Bu sevgi bitmez bu coşku dinmez

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Cümle alem şahit oldu. Makulü de, münafıkı da anladı. Ama en güzel tanımı Bülent Akarcalı yaptı: ‘‘Bu sevgi bitmez, bu coşku dinmez.’’

Akarcalı, 75'inci yıl çalışmalarını anlatırken çocuklar gibi şendi. Ve ‘‘Bu iş olmuştur, laik cumhuriyet tutmuştur’’ derken nedenini de anlattı:

‘‘Başkanı olduğum Türk Demokrasi Vakfı, 75'inci yılda Atatürk'e en büyük saygıyı, cumhuriyete en büyük katkıyı yapmıştır. İnternet'te Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Bilgi Bankası oluşturduk. Şimdi her gün dünyanın hemen her köşesinden on binlerce kişi bu siteyi kullanıyor. Bir de, binlerce sayfa yazı, fotoğraf, film ve müzikten oluşan CD-rom yaptık.’’

Akarcalı coşkuyla anlatıyor, ben saygıyla dinliyordum:

‘‘Sponsorlar için özel kapak basıyoruz. Siyah-beyaz Atatürk resimlerini en yüksek teknolojiyle, bilgisayarda renklendirip pano, poster, kartpostal, afiş, takvim ve büro malzemeleri hazırladık. Okullara, resmi dairelere ve bürolara bence en güzel armağan olacak... Herkesin katkısını bekliyoruz.’’

29 Ekim sabahı çok erken kalktım. Oğlum ve kızım da bayram tatilinden yararlanıp gelmişlerdi. Aile birleşmişti. Balkona çıkıp başkenti keyifle seyrettim. İçim sevgiyle doldu. Uçacak gibiydim. O ne muhteşem manzaraydı!

Ay-yıldızlı bayraklar balkonlardan sarkıyor, camlara yapıştırılan 75. yıl ve Atatürk posterleri insanın içini aydınlatıyordu. Toparlanıp Anıtkabir'e gittik. Halk yine akın akın geliyordu. Kadını erkeği ile, çoluk çocuğu ile başkent yine Ata'sına koşuyordu. öğrenci ve öğretmenler, genç ve yaşlılar, askerler, siviller törene değil şölene gidiyordu. Herkes, aynı istikamete yürüyordu. YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün deyimiyle, milleti Ata'sına tekmil veriyordu: ‘‘Ata'm, cumhuriyetin ve devrimlerin sahibiyiz.’’

Mecis'te kabul resmi vardı. Ama, halkın arasında dolaşmak daha çok hoşuma gidiyordu. Hipodromda da aynı coşku vardı. Ulus'tan Kızılay'a giderken aynı sevgi seline kapılmıştı insanlar, çağdaşlığa koşuyordu.

Gece, Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyona gittim. Eşim, kızım ve oğlum ise cumhuriyetin ilan edildiği anı görüp yaşamak için Kızılay'ı tercih ettiler. Köşkte de aynı milli heyecan vardı, Kızılay'da da... Ankara'da da aynı coşku vardı, İstanbul'la İzmir'de de... Türk milleti tek vücut tek yürekti...

Köşkte bugüne kadar bir arada görülmemiş bir kalabalık vardı. Büyük salon açılmıştı. İki, hatta üç bin kişi vardı. Kimleri görmedik ki! Mesut Yılmaz ve eşi, Bülent Ecevit ve bakanları, Hüsamettin Cindoruk ve İsmet Sezgin ile parti yöneticileri, Devlet Bahçeli ve Murat Sökmenoğlu, DYP yöneticileri oradaydı. Tansu Çiller yoktu. FP yöneticilerini bile gördüm.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile göz göze geldik. Kıvrıkoğlu Paşa gülerek bayramımı kutlarken, ‘‘Nasılsınız İsmet Bey, sizi çok iyi görüyorum’’ dedi. Ben de, ‘‘Paşam, sizin çok daha iyi olduğunuzu görüyorum’’ diye karşılık verdim. Gülümsedi, ‘‘Öyle görüyorsanız durum iyi demektir’’ deyip eşine, ‘‘Hürriyet yazarı İsmet Bey’’ diye tanıttı.

Biraz ilerde Yargıtay 8'inci Daire Başkanı, ünlü yargıç Naci Ünver, UBA Genel Müdürü Baki Özilhan, YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz, AP eski Senato Başkanvekili Yiğit Köker ile hal hatır sorduk. Teşhisler örtüşüyordu:

‘‘Türk milleti, laik cumhuriyete ve Atatürk'e saldırıları ibretle ve sabırla izledi. Günü geldiğinde de yobaz güruha en cesur mesajı verdi.’’

Köşkte havayı aydınlatan havai fişekler Kızılay'da renk cümbüşüne döndü. Bu çağdaş Türkiye özleminin fotoğrafıydı. Ağrı'dan yükselen kara ses ve uçak kaçıran korsan bu coşkuya gölge düşürecekti. Tutmadı.

Zaten ‘O şarkılar’ çoktan bitmişti. Bu tutku ise bitmezdi. Akarcalı'nın teşhisi gerçeği çok iyi yansıtıyordu:

‘‘Bu sevgi bitmez, bu coşku dinmez...’’



Yazarın Tüm Yazıları