamanda Türkiye’nin markalaşması için çok önemli bir adım olacaktır.”

Toplumun ekonomik düzeyini yöneten kuruluşlar
BANKALARI en sade şekilde, ‘mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kullanmak amacını güden ekonomik kuruluşlar’ olarak tanımlayan Mehmet Sönmez, “Küçük tasarrufları bir araya getirerek ülke kalkınması için gerekli olan yatırımların yapılmasına katkıda bulunurlar. Bankacılık sektörü, finansal piyasaların gelişmesi, sermayelerin iktisaden kullanılır hale gelmesine yardımcı olması, ekonomide şeffaflığın artması ile birlikte güvenilirliğin artmasını ve nihayetinde de hem sermaye birikiminin sağlanmasında hem de girişimci ve yatırımcılar arasında işbirliğine ve şirketleşmeye yardımcı olmaktadır” dedi.
Bir bankanın toplum için maddi kaynak sağlayan ve bu kaynakların en iyi şekilde yatırıma dönüştürülmesinde yol gösteren bir kuruluş oluduğunun altını çizen Sönmez, şunları kaydetti: “Mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kullanmak amacıyla işleten ve toplumun ekonomik düzeyini yöneten kurumlardır. Öte yandan bankalar sadece parasal kontrol için bir kanal olmakla kalmayıp, ekonominin yeniden yapılanmasında ve uzun dönemli sürdürülebilir makroekonomik istikrarın sağlanmasında etkilidirler. Ülkelerin para ve kredi politikalarının etkinliğinden söz edebilmemiz için, öncelikle bankacılık sisteminin belirli ölçüde gelişme göstermesi gerekir. Bir ülkenin ekonomik yapısı ile bankacılık faaliyetleri arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bankacılıkta meydana gelebilecek olumlu veya olumsuz gelişmeler ülke ekonomisini de yakından etkilemektedir. Bankalar, ekonomide kaynak sağlanması ve sağlanan kaynakların yatırımlara dönüştürülmesinde aracı görevi üstlendiği için ülkenin de kalkınmasında önemli bir destek unsurdur.”

Kârımızı sermayeye ekleyerek ekonominin hizmetine sunduk
DENİZBANK Genel Müdürü Hakan Ateş, Türkiye’de bankacılık sektörünün büyüme potansiyelini öngörerek kendilerinin de sürekli büyüdüğünü belirterek, “Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki yıllarda da hızlı büyümeye karşın yüksek kârlılığımızı koruyacağız ve bu kârları yine sermayemize ekleyerek Türk ekonomisinin hizmetine sunacağız” dedi.

DENİZBANK’ın 1997 yılından bu yana ekonomiye kaynak aktaran ve Türkiye’nin doğal rekabet avantajının olduğu sektörleri destekleyen bir konumda olduğunu söyleyen Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, “Kurucu genel müdür olarak Denizbank’ın başına geçtiğimde yönetimdeki diğer arkadaşlarımla birlikte Türkiye’nin ekonomik ve finansal potansiyeline bakarak bankacılık sektörünün ne kadar gelişeceğini gördük ve stratejilerimizi bu potansiyelin önemli oyuncularından biri olma vizyonuna yönelik olarak belirledik” dedi. Türkiye’nin en hızlı büyüyen bankalarından biri olan Denizbank’ın 1997 sonunda 21 milyon TL bile olmayan aktif büyüklüğünün Haziran 2013’te sonunda 65 milyar TL’nin üzerine çıktığını belirten Hakan Ateş, “Kurulduğumuz yıl 84. iken bugün Türkiye’de özel bankalar içinde 5. sıraya yerleşmemiz hep bu sektörün büyüme potansiyelinin farkında olmamızın eseridir” diye konuştu.

TAHVİL DEĞİL KREDİ BANKACILIĞI

Bugüne kadar tahvil bankacılığı değil kredi bankacılığı yaparak ve kriz dönemlerinde şirketlerin yanında durarak son derece kaliteli ve bize uzun vadede bağlı bir müşteri kitlesi oluşturduklarını kaydeden Ateş şunları söyledi: “Tarım sektöründe tüm rakipleriyle yarışan bir banka haline gelebilmemiz hep bu uzun vadeli bakış açımız sayesinde oldu. Avrupa’nın en büyük üç bankasından biri olan Sberbank’tan alacağımız destekle birlikte DenizBank olarak geçmiş yıllardaki hızlı büyümemizi önümüzdeki yıllarda da arttırarak devam ettirmeyi planlıyoruz. Bundan sonraki yıllarda da hızlı büyümeye karşın yüksek karlılığımızı koruyacağız ve bu karları geçmişte olduğu gibi yine sermayemize ekleyerek Türk ekonomisinin hizmetine sunacağız. Tüm bunları yaparken müşteri odaklı yaklaşımımızı sürdürerek ve yüksek kalitede hizmetler sunarak, müşteri sadakatini ve çapraz satış oranlarını artıracağız.”

KAYNAKLARIN ÇOĞU KREDİYE
Son 10 yıllık ortalamada sektörün aktiflerinin yüzde 32’sini tahvil portföyü oluştururken, DenizBank’ta bu oranın sadece yüzde 14’te kaldığına vurgu yapan Ateş, şöyle konuştu: “Kaynaklarımızın çoğunu krediye dönüştürerek reel sektöre destek vermek asli fonksiyonumuz oldu. Spekülatif gelirler yerine üretim, katma değer ve istihdam yaratmaya önem verdik. Yurtdışından sağlayacağımız uzun vadeli kaynakları ülkemizin gelişmesinde önemli rol oynayacak sektörlere ve projelere aktardık, aktarmaya devam ediyoruz. Ekonominin her sektörüne, bankacılığın her alanında çok geniş bir ürün bir yelpazesi ile bir finansal süpermarket olarak hizmet veriyoruz ama bunun yanında bir geçiş ekonomisi olmamız hasebiyle altyapı, enerji ve tarım, coğrafik konumumuz sayesinde denizcilik ve turizm, demografik yapımız nedeniyle sağlık ve eğitim, kültürel özelliklerimiz ve altyapı yatırımları nedeniyle spor kulüpleri bizim için öncelikli sektörler oldular.”

Çiftçilere 5 ay vadeli faizsiz kart
TARIM sektörüne yönelik faaliyetlerin Denizbank içinde ayrı bir önemi bulunduğunu söyleyen Hakan Ateş şöyle devam etti: “Toplam faaliyetlerimizi içinde tarım sektörüne özel bir başlık açmak gerek. DenizBank özel bankalar arasında tarım bankacılığında birinci sırada. Türkiye’deki yaklaşık 26 milyon kişilik toplam istihdamın yüzde 25’ini tarım sektöründe çalışanların oluşturduğu düşünülürse bu sektörün daha verimli işlemesine destek olacak her türlü projenin ülkenin geleceğine yatırım yapmakla eşdeğer olduğuna inanıyoruz. Bu amaçla hayata geçirdiğimiz DenizBank Üretici Kart sayesinde 400 bin’i aşan çiftçimiz, tüm yıl boyunca finansman ihtiyacını karşılıyor, hatta mazotunu 5 ay vadeli ve faizsiz olarak satın alıyor, hasat sonrası ürününü satıp borcunu kapatıyor. Bu ve benzer finansman ürünlerimizle, tarım üreticisinin maliyetini aşağıya çektiğimiz gibi, finansal desteğimizle verimini arttırıyor ve ülkemiz için stratejik sektörlerin başında gelen tarım sektörüne katma değer sağlamanın haklı gururunu yaşıyoruz.”

İşlemlerin yüzde 70’i cep’ten yapılıyor
10 yıl önce internetin faydaları tartışılırken bugün internetsiz bir iş ya da sosyal yaşamı düşünülemediğini söyleyen Hakan Ateş, teknoloji ve bankacılık ilişkisine ilişkin şunları söyledi: “Kaset, Disket, Teleks, DOS bilgisayar işletim sistemi gibi inovasyonlar bugün yok. Yerlerine facebook, twitter, akıllı telefonlar, tabletler hatta Google glass gibi arttırılmış gerçeklik gibi çok yenileri geldi ve şimdiden çoğu hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldular. Bugün Kenya’da bile yetişkin nüfusun neredeyse yüzde 70’i EFT işlemlerini cep telefonu üzerinden yapıyor (bu şekilde yapılan yıllık EFT miktarı Kenya ekonomisinin yüzde 25’i) Facebook, Linkedin gibi dijital platformlar halka arza çıktıklarında rekor talepler geliyor çünkü yatırımcılar bu teknolojik gelişmelerin gelecekteki potansiyeline inanarak ortaklık kurmak istiyorlar. Bu bağlamda dijital platformlara yatırım yapmak ve sosyal medyada yer almak ile, müşteri ağımızı yeni nesillere genişletebileceğimizi ve hizmet kalitesini de arttıracağımızı görerek, yapılanmamızı bugünden inşa ediyoruz. Bu paralelde, yaşamının büyük bir kısmını dijital dünyada online olarak geçiren yeni bir neslin değişen motivasyon ve tercihlerinin sürüklediği bankacılık gereksinimlerine hızlı uyum sağlayabilmek amacıyla DenizBank bünyesinde Dijital Kuşak Bankacılığı Grubumuzu kurduk ve Facebook, Twitter gibi mecralardan bankacılık hizmeti veren Dünyadaki ilk banka olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Şu anda sadece para transferi ve kredi başvurusu yapılabilen sosyal bankacılık şubelerimizde, ilerleyen dönemlerde kredi kartı başvurusunun yanı sıra, fon alıp satmak, döviz bozdurmak da mümkün olabilecek. Bunun yanında DenizBank olarak geliştirdiğimiz yeni nesil mobil cüzdan ürünümüz fastPay ile DenizBank’ta hesabınız olsun olmasın, tüm operatörlerden, cepten cebe 7 gün 24 saat hızlı bir şekilde para transfer etmenizi ve binlerce üye işyeri ağımızda akıllı telefonunuzdan ödeme yapılabilmesini sağlıyoruz. Öncüsü olduğumuz bu tür uygulamaların sektörde daha da yaygınlaşacağına inanıyorum. Hem teknolojik altyapımız hem de genç nüfus potansiyelimiz bu gelişime fazlasıyla imkan sağlayacak düzeylerde.

İstanbul en güçlü aday
İSTANBUL’un güçlü özellikleri ile bölgesinin en büyük finans merkezi adayı olduğuna işaret eden Hakan Ateş, şöyle konuştu: “Buna paralel eksiklerin neler olduğu belirlendi ve bu yönde kapsamlı çalışmalar başladı. Her ne kadar kamuoyunda İstanbul Finans Merkezi dendiğinde öncelikle Ataşehirde’ki fiziki altyapı akıllara gelse de hukuktan regülasyona, eğitimden vergi sistemine kadar birçok alanda atılması gereken adımlar var. Bunlar gerçekleştirilirse güçlü bir potansiyeli olan İstanbul 2023 yılında dünyanın en önemli 10 finans merkezinden biri olma hedefine ulaşmış olacak. Fakat bunun için özel sektörün de öncü bir rol alması ve kamuya destek olması gerekiyor. Bu süreçte bankaların öncelikli görevi finansal piyasaların çeşitlenmesi ve derinleşmesi konusunda olmalı. Özellikle karbon piyasası, tarımsal ihtisas borsaları, enerji ürünlerine dayalı vadeli piyasalar ve faizsiz finansman araçları konusunda mevcut ürünlerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi ilk aşamada çevre ülkelerdeki finansman aracılığı faaliyetlerini Türkiye’ye çekme açısından önem taşıyor.”

Kalkınmada birinci derecede rol oynuyor
HAKAN Ateş, bankacılık sektörünün ülke kalkınmasına katkısı konusunda görüşlerini şöyle aktardı: “Bankaların asli fonksiyonu kaynak sahipleri ile bu kaynağa ihtiyacı olanlar arasında aracılık faaliyeti yapmak. Bireylerin ve şirketlerin sahip olduğu kaynakları en efektif biçimde toplayıp, bunu ülkenin yararına en verimli şekilde kullandırabilen bankalar ülkelerin gelişmesinde birinci derecede rol oynuyorlar. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bankacılık sistemi aktiflerinin ekonomiye oranı yüzde 300-400’lerle ifade edilirken, az gelişmiş ülkelerde bu oranın yüzde 40-50 düzeylerinde olması bir tesadüf değil.”

Odak noktamız gerçek bankacılık
‘BİZCE mümkün’ anlayışıyla tasarruf sahiplerine birikimlerini değerlendirmeleri için güvenli ve yaratıcı ürünler sunduklarını söyleyen Finansbank Genel Müdürü Temel Güzeloğlu, “Bu doğrultuda, odak noktamız gerçek bankacılık yapmak ve bilançomuz da bu yaklaşımımızı yansıtıyor” dedi.

FİNANSBANK Genel Müdürü Temel Güzeloğlu, her zaman ekonomik büyümeyi destekleme sorumluluğunun bilinciyle hareket ettiklerini belirterek, “Benimsediğimiz ‘Bizce Mümkün’ anlayışıyla tasarruf sahiplerine birikimlerini değerlendirmeleri için güvenli ve yaratıcı ürünler sunuyoruz. Bu doğrultuda, odak noktamız gerçek bankacılık yapmak ve bilançomuz da bu yaklaşımımızı yansıtıyor” dedi. Tasarrufları üretim ve istihdam sağlayacak ticari kredilere, tüketicilerin hayallerini gerçekleştirmelerini sağlayacak konut ve ihtiyaç kredileri gibi bireysel bankacılık ürünlerine dönüştürdüklerini söyleyen Güzeloğlu, “Türkiye’yi başarıya taşıyacak her bireysel ve ticari finansal planın mimarı olmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

AKTİFİN YÜZDE 68’İ KREDİ
2013’ün ikinci çeyreği itibarıyla kredilerinin toplam aktiflerinin yüzde 68’i seviyesinde bulunduğunu kaydeden Güzeloğlu, şöyle konuştu: “Bu oran sektördeki en yüksek oranlardan birini oluşturuyor. Nitekim Finansbank’ı Türk bankacılık sektöründe ön plana çıkaran en önemli özelliği de bilanço büyüklüğüne oranla reel ekonomiye en fazla kaynak aktaran bankalardan biri olmasıdır. Finansbank olarak, bizi biz yapan değerlerimizden taviz vermeden büyüme performansımızı sürdürüyoruz. Gerek mevduat, gerekse bireysel ve KOBİ’lere yönelik kredilerde büyümeye devam ediyoruz. Müşterilerimizin ve hissedarlarımızın bizlere olan güveni ve en büyük gücümüzü oluşturan deneyimli ve başarılı çalışanlarımızın işlerine olan tutkusu ile başarılı sonuçlara ulaşıyoruz.”

FİNANSAL DERİNLEŞME HIZLI

Büyümenin Lokomotifi
Türk bankacılık sektörünün bu geldiği noktayı da değerlendiren Güzeloğlu, şu görüşleri aktardı: “2001 krizinden bu yana devam eden hızlı büyüme öyküsünde en dikkat çekici yan, bu hızlı büyümenin aşırı riskler alınmadan, sağlıklı sermaye ve likidite yapısı tehdit edilmeden gerçekleştirilmiş olması. Hem Türkiye’nin geçmiş tecrübelerinden hem de en yakın örneği 2008-2009 küresel krizi olmak üzere başka ülkelerdeki örneklerden biliyoruz ki bankacılık sisteminin hızlı büyüdüğü, hızlı kredi genişlemesinin yaşandığı dönemler ekonomiyi uzun vadede olumsuz etkileyebilecek aşırılıkların ve dengesizliklerin birikmesi için elverişli bir ortam yaratabilir. Oysa Türkiye’de finansal derinleşmenin en hızlı yaşandığı dönem olan 2002-2008 döneminde bile Türk bankacılık sektörü risklerini çok temkinli bir şekilde yönetmeyi başardı.”

Hızı toparlanmaya aracılık etti
RİSK yönetimi uygulamalarının en önemli ve zorlu testi olan 2008-09 krizinden Türk bankacılık sektörü çok başarıyla çıktığına dikkat çeken Temel Güzeloğlu, “Bu krizden çıkış süreci de Türk bankacılık sektörünü uluslararası karşılaştırmada ön plana çıkaran bir süreç oldu. Başka ülkelerde krizden çıkışı güçleştiren, kamu bütçesine yük getiren bankacılık sektörü örneklerinin aksine Türk bankaları sağlam bilanço yapısı sayesinde kriz sonrası hızlı bir toparlanmaya aracılık etti” şeklinde konuştu.

Sadece geleneksel kanal lüksümüz yok
MÜŞTERİ tabanının giderek genişlediği, müşteri istek ve ihtiyaçlarının giderek çeşitlendiği dünyamızda bankaların müşterilerine sadece geleneksel kanallardan ulaşmak lüksünün bulunmadığına işaret eden Temel Güzeloğlu, şöyle konuştu: “Müşterilerimiz için her kanaldan ulaşılabilir olmamız ve onların farklı istek ve ihtiyaçlarını değerlendirebilmemiz, bu farklılıklara göre hizmetlerimizi çeşitlendirebilmemiz gerekiyor. Bunlar da, doğal olarak, özellikle bilgi teknolojileri alanında en yeni gelişmeleri takip edebilmek ve bu gelişmelere adapte olabilmeyi gerektiriyor. Dolayısıyla teknolojinin bankacılık faaliyetlerinin ayrılmaz ve giderek önemi artan bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Biz Finansbank olarak bu alanda da öncü bir rol üstlendiğimizi ve en son örneği Enpara.com olmak üzere teknolojiyi başarıyla müşterilerimizin hizmetine sunduğumuzu düşünüyoruz.”

Tasarruf sahipleri ile girişimci biraraya geliyor
BİR ekonomide hayata geçebilecek toplam yatırımların miktarının ekonomideki toplam tasarruflar ile yakın ilişkili olduğunun altını çizen Temel Güzeloğlu, şunları söyledi: “Ancak tasarrufların yatırım harcamalarına dönüşmesi ve bu sayede ekonomik büyümeye katkı sağlayabilmesi kendiliğinden olan bir süreç değil. Tasarruf sahipleri ile müteşebbis yatırımcıları bir araya getirebilecek, tasarruf sahiplerinin biriktirdiği kaynağı büyüme yaratacak yatırımlara kanalize edecek bir ortak zemin ihtiyacı bütün ekonomilerin hissettiği bir ihtiyaç. Bu ortak zemini sağlayan, hem tasarruf sahiplerine hem de yatırımcılara hizmet veren bankacılık/finans sektörleri ekonomi tarihi boyunca büyümenin sağlanması ve sürdürülmesinde kritik rol oynamışlardır. Bankacılık/finans sektörünün oynadığı kritik rol olmasaydı pek çok yatırım fikrinin hayata geçememesi, bugün hayatımızı kolaylaştıran pek çok teknolojik ilerlemenin yaşanmaması söz konusu olabilirdi. Bu anlamda bankacılık sektörü hem tasarrufları yatırımlara dönüştüren, hem de bu süreçte istihdam sağlayan özellikleriyle ekonomik büyümenin en önemli yapıtaşlarından biridir.”

Ekonomiye ilk 6 ayda 106 milyar TL destek
2013’ün ilk 6 ayında 106 milyar TL kredi hacmine ulaştığını söyleyen Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, Türkiye ekonomisinin büyümesine katkının yanı sıra, özellikle KOBİ’lerin dünyaya açılmasına destek olduklarını belirtti.

GARANTİ Bankası olarak müşteri merkezli ve toplumla birlikte çalışarak sürdürülebilir ekonomik gelişime katkıda bulunmayı amaçladıklarını söyleyen Granti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, “Zengin ve yenilikçi ürün portföyümüzle, güçlü ve karlı büyüme performansımız ve teknolojik altyapımızla sadece Türkiye’de değil, global arenada da ayrışıyoruz. Stratejilerimizi belirlerken, toplumumuzun ve hatta ülkemizin ihtiyaç alanlarını göz önünde bulundurarak, her kesime ulaşmak için projeler, yenilikçi fikirler ve ürünler tasarlamayı sürdürüyoruz” dedi. 2013’ün ilk 6 ayında kredilerde yüzde 16 büyüyerek 106 Milyar TL kredi hacmine ulaştıkların belirten Özen, “Stratejik öncelik verdiğimiz tüketici kredilerinde yüzde 12 pazar payı ile özel bankalar arasında lideriz. Konut kredileri ve oto kredilerinde ise sırasıyla yüzde 13 ve yüzde 19 pazar payıyla sektörde lider konumdayız” diye konuştu.

KOBİ’LERİ DÜNYAYA HAZIRLIYOR
Tüketici kredilerinin yanı sıra; Garanti Bankası olarak yatırım projelerinin finansmanında da öncü konumda olduklarını kaydeden Özen şu bilgileri verdi: “Yatırıma yönelik proje finansmanı kredilerini de içeren yabancı para kredilerde yüzde 18 pazar payına sahibiz. Ayrıca, KOBİ’ler Banka olarak oldukça önemsediğimiz bir müşteri grubumuz ve topluma fayda sağlayacak her tür girişimi desteklemeye çalışıyoruz. Müşteri odaklı yaklaşımımızla, KOBİ’leri, global pazar şartlarına hazırlanmış, rekabet gücüne sahip, güçlü kuruluşlar haline getirmeyi hedefliyoruz. Bu noktada çeşitli kurumlar tarafından sağlanan destek, teşvik, hibelerin KOBİ’lere duyurulması bu kaynaklara ulaşmaları için gereken yönlendirmelerin yapılmasını da kritik hizmet alanlarından biri olarak görüyoruz. Diğer taraftan sosyo-kültürel açıdan da oldukça değer verdiğimiz kadın girişimcilere yönelik faaliyetlerimizi de her yıl artırarak sürdürüyoruz.”

TASARRUFUN ARTMASI KRİTİK
Sağlıklı bir ekonomik büyüme için, tasarrufları artırmanın son derece kritik olduğunu vurgulayan Özen, şöyle konuştu: “Garanti olarak da gerek tasarladığımız ürünler gerekse kampanyalarımızla çocuklardan gençlere, orta yaştan emekliye birikimin önemini anlatıyor, yenilikçi yaklaşımımızla tasarrufu kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Örneğin finansal sistemin dışında olup birikim yapabilen kişiler için şubelerimizde fiziki altın kabulü yapıyoruz. Bunun yanında birikimlerini disiplinli ve bir amaç doğrultusunda artırmak isteyenler için Net Hesap gibi hedefli birikim ürünleri sunuyoruz. Bu sayede müşterilerimiz biriktirmeye başlamadan önce sonuçta ne kadarlık birikimleri olacağını görebiliyorlar. Sonuç olarak, çeşitli platformlarda da dile getirdiğimiz gibi Garanti olarak, müşterimiz olsun olmasın toplumun tüm kesimlerinde; bütçesini dengeleyebilen, para biriktirebilen, tasarruflarını etkin bir şekilde değerlendirebilen, ev sahibi olabilen, ihtiyaçlarını gelirine en uygun şekilde karşılayabilen, ekonomik koşullara göre istediği yatırımı hayata geçirebilen bireyler, makroekonomik koşullar ne olursa olsun finansman sorunu yaşamadan üretim ve ticaret yapabilen kurumlar ve geleceğe güvenle bakabilen Türkiye için çalışıyoruz.”

96 milyar TL’lik mevduat büyüklüğü
ÖZELLİKLE tabana yaygın mevduatın, stratejik önemini bulunduğuna değinen Ergun Özen, şunları kaydetti: “Bu yılın ilk 6 ayında mevduatta yüzde 15 ile sektörün oldukça üzerinde büyüdük ve 96 Milyar TL müşteri mevduatı büyüklüğüne ulaştık. Bu kapsamda özellikle tabana yaygın mevduat konsantrasyonumuzun artarak süreceğini ve ayrıca müşterilerimize ulaşma noktasında şubeleşmeye, ATM kurmaya, diğer alternatif kanallara yatırım yapmaya devam edeceğimizi söyleyebiliriz. Bu kapsamda önümüzdeki 6 ay içerisinde 81 ilde toplam 1000 şubemiz ve 4000’e yakın ATM’miz ile kesintisiz kaliteli hizmet vermeye devam edeceğiz. Fakat, bütün bu yaptıklarımızla da yetinmiyoruz, geleceğe daha sağlam adımlarla yürüyebilmek için dünyadaki yeni değerleri anlamaya ve bankacılığı bu değerlerle yeniden yorumlamaya çalışıyoruz. Artık çok daha fazla kendi finansallarının farkında olan, kontrolü elinde tutan, anında istediği bilgiye erişmek ve aksiyon almak isteyen müşteriler ile karşı karşıyayız. Garanti Bankası olarak, biz çalışmalarımıza çoktan başladık ve müşterilerimizin yeni ihtiyaçlarına yönelik çözümler sunuyoruz. Örneğin, müşterilerimizin hizmetine yeni sunduğumuz i-Garanti ile, bütün bankacılık işlemlerinin yapılabildiği, sosyal ağlarla kişiselleştirilebilen, para yönetimi ya da birikim planı yapılabilen ve kişiye özel teklifler sunulan bir platform kurduk.”

Uluslararası ilgi sürüyor
2000’li yılların başında Türk bankacılık sektörünün, yapısal ve uygulamaya yönelik reformların gerekli olduğu ve birçok riske açık sektörlerden birisi olarak gösterildiğini hatırlatan Ergun Özen, görüşlerini şöyle aktardı: “Finansal olarak potansiyelini realize edememişti. Ancak bugün, global alanda en hızlı büyüyen bankacılık sektörlerinden biri olurken, sağlıklı sermaye yapısını koruyarak ve finansal risklere karşı gerekli önlemleri alabildiğini göstererek kendisini ayrıştırmayı başarabilmiş durumda. Son yıllarda yabancıların Türk bankacılık sektörüne olan ilgisi de bunu destekliyor aslında. 2002’de Türk bankacılık sektöründe yabancı payına baktığımızda yüzde 5 seviyelerinde iken; bu oran 2012’de yüzde 24 seviyesine yükseldi. (Borsa üzerinden dolaylı pay sahipliği de ilave edilirse 2012’de yabancı payı yüzde 45’e ulaşmaktadır.) Türk bankacılık sektörünün sağlam ve başarılı duruşunun uluslar arası platformlarda takdir görmesi, yankı bulması, hatta zaman zaman çeşitli kurumlarca ödüllendirilmesini elbette oldukça olumlu buluyorum. Bu, sektörün bilinirliğini artırıyor, ayrıca rekabete de olumlu yansımaları oluyor.”

Bölgedeki etkinliğimizi artırıyoruz
GARANTİ Bankası’nın sadece yurtiçi değil yurtdışı ağıyla da uluslararası standartlarda bankacılık hizmetleri verdiğini söyleyen Ergun Özen, bölgesel bir oyuncu olma vizyonu ile hareket ettiklerini belirtti. Türkiye’de oluşturdukları başarılı bankacılık modelinden ve deneyimimizden yararlanarak bölgede de etkin konumda olduklarını kaydeden Özen, şöyle devam etti:”Örneğin, Romanya’da Garanti Bank S.A., Garanti Tüketici Finansmanı, Garanti Leasing ve Garanti Mortgage olarak 78 şube ve 1,000’i aşkın çalışan ile 450 binin üzerinde müşteriye hizmet veriyoruz. Romanya’da bankacılık sektöründe 13. sırada yer alıyoruz. Hedefimiz ilk 10 banka içerisinde yer almak. Ayrıca Hollanda’da Garanti Bank International, Rusya’da Garanti Bank Moscow ile faaliyet gösteriyoruz. Buna ek olarak yurtdışında Malta ve Lüksemburg olmak üzere 2 şubemiz ve Londra, Şanghay ve Düsseldorf’ta 3 temsilciliğimiz bulunmakta.”

Finans merkezi projesinde yola çok iyi başladık
İSTANBUL Finans Merkezi projesinde Türkiye’nin yola çok iyi başladığımızı düşündüğünü dile getiren Ergun Özen şunları kaydetti: “İlk etapta doğru aksiyon planları ortaya koyularak toplumun çok çeşitli kesimlerinin desteği sağlandı. Çalışma grupları oluşturuldu. Bu gruplar raporlarını hazırlamaya başladı ve bu konuda adımlar atılmaya başlandı. 2009 yılında belirlenen Strateji Eylem Planı’nda hukuk altyapısı, finansal ürün ve hizmet çeşitliliği, vergilendirme sistemi, düzenleyici ve denetleyici çevre, fiziksel ve teknolojik altyapı, insan kaynağı gelişimi gibi birçok konuda çok detaylı bir aksiyon planı hazırlandı. Bu planın belirlenmiş olmasını ilk aşamada çok olumlu buluyorum. Ama unutmamak gerekir ki bu planı hızlı bir şekilde gerçekleştirmek daha da önemli, bundan sonra atılacak adımlar kritik öneme sahip. Şu ana kadar yeni SPK Kanunu, ulaşım ve altyapı yatırımları gibi birçok adım atıldı. Atılan adımları oldukça olumlu buluyorum, ancak aynı motivasyonu kaybetmeden diğer aksiyonları da bir an önce hayata geçirmek gerekiyor. Bu alanda dünyanın en önemli göstergelerinden birisi olan Global Finans Merkezleri Endeksi’nde (“The Global Financial Centres Index”) İstanbul’un 2012 yılında 5 sıra yükselerek 61. sıradan 56. sıraya gelmesinin ardından, Mart 2013 itibariyle 57. sıraya gerilemesi de alınacak aksiyonların hızlandırılması gerektiğini gösteriyor.”

Tasarrufları üretken sermayeye dönüştürür
BİR ülkede toplumsal refah seviyesinin belirleyicilerinden biri olan ekonomik büyüklüğün, ancak sağlıklı çalışan bir finansal sistemle mümkün olabileceğini vurgulayarak şunları söyledi: “Bankacılık sistemi sayesinde, kişi ve kurumların ihtiyaç durumunda istedikleri miktara güvenli ulaşımı sağlanırken, ülke ekonomisinin kalkınmasına katkıda bulunacak özeliliğini sağlarken; kurum ve kuruluşlara kullandırılan krediler, söz konusu fonların üretken sermayeye dönüşmesine, yatırımların sürmesine, istihdamın artmasına ve dolayısıyla arzın artmasına katkıda bulunur. Ancak bankalar sadece arzın artmasını değil talebin artmasını da önemli ölçüde etkilerler. Yani; bankalar, sadece kredi istenildiğinde veren bir finansal aracı değil, aynı zamanda piyasalardaki talebin de belirleyicilerindendirler. Kredi arzını artırarak ya da maliyetleri değiştirerek piyasadaki talebi ve yatırımları artırır ve reel üretimi desteklerler. Ekonomik refah düzeyinin sürekliliğini temin eder ve artmasına katkıda bulunurlar. Türk bankacılık sektörünün ekonomik gelişime artan katkısını ortaya koymak açısından 2012 yılında sadece kredilerdeki net değişimin GSYİH’nın yüzde 5.8’ine tekabül ettiğini ve bu oranın 2013 yılında yüzde 10’un üzerine çıkacağını beklediğimi belirtmek isterim. Bankacılık sektörü olarak Merkez Bankası’nın çizdiği sağlıklı büyüme sınırları içerisinde kalmaya özen göstererek ekonomik büyümeyi destekliyoruz ve desteklemeyi sürdüreceğiz.”

Devlet bütçesine 15 milyar TL katkı
2002’den bu yana Türkiye ekonomisindeki yükselişe paralel olarak Halkbank’ın da reel ekonomiyi destekleyerek büyüdüğünü ve değerini artırdığını söyleyen Halkbank Genel Müdürü Hüseyin Aslan, “Bankamız son 10 yılda hisse satışı, kâr payı ve kurumlar vergisi yoluyla devlet bütçesine 15 milyar TL katkı sağladı” dedi.

HALKBANK Genel Müdürü Süleyman Aslan, 2002’den itibaren sağlanan siyasi istikrar ve yürütülen etkili ekonomi politikalarıyla birlikte Halkbank’ın da Türkiye’nin yükselişine paralel bir yeniden yapılanma ve gelişme sürecine girdiğini belirterek, “Hatta Türkiye’nin ekonomik büyümesine en çok katkı sağlayan bankalardan biri oldu. Bankamız son 10 yılda hisse satışı, kâr payı ve kurumlar vergisi yoluyla devlet bütçesine 15 milyar TL katkı sağladı” dedi. 2002 yılından itibaren yakalanan istikrarlı başarı grafiği sayesinde sadece ulusal arenada değil, uluslararası finans piyasalarında da en itibarlı bankalardan biri haline geldiklerini söyleyen Aslan, “Bu değeri de 2007 ve 2012 de gerçekleşen halka arzlarımızda net bir şekilde gördük” diye konuştu.

ÜRETEN TÜRKİYE’YE KESİNTİSİZ DESTEK
Halkbank’ın, 75 yıl önce küçük esnaf ve sanatkârların üretime teşvik edilerek ekonomik güçlüklerin üstesinden gelinmesi hedefiyle kurulduğunu hatırlatan Aslan, şöyle konuştu: “Bu hedef doğrultusunda faaliyete başladığımız günden beri ülke refahının reel sektörün gücüne bağlı olduğuna inandık ve ‘Üreten Türkiye’ye kesintisiz desteğimizi sürdürdük. Bankamız reel sektöre sunduğu finansman desteğinin yanı sıra finansman dışı alanlarda da çeşitli çalışmalar gerçekleştiriyor. Elbette finansal destek sunmayı çok önemsiyoruz. Sonuçta bir fabrikayı, bir iş yerini ya da tezgahı ayakta tutan finansman gücünüz. Bu nedenle kredi dağılımımız içerisinde, esnaf ve KOBİ’lere kullandırdığımız krediler önemli bir yer tutuyor. Ancak diğer yandan tek başına finansman desteğini yeterli görmüyor, KOBİ’lerin danışman bankası misyonumuza devam ediyoruz. Bu anlayışla girişimci KOBİ’lere yönelik, gerek yalnızca Halkbank olarak ve gerekse iş ortaklarımızla çeşitli projelerle destek veriyoruz.”

TASARRUF VE YATIRIM İÇİN SEÇENEKLER
Reel sektöre finansal destek sunma misyonunu sürdürürken aynı zamanda her türlü bankacılık faaliyetini çağdaş bankacılık kriterlerine uygun şekilde yerine getirme hedefimiz doğrultusunda hareket ettiklerini kaydeden Aslan, şu bilgileri verdi: “Bu kapsamda bireysel bankacılık alanında da çalışmalarımıza yenilerini ekliyoruz. Bireysel müşterilerimize pek çok farklı ürün sunarak, onların da tasarruf ve yatırımları için farklı seçenekler yaratıyoruz. Bankamız 1938’deki kuruluşunun ardından hızlı bir gelişme kaydederek önce küçük esnaf ve sanatkârları, sonra KOBİ’leri, kısa bir süre sonra da sanayi kuruluşlarını kredilendiren büyük bir banka haline geldi. Bankamız, sunduğu kredilerle ‘Üreten Türkiye’nin ihtiyaçlarına yönelik çözümler üretmeye ve KOBİ bankacılığının öncüsü olarak sektöre özel sunduğu finansal çözümleri geliştirmeye önem veriyor. Esnaf kooperatifleri, organize sanayi bölgeleri, ticaret ve sanayi odaları, meslek birlikleriyle imzaladığımız protokollerle reel sektöre sunduğumuz finansal kaynakları çeşitlendiriyoruz. Faaliyetlerimize 75. yılımızda ve sonrasında da “Üreten Türkiye’nin bankası” olma vizyonuyla devam edeceğiz.”

Son 5 yılın en hızlısı
HALKBANK’ın performansının uluslararası arenada da gözden kaçmadığına vurgu yapan Süleyman Aslan, “Bankamız, Brand Finance’in The Banker dergisiyle birlikte yayınladığı “Dünyanın En Değerli Banka Markaları” araştırmasında Avrupa’nın 2008’den beri en hızlı büyüyen bankası, ayrıca 2013 Forbes Bankacılık Raporu’na göre aktif büyüklük, kredi büyümesi, mevduat artışı, özkaynak değişimi, şube ve personel sayısındaki artışlar dikkate alınarak yapılan sıralamada Türkiye’de göre son 5 yılın en hızlı büyüyen bankası olduk. Bankamızla ilgili bu gelişim süreçlerinin neticesinde, kendimizi Üreten Türkiye’nin Bankası olarak görüyoruz. Reel sektörün, esnafın, kadın ve genç girişimcinin finansman ve finansman dışı ihtiyaçları için bir çözüm ortağıyız. Bankamıza gösterilen ilgi de bu inancımızın ne kadar yerinde olduğunu kanıtlıyor” diye konuştu.

Büyümenin kontrollü ve sağlam olması önemli
TÜRKİYE ekonomisinin küresel olarak giderek daha önemli bir aktör haline geldiğine değinen Süleyman Aslan, şu değerlendirmeyi yaptı: “2001 krizinde ekonomisi ve bankacılık sektörü ciddi hasar gören Türkiye, tüm kurumlarıyla birlikte ekonomide yeniden yapılanma için harekete geçti. Kararlılıkla yürütülen ekonomi politikaları sayesinde 2008’de patlak veren ve etkileri kısmen de olsa hâlâ devam eden küresel ekonomik krizi yara almadan atlatan ülkemiz, kamu bankaları dâhil hiçbir bankaya sermaye yardımı yapmak zorunda kalmayan çok az ülkeden biri oldu. Bankacılık sisteminin küresel krize karşı direncinden aldığımız güçle ekonomik büyümemizi sürdürdük ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri konumuna geldik. Biliyorsunuz, Türkiye 2023 vizyonu çerçevesinde dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşırken bankacılık sektörümüz ile ekonomimizin birlikte büyümeye devam edeceğini düşünüyoruz. Bu yılın ilk altı ayına baktığımızda bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğünün bir çok ülkenin ekonomik büyümesinin üzerinde olduğunu görüyoruz. Güzel olan, bu büyümenin kontrollü ve sağlam bir sistem içerisinde gerçekleşmesidir.”

Halka arz ile itibar ve bilinirliğimiz arttı
TÜRK bankalarının uluslararası arenada elde ettiği başarıların Türkiye’de özellikle son 10 yılda yakalanan ekonomik ve siyasi iktidarla yakından ilgisi olduğunu söyleyen Süleyman Aslan şöyle devam etti: “Ekonomimiz bankacılık sektörümüzün etkisiyle güçlenirken, bankacılık sektörümüz de ekonomik büyümeden payını aldı ve önemli başarılara imza attı. Bankalarımızın ve Türkiye ekonomisinin uluslararası derecelendirme kuruluşlarından aldığı not artırımları da bunu gösteriyor. Biz de, gerçekleştirdiğimiz halka arzlarla hem Bankamız hem de ülkemiz adına önemli başarılara imza attık. İlk halka arzımızdan 5 yıl sonra, 2012 sonundaki ikincil halka arzımızla da İMKB’de en büyük halka arz olarak adımızdan söz ettirdik. Kurumsal finansal süpermarket olma stratejimiz paralelinde, iştiraklerimizden Halk Sigorta ve Halk GYO da İMKB’de işlem görmeye başladı. Halka arzımızla birlikte uluslararası yatırımcılar arasında bilinirliğimizin ve uluslararası piyasalarda itibarımızın daha da arttığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda elde ettiğimiz başarılı finansal sonuçların, destek verdiğimiz projelerin itibarımıza etkilerini de daha net görebiliyoruz.”

Finans merkezi kapsamında Halkbank da İstanbullu oldu
İSTANBUL Finans Merkezi (İFM) projesinin tamamlanmasının Türkiye için önemli bir kazanım olacağına, sektöre doping etkisi yaratacağına ve sektörün “marka algısına” küresel boyutta ciddi bir katkı sağlayacağına inandığını dile getiren Süleyman Aslan, “İFM projesinin çok uluslu firmaların İstanbul’da merkez kurmayı düşünmesine neden olduğunu duyuyoruz. Dolayısıyla, bu projenin ulusal boyutta istihdamın ve yurtiçi piyasaların geliştirilmesine yönelik fayda sağlayacağını düşünüyoruz. Ancak yasal düzeyde baktığımızda vergi politikaları, nitelikli altyapı gibi alanlarda yapılması gereken değişiklik ve düzenlemelerin tamamlanması halinde, İstanbul’un değer yaratan ve rekabetçi bir finans merkezi olabileceğine inanıyorum.”
Proje kapsamında Halkbank’ın Mart ayı sonunda gerçekleşen Genel Kurul’unda yapılan ana sözleşme değişikliği ile resmi olarak İstanbul merkezli olduğunu hatırlatan Aslan, şöyle konuştu: “Bu tarihten önce de zaten İstanbul’da önemli bir varlığımız mevcuttu. Hatta Genel Müdürlük çalışanlarımızın üçte ikisinin İstanbul’da olduğunu söyleyebilirim. Yine yakın bir tarihte İstanbul’daki Genel Müdürlük birimlerimizi tek merkezde topladık. Genel Müdürlük süreçlerimizi Batı Ataşehir’de finans merkezinin inşa edileceği lokasyona birkaç yüz metre mesafede yürütüyoruz. İstanbul’daki nihai Genel Müdürlük binası inşa edildiğinde İstanbul’a taşınmayı tamamlayacağız. 75 yıllık deneyimimiz ve marka gücümüzle İFM projesinin hedeflerine ulaşmasına büyük katkı sağlayacağımıza inanıyoruz.”

Dış ticaretin finansmanında fark yaratıyoruz
HSBC’nin 150 yılı aşkın geçmişi ve 80’in üzerinde ülkedeki deneyimlerini Türkiye’ye aktararak özellikle uluslararası ticarette fark yarattığını söyleyen HSBC Türkiye Genel Müdürü Martin Spurling, “Dünyada HSBC olarak toplam küresel dış ticaretin finansmanında yüzde 9 paya sahibiz. Bu bağlamda dünyadaki yatırımcıları Türkiye’ye çekip, Türkiye’nin de dünyaya açılmasına öncü oluyoruz. Eşzamanlı olarak, dünyada HSBC’nin öncü ürün ve hizmetlerini Türkiye’ye taşıyabileceğimize inanıyoruz” dedi.

TÜRKİYE’NİN BÜYÜDÜĞÜ YERDEYİZ
Türkiye’ye yurtdışından yeni ürünler, fikirler getirerek sektörde ayrıştıklarını söyleyen Spurling şöyle konuştu: “Türkiye, HSBC’nin büyüme hedefi olan 22 ülkesi içinde yer alıyor. HSBC Türkiye, Avrupa’da kendi organizasyonumuz içinde aktif büyüklük ve kârlılıkta dördüncü sırada. Bireysel bankacılıkta da yine organizasyonumuz içinde Avrupa’da üçüncü sırada bulunuyoruz. Aynı şekilde Türkiye’deki yabancı yöneticiler ve Türkiye’den global organizasyonumuza gönderdiğimiz yönetici sayısı da verdiğimiz önemi işaret ediyor. 2012’de 300’ün üzerinde net çalışan işe aldık, yeni şubeler açtık. HSBC için Türkiye yüksek profile sahip bir ülke. Ayrıca grup içinde pek çok inovatif uygulamayı da öncelikle Türkiye’de deniyoruz. Örneğin son olarak iPad üzerinden kredi kartı başvurusuna dair pilot uygulamayı ilk Türkiye’de yaptık, şimdi farklı ülkelerde yayacağız. Dolayısıyla, Türkiye’nin yurtdışında da pozitif bir algıya sahip olması ve hak ettiği itibarı yakalamasında da önemli katkılarımız olduğuna inanıyoruz.”

DIŞ TİCARETE 1 MİLYAR TL
Türkiye’nin öncü uluslararası bankası olarak HSBC, Türk ihracatçıların desteklenmesinde önemli bir rol oynadıklarını kaydeden Spurling, şöyle devam etti: “İhracat finansmanı çözümlerimiz müşterilerimize; üretim ve tedarik sürecinde ihtiyaç duydukları sermayeye erişimlerini sağlarken aynı zamanda tahsilat risklerini de azaltıyoruz. Asya pazarında güçlü ağımız sayesinde Türkiye’deki ihracat odaklı sektörlerde faaliyet gösteren müşterilerimizin; batıdan doğuya kayan ticaret ekseninde öne çıkmalarına ve ticaret hacmin artırmalarında yardımcı oluyoruz. HSBC, dünya genelinde 50’den fazla noktada RMB çözümleri sunuyor ve 6 kıtada RMB bazlı ticareti başlatan ilk banka olarak öne çıkıyor. “Uluslararası Büyüme Desteği” ile dış ticarette büyümek isteyen müşterilerimiz için 1 milyar TL ayırdık. Temmuz ayı itibarıyla reklam kampanyasının başlattığımız teşvik müşterilerden gelen yoğun ilgi ve ihtiyaç doğrultusunda bugün açıklanan fonu aştı. 1.5 ay gibi kısa bir zamanda 568 milyon dolar tutarında bir kaynağı HSBC Türkiye olarak uluslararası ticarette büyümek isteyen müşterilerimize aktardık.”

Sektörün büyümeye katkısı çok önemli
MARTIN Spurling sağlıklı bir bankacılık sektörünün ülke ekonomisine katkısına ilişkin şu görüşleri ortaya koydu: “Sağllıklı bir bankacılık sektörü hem tasarrufların kendisinde toplanmasında daha etkin bir rol oynar; bankacılık işlemlerini kullanan nüfusun toplam nüfusa oranı artar. Ayrıca, kredi verme konusunda fon ihtiyacı olan bireysel ya da kurumsal aktörlere toplamış olduğu tasarrufların etkin dağılımını yapar. Son 10 yılda bankacılığın ekonomik büyümeye olan katkısını rakamlarla daha rahat ifade edebiliriz. 2002’de 56 milyar TL olan toplam kredi hacmi, Haziran 2013 itibarıyla 921 milyar TL ulaşmıştır. Yine 2002 yılında 142 milyar TL olan toplam mevduatlar, Haziran 2013 838 milyat TL’ye çıkmıştır. Konut kredilerinde ise 2002 sonunda 460 milyon TL tutarında fon sağlanırken, Haziran 2013 itibariyla bu rakam 100 milyar TL’yi geçmiştir. Son olarak, günümüzde bankacılık sektörünün 192 bin kişiyi istihdam ettiğini vurgulamak isterim. Rakamlardan da görüldüğü üzere, Türk bankacılık sektörünün katkıları son derece önemlidir.”

Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Aydın Hürriyet için yazdı

Güçlü bankacılık büyümeyi ve istikrarı destekler

FİNANSAL sektör, para ve kredi, sermaye piyasası, sigortacılık, emeklilik fonları gibi piyasaları içeren bir yapıdır. Bu yapının içinde faaliyet gösteren bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring, sermaye piyasası aracı şirketleri, emeklilik şirketleri ve sigorta şirketleri yurtiçi ve yurtdışı tasarrufları toplayıp ulusal gelir düzeyinin artması ve vatandaşların refahının yükselmesi için gerekli olan üretimi, yatırımı, ihracatı, tüketimi finanse eder, istihdam yaratır ve ödemeler sistemini çalıştırırlar. Kısacası, finansal sektör ve kurumları temel üretim faktörlerinden olan sermayenin birikimine destek olurlar.
Finansal sektörün kendisinden beklenen görevi en iyi şekilde yerine getirmesi, ekonomik istikrara, büyüme potansiyeline, rekabet ve piyasa mekanizmasının işlemesini destekleyen düzenleme ve denetime, finansal sektörün büyüklüğüne, derinliğine, ve finansal kurumların mali gücüne bağlıdır.

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE YAKIN
Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeleri ayırt eden özelliklerden bir tanesi finansal sektörün büyüklüğü ve dağılımıdır. Finansal sektörün büyüklüğünü ölçmek için kullanılan en yaygın ölçüt olan bankacılık ve sermaye piyasasının milli gelire oranı gelişmiş ülkelerde daha yüksektir. Daha da önemlisi bu ülkelerde sermaye piyasası en az bankacılık kadar hatta daha yüksek paya sahiptir.
Ülkemizde finansal sektörün milli gelire oranı gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına yakındır. Bununla beraber, Türkiye’nin en belirgin özelliklerinden biri ise sermaye piyasasının finansal sektördeki payının çok düşük olmasıdır. Yakın gelecekte finansal sektöre ilişkin politikalarımızda öncelikli konu hem finansal sektörün hem de sermaye piyasasının büyütülmesi olmalıdır.

EKONOMİYE KATKISI ÇOK YÖNLÜ
Kaynakları biriktirir: Bankacılık sektörü, Temmuz 2013 itibariyle, çok büyük bölümü yurtiçinden olmak üzere 580 milyar TL mevduat, 291 milyar TL karşılığı döviz mevduat ve 692 milyar TL mevduat dışı kaynak yaratmıştır. Mevduat dışı kaynakların 50 milyar TL’si tahvil ve bono ihracı şeklinde, 185 milyar TL’si yurtdışı kaynak ve yine 185 milyar TL’sı ise bankaların hissedarları tarafından konulan özkaynak şeklindedir.
Kredi verir: Bu kaynakların 947 milyar TL’si kredi olarak özel ve kamuya ait işletmelere kullandırılmıştır. Kredilerin yüzde 21’si imalat sanayine, yüzde 12’si inşaat, yüzde 6’sı enerji, yüzde 4’i tarım sektörüne kullandırılmıştır. Bireylere kullandırılan krediler ise toplam krediler içinde yüzde 36 oranında paya sahiptir. Bireysel kredilerin yüzde 35’i tüketimi, yüzde 30’u konut alımını finanse etmiştir. Tüketici kredisi ve konut kredisi kullananların sayısı 14 milyon kişiye yaklaşmıştır.
Hazine’yi fonlar: Bankalar iç borç stokunun yaklaşık olarak yüzde 46’sını temsil eden 184 milyar TL tutarında kaynağı Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’ne kullandırmıştır.
Projeleri finanse eder: Bankacılık sektörü son dönemlerde enerji, haberleşme, ulaştırma gibi temel altyapı projelerinin finansmanında hem kamu hem de özel sektörü finans etmektedir.
KOBİ’leri finanse eder: Temmuz 2013 itibariyle, bankaların kredi kullandırdığı KOBİ sayısı 2.5 milyonu geçmiştir. Bunların 1.9 milyonu mikro işletmedir. KOBİ’lere kullandırılan krediler tutarı 240 milyar TL’yi aşmıştır. Kredilerde büyüme ve çeşitlenme büyümede yakalanan performansa olumlu katkı yapmaktadır.
Borsa İstanbul’un lokomotifi: Borsa İstanbul’da 12 mevduat bankasının hisseleri işlem görmektedir. Bu bankaların piyasa değerinin toplam piyasa değerine oranı yüzde 34’tür. Bankalar ekonominin, bankacılık sektörünün büyüme potansiyelini yatırımcıları ile paylaşmışlardır.
Kârlılık diğer sektörlere yakın: Bankaların özkaynak karlılığı 2012 yılı sonunda yüzde 13.3 düzeyindedir. Özkaynak karlılığı Borsa İstanbul’da yer alan tüm şirketler için yüzde 13.9, İstanbul Sanayi Odası tarafından yayımlanan 500 büyük sanayi kuruluşu için yüzde 13.4 olmuştur.
Dünya kalitesinde hizmet sunar: Bankacılık sektörü, Dünyada bankacılık müşterilerine sunulan en son yenilikleri kısa sürede müşterine yansıtmaktadır. Gerek kaynak sağlama, gerekse kaynak kullandırmada ürün yelpazesi çok genişlemiştir. Bu ürünler son yeni teknojiler ile desteklenmiştir. Zamandan ve mekandan bağımsız ürün ve hizmetler müşterilerinin taleplerini en iyi karşılamaya yöneliktir.
Bankalarımız sadece para alıp satmazlar, hizmet de üretirler. Bu hizmetler dünya kalitesinde, gelişen teknoloji ile uyumlu ve müşteri odaklıdır.
Uluslararası yatırımcılara açık: Bankacılık çok uluslu bir sektördür. Mevcut durumda 16 ülkeden doğrudan, çok daha fazla ülkeden yatırımcılar da portföy yatırımı yoluyla bankacılık sektöründe hissedar olarak bulunmaktadır. Borsada işlem gören hisseler dışarıda tutulduğunda özkaynakların yüzde 24’ü yurtdışında yerleşik ortaklara aittir. Bu oran 10 yıl önce yüzde 4 düzeyindeydi.
209 bin kişiye doğrudan istihdam: Bankaların doğrudan yarattıkları istihdam 209.000 kişidir. Bunun yarıdan fazlası kadın Yüksek öğrenim görenlerin oranı ise yüzde 82’dir.
Kayıtdışılıkla mücadeleye destek: Tüm faaliyetleri kayıtlı ve sürekli denetim altında olan bankalarımız kayıtdışılık ile mücadelede devletin birinci derecede paydaşıdır.

GÜVEN VE BÜYÜMEYE DESTEK
Bankaların faaliyetleri uluslararasası nitelikteki kurallar ile düzenlenmekte ve çok yakından denetlenmektedir. Düzenlemelerin en fazla üzerinde durduğu konu risklerin iyi yönetilmesi ve risk ile özkaynak arasındaki dengenin çok sağlam olmasıdır. Bankalar hem yurtiçindeki hem de yurtdışındaki yatırımcının güvenini kazanmıştır. Küresel krizde az sayıda ülkede olduğu gibi, bankalarımız ekonomik faaliyeti finanse etmiştir. Tasarruf sahibi rahat uyumuş, kredi imkanları yeterli bir şekilde sağlanmış, Devletimizin sektörden yana başı ağrımamıştır. Aksine, bankacılık sektörü ekonominin en güçlü yanlarından bir tanesi olarak gösterilmiştir.
Türkiye’nin büyüme potansiyelinin tam olarak kullanılması için daha fazla yatırıma ve üretime gereksinim vardır. Bu potansiyelin farkında olan bankalar stratejilerini de büyüme üzerine kurmuşlardır. Yakın gelecekte de, finansal sektör istikrar içinde büyümeye devam edecek, Türkiye’nin ve bölgesel ekonomik ilişkilerin finansmanına daha fazla katkı yapacaktır. Bu arada, bankacılık sektörü, küresel gelişmeleri doğru olarak değerlendirip ekonomide istikrarın korunmasını ve uzun dönem büyümesini destekleyen ihtiyatlı yaklaşımını sürdürecektir. İstihdam artışı sağlamak üzere yatırım, üretim ve ihracatın finansmanı amacıyla kullandırılanlar ile enerji yatırımları için kullandırılan kredilerin önlemlerden muaf tutulması talep edilmiştir.

Gençliğimiz atak olmamızı sağlıyor
GENÇ ve her daim yeniyi arayan bir banka olarak rekabet avantajlarının farkında olduklarını söyleyen ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay, “Gençliğimizi avantaja dönüştürmeyi bilen bir bankayız. Rakiplerimizin çekimser tavrını fırsata çevirerek, yenilikçi ürünlerimiz ile sektöre yön veren bir marka olduk” dedi.

ING Bank’ı ‘genç ve her daim yeniyi arayan banka’ olarak tanımlayan ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay, “Bu yönümüz rekabette atak bir banka olmamızı sağlıyor. Bu sayede sektör büyümesinin yavaşladığı dönemde bile biz ING Bank olarak sektörün üzerinde büyüme gerçekleştirdik. Gençliğimizi avantaja dönüştürmeyi bilen bir bankayız. Rakiplerimizin çekimser tavrını fırsata çevirerek, yenilikçi ürünlerimiz ile sektöre yön veren bir marka olduk” dedi. 2012 yılına girerken yeni bir planlamaya gittiklerini söyleyen Abay, “2012’yi gelecek yıllarda geri dönüş alacağımız projelere yatırım yılı olacak şekilde planlamıştık. Bir yandan pazara yeni ürünler sunarken, diğer yandan önemli projeler geliştirdik ve bu yönde ciddi adımlar attık” diye konuştu.

10 YILIN BANKACILIK HARİTASI
2013’te ING Bank için ‘yeni dönem bankacılığı’nın daha da önem kazandığına vurgu yapan Abay, şunları kaydetti: “Biz de gelişen teknoloji ve trendlere bakarak önümüzdeki 5-10 yıllık bankacılık haritasını çıkardık. Bu çerçevede alternatif kanallara, özellikle mobile odaklandık ve bu odakla çalışmaya devam edeceğiz. ING Mobil’de yapacağımız heyecan verici yenilikler ile müşterilerimizin ihtiyaçlarına onların da beklentilerinin üzerinde karşılık verecek, yeni jenerasyona uyumlu ürünler geliştirmeyi sürdüreceğiz. Alternatif kanallarımızı çeşitlendirerek PTT, Migros, Pegasus işbirliği gibi banka şubeleri dışında daha çok noktadan müşterilerimize hizmet vereceğimiz başka kanalları devreye alacağız.”

MÜŞTERİ YANLISI BANKA OLMAK
Bugün gelinen noktada kendilerini ‘adil, kolay ve düzeni sorgulayan banka’ olarak konumlandırdıklarını belirten Abay, şöyle konuştu: “Stratejilerimizi müşteri deneyimleri üzerine kurguluyoruz. Ve bu deneyimler bizi saydığım bu üç kavrama götürüyor. Yeri geldiğinde kârdan vazgeçen, tüm uygulamalarında “makul” olan, kendi kültüründe çalışanlarla birlikte ilerleyen bir banka olma hedefindeyiz. Ürün, servis ve iletişim olmak üzere her alanda “müşteri yanlısı banka” olma yolunda yatırımlarımızı gerçekleştiriyoruz. Kopyalanması zor işlere imza atarak iddialı olduğumuz alanlarda lider banka olacağız.”

2001’den sonra sektörün işlevi ve çeşitliliği arttı
TÜRKİYE ekonomisinin uzun süren enflasyonist bir ortamdan düşük enflasyonlu büyüme dönemine geçmesi ile bankacılık sektörü de buna paralel bir gelişme göstererek hızla büyüdü. Bu büyüyen bankacılık sektörünün finansal sistem içerisinde çok önemli bir ağırlığa sahip olduğuna dikkat çeken Pınar Abay, şöyle devam etti: “Bu durumun da kısa dönemde değişme olasılığı yok. Sektörün etkin ve verimli çalışan bir piyasa yapısına sahip olması ekonomiyi doğrudan etkiliyor. Yapılan çalışmalara göre, 2001 yılında yaşanan kriz sonrasında bankacılık sektöründe gerçekleştirilen yeni düzenlemeler, birleşmeler, el değiştirmeler ve yabancı sermayeli yeni bankaların girişi sistemde yoğunlaşmayı artırırken, sektörün aracılık işlevi ve araç çeşitliliği de arttı. Bu gelişmelerin ürün ve fiyat bazında rekabetçi eğilimleri güçlendirdiğini söyleyebiliriz.”

İyi bankacılık ve teknoloji birbirini destekler
İYİ işleyen bir bankacılık sisteminin, yeni ürünleri en etkin ve verimli şekilde üretmek için gerekli olan teknolojik yeniliklerin finansmanını temin ederek, yatırımcıları finansal olarak desteklediğine vurgu yapan Pınar Abay, ”Genelde finansal sektörün, özellikle de bankacılık sektörünün gelişmesi ekonomik büyüme ve teknolojik ilerlemenin sağlanabilmesi için gereklidir” dedi. Abay bu konunun 3 başlıkta ele alanabileceğini belirterk bunları şöyle sıraladı:
*Teknolojinin yayılması artık çok hızlı oluyor bu da müşteri beklentilerini ve trendleri hızla değiştiriyor: Telefonun 50 milyon kullanıcıya ulaşması 75 yıl, radyonun 38 yıl almışken Facebook’un 50 milyon kullanıcıya ulaşması sadece 3.5 yıl aldı. Müşteri tercihleri bu kadar hızlı değişirken şirketler de hızlı davranmalı, ama bu kadar alternatif içinde doğru kararlar almalı.
*Şube ölmüyor, ama dijital kanalların gelişmesiyle birlikte kabuk değiştiriyor. Dijitalleşme her sektörü etkilediği gibi bankacılığı da etkilemektedir. Biz de dijital kanalların öneminin hızla artacağını ve müşteriye hizmet sunduğumuz noktaların artmasının müşteriye daha hızlı ve daha iyi hizmet vermemizi sağlayacağını düşünüyoruz ve bu paralelde yatırım yapıyoruz. Bu değişimle birlikte standart işlemlerin şube dışı kanallarda gerçekleşme rasyosunun hızla artacağını, şubelerin de etkinliğini artırarak müşterilere finansal danışmanlık sağlayan merkezler haline geleceğini öngörüyoruz. ING Bank olarak biz dijital kanalları şubelere alternatif görmekten ziyade, onarla entegre çalışacak hizmet noktaları olarak konumlandırıyoruz. Bunun sonucu olarak da, müşterilerin standart işlemleri şubeye gelmeden halledebilecekleri ve herhangi bir kanalda başlattıkları işlemi bir başka bir dijital kanalda veya şubede tamamlayabilecekleri bir dünya yaratmaya çalışıyoruz.
*Türkiye hızla yeni teknolojilere adapte oluyor ve müşterilerin taleplerini karşılama şekilleri farklılaşıyor: Türkiye nüfusunun gençliği sektörümüzü “yeni dönem bankacılık” yapmaya zorluyor. Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 67’si 40 yaşın altında. Önümüzdeki orta dönemde de yüzde 5.5’a yakın bir artış söz konusu. Toplumda ‘Y’ kuşağının ağırlığı atarken, bir önceki kuşağın alışkanlıkları da hızla değişiyor. Türkiye Avrupa’nın en genç internet kullanıcısına sahip ülkesi. Comscore’un son raporuna göre Türkiye’deki internet kullanıcılarının yüzde 70’i 35 yaşın altında. Türk kullanıcılar internette ayda ortalama 31 saat geçiriyorlar. Bu İngiltere’den sonra Avrupa’da en yüksek ikinci ülke olmamızı sağlıyor. Bu kadar yoğun internet kullanan genç kitleyle etkin iletişimi kurmak için hem bugün hem de yakın gelecekte onların internette ve sosyal medyada bıraktıkları izleri ve bize ne söylediklerini doğru şekilde takip etmemiz önemli.

Finans merkezi projesi hızlanarak devam edecek
İSTANBUL’un uluslararası bir finans merkezi haline getirilmesi için hazırlanan eylem planında birçok konu ön plana çıkıtığına işaret eden Pınar Abay, “Türk bankaları ve özel sektör, finansal ürün ve hizmet çeşitliliğinin arttırılması, düzenleyici ve denetleyici çerçevenin geliştirilmesi, fiziksel altyapının iyileştirilmesi, teknolojik altyapının güçlendirilmesi ve insan kaynaklarının geliştirilmesi gibi konu başlıklarının her birinde belli katkılar sağlayabilecek noktadadır. Bugüne kadar sözkonusu proje için somut adımları atıldığını, bu sürecin önümüzdeki dönemde hızlanarak devam edeceğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.

1284 şube ve 24 bin çalışanla ekonomiye güçlü destek
AKTİF büyüklük açısından sektörde lider olduklarını söyleyen İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “Bankamız, 2013 yılı Haziran ayı itibarıyla yurtiçi ve yurtdışındaki toplam 1283 şubesinde 24 bini aşan personeli ile ülkemizde en büyük istihdamı yaratan işverenlerden biri olurken, ekonomiye güçlü desteğini sürdürdü” dedi.

CUMHURİYET’in kuruluş döneminden bugüne İş Bankası’nın Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip olduğunu belirten İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “Bankamız Türkiye’de sadece finans sektörünün değil sanayinin de gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. “Türkiye’nin Bankası” olarak konumlanan İş Bankası, geride bıraktığı 89 yılda kendine ait değerleri de koruyarak, değişen konjonktüre adapte olmuş, gelişmelere uygun olarak yenilenmiş ve bugünlere ulaşmıştır” dedi.
İş Bankası’nın aktif büyüklüğü bakımından sektörde birinci sırada yer aldığına vurgu yapan Bali, “İş Bankası, 2013 yılı Haziran ayı itibarıyla yurtiçi ve yurtdışındaki toplam 1283 şubesinde 24 bini aşan personeli ile ülkemizde en büyük istihdamı yaratan işverenlerden biri olurken, ekonomiye güçlü desteğini sürdürdü” diye konuştu.

EKONOMİYE 134.8 MİLYAR TL KATKI
İş Bankası’nın 2012 yılsonu itibarıyla 107 milyar TL seviyesinde olan kredi hacmini bu yılın ilk yarısında yüzde 17.4 oranında artırarak 125 milyar TL’ye yükselttiğini kaydeden Bali şöyle konuştu: “2013 yılında nakdi kredi hacmindeki artışın yüzde 77’si reel sektöre tahsis edilmiş kredilerden oluştu. Nakdi ticari kredilerde Haziran 2013 itibarıyla yüzde 14.5 düzeyinde olan piyasa payı ve yüzde 20’lerin üzerinde olan cüzdan paylarıyla, İş Bankası sektör lideri konumunu güçlendirdi. 2013 yılı Haziran ayı itibarıyla nakdi ve gayrinakdî kredilerin toplamı olarak bakıldığında, İş Bankası grubunun Türk ekonomisine sağladığı katkı 134.8 milyar TL’ye (konsolide mali tablolara göre) ulaştı. Haziran 2013 itibarıyla Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 12.5’i, ithalatının yüzde 9.7’si İş Bankası kanalıyla gerçekleşti.”

MÜŞTERİSİNİN YÜZÜNE BAKABİLEN
İş Bankası’nın başarısının sırrı Bali şöyle özetledi: “Samimiyetle bu ülkenin dokusuna, kumaşına uyumlu bir banka olarak iyi günü, kötü günü birlikte yönetme iradesinin müşterilerine yansıması ve onlarla iç içe, yüz yüze olma halidir. Bir başka deyişle, müşterisinin yüzüne bakabilen banka olma halimizdir.”
Türk bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bali, sektörün, yıllar içerisinde edindiği tecrübelerini son dönemlerde çevre ülkelerle de paylaşmaya başladığına dikkat çekti. Bali, Türk ihracatçıların ve Türk işadamlarının faaliyet gösterdiği tüm bölgelerde yer alan Türk bankalarının, sadece müşterilerinin yurtdışı faaliyetlerini desteklemeyi değil yerel müşterileri de kapsayacak şekilde bölgesel bankacılık faaliyetlerini genişletmeyi hedefldiğine dikkat çekti.

Eurobond ihraçları önem kazandı
BANKACILIK Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun verilerine göre Haziran 2013 itibarıyla Türk bankacılık sektörü, yurtdışında off-shore şubeler dâhil 83 şube ve 10 adet temsilcilik ile 17 ülkede faaliyet gösteriyor. Türk bankalarının iştirakleri de dâhil edildiğinde ülke sayısının 33’e yükseldiğini söyleyen Adnan Bali sektöre ilişkin şu bilgileri verdi: “Haziran 2013 itibarıyla yurtdışı şubelerin aktif büyüklüğünün toplam bankacılık sektörü aktiflerine oranı yüzde 10’a yaklaştı. Uluslararası piyasalardaki düşük faiz döneminin de sunduğu avantajlı konumları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin bankaları arasında öne çıkan Türk bankaları uygun maliyetlerle kaynak yaratmayı başardı. Türk bankalarının yurtdışından fon sağladığı işlemler içerisinde eurobond ihraçları son zamanlarda önem kazandı. Söz konusu ihraçlarda yatırımcıların bölgesel ve yapısal anlamdaki çeşitliliği işlemlere damgasını vurdu, ihraç tutarlarının kat kat üstünde gelen yüksek talep sayesinde Türk bankaları uygun maliyetler ile yüksek montanlı kaynakları Türk ekonomisine kazandırdı.”

Sendikasyonlar 18 milyar doları aştı
TÜRK bankalarının başarılı sonuçlar elde etmeyi sürdürdüğü bir diğer borçlanma enstrümanının da uluslararası banka sendikasyonları olduğunu söyleyen Adnan Bali, “Son dönemde uluslararası piyasalarda borçlanma maliyetleri yukarı yönlü etkilenmiş olmasına rağmen, Türk bankaları sağladıkları uluslararası sendikasyon kredilerinin maliyetini bir önceki yıla kıyasla aşağı seviyelere çekmekte de başarılı oldu. BDDK verilerine göre Türk bankalarının sendikasyon yoluyla borçlanma bakiyesi 2012 Temmuz ayı itibarıyla 15.4 milyar ABD Doları tutarında iken 2013 Temmuz ayı sonunda yüzde 18’in üzerinde bir artışla 18.2 milyar dolar seviyesine yükseldi” diye konuştu.

Tekonoljik kazanımı transfer edebiliriz
TEKNOLOJİ alanına uzun süredir düzenli olarak en çok yatırım yapan sektörlerin başında bankacılık sektörünün geldiğini vurgulayan Adnan Bali şöyle konuştu: “Regülasyonların yanı sıra, müşteri ve işlem sayılarının geldiği büyüklükler ve yüksek müşteri beklentileri bankacılık sektöründe ileri teknoloji kullanımını zorunlu kılıyor. Finansal ürün ve hizmetlerin çeşitlendirilmesinin yanında, işlem hızı, yüksek güvenlik ve kolay erişim gibi müşteri beklentilerini karşılamak adına bankacılık sektöründe teknolojiden yoğun olarak yararlanılıyor. Türkiye’nin küresel anlamda rekabet edebilen güçlü bir bankacılık sektörüne sahip olmasını bu olgudan bağımsız değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemizde bankamatik, mobil bankacılık ve internet bankacılığı başta olmak üzere alternatif dağıtım kanalları özelinde geliştirilmiş olan yetkinliklerle, krediye erişim konusundaki yenilikçi yaklaşımların kıymetini Asya, Avrupa ve Orta Doğu’da bankacılık faaliyetlerine başladığımız ülkelerdeki uygulamaları gördüğümüzde çok daha iyi anlıyoruz. Türkiye’de bankacılık sektörünün bölge ülkelere transfer edilebilecek çok önemli teknolojik kazanımlar elde ettiğini söyleyebilirim.”

Çarkların dönmesinde bankaların rolü büyük
YURTİÇİ ve yurtdışı tasarrufların gerekli alanlara aktarılmasına aracılık ederek ekonomik büyümenin finansmanını sağlayan bankaların, ekonomik kalkınmada vazgeçilmez bir role sahip olduğunu vurgulayan Adnan Bali, şu değerlendirmeyi yaptı: “Açık piyasa ekonomisinde tüm hane halkı ve şirketlerin yanı sıra kamu kuruluşları da bankacılık hizmetlerine ihtiyaç duyuyor. Bir başka ifadeyle, ülke ekonomisinde çarkların dönmesi büyük ölçüde bankacılık sektörünün sağlıklı işleyişine bağlı. Bu özel konumu nedeniyle bankacılık sektöründe yaşanabilecek herhangi bir problem veya aksaklık ekonominin diğer tüm birimlerine sirayet edebiliyor. Nitekim ülkemizde ve dünyada yakın geçmişte yaşanan ekonomik krizlerde de bankacılık sektöründeki risk ve denetim yapısına ilişkin aksaklıkların etkili olduğu görüldü. Bu nedenle gerek sektör yöneticilerine ve çalışanlarına gerekse kamu düzenleyici ve denetleyici kuruluşlarına, bankacılık sisteminin etkin bir şekilde finansal kaynakların aktarımını gerçekleştirebileceği ve ekonomik büyümeyi destekleyebileceği ortamın sağlanması konusunda büyük sorumluluk düşüyor.”

Kredilerin payı yüzde 58’e çıktı
2000-2001 yıllarında yaşanan z krizin ardından Türk bankacılık sektörü hızlı bir yeniden yapılanma sürecine girdiğini söyleyen Adnan Bali gelinen noktayı şöyle özetledi: “Sektörde özellikle risk yönetimi ve denetim açısından önemli atılımlar gerçekleştirildi. Bu dönemde kamunun borçlanma gereğinin azalması; faiz oranlarının gerilemesine ve Türkiye’de finansal sistemin yaklaşık yüzde 88‘ini oluşturan bankaların kaynaklarının daha büyük bir kısmını hane halkına ve özel sektöre aktarabilmesine, dolayısıyla özel sektör öncülüğünde bir ekonomik büyümenin sağlanmasına olanak verdi. 2002 yılsonunda yüzde 23 düzeyinde olan kredilerin bilanço içindeki payı 2012 yılsonunda yüzde 58’e yükseldi. Söz konusu oran halen artmaya devam ediyor. Kredilerin mevcut dağılımına bakıldığında, toplam kredilerin yüzde 30 civarındaki kısmının tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarından oluştuğu, geriye kalan yaklaşık yüzde 70’lik kısmının ise ticari ve kurumsal krediler olduğu görülüyor. Bu durum, bankacılık sektörünün tüketimden çok öncelikle reel sektörü ve üretim faaliyetlerini desteklediğini gösteriyor. Türkiye’nin son yıllardaki gelişiminde, krizden en hızlı çıkan ülkelerden biri olmasında ve uluslararası yatırımcıyı çekmesinde bankacılık sektörünün sağlamlığı ve sektöre olan güvenin yüksek düzeyi önemli rol oynadı.”

Katılım bankaları 100 milyar liraya koşuyor
TÜRKİYE’de geçmişi 80’li yıllara dayanan faizsiz bankacılık son dönemde hızla büyüdü. Faaliyet gösteren 4 bankanın aktif büyüklüğü 2013 Temmuz ayı itibariyle 85 milyar liraya yaklaştı. Kamu bankalarının katılım bankası lisansı ile bu alanda faaliyete hazırlandığı şu günlerde, aktif büyüklüğün 100 milyar TL’ye koştuğu değerlendirmesi yapılıyor.

KISACA kâr ve zarara katılma prensibi ile çalışan, faize duyarlı yatırımcının tercih ettiği faizsiz bankacılık, Türkiye’de 25 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Sistem olarak müşterilerden fon toplayıp reel sektöre kredi olarak kullandırarak elde edilen kârın yine müşterilere dağıtılmasının esas alındığı katılım bankacılığı Türkiye’deh halen çok küçük bir boyutta. Ancak hükümet son dönemde bu alanda büyük bir potansiyel gördüğü için hali hazırda faaliyet gösteren 4 katılım bankasına ek olarak, 3 kamu bankasının da katılım bankacılığı yapması konusunda düğmeye bastı.

2 YENİ BANKA DAHA GELİYOR
Vakıf, Ziraat ve Halk bankalarının önümüzdeki dönemde lisans alarak katılım bankacılığı yapmaları beklenirken, katılım bankaları 2012 yılında mevduat artış oranında yüzde 22 oranında artış sağladı. Böylelikle 2011 yılında 39 milyar 220 milyon lira toplam mevduata sahip olan katılım bankaları, 2012 yılında bu rakamı yüzde 22 oranında artırarak 47 milyar 921 milyon liraya yükseltti. Mevduat bankaları ise, 2012 yılında topladıkları mevduatta 2011 yılına göre yüzde 10’luk bir artış kaydetti.

85 MİLYAR LİRA BÜYÜKLÜK
Katılım bankalarının aktif büyüklüğünde de 2012 yılında bir önceki yıla göre yüzde 25.2’lik artış oldu. 2011 yılında toplam 56 milyar 148 milyon lira aktif büyüklüğe sahip olan katılım bankalarının aktif büyüklüğü 2012 yılında yüzde 25.2’lik artış ile 70 milyar 279 milyon liraya yükseldi. Bu rakam temmuz ayı sonunda 85 milyar liraya yaklaştı. Ancak halen kıtılım bankalarının aktif büyüklüğü bankalar toplam aktif büyüklüğünün yüzde 5’inden daha az.
Personel sayısı artışı da yüzde 10.87 oldu. Katılım bankalarının 2011 yılında 13 bin 857 olan personel sayısı 2012 yılında 15 bin 356 kişiye ulaştı. 2011 yılında 685 adet şubeye sahip olan katılım bankaları 2012 yılında şube sayılarını 829’a yükseltti.

Kârları 1 milyar liraya yaklaştı
2012 yılında katılım bankalarının kârlılıklarında da yüzde 14 artış gerçekleşti. 2011 yılında 803 milyon lira kar elde eden katılım bankaları, 2012 yılında karlılıklarını 916 milyon liraya çıkardı.

Faizsiz bankacılığın tarihi Hammurabi’ye kadar gidiyor
KÂR ve zarara katılmayı esas alan faizsiz bankacılığın tarihsel sürecini incelediğimizde, modern anlamda faizsiz bankacılık ihtiyacının 20. Yüzyılda İslam ülkelerinde görülmeye başlayan sanayileşme hareketleri ve 1970’li yıllarda petrol fiyatlarının ani artışı ile ortaya çıktığı görülüyor. Bireysel anlamda kişilerin tasarrufları ticaret erbabının elinde kâr-zarar ortaklığı esasına göre değerlendiriliyordu. Fakat sanayileşme ile birlikte büyük yatırım projelerinin finansmanı için bu kişisel tasarrufları bir araya getirebilecek faizsiz bir bankaya ihtiyaç duyuldu. Faizsiz bankacılığın geçmişi M.Ö. 2123-2081 yılları arasında Babil’de hüküm süren Hammurabi’ye kadar uzanıyor. Ünlü Hammurabi Kanunları’nın 100-107. bölümleri ikraz (borçlanma) işlerinin nasıl düzenleneceğini gösterirken, özellikle faizsiz yatırımın tarihte ilk örneği olarak ortaya çıkıyor. İslamiyetin doğuşu ve yayılması ile birlikte borçlanma, ortaklık ve kiralama gibi bugünkü faizsiz bankacılığın temel kavramları da gelişmiş ve geniş bir coğrafyada uygulama alanı bulundu. Faizsiz Bankacılığın en önemli örneği Türkiye’nin de üyesi bulunduğu İslam Kalkınma Bankası’dır.

60 ülkede 100’den fazla ‘faizsiz’ banka var
BUGÜN uygulayıcıları arasında Citibank, Barclays Bank, Commerzbank gibi uluslararası klasik bankaların da yer aldığı faizsiz bankalar; Güney Afrika’dan Kazakistan’a ABD’den Pakistan’a uzanan bir coğrafyada ve sayıları 60’a ulaşan ülkede faaliyet gösteriyorlar.
Bugün dünya üzerinde 100’ün üzerinde Faizsiz Banka bulunuyor. Bu bankalardan 4’ü Türkiye’de. Faizsiz Bankaların bulunduğu ülkelere örnek olarak İsviçre, Lüksemburg, Danimarka, Filipinler, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Güney Afrika ve Bahama Adaları sayılabilir. Bünyelerinde faizsiz bankacılık birimi kuran bankalar arasında ise, Citibank, Union Bank of Switzerland, Kleinwort Benson, ANZ Grindlays, Goldman Sachs, United Bank of Kuwait ve Arab Banking Corporation sayılabilir.

4 katılım bankası faaliyette
TÜRKİYE’de ilk olarak ‘Özel Finans Kurumu’ adıyla faaliyete başlayan katılım bankaları, 1999 yılında, Bankalar Kanunu’nda yapılan değişiklikle Bankalar Kanunu kapsamına alındı. Özel Finans Kurumları uygulaması ile, Türkiye’de düşük olan özel tasarrufların teşvik edilmesi özellikle inançlarından dolayı “yastık altı”nda, atıl olarak ekonominin dışında gayrimenkul, döviz, altın gibi alanlara kayan tasarrufların ekonomiye kazandırılması hedefleniyordu. 1985 yılından itibaren Türkiye’de 6 adet Özel Finans Kurumu kuruldu. 2006 yılı itibarıyla özel finans kurumları katılım bankası statüsü aldı. Bugün itibariyle Türkiye’de 4 adet katılım bankası faaliyet gösteriyor.
Katılım bankaları Bakanlar Kururu Kararına istinaden kurulmakta, Bankalar Kanunu’na uygun olarak faaliyet göstermekte ve 25 yılı aşan bir süredir yastık altı paraların ekonomiye kazandırılması konusunda önemli işlevler üstlenmekteler.

Körfez bölgesinden ilgi
KATILIM bankacılığı, hem yurtiçi hem de yurtdışı yatırımcılar tarafından ilgi görmeye devam
ediyor. Katılım bankaları tarafından toplanan fonlar, yurtiçi tarafında yüzde 22, yurtdışı tarafında yüzde 74 yıllık büyüme gösterdi. Faizsiz bankacılık ürünlerinin ihracındaki artış ile bu ürünlerin getirilerinin cazip oluşu, yatırımcıların bu finansal araçları tercih etmesine neden oluyor. Faizsiz BES uygulamalarının yaygınlaşması, özellikle körfez ülkeleri fonlarının ülkemize gelişini hızlandıracak.

Takibe dönüşüm oranı en düşük
KATILIM bankacılığında kredilerin dönüşüm oranı (TDO) kalkınma ve yatırım bankalarında diğer gruplara göre düşük. Bu gruba ilişkin TDO’da, küresel finansal krizden sonraki azalış eğilimi sürüyor. 2012 yılının son çeyreğinde kalkınma ve yatırım bankaları grubunda TDO yüzde 1’in de altına düşmüş ve yüzde 0.97 olarak gerçekleşti. Mevduat ve katılım bankalarında TDO’nun kriz sonrasındaki düşüş eğilimi 2011 yılının ikinci yarısından sonra yatay seyre dönüştü. Aralık 2012 itibarıyla en yüksek TDO yüzde 3.06 ile katılım
bankaları grubunda.

Uzun vadede müşteriyle ‘birlikte’ kazandık
KUVEYT Türk’ün insanların güven duyarak emanet ettiği yatırımlarını en güvenli ve verimli bir şekilde reel ekonomiye aktarmaya çalıştığını kaydeden Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan, “Kuveyt Türk olarak sağlam bankacılık prensiplerinin yanında, reel ekonomiye destek vermeyi de önemsiyoruz. Bizi ayrıştıran en önemli özelliğimiz müşterilerimizle kısa vadeli bir ilişkiden çok uzun vadede beraber kazanma prensibini benimsiyoruz” dedi.
KATILIM bankalarının reel ekonomiyi destekleyen banka modeline en yakın işleyişe sahip banka türünü oluşturduklarını söyleyen Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan, “Bankamız sadece sağlam bankacılık prensibini temel ilke olarak benimsemiştir. Katılım Bankası olması dolayısı ile fonlamalarını sadece reel sektöre yönelik olarak yapıyor. Dolayısı ile bir yandan fonlama yönünde riskli işlemleri minimumda tutarken, bir yandan da topladığı fonları reel ekonomiye azami ölçüde kazandırmaya çalışıyor” dedi. Sağlam bankacılık prensiplerini her daim gözeten Kuveyt Türk’ün insanların güven duyarak emanet ettiği yatırımlarını en güvenli ve verimli bir şekilde reel ekonomiye aktarmaya çalıştığını kaydeden Uyan, “Kuveyt Türk’ü diğer bankalardan ayrıştıran bir diğer özelliği de, müşterileri ile kısa vadeli bir ilişkiden ziyade uzun vadede beraber kazanma prensibini benimsemesidir” diye konuştu.

MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ ÖNEMLİ
Müşteriyle birlikte kazanma prensibi çerçevesinde müşterilerine birçok bankacılık hizmetini ücretsiz sunduklarını belirten Uyan şöyle konuştu: “Örneğin hesap işletim ücreti, EFT/havale komisyonu ve benzeri bankacılık komisyonlarına dayalı gelir anlayışı ile hareket etmemekteyiz. Kuveyt Türk’ün stratejik hedeflerini destekleyen en önemli unsurlardan birisi müşteri memnuniyeti. Müşteri memnuniyetinde ilk 5 banka arasında yer alma vizyonu ile hareket eden Bankamız sektör genelinde yapılan bağımsız araştırmalara göre müşteri memnuniyetinde en üst segmentte bulunan bankalar arasında yerini almıştır. Kuveyt Türk, geliştirdiği ürün ve hizmetlerle de sektörde farklılaşıyor. Altın bankacılığına öncülük etmesi ve Türkiye’nin ilk sukuk ihracını gerçekleştirmesi Kuveyt Türk’ün ürün ve hizmet yeniliğindeki uygulamalarına örnek olmuştur.”

ALTINDA ÖNCÜLÜK ETTİK
Katılım bankalarının sadece karşılığında mal alınan fon taleplerini karşılayarak ekonomik gelişime doğrudan destek verdiklerini hatırlatan Uyan şöyle devam etti: “Kuveyt Türk olarak biz de aynı çizgide öncü birçok ürünle hizmet vermekteyiz. Örneğin altın bankacılığını başlatarak Türkiye’de çok konuşulan ancak somut projelerle pek desteklenemeyen, yastık altı tasarrufların reel ekonomiye kazandırılması yönünde önemli bir hizmete öncülük ettik. Ayrıca faizli sistemi kullanmak istemeyen yurt dışı yatırımcılar için ilk Sukuk’u gerçekleştirerek ülkemize uygun fiyatlı finansman sağlanmasının yolunu açmış olduk. Katılım Bankalarının topladığı kaynakları sadece ve sadece reel ekonominin kaynak ihtiyacının temininde kullanması ve ayrıca kişilere ve firmalara sunulacak her türlü ürün ve hizmet çeşitliliğinin bu ve benzeri yenilikler ile artırılmasına öncülük yapması sektör içinde bize ayrıcalıklı bir konum sağlıyor. Önümüzdeki dönemde bu konumun sektör içindeki payımıza da yansıyacağından şüphemiz yok.

Ekonomisi güçlendikçe sektörün önü açılıyor
TÜRKİYE’de yaşanan 2001 ekonomik krizinden sonra hem bankacılık sektörünün hem de ekonominin yeniden organize olduğunu hatırlatan Ufuk Uyan, “BDDK aracılığı ile sermaye yeterlilik rasyosunda yüzde 12’nin hedeflenmesi, kâr payı dağıtımlarının izne bağlanması ve zorunlu karşılık oranında yapılan sıkı takip gibi birçok düzenleme ve bunların yakın denetimi, Türk bankacılık sektörünün sağlam temeller üzerine oturmasını sağlamıştır. Bu süreçte Türk ekonomisinden daha hızlı büyüyen bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü GSYİH’nın büyüklüğünü yakaladı. Bu oran dünyada ortalama bir buçuk katın üzerindeyken, gelişmiş ekonomilerde GSYİH’nın çok daha üzerine çıktığı görülmektedir (örneğin Almanya’da 3 kattan fazla). Bu açıdan bakıldığında Türk ekonomisinin sağlam yürüyüşü devam ettiği sürece bankacılık sektörünün önünde büyük bir gelişme alanı yer alıyor” şeklinde konuştu.

2001’in meyvesini 2008’de topladık
TÜRK bankacılığında yaşanan 2001 sonrası dönüşümün meyvelerinin 2008 küresel krizinde yoğun bir şekilde toplandığını dile getiren Ufuk Uyan şöyle konuştu: “Bu dönemde Türkiye Avrupa ülkeleri arasında devlet sermayesinin enjekte edilmesi zorunluluğu oluşmayan neredeyse tek ülke oldu. Bu dönemi takip eden kriz döneminde de Türk bankaları uygun maliyetlerle rahatlıkla borçlanabildiler. Bu başarının altında hem Türk ekonomisine hem de Türk bankacılığına duyulan yatırımcı güveni yatıyor. Yine son yıllarda Türk bankalarının Avrupa ve Orta Doğu’da şubeleşme ve temsil kabiliyetini arttırırken, dünyanın hemen her bölgesi ile de network ağını geliştirdi. Artan ikili ilişkilerin ve Türk bankacılık sektörü algısının bir sonucu olarak da yabancı bankaların birçok kademesinde Türk bankacıların çalışmaya başladığını görüyoruz.”

Huzur, güven ve ortaklığa katkı
TOPLUM için bankanın anlamının ‘güven’ olduğunu vurgulayan Ufuk Uyan bankacılık sektörünün kalkınmadaki rolünü şöyle anlattı: “Bankalar toplumun farklı katmanlarının finansal ihtiyaçlarını güvenli bir şekilde karşılayan aracı kurumlardır. Bireylerin paralarını güvenli bir yerde tutmalarından, tasarruflarını kısa ve uzun vadede çok farklı ölçeklerde değerlendirebilmelerine, bireysel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli finansmanın sağlanmasından çok daha büyük çaplı yatırımlar için gerekli sermayenin sağlanmasına kadar, ihtiyacını güvenli ve şartları belirli bir platformda yapmak isteyen tüm aktörlere hizmet sunan yapılardır. İstihdam ve ekonomik büyüme hem yatırımların yenilenmesine hem de genişletilmesine bağlıdır. Bankalar bu yatırımları gerçekleştirecek olan girişimcilerin kaynak ihtiyacını sağlayan kurumlar olarak süreçte yer alırlar, onların yerine getirdiği bu fonksiyon olmadan kaynak transferi sürecinin tam kapasitesi ile gerçekleşmesi mümkün değildir. Bankacılık toplum içerisinde kaynak fazlası olan kesim ile kaynak ihtiyacı olan kesimi bir araya getiren ve aralarındaki kaynak alışverişini en güvenli, en hızlı ve tüm taraflara en üst düzeyde yarar sağlayacak şekilde düzenleyen bir piyasadır. Bu açıdan toplumun değişik katmanları arasında huzurun, güvenin ve ortaklığın temininde önemli işlevleri vardır. Bankacılığın toplumsal bir görevi de ulusal tasarrufların milli gelir içindeki payının artırılması, tasarruf ve tüketim arasındaki dengenin konmasına ön ayak olunması, şuanda yüzde 12’ler, hatta kamusal tasarrufun dışarıda bırakıldığında %10’un altına düşen tasarrufun arttırılması ve bu bilincin yerleştirilmesine katkı sağlamasıdır.”

Türkiye’nin teknolojiye adaptasyonu çok hızlı
BANKACILIĞIN artık günümüzde teknolojiye dayalı gerçekleştirilen bir sektör olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Ufuk Uyan, şu değerlendirmeyi yaptı: “Teknoloji, bankacılık işlemlerinde sadece işlemlerin gerçekleştirilmesi ve kayıt altına alınması için bir ortak sunmakla kalmamış, aynı zamanda sunduğu otomasyon imkanı ile birlikte sağlanan verimlilik artışında çok önemli bir paya sahip olmuştur. Yine teknoloji, sunduğu yepyeni iş yapış şekilleri ile hızlı ve kolay erişim imkanları ile birlikte bankacılığın yapılış şeklinin değişiminde çok önemli bir rol oynamaktadır. Bugün baktığımızda, özellikle Türkiye’de teknolojiye adaptasyonun çok hızlı bir şekilde gerçekleştiğini görüyoruz. Herhangi bir ürün veya hizmet sunulduğunda bir an önce hayatımıza katmak ve bunun nimetlerinden yararlanmak istiyoruz. Günümüzde küçük büyük herkesin elinde, istedikleri yerden bilgiye erişebilecekleri cihazlar bulunuyor. Bu; yalnızca bilginin transferini değil aynı zamanda lokasyon gözetmeksizin bankacılık işlem yapılabilmesini de sağlıyor. Online bankacılığın boyutları da, günden güne buna paralel olarak kabuk değiştiriyor. Biz de Kuveyt Türk olarak, teknolojiyi ve bu alandaki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bu anlamda 2011 yılından bu yana bankacılık sektöründeki ilk ve tek Bilgi Teknolojileri Ar-Ge Merkezi sertifikasına sahibiz. Ar-Ge merkezimizde stratejik hedeflerimiz doğrultusunda, yeni projeler geliştiriyor ve bunları müşterilerimizin hizmetine sunuyoruz. Özellikle bankacılık sektöründe rekabet avantajını korumak isteyen her şirketin, teknolojiyi ve teknolojik gelişmeleri yakından takip etmesi önem arz etmektedir.”

Bankaların bankası: Merkez
TÜM dünyada olduğu gibi ülkemizde de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası temel olarak para ve kur politikasını düzenlemek ve banknot dolaşımını sağlamaktan sorumlu. Bankaların bankası olarak da adlandırılan Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak. Ayrıca finansal sistemde istikrarı sağlayıcı önlemleri almakla da görevli. Bunun yanı sıra ülkemizde tedavülde olan banknotların basımından ve dolaşımının sağlanmasından, ödeme sistemlerinin kurulması ve işletilmesi ile uluslararası rezervlerin yönetilmesinden de Merkez Bankası sorumlu.

4 FARKLI SINIFTA HİSSSE
Merkez Bankası, 11 Haziran 1930 tarihinde bir anonim şirket olarak kuruldu. Bankanın hisse senetleri, dört sınıfa ayrılıyor, (A) sınıfı hisseler Hazineye ait ve bu hisse sınıfının oranı Merkez Bankası Kanunu gereği yüzde 51’den az değil. (B) sınıfı hisseler Türkiye’de faaliyette bulunan milli bankalara, (C) sınıfı hisseler milli bankalar dışında kalan diğer bankalarla imtiyazlı şirketlere, (D) sınıfı hisseler ise Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ait.

ENFLASYON HEDEFLEMESİ
Merkez Bankası, fiyat istikrarı amacına ulaşmak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan belirleme yetkisine sahip. Bu da Merkez Bankasının, birçok gelişmiş ülke merkez bankalarındaki uygulamalara paralel olarak, kanunen araç bağımsızlığına sahip olduğu anlamına gelİYOR. Merkez Bankası fiyat istikrarı amacına yönelik olarak 2006 yılından itibaren açık enflasyon hedeflemesi rejimi uyguluyor.

PARA POLİTİKASI KURULU
Merkez Bankasının orta vadeli enflasyon hedefi yüzde 5 olarak belirlenmiş durumda. Bankanın temel politika aracı bir hafta vadeli repo ihale faiz oranıdır. Banka, gecelik borç alma ve borç verme faiz oranları arasında oluşan faiz koridorunu ve zorunlu karşılıkları da politika aracı olarak etkin şekilde kullanılıyor. Para Politikası Kurulu Merkez Bankası Kanunu’nda 2001 yılında yapılan değişiklikle Para Politikası Kurulu oluşturuldu. Para Politikası Kurulu, enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde, para politikası kararlarının alındığı organdır. Kurul, Başkanın başkanlığı altında, Başkan Yardımcıları, Banka Meclisi üyeleri arasından seçilecek bir üye ve Başkanın önerisi üzerine müşterek kararla atanacak bir üyeden oluşur.

ENFLASYON VE FİYAT İSTİKRARI
Enflasyon, bir ekonomideki mal ve hizmetlerin fiyatlarında gözlenen sürekli ve genel kapsamlı artışı ifade etmektedir. Enflasyon ortamında, 1 Türk lirası ile alınabilecek mal miktarı azalır ve dolayısıyla Türk lirasının değeri düşmüş olur. Yüksek enflasyon, insanların yatırım, tüketim ve tasarruf kararlarını etkiler. Enflasyon oranı, insanların bu kararlarını verirken dikkate almayacakları kadar düşük ise ve bu düşük enflasyon sürdürülebiliyorsa, o ekonomide fiyat istikrarı sağlanmış demektir.

10 ayda 14’üncü sıraya yükseldik
TÜRKİYE’de 15 yıl aradan sonra ticari bankacılık lisansı alan Odeabank’ın Genel Müdürü Hüseyin Özkaya, “İlk farkımızı 15 yıllık sessizliği bozarak ortaya koyduk. Kuruluşumuzun üzerinden geçen 10 aydan bu yana aktif büyüklüğümüz 11 milyar TL’yi, kredilerimiz de 7 milyar TL’yi aştı. Türkiye’nin 14. büyük bankası olduk” dedi.

TÜRKİYE’nin en genç bankalarından biri olan Odeabank’ın Genel Müdürü Hüseyin Özkaya, “Faaliyete başladığımız günden itibaren geldiğimiz noktayı değerlendirirsek bu yol haritası ile karşımıza oldukça başarılı bir tablo çıkıyor. Aktif büyüklüğümüz 11 milyar TL’yi, verdiğimiz krediler de 7 milyar TL’yi aşarken, mevduat büyüklüğümüz 9 milyar TL’ye ulaştı. Böylece 49. banka olarak girdiğimiz Türk bankacılık sektöründe, 10 aydır faaliyette olmamıza rağmen mevduat bankaları arasında 14. sıraya yükseldik” dedi. Orta vadeli hedeflerinin ise, büyükler ligine girmek olduğunu söyleyen Özkaya, “2017 yılında büyükler liginde olmayı amaçlıyoruz. Bu çerçevede ana stratejimizi, ekonomiye daha fazla kaynak sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Şu an, 17 şubemiz ve 800’den fazla çalışanımız var. 2013 yılsonu hedefimiz ise 32 şube ve toplamda 1000 çalışana ulaşmayı planlıyoruz” şeklinde konuştu.

TEKNOLOJİ VE KİŞİSELLEŞTİRME
Her müşterinin ihtiyacına, beklentisine ve bağlı bulunduğu bankacılık segmentinin gereklerine göre hizmet sunduklarını kaydeden Özkaya şöyle devam etti: “Hedefimiz müşteri segmentlerimizin uzun dönemde her türlü ihtiyacını karşılamak. Aslında bu perspektifle Odeabank olarak “kişiye özel bankacılık” olarak özetlediğimiz strateji kapmasında bütün planımızı, marka vaadimizi anlatıyor. “Kişiye özel bankacılık” anlayışı, içinde bulunduğumuz bilgi çağının gereksinimlerini alarak oluşturuldu. Öyle ki bireyler değişen yaşam koşulları ve teknolojinin hayatlara daha fazla entegre olması ile “kişiselleştirme”yi bütün tercihlerinin üzerinde tutmaya başladılar. Odeabank bankacılığın her segmentinde müşterilerinin ihtiyaçlarıyla yol haritasını oluşturdu.”

MÜŞTERİNİN AYAĞINA GİDEREK
Günümüzde bankaların yaygın şube ağlarıyla tasarruf sahibinin deyim yerindeyse ayağına kadar giderek tasarrufları ekonomiye kazandırılması konusunda büyük emek harcadığına dikkat çeken Özkaya, şunları söyledi: “Burada fiziksel olarak şube ağını genişletmekten sonra jenerasyonu artırıcı en önemli etken urun geliştirmedir. Yastık altı tabir ettiğimiz sistem dışında kalan tasarrufları ekonomiye kazandırmanın en önemli şartı müşterileri dinleyerek onların ihtiyaçlarına cevap veren ürünler sunabilmektir. Bankalar bu anlamda tasarruf sahibi ile sürekli iletişim halinde olmanın avantajlarını çok iyi bir şekilde kullanmalıdır. Ayni şekilde yılların birikimi olan bankaların risk izleme ve yönetimi know-how’ı kaynakların gerekli sektörlerde en etkin ve verimli şekilde kullanılmasını sağlar. Bu yolla fonlar doğru bir şekilde fiyatlanır ve ekonominin genelinde optimum şekilde dağıtılır.”

Sessizliği bozmamız ilk farkımız oldu
ODEABANK olarak vizyonumuzu oluştururken “birey” ve onun değişen yaşam tarzını temel aldıklarını belirten Hüseyin Özkaya şunları anlattı: “Öncelikle, Türk bankacılık sektöründe 15 yıl aradan sonra ticari bankacılık izni alan ilk banka olarak hızlı bir giriş yaptık. Bu uzun süreli sessizliği bozmamız ilk farkımız oldu. Bilgi teknolojilerinin ve internetin gelişmesi, kullanımın yaygınlaşması, bütün ürün ve hizmetlerde kitle üretimi yerine bireyselliğin ön plana çıkması gibi etkenler sistemimizin üzerinde yükseldiği dinamikler. “Kişiye özel bankacılık” olarak tanımladığımız vizyonumuz, hizmet vaadimizi ve farkımızı çok net bir şekilde anlatıyor. Kişiye özel bankacılık ile adeta bir terzi gibi müşterimizin ihtiyacı olan hizmeti ihtiyacı olduğu şekilde sunuyoruz. Müşterilerimiz gereksinim duydukları bankacılık hizmetini diledikleri yerde diledikleri şekilde alabiliyorlar. Bir diğer önemli farkımız teknolojik alt yapımız. İçerisinde bulunduğumuz ve bilgiye ulaşmanın son derece kolaylaştığı, bilgi çağı olarak adlandırılan günümüz gereksinimlerine uygun olarak üstün bir teknolojik alt yapı oluşturduk.”

Teknolojiyle fark yaratmayı hedefliyor
TEKNOLOJİK cihazların kullanımının artması ve internet kullanımı oranındaki artış bir çok hizmeti evlerimizden, iş yerlerimizden, bulunduğumuz her mekandan alabilme fırsatı sunduğunu kaydeden Hüseyin Özkaya, “Bankacılığın teknolojiye en hızlı entegre olan sektörlerden biri olduğu göz önünde bulundurulursa artık geleneksel bankacılık akımından farklı uygulamaların tüm dünyada yükselişe geçtiğini görebiliyoruz. Odebank olarak biz kurduğumuz teknolojik alt yapı ile hem organizasyon yapımızı hem de şubesiz bankacılık ya da direkt bankacılık dediğimiz alternatif dağıtım kanallarımız ile fark yaratmayı hedefliyoruz” şeklinde konuştu.

Milli gelir içindeki katma değeri düşük
HÜSEYİN Özkaya, İstanbul Finans Merkezi projesiyle görüşlerini şöyle aktardı: “Türkiye ekonomisinin büyüklüğü, ölçek ekonomisinden faydalanılmasını sağlamaktadır. Ayrıca komşu ülkelerle günden güne güçlenen ekonomik ilişkiler Türkiye’nin bölgesel önemini artırmaktadır. Buna rağmen, gelişmiş pazarlarda yüzde 8-10 arasında olan finansal sektörün katma değerinin milli gelir içindeki payı Türkiye’de hali hazırda yüzde 3 ile oldukça düşüktür. Özel bankaların sektördeki bu yüksek potansiyeli, makroekonomik istikrarı bozmadan, etkin bir şekilde kullanması gerekiyor. Bunun için özel bankalara düşen ana görev, ekonomiye sürdürülebilir bir şekilde daha fazla kaynak aktarırken, bir yandan da finansal aracılık ve ürün gelişimini sağlamak olarak özetlenebilir. Bu perspektifte, 2012’de artan özel sektör tahvillerinin 2013 ve sonrasında da hızla büyümesini bekliyorum. Türkiye’de finansal sektör bankacılık üzerine kurulu olduğundan, banka dışı sektörlerdeki gelişmişliğin sağlanmasında da özellikle bankaların iştiraklerine büyük görev düşüyor. Ayrıca özel bankalar insan kaynağına ve teknolojiye gereken önemi vererek, sektörün nitelikli işgücü kaynağını ve gelir yaratma potansiyelini de güçlendirmesi yararlı olacaktır.”

Bankacılık ülke ekonomisinin barometresidir
BANKACILIK sektörünün, kaldıraç niteliği ve ana sorumluluğu açısından bir ekonominin en büyük ve kritik sektörlerinden biri olduğunun altını çizen Hüseyin Özkaya, şöyle konuştu: “Birçok ülkede milli gelir büyüklüğüne ulaşmış hatta aşmış olan bankacılık sektörünün ana görevi fon fazlası olan birimler ile fon açığı olan birimleri bir araya getirmektir. Bu doğrultuda ekonomik döngünün sağlıklı bir şekilde çalışmasında ana dişlilerden biri olması beklenen finansal kesimin, bu akışta sağlıklı çalışmaması durumunda ekonomik buhrana yol açması da ne kadar kritik olduğunun göstergesidir. Fon talebi ile fon arzını buluşturan bankalar kredi piyasasının hacmini derinleştirir ayrıca fonların doğru sektörlere doğru faiz maliyetiyle yöneltilmesini sağlar. Gelişmekte olan bir ülkenin para politikası ve bankacılık anlayışı o ülkenin genel ekonomik durumunun da barometresi sayılabilir. Gelişmekte olan ekonomilerde bankacılık sisteminin alternatifi sayılabilecek sermaye piyasaları gelişmiş ekonomilerdeki kadar güçlü olmadığı ve kaynak açığı göz önünde bulundurulduğunda bankaların aracılık görevi daha da önemli hale gelmektedir. Güçlü bir bankacılık sistemi dış ekonomik ilişkileri güçlendirerek, yabancı sermaye akışını sağlar ve yabancı yatırımlar için ülkeyi cazip kılar. Ayrıca fon arz ve talebinin nabzını tutarak ekonomik görünüm ve beklentilerin tespitinde öncülük eder. Sağlıklı çalışması durumunda ekonomik kalkınmanın ana kaynağı olan bankacılık sektörü, gerek düzenleme gerek altyapı hizmetleri ile doğrudan ve dolaylı olarak önemli ölçüde istihdam da yaratmaktadır.”

Sürdürülebilir kârlılığa ulaştı
GEÇMİŞ on yılda Türk bankacılık sektörünün, hayata geçirilen yapısal reformlarla sermayesine güç katarken, sürdürülebilir kârlılığa ulaştığına da değinen Hüseyin Özkaya, “Küresel krizin önemli nedenlerinden biri olan global bankacılık sisteminde güçlü regülasyonlara olan ihtiyaç son yıllarda artan oranda anlaşılırken, Türkiye 2001 bankacılık krizinden sonra bu konuda çok güçlü bir yasal altyapı oluşturmuştu. Nitekim güçlü bankacılık sektörünün de katkısıyla, Türkiye küresel kriz döneminde olumlu ayrıştı. Büyüyen ekonominin en önemli başarı kaynaklarından öngörülebilir piyasalardır, bankacılık sektörünün uygun koşullar altında başarıyla yönetilmesi kriz öncesi ve sonrasında Türkiye ekonomisine büyük destek sağlamıştır. 2008 krizi sonrası küresel ölçekte yaşanan bankacılık krizi ve sonrasında gelen ekonomik kriz aslında bize bankacılığın ne kadar hayati önemde olduğunu gösteren önemli bir örnek. Aynı şekilde, AB ülkelerinin son dönemde halen toparlanamaması ve düşük büyüme hızları da aslında bu ülkelerdeki bankacılık sektörlerindeki sorunların birer sonucu” şeklinde konuştu.

Türkiye ile birlikte büyüyen Türk bankacılık sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, gerek bankacılık düzenlemeleri, gerek başarılı ekonomi yönetimi ve genç nüfusu ile bankacılık sektörü için güvenilir ve yüksek potansiyele sahip bir görünüm sergiliyor. Elbette bu olumlu özellikler başta bankacılık olmak üzere her sektörde yeni yatırımları da beraberinde getirecektir. Bunun yanı sıra uluslararası finans arenasında sahip olduğumuz güvenilir izlenim de finans otoriteleri tarafından takdir görmekte, ülke olarak prestijimizi yükseltmektedir.

Merkez Bankası’nın destekleyici para politikalarının etkisiyle, iç talep 2012’nin sonundan itibaren hareketlendi. BDDK verilerine göre yılın ilk sekiz ayında sektörde krediler 2012 sonuna göre %21 artışla 974,7 milyar TL seviyesine ulaştı. Bu dönemde mevduatlar ise %14 artarak 932,5 milyar TL’ye yükseldi. Yılsonunda kredilerin %25-30 aralığında, mevduatların da %20 civarında artacağını tahmin ediyoruz.

BDDK verileri yılın ilk altı ayında kredi hacminde gözlenen toplam 126,4 milyar TL’lik artışın 56,1 milyar TL’si (%44,4) kurumsal/ticari kredilerden, 36,6 milyar TL’si (%29) bireysel kredilerden, 33,6 milyar TL’si (%26,6) ise KOBİ kredilerinden kaynaklanıyor. Bu dağılımda ise en hızlı büyümenin KOBİ kredilerinde gerçekleştiğini belirtmeliyiz.

Özellikle son dönemde FED’in varlık alımlarını azaltma kararı ve dünyadaki siyasi – ekonomik gelişmeler gibi birçok etken bankacılık ve finans sektörünü etkiliyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler için bu dinamikler kritik. Bu anlamda bankacılıkta kârlılık tarafında bir kısım baskı görülebilir fakat sağlam yapısı ve büyüme potansiyeli ile sektör kısa vadedeki dalgalanmalar dışında kar marjlarını orta ve uzun vadede sağlıklı bir şekilde koruyabilecektir.

180 yıllık deneyimi Türkiye’ye getirdik
TÜRKİYE’nin, gerek bankacılık düzenlemeleri, gerek başarılı ekonomi yönetimi ve genç nüfusu ile bankacılık sektörü için güvenilir ve yüksek potansiyele sahip bir görünüm sergilediğini söyleyen Hüseyin Özkaya şu görüşleri dile getirdi: “Elbette bu olumlu özellikler başta bankacılık olmak üzere her sektörde yeni yatırımları da beraberinde getirecektir. Bunun yanı sıra uluslararası finans arenasında sahip olduğumuz güvenilir izlenim de finans otoriteleri tarafından takdir görmekte, ülke olarak prestijimizi yükseltmektedir. Odeabank olarak Bank Audi’nin 180 yıldan fazla bir zamandır Orta Doğu ülkelerinde edindiği bankacılık deneyimini Türkiye’ye getirirken, Türk bankacılık sektörünün bu bölgeyle olan ilişkilerini geliştirmede önemli katkımız olacağını düşünüyoruz. Ayrıca, uzun yıllardan sonra Türkiye’ye giriş yaparak sıfırdan banka kuran ilk yabancı sermayeli banka olarak elde ettiğimiz her başarının diğer uluslararası bankalara da olumlu bir örnek teşkil edeceğine inanıyoruz.”

Müşterilerimizle aynı gemideyiz
ANADOLU’da binlerce girişimcinin küçük birikimleriyle üretimi, girişimciyi teşvik etmek, tarımsal sanayinin finansmanını sağlamak amacıyla kurulduklarını hatırlatan Şekerbank Genel Müdürü Meriç Uluşahin, “Bizim için asıl önemli olan bankanın büyüme hikayesinde müşterilemizin de bizimle birlikte gelişip, büyümesi. Biz Şekerbank olarak müşterilerimizle aynı gemide yol alıyoruz ve büyürken büyütüyoruz” dedi.

ŞEKERBANK’ın Anadolu’da binlerce girişimcinin küçük birikimleriyle üretimi, girişimciyi teşvik etmek, tarımsal sanayinin finansmanını sağlamak amacıyla 1953’te kurulduğunu vurgulayan Şekerbank Genel Müdürü Meriç Uluşahin, “Şekerbank’ın bugünkü başarısı ve sektördeki farklı ve özel konumunun kaynağı, kuruluş yapısından kaynaklanan toplumsal kalkınma temelli iş yapış ruhunu kaybetmemiş olmasıdır. 60 yıldır olduğu gibi bugün de aynı misyonla çalışıyoruz. Bizim için asıl önemli olan bankanın büyüme hikayesinde müşterilemizin de bizimle birlikte gelişip, büyümesi. Biz Şekerbank olarak müşterilerimizle aynı gemide yol alıyoruz ve büyürken büyütüyoruz” dedi. ‘Anadolu Bankacılığı’ misyonu doğrultusunda geliştirdiği sürdürülebilir kalkınma odaklı stratejisinin, hem uluslararası iş ortakları hem de Anadolu’daki müşterileri için en önemli bir tercih sebebi olduğunu belirten Uluşahin, “Bu misyon doğrultusunda, ürünlerimizi sadece finansal bir enstrüman olarak değil, ülkemize ve firmaların verimliliklerine katkı sağlayacak şekilde geliştirmeye ve kaynakların tabana yaygın bir şekilde dağılımına önem veriyoruz. Bankacılık hizmetlerinden yeterince faydalanamayan kesimlere ulaşıyoruz” diye konuştu.

SADECE METROPOLLERDE DEĞİLİZ
Ürünlerini sadece finansal bir enstrüman olarak değil, ülkemize ve firmaların verimliliklerine katkı sağlayacak şekilde geliştirmeye çaba gösterdiklerini söyleyen Uluşahin şunları anlattı: “Kaynakların tabana yaygın bir şekilde dağılımına önem veriyoruz. Bankacılık hizmetlerinden yeterince faydalanamayan kesimlere ulaşıyoruz. Yüzde 77’si Anadolu’da bulunan 70 il ve 92 merkez dışı ilçedeki şubelerimiz ile çiftçi, esnaf ve küçük işletmeleri en iyi anlayan ve onlara özel çözümler sunan bir bankayız. Şubelerimizin 38’i 50 yaş üzerinde, 65’i ise 40 yaş üzerinde yani yarım asırdır aynı yerde, yörede hizmet veriyor. Sadece metropollerde değil Anadolu’daki il ve ilçelerde de aktif olarak hizmet veriyoruz. Hizmet verdiğimiz birçok noktada yarım asırdır değişmeyen şube yerimiz ile yerel halkla güvene dayalı çok önemli bir ilişkimiz bulunuyor. Bunu önemli bir zenginlik olarak görüyor ve bankacılık hizmetlerinden yeterince faydalanamayan yörelerde yeni şube açılışlarına devam ediyoruz.”

ENERJİ VERİMLİLİĞİNE FİNANSMAN
Türkiye’de enerjinin yüzde 75’inin ithal edildiğini hatırlatan Uluşahin, şöyle devam etti: “Ülkemizde enerji verimliliği yatırımlarının uygun koşullarda finanse edilmesi için geliştirdiğimiz EKOkredi ile enerji verimliliği alanında bugüne dek 484 milyon TL finansman desteği sağladık. Bu sayede, 39 bin 310 bireysel müşteri ve 4 bin 902 KOBİ, esnaf, çiftçi ve küçük işletme olmak üzere 44 bini aşkın kişi enerji tasarrufu ile tanıştı. Uluslararası kuruluşlar, yerele ulaşmak için Şekerbank’ı Türkiye’nin anahtar bankası olarak nitelendiriyor ve çalışmalarımızı ilgiyle izliyorlar. Kullandığımız dış kaynağın tamamını esnaf, çiftçi ve küçük işletmelere yönlendiriyoruz. Bu odaklı strateji, aynı zamanda bankamızın bilanço verilerine de olumlu yansıyor. Geçtiğimiz 10 yıllık dönemde, misyonumuz doğrultusunda odaklandığımız alanlarla aktif büyüklüğümüzü 5’e, özkaynağımızı 16’ya katladığımızı ve sektörümüzde ölçekten bağımsız olarak farklı, özel bir yer edindiğimizi memnuniyetle görüyoruz.”

Asıl misyon kâr değil sosyal sorumluluk
MERİÇ Uluşahin Anadolu’da yaygın bankacılık anlayışıyla yürüttükleri faaliyetlerin temelinde yatan misyonu şöyle özetledi: “Günümüzün sosyo-ekonomik konjonktürü, misyonumuzu ve stratejilerimizi çok daha anlamlı kılıyor. Günümüzde bankacılığın misyonu sadece kar etmek değil, kurumsal sorumluluk anlayışını iş süreçlerine uygulayarak ve tüm paydaşlara değer katarak büyümektir. Bunu sağlamanın olmazsa olmaz koşulu da sahaya yakın olarak yerel ihtiyaçları gözetmek ve tabana yaygın bankacılık yapmaktır.”

Yerele yakın yapımız rekabette avantaj
ŞEKERBANK’ın köklü, yerele yakın yapısı ve odaklı bankacılık bilgi birikimi ile mevcut konjonktürde çok büyük rekabet avantajlarının bulunduğunun farkında olduklarını kaydeden Meriç Uluşahin, şunları anlattı: “Faaliyetlerimizi bu doğrultuda sürdürüp sektörümüzde farklılaşarak, ölçeksel büyüklükten bağımsız olarak edindiğimiz farklı ve özel konumu pekiştirmeye devam edeceğiz. Üretimi desteklemek, enerji verimliliğinin finansmanını uygun koşullarda sağlamak, tasarrufa özendirmek ve hem kaynak hem de plasman tarafında bankacılık hizmetlerine ulaşan tabanı genişletmek, böylece toplumsal kalkınmaya hizmet etmek, önümüzdeki dönem temel çalışma alanlarımız olacak.”

20 bin esnaf ve çiftçiye mikro kredi verdik
ŞEKERBANK’ın portföyünün yarısını esnaf, çiftçi ve KOBİ müşterilerine ayıran bir banka olduğunu söyleyen Meriç Uluşahin, “Bir yandan uzun vadeli alternatif fon kaynaklarının geliştirilmesi yönündeki çalışmalarımıza, diğer yandan tabana yaygın bir plasman politikası ile üretimi desteklemeye devam ediyoruz. Türkiye’de ilk kez sadece Bankamızca uygulanan nakit akışına dayalı kredilendirme yöntemi kapsamında çiftçinin, mikro işletmelerin ve esnafın finansmanı için uluslararası kurumlarla işbirliği içindeyiz. Standart kredilendirme süreçleriyle banka kredilerine ulaşmakta zorluk çeken bu segment için uyguladığımız alternatif kredilendirme süreci Türkiye’de tek olma özelliği taşıyor. Sadece finansman sağlayarak değil, danışmanlık ve eğitim bütçesi ayırarak çalışanlarımızı da bu özel kredilendirme sürecine ilişkin eğitiyoruz. Daha çok kişinin bankacılıkla tanışmasıyla üretimin, kişi başına düşen gelirin, tasarrufun artmasını, yani toplumsal kalkınmayı desteklemeyi hedefliyoruz. Bugüne kadar bu kapsamda 20 bin esnaf, çiftçi ve mikro işletmeyi ilk kez bankacılıkla tanıştırdık.“

İstanbul finans merkezi projesi sektörün büyümesinde kilit
İSTANBUL finans merkezi projesinin, finansal sektörün karşılaştırmalı üstünlüklerinin korunarak büyümesi açısından son derece önemli olduğunu vurgulayan Meriç Uluşahin görüşlerini şöyle aktardı: “Sektörümüzün de ülkemizin sürdürülebilir büyümesinde üretimi, reel sektör yatırımlarını desteklemesi oldukça önemlidir. Bu doğrultuda, konjonktürün getirdiği fırsatların değerlendirilmesi finansal sistemin misyonunun iyi şekilde algılanarak buna uygun bir vizyon oluşturulmasına bağlıdır. Bu anlamda, İstanbul Finans Merkezi projesi çok iyi değerlendirmelidir. Zor bir küresel kriz sürecinde pozitif ayrışan ve bugün küresel sermaye için en güvenli adreslerin başında gelen Türkiye’de finans sektörüne yeni oyuncuların, sermayedarların girişinin sağlanması olumlu gelişmelerdir. Sadece yabancı sermayenin değil, yerli sermayenin de bankacılık sektörüne ilgi duyması, bölgesinde önemli bir güç olarak konumlanan Türkiye’nin kendi iç dinamiklerine dayanan bir büyüme sağlaması açısından önemlidir. Her gün daha da büyüyen ve önümüzdeki 10 yılda milli gelirin yüzde 150’si oranlarına ulaşabilecek finans sektörünün ise reel sektör ile el ele, işbirliği içinde büyümesi hem ülkemizin sürdürülebilir büyümesi hem de İstanbul Finans Merkezi projesi kapsamında önem taşımaktadır.”

1958’den beri birlik içinde
TÜRKİYE Bankalar Birliği (TBB) 1958 yılında, Bankacılık Kanunu’nun 79’uncu maddesi hükümlerine göre kuruldu. Serbest piyasa ekonomisi ve tam rekabet ilkeleri çerçevesinde, bankacılık düzenleme ilke ve kuralları doğrultusunda bankaların hak ve menfaatlerini savunmak, bankacılık sisteminin büyümesi, sağlıklı olarak çalışması ve bankacılık mesleğinin gelişmesi, rekabet gücünün artırılması amacıyla çalışmalar yapmak, rekabetçi bir ortamın yaratılması ve haksız rekabetin önlenmesi için gerekli kararları almak/alınmasını sağlamak, uygulamak ve uygulanmasını talep etmeyi amaçlar.
Birliğin görevleri özetle şöyle:
*Türk bankacılık sisteminin ve mesleğinin geliştirilmesine yönelik politikalar oluşturmak, kararlar almak,
*Üyelerinin uyması gerekli meslek ilkeleri ve standartlarını Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun uygun görüşünü alarak belirlemek,
*Meslek ilkelerini belirlemek suretiyle üyelerin birlik ve mesleğin gerektirdiği vakar ve disiplin içinde ekonominin ihtiyaçlarına uygun olarak çalışmalarını sağlamak,
*Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun uygun görüşünü almak suretiyle etik ilkeleri belirlemek,
*İlgili mevzuat uyarınca alınan kararlar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından alınması istenilen tedbirlerin uygulanmasını takip etmek,
*Üyeleri arasında haksız rekabeti önlemek ve rekabetçi ortamın korunması amacıyla her türlü tedbiri almak ve uygulamak,
*Müşteri haklarına dair hükümlerde öngörülen sözleşmelerin şekil ve içeriklerine ilişkin usûl ve esaslar ile tip sözleşmelerin uygulanacağı işlemleri Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun uygun görüşünü alarak belirlemek,
*Yurt içinde ve yurt dışında bankacılığı temsil etmek, tanıtmak ve bu konuda kamuoyunu aydınlatmak için çalışmalarda bulunmak,
*Ekonomi, mali sektör ve bankacılık sistemindeki yurt içi ve yurt dışı gelişmeleri izleyerek toplayacağı bilgileri üyelerine ve ilgililere ulaştırmak,
*Bankalararası ilişkilerde mesleki dayanışmayı güçlendirecek kararlar almak,
*Banka ve bankacılıkla ilgili olan konularda resmi makam ve kuruluşlara genel anlamda görüş bildirmek,
*Ulusal tasarrufun teşviki için gerekli çalışmaları yapmak ve yetkili mercilere önerilerde bulunmak,
*Üyeler ile bireysel müşterileri arasındaki ihtilafların değerlendirilmesi ve çözüme kavuşturulmasını temin etmek üzere Birlikçe hazırlanan ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından onaylanan usûl ve esaslar dahilinde hakem heyeti oluşturmak,
*Kurum ile işbirliği yapmak suretiyle bankalar arasında ortak projelere ilişkin işbirliğini temin etmek,
*Gizlilik niteliği taşımayan banka istatistiklerini toplamak ve kamuoyuna duyurmak,
*Bankacılık konusundaki mevzuatı izlemek ve bu alandaki düzenlemeleri üye bankalara duyurmak,
*İlgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bankaların, müşterilere sundukları hizmetler karşılığında tahsil edecekleri komisyon, ücret ve masrafların, açtıkları krediler ve bunlarla ilgili diğer işlemler için uygulayacakları kredi faiz oranları, komisyon ve ücretler ile mudilerine ödeyecekleri mevduat faizlerinin azami oran ve sınırlarının tespitine ilişkin olarak üye bankalara yönelik tavsiye kararları almak,
*Üyelerin ilan ve reklamlarında uyacakları esas ve şartları tür, şekil, nitelik ve miktarları itibarıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun uygun görüşünü alarak tespit etmek,
*TBB’nin aldığı karar ve tedbirlerin uygulanmasını takip etmek, bunlara zamanında ve tam olarak uymayan üyeler hakkında idari para cezası kararı vermek,

40 bini aşkın bebek TBB’yle hayata tutundu
TBB, tıbbi destek ve sosyal yardım programı olan “Çok Yaşa Bebek” kampanyasını, bebeklere tam ve yeterli tıbbi müdahale sunulmasına katkı sağlamak için 2003 yılında hayata geçirdi. Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Derneği, Türk Pediatri Kurumu ve Hacettepe Üniversitesi’nden uzmanlarca oluşturulan Danışma Kurulu işbirliğinde sürdürülen program kapsamında bugüne kadar Türkiye’nin 66 ilindeki 134 hastaneye bağışta bulunuldu. Hastanelerin yenidoğan ve çocuk bölümlerine 10 yılda bağışlanan 1034 cihazla bugün yaklaşık 40.000’i aşkın bebek hayat”a tutunuyor. Çeşitli dönemlerde eğitim programlarıyla da zenginleştirilen kampanya, her yıl yeni il ve hastanelere yapılan yardımlarla genişliyor. www.cokyasabebek.org web sitesi, kampanyaya ilişkin detaylı bilgi sunarken, sağlık profesyonellerine, görev yaptıkları kurumun cihaz ihtiyaçlarını Türkiye Bankalar Birliği’ne bildirme olanağı sağlıyor.

Türkiye ile birlikte büyüdük
TÜRKİYE ile birlikte büyüdüklerini söyleyen TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, “2013 yılının ilk yarısında krediler toplamımız 34 milyar TL’yi aştı. Toplam aktiflerin yüzde 68’ini oluşturan kredilerin içinde ekonominin lokomotifi KOBİ’lere kullandırdığımız kredilerin payı ise yüzde 46 oldu. Yine aynı dönemde toplam mevduatımızı yüzde 10 artırarak 31.6 milyar TL’ye çıkardık” dedi.

EKONOMİ için katma değer üreterek toplumun her bir bireyinin refah seviyesini yükseltmenin Türk Ekonomi Bankası’nın (TEB) temel amacı olduğunu söyleyen TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, “Bu alanda iz bırakan birçok projeye imza atarak Türkiye ile birlikte büyüdük, büyümeye de devam ediyoruz.” TEB’in de ülke kalkınmasında büyük rol oynayan bankacılık gibi önemli bir sektörün parçası olarak ekonomiye destek verdiğini belirten Leblebici, “2013 yılının ilk yarısında krediler toplamımız 34 milyar TL’yi aştı. Toplam aktiflerin yüzde 68’ini oluşturan kredilerin içinde ekonominin lokomotifi KOBİ’lere kullandırdığımız kredilerin payı ise yüzde 46 oldu. Yine aynı dönemde toplam mevduatımızı yüzde 10 artırarak 31.6 milyar TL’ye çıkardık” dedi.

TEB AİLE AKADEMİSİNİ KURDU
Sorumlu bankacılık anlayışı çatısı altında bireysel bankacılıkta finansal okuryazarlığı artırmak için TEB Aile Akademisi ile toplumun çekirdeği ailelere; “KOBİ’lerin Danışman Bankası” anlayışıyla hareket ederek de ekonominin kalbi KOBİ ile odaklandıklarını kaydeden Leblebici şunları anlattı: ”8 yıl önce KOBİ Bankacılığı’na adım atarken, “KOBİ’lerimizi büyüterek biz de büyüyeceğiz” dedik ve “KOBİ’lerin Danışman Bankası olma” hedefi ile yola çıktık. KOBİ’lerin büyümesinin önündeki en büyük sıkıntının elde ettiği finansmanı doğru kullanamaması olduğu gerçeğinden hareket ettik ve “KOBİ’ler bilgiye ulaşamıyorsa her kanaldan bilgiyi biz onlara ücretsiz ulaştıralım” istedik. TEB KOBİ Akademi, TEB KOBİ TV, TEB KOBİ Danışmanları, Gelecek Stratejileri Konferansı bu anlayışın ürünleri olarak ortaya çıktı.”

KOBİLER İÇİN ÜLKE ÜLKE GEZİYOR
Bugün gelinen noktada TEB olarak KOBİ Bankacılığı’nda uluslararası düzeyde ne kadar ileride olduğunun görüldüğüne işaret eden Leblebici, şöyle konuştu: “Nitekim Dünya Bankası’nın bir kuruluşu olan IFC yayınladığı raporunda “TEB, Türkiye’de sadece finansal olmayan hizmetlerin standardını belirleyen değil, ayrıca diğer ülkelerdeki bankalar için en ileri model olarak hizmet vermeye devam eden lider Türk bankası olarak mevcut konumuna katkı sağlamayı amaçlamaktadır” deniliyor. Bu görüşe paralel olarak IFC’nin daveti ile ülke ülke geziyor, seminerlere katılıp KOBİ Bankacılığı yaklaşımımızı tüm dünyaya anlatıyoruz.”

Krediler 19 kat büyüdü
TÜRK bankacılık sisteminin özellikle 2002 yılı sonrasında tasarrufların artırılması ve birikimlerin yatırıma dönüşmesinde önemli bir rol üstlendiğine dikkat çeken Ümit Leblebici şunları söyledi: “2002 yıl sonu itibariyle 138 milyar TL olan toplam mevduat hacmi 2013 Temmuz ayı itibariyle 6.3 katına ulaşarak 871 milyar TL seviyesine yükseldi. Bu sayede, aynı dönemde toplam kredi hacmi 19 katına çıkarak 947 milyar liraya ulaştı. Kredi hacmindeki yüksek artış, bankacılık sisteminin büyümeyi desteklemek konusunda ne kadar iştahlı olduğunun en büyük göstergesidir. Türk bankacılık sistemi, 2002 yılında bilançosunun yüzde 23’ünü kredilere ayırırken günümüzde bu oran yüzde 60’ı aştı. Bankacılık sistemimiz yüksek sermaye yeterliliği ile önümüzdeki dönemde de büyümenin finansmanında etkin bir rol oynamaya devam edecek.”

100 kişiyi finansal okur-yazar yapacak
KOBİ Bankacılığı’ndaki Danışman Banka anlayışının bir benzerini Aile Akademisi ile bireysel bankacılık alanına taşıdıklarını vurgulayan Ümit Leblebici, şu bilgileri verdi: “KOBİ’lerin finansal konulardaki bilgi açığının benzer şekilde bireylerin günlük hayatlarında da olduğunu gördük. Finansal okuryazarlık oranının düşük olduğu toplumlarda tüketicilerin, finansal refahlarını sağlayabilmek için daha fazla risk alarak hem kendilerini hem de toplumun genelini olumsuz etkilediği bir gerçek. Bu gerçekten yola çıkarak, geçtiğimiz yıl TEB Aile Akademisi’ni hayata geçirdik. Şubelerimizde, çalışanlarımızla müşterimiz olsun olmasın herkese finansal ürünlerin anlamları ve doğru kullanımlarıyla ilgili eğitimler vermeye başladık. Bireyler dışında şirket ve kamu kuruluşlarından da talep gelince TEB Aile Akademisi eğitimlerini şubelerimizin dışında da vermeye başladık; davet aldığımız kuruluşlara giderek çalışanlarına eğitimler verdik. Bu talebe yanıt verebilmek için Ankara’da TEB Aile Akademisi Evi de açtık. İlk yıl için kendimize 20 bin kişiye ulaşma hedefi koymuştuk, bugün birinci yılında 50 bin kişiyi geçmiş bulunuyor. Hedefimiz 2014’e kadar bu rakamı ikiye katlayarak 100 bin kişiyi finansal okuryazar yapmak.”

Avrupa’nın en hızlı büyüyeni
GÜÇLÜ bankacılık sisteminin güçlü ekonomiye işaret ettiğine değinen Ümit Leblebici şöyle devam etti: “Yılın ikinci çeyreğinde Avrupa’nın en hızlı büyümesini gerçekleştirerek atağa geçen ve tüm Avrupa’yı geride bırakan Türkiye’de bankacılık sektörünün de büyümesini sürdürdüğünü görüyoruz. Aynı dönemde bankacılık sektörüne baktığımızda; kredi toplamının, yılın ilk çeyreğinde sergilediği yüzde 4.9’luk artışın ardından, ağırlıklı olarak kurumsal ve ticari kredilerdeki artışın da etkisi ile yılın ikinci çeyreğinde ivmelenerek yüzde 10.5 artış gösterdiğini ve Haziran 2013 itibarıyla 921.2 milyar lira seviyesine ulaştığını görüyoruz. Aktif toplamı ise, bu dönemde yüzde 11.5 artarak 1 trilyon 528 milyar liraya çıktı. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 4.2 büyüyen sektörün büyüme hızı, ikinci çeyrekte yüzde 7 ile devam etti.”

Avrupalı rakiplerin önündeyiz
BİRÇOK alanda özellikle hizmet kalitesinde Türk Bankacılık Sistemi’nin Avrupa’daki rakiplerinin önünde olduğunu kaydeden Ümit Leblebici, şöyle konuştu: “Altyapı ve sermaye açısından güçlü olan ve yüksek hizmet kalitesi sunan Türk bankalarının artık tecrübelerini yurtdışına aktarabilecek ve uluslararası arenada rekabet edebilecek konumda olduklarını görüyoruz. Türk bankalarının özellikle son yıllarda sergilediği yüksek büyüme oranları ve sağlam sermaye yapıları, uluslararası alanda da etkilerinin artmasını sağlıyor. Türk bankaları son dönemde yoğun bir şekilde yakın coğrafyadaki pazarları ve olası fırsatları değerlendirmek için çalışıyor.”

Kosova’yı taksitli kartla tanıştırdık
TEB olarak, bankacılık sektöründeki 86 yıllık deneyimi ve yenilikçi yaklaşımı ihraç ederek, Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmek amacıyla 6 yıldan bu yana Kosova’da çalıştıklarını kaydeden Ümit Leblebici, yurtdışı faaliyetlerini şöyle anlattı: “TEB Grubu’nun 2008 yılından bu yana Kosova’da faaliyet gösteren iştiraki TEB, Kosova’yı taksitli kredi kartı ile tanıştıran ilk banka olma özelliğini taşırken, kredi büyüklüğüne göre pazarın üç büyük oyuncusundan biri konumunda yer alıyor. 2013’ün ilk yarısında toplam kredi büyüklüğünde yüzde 12 büyüme kaydeden ve kredi kartı pazarının yüzde 70’ini yöneterek bu alanda lider olan TEB, Kosova’da modern bankacılık sektörünü şekillendiren öncü oyunculardan biri konumunda.” Leblebici, TEB Kosova’nın, kuruluşundan itibaren sergilediği güçlü finansal performansı ve başarılı bankacılık faaliyetleri dolayısıyla, dünyanın önde gelen finans yayın grubu Euromoney tarafından düzenlenen “2013 Mükemmellik Ödülleri”nde ‘Kosova’nın En İyi Bankası’ seçildiğini belirterek, “Aldığımız bu ödül, sergilediğimiz güçlü finansal performansımızın uluslararası ölçekte takdir edildiğinin ve ülkemizi yurtdışında en iyi şekilde temsil ettiğimizin bir göstergesi” dedi.

Ekonomik değer için gerçekçi modeller
KAYNAKLARININ büyük bölümünü reel sektöre aktaran Türkiye’nin önde gelen katılım bankalarından biri olduklarını kaydeden Türkiye Finan Genel Müdürü Derya Gürerk, “Ülke kalkınması için ekonomik değer ve sosyal değer üretmek konusunda gerçekçi finansal modeller geliştiriyoruz. 2013 yılının ilk yarısında finansal kiralama dahil kullandırdığımız nakdi kredilerin toplam aktiflerimiz içindeki payı yüzde 74 iken sektörde bu oran yüzde 62’dir” dedi.
TÜRKİYE Finans’ın ülke kalkınması için ekonomik değer ve sosyal değer üretmek konusunda gerçekçi finansal modeller geliştirdiklerine belirten Türkiye Finans Genel Müdürü Derya Gürerk, “Türkiye’nin öncü katılım bankalarından biriyiz. Ülke ekonomisi için kaynaklarımızın büyük bir kısmını reel sektör yatırımlarının finansmanına tahsis ediyoruz” dedi. 2013 yılının ilk yarısında finansal kiralama dahil kullandırdığımız nakdi kredilerin toplam aktiflerimiz içindeki payı yüzde 74 iken sektörde bu oran yüzde 62’dir” diye konuştu.

245 ŞUBE 4 BİN ÇALIŞAN
Türkiye Finans olarak, katılım bankacılığı sektörüne yenilikçi ürün ve hizmetler kazandırmak amacıyla faaliyetlerini sürdürdüklerini söyleyen Gürerk şunları kaydetti: “Bu doğrultuda teknolojik altyapımızı, iş süreçlerimizi ve hizmet yaklaşımımızı geliştirmek amacıyla yatırımlarımıza devam ediyoruz. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında 4000’e yakın çalışanımız, 245 şubemiz ve mobil bankacılık, ATM ve internet gibi alternatif dağıtım kanallarımızla ticari/kurumsal bankacılık, girişimci bankacılık ve bireysel bankacılık segmentlerinde geniş bir müşteri kitlesine yenilikçi ve katma değeri yüksek ürün, hizmet ve çözümler sunuyoruz.”

1.5 TRİLYON TL’Yİ AŞTI
Türk bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Gürerk şöyle konuştu: “BDDK verilerine göre bankacılık sektöründe Haziran 2013 itibarıyla 32 mevduat, 13 kalkınma ve yatırım, 4 katılım bankası olmak üzere toplam 49 banka bulunmaktadır. Yaklasik 11 bin 500 şubede, 205 binden fazla personel istihdam ediliyor. Bankacılık sektörünün aktif toplamı 2013 yılının ilk yarısında yüzde 11.5 artarak 1 trilyon 528 milyar TL seviyesine ulaştı. 2012 yılı ortasından itibaren ekonomideki olumlu gelişmelere paralel kredi büyümesi, Merkez Bankası’nın piyasalardaki likiditeyi artırıcı ve fonlama maliyetlerini düşürücü yaklaşımı, Türkiye’ye yönelik risk algılarının iyileşmesi, sermaye girişlerinin hızlanması ve ekonomik büyüme potansiyelinin güçlenmesi sonucunda yılın son çeyreğinde ivme kazandı.”

EKONOMİDEKİ HAREKETLİLİĞE KATKI
2013 yılında da kredi notu artışı ve makro ekonomik konjonktürdeki olumlu havanın etkisi ile bu ivmenin devam ettiğine vurgu yapan Gürerk, “Mayıs ayı sonundan itibaren ise başta küresel belirsizliklerin yarattığı sermaye akımlarındaki hareketliliğe bağlı olarak Türk Lirası’nda değer kaybı ve finansal piyasalarda dalgalanmalar yaşanıyor. Ancak bu gelişmelerin sektörün aktif yapısında olumsuz bir etki yaratmadığı, başta kredi ve zorunlu karşılık hesaplarındaki artışın etkisiyle yılın ilk çeyreğinde yüzde 4.2 büyüyen bankacılık sektörünün büyüme hızının ikinci çeyrekte yüzde 7 ile devam ettiği görüldü. Bu durum, ülkemizdeki bankaların kredi stoğunun artması, dolayısıyla da yatırımların artması, bankacılık sisteminin ekonomideki hareketliliği artırarak ülke kalkınmasına katkıda bulunduğunu gösteiyor.”

En yüksek tutarlı sukuk
TÜRKİYE Finans olarak biz de bu yılın ilk yarısında Türkiye Hazinesi’nden sonra 500 milyon dolar ile en yüksek tutarlı sukuk ihracını gerçekleştirdiklerini belirten Derya Gürerk, “Bu yıl 1 ay gibi kısa bir zamanda murabaha sendikasyonu için talep toplamayı başardık ve piyasaya çıktığımız rakamın 2 katı murabaha sendikasyonu topladık. 500 milyon dolar gerçekleşen sendikasyonumuz, bir kısmı 1 sene bir kısmı 2 sene vadeli olarak katılım bankacılığı sektörünün bugüne kadarki en yüksek tutarlı murabaha sendikasyonu olma özelliğini taşıyor.”

İstanbul finans merkezi olmayı hak ediyor
TÜRKİYE’nin 2023 yılında 10 büyük ekonomi arasına girme hedefine giden yolda önemli kilometre taşlarından biri olarak kuşkusuz İstanbul’un Finans Merkezi’ne dönüştürülmesi projesinin öne çıktığını söyleyen Derya Gürerk, şu değerlendirmeyi yaptı: “İstanbul’un coğrafi konumu küresel bir finans merkezi olmasında önemli bir katkı sağlayacak. Bunun yanı sıra İstanbul Finans Merkezi için öncelikle organizasyonel bir yapı oluşturmak ve yasal altyapıyı kurma sürecinin çok hızlı tamamlanması gerekiyor. İstanbul Finans Merkezi için düzenleyici ve yönlendirici bir çerçeve geliştirirken, fiziksel ve teknolojik altyapıyı geliştirip güçlendirmek gerekiyor. 2023 yılında 2 trilyon dolar milli gelire ve 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşabilmek için, gereken finansal kaynak ihtiyacının karşılanması ancak güçlü bir sermaye piyasasıyla mümkün olabilir. Yapılan reform çalışmalarının ve sıkı maliye politikalarının da desteğiyle, yabancı yatırımcı desteği sağlama ve sürdürülebilir büyümenin devamı için ülke içi kaynakların da harekete geçirilmesi gerekiyor. Tüm bunlara ek olarak İstanbul Finans Merkezi’nin hak ettiği uluslararası destek ve talebi görebilmesi için tanıtım ve imaj oluşturmanın yanı sıra insan kaynaklarını geliştirmek gibi konulara da odaklanmak öncelikler arasında bulunmalı.”

Ekonomik faaliyetin sermayesi bankalardan
FİNANS sektörünün yaklaşık yüzde 90’ınını oluşturan bankacılık sektörü finansal aracılık süreci ve tasarrufların artırılması açısından ekonominin en önemli unsurları arasında yer aldığını vurgulayan Derya Gürerk, görüşlerini şöyle aktardı: “Bankacılık sektörü ekonomide kaynak aktarımına aracılık eden finansal sistemin önemli bir parçasıdır. Ticari faaliyetleri sermayelendiren bankacılık sektörünün sürdürülebilir finans çözümleri sunarak ülkenin kalkınmasına katkı sağlaması gerekiyor. Finansal faaliyetlere aracılık eden, üretim ve yatırıma kaynak sağlayan, sermaye birikimine olanak tanıyan bankacılık sektörü aynı zamanda tasarrufları değerlendirerek geliri artırmaktadır. Dolayısıyla bankacılık sektörü ülke ekonomisinin sürdürülebilir büyümesine katkı sağladığı için büyük önem taşıyor.”

Yatırımı teşvik ediyor
BANKACILIK sektörünün en önemli ödevlerinden birinin, sermayenin dağılımında rol alarak ekonominin devamlı yeniden yapılandırılması olduğuna dikkat çeken Derya Gürerk, şöyle konuştu: “Hızlı büyüme potansiyeli olan sektörlere kaynak sağlayarak sermaye ihtiyaçlarına destek olmak gerekir. Bunun için de farklı kredi ve finansman destek modelleri geliştiriliyor. Bankacılık sektörünün bir diğer görevi de, tasarrufları özendirerek ekonomiye kazandırmak ve ekonomik hareketliliğe katkı sağlamaktır. Bunun için de farklı ihtiyaçlara yönelik yenilikçi ürünler sunularak birey ve kurumlar yatırıma teşvik ediliyor.”

69 yıldır hizmette sınır yoktur diyoruz
TÜRKİYE’nin 4’üncü büyük özel bankası olarak 69 yıldır ‘hizmette sınır yoktur’ anlayışıyla hareket ettiklerni söyleyen Yapı Kredi Genel Müdürü Faik Açıkalın, “Türkiye geneline yayılmış şubelerimiz, 16 bini aşkın çalışan ve 6.5 milyonun üzerinde aktif müşterimizle ekonomik büyümeye katkılarımızı artırmaya devam ediyoruz” dedi.

TÜRKİYE’nin en büyük ticari gruplarından Koç Holding ile Avrupa’nın en büyük bankacılık gruplarından UniCredit’in eşit paylarla hissedarı olduğu Yapı Kredi’nin Eylül ayı itibarıyla 16 bini aşkın çalışanı, 6.5 milyonun üzerinde aktif müşterisi ve Türkiye geneline yayılmış şubleriyle Türkiye’nin dördüncü büyük özel bankası konumunda olduğunu söyleyen Yapı Kredi CEO’su Faik Açıkalın, Yapı Kredi’nin, 1944 yılında Kazım Taşkent tarafından Türkiye’nin ilk özel sermayeli bankası olma sıfatıyla ‘Hizmette Sınır Yoktur’ felsefesiyle kurulduklarını hatırlattı. Tam 69 yıldır ilklerle anılan bankamız, müşteri odaklı bir strateji ve segment bazlı hizmet modeliyle tüm bankacılık hizmetlerini kapsayan geniş bir alanda müşterilerinin ihtiyaçlarını karşıladıklarını söyleyen Açıkalın, “937 şube ve 2 bin 900’a yakın ATM’den oluşan fiziki hizmet ağına ek olarak müşterilerine zengin hizmet içerikleriyle internet ve telefon bankacılığı uygulamaları da sunuyor” dedi.

İLKLERE İMZA ATTIK
Yurtdışında ise, Azerbaycan (Bakü), Rusya (Moskova) ve Hollanda’da (Amsterdam) olmak üzere üç ayrı ülkede bankalarının bulunduğunu söyleyen Açıkalın şöyle konuştu: “Bunun yanı sıra ana ortaklarımızdan Avrupa’nın en sağlam bankacılık gruplarından UniCredit’in faaliyet gösterdiği 22 ülkede tüm müşterilerimize bankacılık hizmetleri sunuyoruz.
Kurulduğumuz günden bu yana Türk bankacılığını değiştiren ürün ve hizmetlerle hep öncü konumumuzla müşterilerimizi ilklerle tanıştırdık. İlk hamiline vadeli mevduat sistemi, ilk bireysel bankacılık sistemi, ilk kredi kartı, engellilere özel ilk Engelsiz Bankacılık Programı, ilk tüketici ve otomobil kredisi, bankacılıkta ilk bilgisayar kullanımı, ilk online bankacılık, ilk teleborsa uygulaması, ilk POS ve kullanımı kolay mobil bankacılık uygulamaları çalışmalarının altında hep Yapı Kredi imzası var.”

13.3 MİLYON KREDİ KARTI
Yapı Kredi olarak sadece ilklerle değil lider oldukları alanlarla da sektöre öncülük ettiklerini vurgulayan Açıkalın şunları kaydetti: “Çalışmalarımızın sonuçlarını pazar paylarına baktığımızda somut olarak görüyoruz. Kredi kartları alanındaki liderliğimizin yanı sıra leasing ve faktoring alanlarında da pazar lideri konumunda bulunuyoruz.
Haziran 2013 sonuçlarına göre son bir yılda kredi kartları alacak bakiyesinde sektörün üzerinde büyüdük ve liderliğimizi perçinledik. World markalı kart sayımız lisans anlaşmaları dahil 13.3 milyona ulaştı. 2013 yılı 2. çeyrek sonuçlarına göre kredi kartı cirosunda da, üye işyeri cirosunda da pazar payımızla yine lideriz. Yapı Kredi Leasing de 2013 yılında yine sektör liderliğini sürdürüyor. Yapı Kredi Leasing, 2013 yılı içinde yapılan yeni işlem hacminin yaklaşık yüzde 17’sini gerçekleştirdi. 2013 yılını 1 milyar doların üstünde yeni işlem hacmi hedefiyle sektör lideri olarak tamamlamayı planlıyor. Bu başarının arkasında Yapı Kredi Leasing’in uzun yıllardır sunduğu portföyü, leasing bilgi ve birikimine sahip insan kaynağı, sağlam sermaye yapısı ve güçlü, güvenilir ortaklarının desteği bulunuyor.”

Faktoring’de 7.5 milyar TL ciro
YAPIKREDİ Faktoring’in 2001 yılından bu yana aralıksız olarak 12 yıldır sektör lideri konumunda olduğunu hatırlatan Faik Açıkalın, “Yapıkredi Faktoring’in 2013’ün ilk altı ayında cirosu 7.5 milyar TL olarak gerçekleşti. Yurtiçi faktoring işlemlerinde yüzde 15.8, ihracat faktoring işlemlerinde ise yüzde 29.6 pazar payına sahibiz. Toplam faktoring işlem hacmindeki pazar payımız ise yüzde 18 seviyesinde. Bu rakamlardan da görüleceği gibi sektörde halen lider konumdayız. Liderlik konumumuz 12 yıldır değişmedi. 2013’ün ilk yarısı itibarıyla Faktoring Derneği tarafından açıklanan toplam ciro verilerine göre liderlik unvanını taşımaya devam ediyoruz” dedi.

Anlayışımız ‘az laf çok iş’
BİREYSEL ve KOBİ bankacılığının önem verdikleri alanların başında geldiğini söyleyen Faik Açıkalın, ”Özel bankacılık, kurumsal ve ticari bankacılıktaki öncü konumumuzda da “az laf, çok iş” anlayışımızla müşterilerimizin sesine kulak vererek, ihtiyaçlarına yönelik çözümler ve danışmanlıklar sunmaya devam ediyoruz” dedi.

Sosyal sorumlulukta standarları belirledi
TÜRKİYE’nin ilk özel sermayeli bankası olarak, tam 69 yıldır sektörde ilklerle yazılıp, ilklerle anılmaktan gruru duyduklarını kaydeden Faik Açıkalın, “Yapı Kredi olarak yenilikçi yaklaşımımız bankacılık alanındaki başarılarımızın yanında, sosyal sorumluluğa verdiğimiz önem ve kültür-sanat alanındaki yatırımlarımızla, sektörde standartların da belirleyicileri arasında” diye konuştu.

Akıllı büyümek için ‘4D’ planı
YAPIKREDİ’nin ‘Akıllı Büyüme’ stratejisi kapsamında müşteri odaklı yaklaşımımızdan yola çıkarak geçtiğimiz yıl 4D planını hayata geçirdiklerini söyleyen Faik Açıkalın şunları anlattı: “Bu plan, doğru ürün ve hizmeti, doğru müşteriye, doğru fiyata, doğru kanaldan satmaya odaklanıyor. Planımızın ana fikrinde “az laf ederek çok iş yapmak” ve her müşterinin kendi ihtiyacına yönelik çözümleri, hizmetleri sunmak yatıyor. Bu da bize sektörde müşterilerimiz nezdinde yarattığımız memnuniyet sayesinde avantaj sağlıyor.”

Teknolojiyle tüketiciye fayda sağlıyoruz
BANKACILIĞIN tüketiciye teknoloji - alt yapı gelişimiyle de sürekli inovatif ve yeni faydalar sunmaya açık bir alan olduğunu dile getiren Faik Açıkalın, şöyle konuştu: “Çok yakın bir zamanda Türkiye’de ve sektörde yine bir ilke imza atarak kurumumuzun vitrini olarak gördüğümüz websitemizi zengin bir içerik ile yeniledik. Müşterilerin anında aradıkları hizmete ulaşmaları ve daha hızlı hizmet alabilmeleri için tasarlanan websitemizin arama temeli Google arama teknolojisine dayanıyor. Yapı Kredi olarak dünyadaki her türlü teknolojik gelişmeyi yakından takip ediyoruz. Müşterilerimizin deneyimlerini en üst düzeye çıkartarak bu alanda yenilikçi uygulamalarımız ile farklılıklar yaratmayı ilke edindik. Bu anlamda müşterilerimize alternatif dağıtım kanallarını daha fazla kullanmaları konusunda yardımcı olmaya odaklanarak hizmet kalitemizi sürekli artırıyor, sektördeki ilklerimize bu alanda da devam ediyoruz.”

Türk bankaları dünyanın dikkatini çekiyor
TÜRK bankacılık sektörünün bugün tüm dünyanın dikkatini çeken ilerlemeler kaydettiğini söyleyen Faik Açıkalın, şunları söyledi: “Türk bankacılık sektörünün oyuncuları, dünyada yaşanan teknolojik ve ekonomik gelişmelere hızla adapte oluyor. Hatta yurt dışına da örnek olacak çalışmalar gerçekleştiriyor. Yapı Kredi olarak Türkiye’de ilk kredi kartını hizmete sunan banka olarak kredi kartları alanındaki başarımızı buna bir örnek olarak verebiliriz. İlk günden itibaren bu alanda hem tüketici hem de işyeri için kazan-kazan bir sistem oluşturarak, bugün gelişmiş ekonomilerin dahi örnek almaya çalıştığı bir platform yarattık.”

Bireyselde Unicredit’e örnek oluyoruz
AVRUPALI bankaların Türk, Türk bankalarının da Avrupalı bankalardan belli konuları öğrendiklerini söyleyen Faik Açıkalın, şunları dile getirdi: “Onların bizden, bizim onlardan öğrendiğimiz, kendimizi geliştirdiğimiz pekçok alan var. Ancak Yapı Kredi’nin perakende odaklı bir banka olması kredi kartları ve pekçok alanda Avrupa’nın en büyük bankacılık gruplarına, ana hissedarımız UniCredit’e bile örnek teşkil ediyor. Alternatif dağıtım kanallarındaki gücümüz de UniCredit’in diğer ülkelerdeki iştiraklerinin gelişimini destekleyecek nitelikte. UniCredit, özellikle çağrı merkezi ve internet bankacılığı kanalıyla yapılan satışlardaki performansımız nedeniyle Yapı Kredi’yi örnek alıyor. Tüm bunların yanı sıra ayrıca World’ü de bünyesindeki en yetkin merkez (“competence center”) olarak görüyor ve bu nedenle Türkiye dışındaki ülkelerdeki bankacılık operasyonlarında Yapı Kredi modelinden faydalanıyor. Tüm bunlar da bizi sektörde fark yaratan bir yerde olduğumuzu görmemizi sağlıyor.”

Kayıtdışı ile mücadeleye katkı
EKONOMİK büyüme ve kalkınma sürecinin, yurtiçi ve yurtdışı kaynakların kullanılmasıyla finanse edilebildiğine değinen Faik Açıkalın, bankacılık sektörünün büyümeyle ilişkisini şöyle anlattı: “Kalkınma için yalnızca finansman sağlanması yeterli olmayıp, finansal kaynakların etkin kullanımına yönelik mekanizmaların oluşturulması da önem taşıyor. Bankalar, girişimcilerin yerli ve yabancı fon kaynaklarına etkin, ucuz, güvenli şekilde ulaşmasını sağlayarak çok önemli bir aracılık hizmeti veriyorlar. Bankalar bir yandan finansman ihtiyacı olan şirketleri desteklerken; diğer taraftan da şirket bilançolarının şeffaflığı ve doğruluğu, şirketlerin kurumsallaşması ve daha fazla şirketin kayıt içi ekonomiye kazandırılmasına katkı sağlayarak ülke ekonomisine hizmet ediyor. Ayrıca profesyonellerce yönetilen bankaların sürdürülebilir ve yüksek karlılıkları, her yıl ülke ekonomisine yüksek vergi geliri olarak katkı sağlıyor.
Bankaların makroekonomik açıdan bir diğer önemli işlevi de, mali sisteme çekilen fonların ekonomik kalkınmaya en yüksek katkıyı sağlayacak sektörlere ve altyapı projelerine yönlendirilmesi oluyor. Diğer taraftan ekonomide etkili bir para politikasının uygulanması, ülkenin dış ekonomik ilişkilerinin gelişmesi ve global finans piyasalarıyla entegre olması da, ancak gelişmiş bir bankacılık sektörü ile mümkün.”

İstanbul’un cazibesini daha da artıracak
İSTANBUL’un, finans merkezi olması ile birlikte hali hazırda yabancı profesyoneller için çekici olan şehirde yatırımların daha da çoğalacağını tahmin ettiğini söyleyen Faik Açıkalın, şunları söyledi: “Bu projenin ülkenin ekonomik düzeyini ve finans sektörünü doğrudan etkileyeceğini düşünmemizin yanı sıra, istihdam düzeyini ve GSYH’yı artırma potansiyelinin de yüksek olduğunu göz ardı edemeyiz. Türk bankacılık ve finans sektörü de son yıllarda edindiği tecrübeler sonrasında uluslararası düzeyde başarılarını ispat etmiş bulunuyor. Bu projenin olmazsa olmazları olarak kaliteli ve sürekli yenilenen altyapı hizmetleri, iş gücü, yetişmiş insan kaynağı, sanayi ve en önemlisi ekonomik istikrar ile iyi yetişmiş insan kaynağının en başta gelen unsurlar olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca toplumda finansal okuryazarlığın artmasının da büyük önemi olduğu kanaatindeyiz. Türkiye’nin ilk özel bankası Yapı Kredi olarak biz de, “Hizmette Sınır Yoktur “ anlayışımızla gerek ülkemizin, gerek İstanbul’un dünya finans merkezlerinden biri olma yolunda, sunduğumuz üstün bankacılık hizmetleri, bu alandaki tecrübemiz ve kaliteli insan kaynağımızla üzerimize düşen görevi yerine getiriyoruz. Hedeflediğimiz proje için çalışma gruplarında aktif rol alıyoruz. Bu önemli misyon ve vizyonda üzerimize düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmenin sorumluluğunu ve bilincini taşıyoruz.”

150 yıllık geçmişimizle Türkiye’nin en yaygın bankasıyız

Hedef ‘moral banka’ olmak

TÜRKİYE’nin 150 yıla dayanan geçmişiyle en köklü bankalarından biri olan Ziraat Bankası’nın Genel Müdürü Hüseyin Aydın,
“150. yılına ulaşan köklü geçmişinin getirdiği tecrübe ve birikimi ile öncelikli olarak ülkenin ‘Moral Bankası’ olmayı hedefliyoruz. Bankamız sektörün önemli bir oyuncusu olarak, bir büyüme ülkesi olan Türkiye’nin, ekonomisinin ihtiyaç duymakta olduğu finansal ürün ve hizmetleri sunmaya devam ediyor” dedi.

ZİRAAT Bankası’nın 150. yılına ulaşan köklü geçmişinin getirdiği tecrübe ve birikimi ile öncelikli olarak ülkenin “Moral Bankası” olmayı hedeflediğini söyleyen Genel Müdür Hüseyin Aydın, “Bankamız sektörün önemli bir oyuncusu olarak, bir büyüme ülkesi olan Türkiye’nin, ekonomisinin ihtiyaç duymakta olduğu finansal ürün ve hizmetleri sunmaya devam ediyor” dedi. Ziraat Bankası’nın ana misyonu olan tarımın bir endüstrisi olarak finansmanının yanı sıra tüm sektörlere ve müşterilerine en iyi hizmeti sunmak amacıyla çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Aydın, “Bu doğrultuda ‘Hep Birlikte Hedefe Doğru’ söylemiyle, müşteri ilişki yönetimine odaklı olarak ‘banka müşterisi’ kavramını ön plana çıkaran bir iş modeline geçiş sağladık” diye konuştu.

YENİ İŞ MODELİ İLE TASARRUF
Yeni iş modeli ile pazar payı ve iş hacmi alanlarında sahip olunan potansiyelin, sürdürülebilir bir şekilde artarak Banka performansına yansıtılmasının hedeflendiğini kaydeden Aydın, şunları anlattı: “Yeni iş modeli; rekabete müşterilerimiz adına cevap verebilmek ve onlara doğru değer önerilerini doğru zamanlama ve kanallar aracılığıyla yapma imkanı sunacak şekilde tasarlanıp uygulanıyor. Yeni yapılanmamızda şubelerimiz kurumsal, ticari, girişimci ve diğer şubeler olarak segmente edilerek doğru müşteri ilişki yönetimi hedefleniyor. Ayrıca şubelerimizdeki iş yoğunluğunun azaltılması ve hızlı bir şekilde yürütülmesi yoluyla işlem maliyetlerinin düşürülmesini amaçlıyoruz. Bu kapsamda, Bankamız bünyesinde Operasyon Merkezi oluşturularak zaman ve emek tasarrufu elde edildi. Böylece Bankamızın daha etkin bir müşteri ilişki yönetimi gerçekleştirmesi sağlandı.”

FİNANSAL AÇIDAN YENİDEN YAPILANMA
Ziraat Bankası’nın finansal açıdan da yeniden yapılanma sürecini sürdürdüğüne değinen Aydın şöyle devam etti: “ Daha dengeli ve özkaynaklarla uyumlu bir bilanço yapısına doğru geçiş sürecinden geçiyoruz. Kredilerin bilanço payının arttığı, reel sektöre desteğin sürdüğü bir aktif yapısı ile birlikte çeşitlendirilmiş ve derinleştirilmiş bir kaynak yapısı geliştiriliyor. Bu aşamada sektörün ve ülkenin sağlıklı ve verimli büyümesine katkı sağlamanın, sürdürülebilir karlılık ile desteklenen güçlü özkaynak yapısıyla mümkün olduğu düşünülüyor, optimal bilanço büyüklüğüyle çalışarak istikrarlı bir büyüme stratejisi benimseniyor.”

TARIMSAL FAALİYETLERİN FİNANSMANI
Yeni iş modeli ile ticari piyasalarda daha etkin bir yapıya geçmeyi hedeflediklerini vurgulayan Aydın, “Reel sektörün finansmanına odaklanılmış olup, yatırım ve proje finansman konularında organizasyon tamamlanmış ve Bankamız önemli projelerde yer almış bulunuyor. Tarımsal faaliyetlerin kredilendirilmesinde endüstriyel tarıma finansman sağlamak, tarımsal üretimi destekleyecek yatırımları finanse ederek bu alandaki faaliyetlerin verimli ve planlı bir şekilde artırılması bir başka hedefimiz. Yeni iş modelimiz, Bankamızın ana misyonları arasında yer alan tarımın etkin finansmanı ve desteklenmesi konusunda önemli kolaylıklar sağlıyor” şeklinde konuştu.

16 ülkede 82 noktadayız
ZİRAAT Bankası’nın Haziran 2013 itibarıyla dünyanın 16 ülkesindeki toplam 82 noktada faaliyet gösterdiğini belirten Hüseyin Aydın, “Yeni iş modelimiz ile Bankamız ürün ve hizmetlerinin yurtiçi ve yurtdışı şube ve iştiraklerimiz ile entegre şekilde sunulması hedefleniyor. Bankamız yurtdışı teşkilatında, o ülkede yaşanan gelişmeler çerçevesinde ortaya çıkan fırsatlara uygun olarak ana banka olan Ziraat Bankası’ndakine benzer yapılanma projeleri geliştirmektedir. Diğer yandan, Bankamıza ve ülkemize katkı sağlayacağı öngörülen yeni pazarlara açılım imkanları da değerlendirilmekte, Bankamızın iştirakleri ve geniş yurtdışı ağı ile uluslararası bir finans kuruluşu olma çalışmaları küresel bir oyuncu olma hedefiyle sürdürülmektedir.”

Finans merkezi için kurumlar ortak çalışıyor
İSTANBUL Finans Merkezi çalışmaları kapsamında, Ziraat Bankası’nın pazarlama ve kredi birimleri başta olmak üzere çoğu biriminin İstanbul’daki Maslak genel müdürlük merkezine taşındığını hatırlatan Hüseyin Aydın, şöyle konuştu: “Ataşehir’de kurulması planlanan Finans Merkezi’ndeki finans grup binalarının tamamlanmasının ardından Bankanın tüm birimleri İstanbul’da faaliyetlerini sürdürecek şekilde hazırlıklar tamamlandı. Bu aşamada özellikle yeni iş modelimizin odağında yer alan kredi ve pazarlama birimleri ile hazine, uluslararası bankacılık ve bilgi teknolojileri gibi birimler İstanbul’da faaliyetlerini sürdürür durumda. İstanbul Finans Merkezi çalışmaları birçok kurumun ortak çalışması ile devam eden bir süreç konumunda. Proje teknik çerçevesinin yanında sosyal yaşam boyutu ile önemli dönüşümler içeriyor.”

150. yılda 150 şube
ZİRAAT’in Türkiye’nin en yaygın bankası olduğunu kaydeden Hüseyin Aydın, “Bankamız istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ediyor. 150. Yılda 150 yeni şube açılması yönünde çalışmalarımız sürüyor. Türkiye’nin 400’ü aşkın noktasında sadece Ziraat Bankası şubeleri bulunuyor. Yeni iş modelimizle büyük metropollerde de iş imkanlarını daha çok yakalamayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Temel işlev kaynakların doğru kullanılması
BANKALARIN temel işlevini ‘kaynakların doğru kullanılması’ olarak tanımlayan Hüseyin Aydın, bankaların ülkenin finansal ve ekonomik alt yapısının en önemli unsurları arasında yer aldığını söyledi. Bankacılığın, özellikle de gelişmekte olan ve bizim gibi tasarrufun kıt kaynak olduğu ülkelerde ekonomik alt yapının etkin çalışmasını teminen görece daha önemli roller üstlenmeleri gerektiğini belirten Aydın şu değerlendirmeyi yaptı: “Ticari ve sınai faaliyetlerin sürdürülebilir olması, izlenmekte olan para ve mali politikalar çerçevesinde fonların kolay ulaşılır ve uygun maliyette olması, sunulan hizmet ve kredi-mevduat dışı diğer ürünlerin yaygınlaştırılması, finansal ürün ve hizmetlere o ülkenin büyüme politikası ile uyumlu kaliteli bir penetrasyon rasyosuna ulaşılması, o ülkede kurulu olan bankacılık sisteminin gelişmişliği ve etkinliği ile yakından ilgilidir. Son yıllarda yaşanan küresel sorunlarda bankacılık endüstrisinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bankacılık endüstrisi güçlü olan ülkeler sorunlardan daha az etkilenmişlerdir. Avrupa’da halen etkileri süren kamu borç yönetimi ve büyüme sorunlarında Avrupa bankacılık sektörünün aracılık fonksiyonunu tam olarak yerine getirememesi önemli etkenler arasında yer alıyor.”

Tasarruf açığı için itici güç
TÜRK bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı ve sürdürülebilir karlılık/verimlilik/kalite rasyoları ile küresel kriz sürecinde olumlu ayrıştığını kaydeden Hüseyin Aydın, bankacılığın bir büyüme ülkesi olan Türkiye ekonomisinin büyümesine katkılarını sürdürdüğüne işaret etti. Yapısal sorunlarından biri olarak genel tasarruf düzeyinin düşük olmasının Türkiye açısından bankaların önemini daha fazla artırdığına dikat çeken Aydın, şöyle konuştu: “Ülkemizde bankalar tasarruf düzeyinin artırılmasının yanı sıra tasarrufların vadelerinin uzatılması için de çalışmalar devam ediyor. Bu konuda politika yapıcı ve karar vericiler tarafından son dönemde alınan kararlar da bankacılık endüstrisi ve ülkemiz tasarruf açığının doğru yönetilmesine katkı sağlıyor. Bankalar, ülkemizin ihtiyacı olan kaynakları, dünya ekonomisi ile entegre yapıları ve ekonomik ilişkileri sayesinde yurtdışından sağlayarak ya da bunlara aracılık ederek tasarruf açığından kaynaklanan finansman açığını tamamlayor ve ekonomiye bir nevi itici güç oluyor.”

Kişi başı aktif 7 bin Euro
TÜRKİYE’de bankacılık sektörünün küresel finansal sisteme çok iyi entegre olmuş sağlam yapısı ile güven veren bir konumda olduğunu kaydeden Hüseyin Aydın, “Hali hazırda 49 banka ile faaliyetlerine devam eden sektör 11.500 şube sayısına yaklaşmış ve yaklaşık 210 bin çalışan seviyesine ulaştı. Aktif büyüklüğü GSYH’yı aşan sektörün güçlü özkaynak yapısı, sürdürülebilir büyüme düzeyi, başta aktif ve özkaynak karlılığı olmak üzere olumlu seyreden rasyoları ve güçlü mali yapısı ile öne çıkıyor” dedi.
Gelişmiş ekonomiler ile karşılaştırıldığında sektörün daha çok potansiyelinin bulunduğunu söyleyen Aydın şu bilgileri verdi: “Örneğin bankacılık sektörünün GSYH’ye oranları ele alınacak olursa; Norveç’te yaklaşık yüzde 200, Belçika’da yüzde 320, Almanya’da yüzde 325, Fransa’da yüzde 420. Aynı şekilde kişi başına aktif Norveç’te yaklaşık 145 bin, Belçika’da 110 bin, Almanya’da 105 bin ve Fransa’da 130 bin Euro düzeyinde iken ülkemizde 7 bin Euro seviyesinde. Söz konusu karşılaştırma yapılırken ülkemizin ekonomik durumunun göz ardı edilmemesi gerekmekle birlikte, Orta Vadeli ve Kalkınma Planları ile konulan hedefler düşünüldüğünde ülkemiz Bankacılık Sektörü’nün kat etmesi gereken uzun bir yolunun bulunduğu görülüyor.”

Teknoloji ile yakın ilişki
HER geçen gün hızla gelişen teknolojinin sunulan hizmetlerde ve kurum içi uygulamalarda bankaların en temel altyapısı haline geldiğini belirten Hüseyin Aydın şunları söyledi: “Sunulan hizmet ve ürünlerin kalitesi, yaygınlığı ve sektöre katkısı artan bilgi teknolojileri kullanımı sayesinde sağlanıyor. Bilindiği üzere; bankacılık sektörü bilgi işlem teknolojilerinin en etkin uygulanmakta olduğu sektörlerin başında geliyor. İnovasyon ve araştırma-geliştirme hususunda gösterdiği talep ile bankacılık sektörü teknolojik gelişmelerin ivmelenmesine ve artmasına da dolaylı olarak katkı sağlıyor. Artan rekabet koşullarında bilgi teknolojilerini en iyi şekilde kullanan müşteri analitiğini en etkin kullanan bankalar öne çıkıyor. Günümüzde bankacılık sektörü internet bankacılığının daha yoğun kullanılmaya başlandığı, başta ATM’ler olmak üzere alternatif kanalların daha kullanımının teşvik edildiği bir gelişim çizgisi izleniyor.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!