Paylaş
Bugün keyfim yok...
Suratımı astım...
Böyle zamanlarda asık yüzümün terliğe benzediğini, teyzelerimin ‘‘terlik suratlı’’ demelerinden bilirim...
Bütün sorulara sadece iki yanıtım var:
‘‘Bana ne?..’’ ya da ‘‘Sana ne?..’’
Ne üzerinde zıplayan kangurular olan kravatımı takmak istiyorum, ne de çiçekli gömleğimi giymek...
Ayakkabılarım tozlu kalsın...
İnadına kötü hayaller kuruyorum... Bana kâğıttan papatya çiçeği yapan güzel kız hayali yerine, seyahatte Korkut Özal ile aynı kompartımana düşme hayalini...
Yine inadına inadına, aklıma Gazi Osman Paşa'nın Plevne'de erzaksız kaldığını getiriyorum...
*
Bugün keyfim yok...
Ne kahve kahve, ne çay çay...
Hava kurşun...
Güneşin bulutların arkasından hiç çıkmayacağını düşünüyorum...
Baharın asla gelmeyeceğini... Çiçeklerin açmayacağını... İnsanların ısınmayacağını...
Çocukların gülmeyeceğini... Kadınların mutfaklarında bulaşık yıkarken şarkı söylemeyeceklerini...
Çevreci uyarılarından dolayı onyedi defa dayak yiyen Prof. Dr. Orhan Kural'ın daha pek çok dayak yiyeceğini...
Gazetelerin sayfalarından, televizyonların ekranlarından kan-revan eksik olmayacağını düşünüyorum...
Herkesin herkesi kurşunlayacağını...
*
Çünkü farkına vardım:
Bize egemen olan sevgi değil, nefret...
Bizi nefret yönetiyor...
Nasıl siyasi iktidar, giden öbür iktidara duyulan nefretin ürünüyse, televizyonlarda da kurşunlu-kanlı nefret reyting yapıyor...
Hukuka bakın; barış ve sevgi kaybediyor, kaba kuvvet ve nefret kazanıyor...
Çevreci Profesör daha çok dayak yiyecek...
*
Ben de suratımı asarım...
Güzel, bol ışıklı, ılık günlerin geleceğinden umudum mu kalmadı?.. Boşuna mı beklerim?..
Sevgiyi mi özledim...
Bugün keyfim yok...
Paylaş