Büyükada’da sergi

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Adaları İstanbullu olarak yeterince değerlendirmediğimizi düşünüyorum. Yolumuz nedense buralara pek seyrek düşüyor. Hele hafta içlerinde, Adaların yalnızlık çektiğini sanıyorum.

Büyükada’nın, Heybeli’nin, Burgaz’ın insanları yıllardır hiç değişmiyor. İstanbul dolup taşıyor, buna karşılık adalar hep sadece belli bir kesimin, güzellikleri takdir edebilenlerin uğrak yeri.

Bunda, Adalar İstanbul’un bitmeyen yağmalanmasından, betonlaşmasından, çirkinleşmesinden fazla etkilenmiyor diye sevindirici bir yan da bulmak mümkün. Ama benim samimi fikrim, bizim bu güzelliği yaşamak konusunda inanılmaz bir atalet içinde olduğumuz yolunda.

* * *

Bu cumartesi bence bir Ada gezisi yapın. Gerçi yaz ve haftasonu adalar için pek cazip bir zamanlama değil ama, olsun.

Büyükada’ya gittiğinizde ise, şirin bir sokakta, Müjde Sokak’taki Nuran Ataylan’ın iki yüz kolaj tablosundan oluşan sokak sergisini gezin. O gün Büyükada’daki Müjde Sokak’ın bütün ev ve bahçe duvarlarının kolaj tabloları ile boydanboya donatılmış olmasındaki güzelliği görün.

Sanatçıyı tanımıyorum. Şimdilik sergisini görüp tanıştıktan sonra bir izlenim yazısı yazmayı hayal etmekle yetiniyorum.

Bilmediğin bir sanatçının sergisini niye öneriyorsun diye soracak olanlar çıkabilir.

Ben İstanbul’un bir sanat ve kültür kenti olmasını düşleyenlerdenim. Sanatın ise yalnız zenginlere, okumuş yazmışlara ait olmadığı gibi de bir saplantım var. Sanat ekmek gibi, su gibi, hava gibi herkese gerekli. Kentin her yerinde nasıl havayı ve suyu arıyorsak, sanatı da aramalıyız.

İşte o nedenle Büyükada’da sokaklara taşmış bir serginin davetiyesi beni bu kadar heyecanlandırdı.

Yıldızlar Altında İstanbul

Yıldızlar Altında İstanbul, Selim İleri’nin Oğlak yayınlarından çıkan son kitabı.

Bir kent magandasının sabaha karşı böğürmeleriyle uyanıp kitabı elime aldım ve o günün öğleden sonrasında bitirdim.

Ne edebiyatçıyım, ne de kitap eleştirmeni. Bunlar benim boyumu aşan işler. Ama madem bir İstanbul gazetesine yazıyorum, öyleyse bu kitabı nasıl olur da görmezden gelebilirim? Hatta günümüzün bir İstanbullusu, bu kitabı okumadan içinde yaşadığı kenti eksik tanımış olmaz mı?

Bu düşünceler bana kağıda ve kaleme sarılma gücünü verdi.

Yine de gerçek neden, kitabın arka kapağında okuduğum satırlar mıydı acaba?

Yayıncı, 'Artık kimsenin bilmediği, hatırlayanların, hatırlamak isteyenlerin, belki - bile kalmadığı bambaşka bir İstanbul... Oysa topu topu 50 yaşında bir yazarın anıları... Unutulmuş, 'bencil hesapların buzlu sularında' 'yok edilmiş bir İstanbul' diye yazmış.

* * *

Selim İleri, kitabın sonuna doğru, 'İstanbul’u Sevmek' başlığı altında bence çok anlamlı sorular soruyor.

'Bazı dostlarım İstanbul’u 'hálá' sevdiklerini, 'hálá' güzel bulduklarını söylüyorlar. Acaba İstanbul’un bugününü mü seviyorlar, yoksa anılarındaki İstanbul’a çağrışımlar sunan son bir iki yapı, bir çevre, bir sokak çöküntüsü mü onları sevgiye, güzelliğe alıp götürüyor?

Her birine dakikalarca bakakaldığım şu İstanbul resimleri bana çocukluğumun zamanlarından, uzak, çok uzak bir şeyler fısıldadılar. Fakat hepsini yıllar ve çaresiz ahşap mı sona erdirdi?

Hangi 'tarihi' kentte böylesine merhametsiz bir 'yok ediş' yaşanmış ki?!

Sonra yalnız İstanbul’da mı? 'Yenilik', 'çağ atlamak', 'çağı yakalamak' ve asıl 'köşeyi dönmek' uğruna, ola ki, bütün yurtta.

* * *

Bir zaman makinesine binip erguvanlar altındaki, yıldızlar altındaki bir zamanların, çok değil, elli yıl öncesinin İstanbul’unu hayal etmek isterseniz bu kitabı mutlaka okuyun.

Yazarın Tüm Yazıları