Bu iki filme dikkat

Artık söyleyeceklerimi uyarı olarak mı algılarsınız, yoksa ‘Muhakkak seyretmeliyim bu filmleri, tutmayın beni’ mi dersiniz, orası size kalmış.

Televizyon karşısında, ‘Yahu bu koltuk mıknatıslı olabilir mi acaba?’ diye düşündüğüm günlerden biri...

Seyredeceğim programlar belli oluyor genellikle. Ama bazen hiçbir şey olmayan saatlerde de televizyon karşısında olabiliyor insan. Öyle bir saatte, makul bir şey arayışındayım.

Sinema Türk kanalında ‘Altın Vuruş’ diye bir film başlamak üzere. Yanılmıyorsam 1990’ların sonlarında yapılmış, Sevda Demirel ve Karahan Çantay oynuyor.

Sevda Demirel bir radyo DJ’i, Karahan Çantay da ressam. Ya, şu anki durumumu nasıl açıklasam. Film o kadar tuhaf ki, konusunu anlatmayı başaramayacağım. Kendimi gerçekten buna hazır hissetmiyorum.

Mesela ‘Sarı Tebessüm’e kötü film denilebilir. Ama bu kategori dışı kalıyor. Filmdeki oyunculuğun nasıl olduğunu şöyle bir örnekle açıklayayım. ‘Altın Vuruş’u zorla Topesto’ya seyrettirirken ‘Sevda Demirel bayağı başarılı aslında’ demek zorunda kaldı.

‘Altın Vuruş’un yarattığı manasızlık girdabında boğuşurken, Topesto karşı atağa geçti.

Sesi titreyerek aradı ve ‘Sinema Türk’ü aç birader, tuhaf bir şey oluyor’ dedi.

‘Altın Vuruş’tan daha mı tuhaf’ dedim endişeyle.

‘Benim gitmem gerekiyor, evde duramayacağım’ dedi.

‘Altın Vuruş’tan sonra beni sarsacak bir şey olamaz’ diyerek, Tour de France’ı yarıda keserek Sinema Türk’e döndüm...

Of! Filmin adı ‘Anne ve Kızı.’ Kim çekmiş, maksadı neymiş, nasıl bir ihtiyaç duyulmuş da böyle bir eser yaratılmış bilmiyorum, bilemiyorum.

Filmde tanıdığım tek oyuncu Nuri Alço. Klasik tecavüzcü rolünde.

Bunun dışında bir Bayan Robinson efekti verilmiş. Anne, genç bir çocukla birlikte oluyor, kızı da o çocukla beraber. Sonra kız bunu öğreniyor ve o dakika itibariyle film bitene kadar hiç ara vermeyeceği bir ağlama krizine tutuluyor. Abartmıyorum, kızın rolü (Adını bilmiyorum, filmle ilgili bir bilgiye de ulaşamadım) tamamen ağlamak ve zırlamak. Dünya sinema tarihinde böyle bir rol daha var mıdır bilemiyorum...

Bu arada unutmadan, annenin de sürekli ağladığını söylemeliyim. Ama bir iki sahnede oyunculuğun zirvesine çıkarak, ‘Gripin Kadını’ gibi elini başının üstüne koyarak pişman insan taklidi de yapıyor.

‘Eee tamam, nereye varacağız’ diye seyrettim, seyrettim, seyrettim ve film bitti.

Hani heyecanı kaçmasın diye sonunu söylemeyeyim diyorum ama söylesem n’olur? Anne canına kast ediyor, kız hastaneye gidiyor ve annesini affediyor.

Bu arada kızın Nuri Alço’nun ani atağından kurtulmak için kendini denize atması, Alço’nun kızı denizde görememesi (!) ve kızın iyi kalpli balıkçılar tarafından kurtarılması ve aile sıcaklığını yaşaması gibi bir sahne de var ki; anlatılmaz, eeeeee nasıl desem anlatılamaz!

Neticede ben ‘Bu iki filme dikkat!’ diyeyim. Yazının başında da belirttiğim gibi artık uyarı mı kabul edersiniz, tüyo olarak mı görürsünüz o size kalmış.

Terk edeceğiniz konsere gelmeyin soran olursa oradaydı derim

İstanbul Caz Festivali yarın bitiyor. Tori Amos, Kings of Convenience, Soulive, Brazzaville ve daha pek çok ismi canlı olarak dinleme imkanı bulduk, hem İKSV ekibine hem de sponsorlara teşekkür etmek gerekir.

Benim gelmek istediğim nokta başka yalnız.

Açıkhava’daki konserlerde hep olan bir hadise. Konser başlıyor, iki veya üç şarkı sonra mekandan kopmalar başlıyor.

Nereden baksan büyük saygısızlık. Sahnedeki sanatçıya da saygısızlık, o konsere gelmek isteyip bilet bulamayanlara da saygısızlık.

Kimsenin zorla getirilmediği bir ortamdan bahsettiğimiz için bunun saygısızlık olduğunu rahatça söyleyebiliyorum. Kimse -atıyorum- Tori Amos sevmek, dinlemek zorunda değil. Ama o zaman gelme be güzel kardeşim o konsere.

Bedava bilet geldi diye de gidilmez konsere. Ortamda görüntü yapayım diye de gidilmez. Konsere müzik dinlemeye gelirsin.

Şehir Tiyatroları’nın 1950’lerdeki bir programına rastlamıştım sahaflarda. İçinde ciddi ciddi tiyatro oyunu nasıl seyredilmelidir diye anlatılıyordu. Gülüp geçmiştim. Ama İKSV bence seneye festival broşürü için böyle bir metin kaleme alabilir.

Uzatmayayım; ‘Oradaydım ben de’ demek için konsere gidenler bundan böyle zahmet etmesin. Söz veriyorum soran olursa ‘Oradaydı, gördüm’ diyeceğim.

Bilete yazık etmeyin, benim derdim o...
Yazarın Tüm Yazıları