‘Bursa'da Zaman’ı yaşadım

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Dünü Bursa'da geçirdim. Bursa Valiliği'nin düzenlediği ‘‘Her Yönüyle Ahmet Oktay’’ sempozyumunda bir konuşma yaptım.

Yeni edebiyat severlerle tanıştım, İstanbul dışında edebiyatın seyrini izlemenin zevkini çıkardım.

Yeşil Bursa'dan kalabilen yeşilliği görerek. Bir şehrin değişimini yaşayarak.

Eski Bursa keşke kendisini koruyabilseydi diye faydası olmayan üzüntülerimle iç geçirerek.

Yıllar önce Bursa'ya Metin Sözen dostumun çağrısı üzerine gelmiş ve Cumalıkızık Köyü'nü gezmiştim. Korumaya alınan bir köyün bendeki izlenimini de o zaman yazmıştım.

Belki kimi okurlarım, benden klasik bir Bursa yazısı bekleyebilirler.

Nazım Hikmet'i ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ı anarak yazıya başlamamın klasikliğini düşünenler olabilir.

Edebiyat tarihindeki iki ustanın iki şiirini anmanın, onların tanınmışlığına karşı bir saygısızlık olacağını düşünüyorum.

Caddede gazete satan bir kız, bana gene de Nazım Hikmet ile Orhan Kemal'in Bursa Hapisanesi'ndeki dostluklarını çağrıştırıyor.

*

NE güzel bir girişim.

Şair, denemeci Ahmet Oktay, 65 yaşına basmış, kendi adına bir sempozyum düzenlenmesinden mutlu.

İlle de insanın ölümünü beklemiyorlar diyor.

Ayrıca bir sanatçının eserlerini değişik kişilerin yorumlaması, değerlendirmesi, okurlara çeşitlilik sunuyor.

Ahmet Oktay'ın dediği gibi, üniversite öğretim üyeleri ile edebiyatçılar birleşiyor, birbirlerini dinliyorlar.

Çok önemli.

Üniversitenin kategorik yaklaşımı ile edebiyatçıların daha özgür yorumları, birbirini tamamlıyor.

Uludağ Üniversitesi'nin edebiyat çalışmalarına katkısı büyük.

Biz büyük şehirlerde yaşayanlar, çoğu zaman durumu yerinde görmeyip, İstanbul'dan ya da Ankara'dan fetvalar veriyoruz.

Her yere üniversite yapılır mı? Bu kadroyu, malzemeyi nerden bulacağız, sorusunu soruyoruz.

Oysa üniversite bir kenti değiştiriyor, oraya sanatın, düşüncenin, bilimin soluğunu duyuruyor. Gelişmesini sağlıyor.

Ben Bursa'da bunun yakın tanığı oldum.

*

SANIRIM kültür burada yavaş bir ritimde gelişiyor. İki tiyatro olmasına rağmen, bütün bunları toplayacak; sergi, konser salonu mekanlarının bir arada bulunabileceği bir bina yok.

Kitapçıları gezerken, sevgili dostum Ergin Altay'ın Haşet Kitasevi'ne yolum düştü.

Ergin Altay'ı, Rus edebiyatını izleyen okurlarımız hatırlayacaklardır. Rus edebiyatından nice güzel eseri dilimize kazandırmıştır. Hasan Ali Ediz, Nihal Yalaza Taluy'dan sonra bu edebiyatla birlikte belleğimde kalmış üç addan biri.

Muradiye'ye gittim. Eski Bursa'nın, kartpostallarda, şiirlerde kalmış yüzünü bir kez daha görmek istedim.

Osman Gazi'nin heykeli, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş macerasını, yükseliş ve çöküşünü, tarihe göndermelerle çağrıştırıyor. Bir imparatorluğun kurucusu o.

Heykel denilen yerde de Atatürk'ün bir heykeli var. O da, modern cumhuriyetin kurucusu.

İki kurucunun aynı şehirde, birlikte bir çağrışım sentezi yaratması daima benim hoşuma gitmiştir.

Bursa'ya gelirseniz, talihsiz Cem Sultan'ı anmadan geçmeyin.

Şiirle sert devlet yönetimini bağdaştırabilir miydi acaba? Hep ben bu fırsatın kaçırıldığı konusunda ısrarlıyım.

Elbet bir başka çelişkiyi çözemediğimi yazmadan edemem.

Yalova'dan Bursa'ya gelirken, yolumun üzerindeki zeytin ağaçları, bana bir zeytin yağı uygarlığına adım attığım müjdesini vermişti.

Heyhat! Yanılmışım. Beni sadece kebap çeşitleri karşıladı.

*

‘‘BURSA'DA ZAMAN’’ demişti Tanpınar, başka bir şehirde zamanın saatlerden değil, dakikalardan, hatta saniyelerden ibaret olduğu gerçeğini farkediyorsunuz.



Yazarın Tüm Yazıları