Bu gidişin sonu iyi değil finansal intihara ramak kaldı

Son haftalarda, birçok kişi gibi ’finansal intihara’ doğru hızla ilerliyorum.

Kuyumcular, çiçekçiler ve döviz büroları en has alışveriş mekanlarım oldu. Nasıl olmasın ki, iş, eş, dost, ahbap çevresinden her gün ya birileri evleniyor veya sünnet oluyor. Doğum günü kutlamaları da yaşadığım sürecin bonus gideri.

Hal böyle olunca da piyasaları yakından takip eder oldum. İşin içine girince de çok ilginç bilgilere ulaştım. Şu sıralar kuyumculardan çeyrek altın satın almak neredeyse imkánsız. Gördüm ki ellerinde yok. Ekonomik kriz nedeniyle tam ve yarım altından uzak duran müşteriler zevahiri çeyrek altınla kurtarma çabasına girmişler. Yoğun talep yüzünden de kuyumcuların stokları tükenmiş. Kuyumculuk yapan yakın bir dostum "Tezgáhta ve kasada çeyrek altın kalmadı. Evdeki çeyrekleri tam altınla bütünleyip, hanımın birikimlerine el attım" diyerek hatırlı müşteÄrilerine karşı geliştirdiği çözümü anlatıyor.

Döviz bürolarında da durum pek farklı değil. Yine ekonomik krizden dolayı, şu sıralar piyasalarda bir dolarlık káğıt para bulmak neredeyse olanaksız. Özellikle düğünlerde tepeden yağmur gibi para yağdırmak isteyenlerin rağbet ettiği bir doların karaborsası oluşmuş. Bin adet bir dolarlık getirene döviz büroları 1040 dolar veriyor. Satın almak isteyenlere de en az 1070 dolardan satıyor. Yani bozuk para isteyenler bin dolarda en az 70 dolar ekstrayı gözden çıkarmak zorunda kalıyor. Hatta bu garip alışverişteki fark, müşterisine göre 100 dolara kadar çıkıyor.

En enteresanı da işlemi gerçekleştiren müşterilerin profili. Şu sıralar dansözler, düğün çalgıcıları ve uvertür şarkıcılar döviz bürolarının en itibarlı müşterileri. Düğünlerden topladıkları paraları çantasına istifleyen bu iş kollarının erbapları, döviz bürolarının bozuk para kaynağı konumundalar. Diyeceksiniz ki, düğünde para saçma işini TL ile yapsalar ne olur. İşte o zaman Türk Lirasını Koruma kanununa göre suç işlemiş olurlar. En iyisi bu paraları yuva kuran çifte, olmadı bir vakfa, kuruma ya da muhtaca hibe etmek ama gel de bunu havaya kurşun bile sıkan zihniyete anlat!

GÖKÇEK’İN CEZAEVİ ANILARINI SABIRSIZLIKLA BEKLİYORUM

Demin suç ve kanundan bahsettim ya! Geçenlerde ilk defa Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile aynı fikre sahip oldum. Hatta söylediklerinin altına imzamı bile atabilirim.

Gökçek, İçişleri Bakanlığı ile Türkiye Belediyeler Birliği işbirliğinde Belek’te düzenlenen Belediye Başkanları Eğitim Semineri’nde bir konuşma yapmış. İmar affına kesinlikle karşı olduğunu belirtirken de, şu sözleri söylemiş: "Kanunlarda belediye başkanlarımızı bu konuda sıkıştıran hükümler olmalı. O kaçak yapıyı yıkmayan belediye başkanına 3 - 5 sene hapis gibi... Yetkiler, ’bak bana da hapis cezası var’ diye işini yaparlar."

Çok doğru söylemiş. İnşallah şimdilik temennide kalan bu sözleri yasalar çerçevesinde de yaşama geçer. O zaman da uygulamanın fikir babası Melih Bey’in cezaevi günlerini yazı dizisiyle okuyucuya duyururuz. Nasıl mı? Anlatayım.

Malumunuz, Oran girişinde, Panora Alışveriş Merkezi’nin tam dibinde ve daha da önemlisi Başkentin en kıymetli bölgesinde iki yıl önce oğlu Ahmet Gökçek otursun diye kendi adına bir villa satın almıştı. Gökçekler taşındıktan aylar sonra anlaşıldı ki, bölge mevzi imar planına göre bu villanın bahçesine kattığı bölümün yarısı halka ait park alanı, yarısı da trafo merkezi. Üstelik hem villa, hem de villanın bulunduğu Funda Sitesi halka ait park alanlarını işgal etmiş durumda. Aradan iki yıldan fazla süre geçmesine rağmen vatandaş Ankara’nın en gözde yerindeki bu parklarına kavuşamadı. Üstelik villanın bahçesini çevreleyen çit şeklindeki duvarlar hemen dibine ekilen ağaçlar bırakın içeri girmeyi, görmeyi bile engelledi. Ya Funda Sitesi’nin önündeki dev park alanına ne demeli? Belediyeye ait ekiplerin bakımını yaptığı yemyeşil alana adım atmak, site sakinleri dışında halen kimseye nasip olmadı.

Benden söylemesi, Çankaya Belediyesi’nin sorumluluk alanındaki bu kaçaklardan dolayı, Gökçek’le beraber görevini yapmayan Bülent Tanık’ta okka altına gidebilir. Melih Gökçek’in önerisi yasallaşabilir endişesiyle kendisine ufak bir hatırlatma yapayım dedim. Bölge imar planını kaybedip, bulamadığını düşünerek de villanın tam koordinatlarını hatırlatmak istedim. Turan Güneş Bulvarı üzerindeki 81146 numaralı plan kapsamındaki Funda Sitesi, 186 adet apartman dairesi ile 17 adet de bağımsız villadan oluşan bir yerleşim birimi. Sayın Gökçek, bu villalardan en şanslı konumdaki 26 676 ada, 2 parsel 1 numaralı bağımsız bölümdeki villaya sahip.

Geçenlerde mahkemenin tayin ettiği bilirkişi bir rapor hazırlamış. Bu raporda da villada imara aykırı kaçak bölümleri tek tek sıralamış. Onu da okumasını tavsiye ederim.

GİRMEK İÇİN YA ÜYE, YA DA VİNÇ OPERATÖRÜ OLACAKSIN

Panora AVM’
nin üst katında bulunan Mars Athletic Club (MAC), terasında görkemli bir parti verdi. Bu partinin veriliş nedeni de, MAG’in bünyesinde bulunan kapalı havuza ilaveten üstü açık havuzun ve ski-snowboard pistinin hizmete girişiydi. Başkent’in gökyüzüne en yakın havuzunda verilen davet, sonuna kadar kalamasam da gecenin geç saatlerine kadar sürdü.

Doğrusu yaklaşık 8 bin metrekare kapalı alana sahip bu tesisin içine girince kendimi ileri teknoloji merkezinde zannediyorum. Katlar arası asansörü hariç, her bölümü bana hız çağının bir ürünü gibi geliyor. Bilimin göz ardı edilmediği spor anlayışına hayran oluyorum ama üyelik formalitelerinden kaçtığım için renk vermiyorum. Terastaki havuz ise MAG’da gelinen son nokta. Mecazi anlamda bakılırsa; bundan sonrası fiziki olarak Tanrı katıÖ Tatil yörelerindeki beachlerden farksız terasa bir tek üyeler girebiliyormuş. Şöyle bir çevreme bakıyorum ve yetkililere üye olmadan da seyir zevkini çıkaranlar olduğunu söylüyorum. İçeriye kaçak giriş var telaşına düşen görevlileri daha fazla yormamak için de baklayı ağzımdan çıkarıyorum.

Bildiğiniz üzere 16. yüzyılda yaşayan İtalyan fizikçi, astronom ve yazar Leonardo Da Vinci, modern mekaniğin kurucularındandı. Fizik kanunlarını açıklamak için matematiğin kullanılmasında büyük rol oynamıştı. Leonardo’nun gösterdiği yoldan ilerleyip, yerden metrelerce yüksekteki havuzun davetsiz misafirlerinin vinç operatörleri olduğunu söylüyorum. Panora AVM’nin hemen yanında yükselen TOKİ konutlarının vinçlerini kullanan operatörlerin keyifli iş yaptığını belirtirken de yaralarına parmak bastığımı anlıyorum. Oldukça hoşsohbet biri olan MAG’ın müdürü Kerem Yazıcı’nın dezenformasyonla yeniliklerini anlatırken de konuyu kapatıyorum.

BİR BALIK SEVDALISININ KALEMİNDEN

Bırakın Ankara’yı ülkemizin en popüler balık restoranlarından biri olan Trilye, gerek mönüsüyle, gerekse hizmet anlayışıyla her gidişimde beni şaşırtmasını biliyor. Sahibi Süreyya Üzmez ile eşi Mahmure Hanım’ın yaratıcı zekálarına bir kez daha hayran oluyorum. Tadılan farklı lezzetler kadar, sunumlardaki ince detaylar da diğer müşteriler gibi benim de üzerimde güzel bir etki bırakıyor.

Asker kökenli Süreyya Bey, tam anlamıyla bir deniz tutkunu. Zaman zaman bu işi ekmek parası için değil de hobi için yaptığını düşündürüyor. Bu özelliği de onu rakiplerinden bir adım öteye götürüyor.

Onu, sivil yaşama geçtikten sonra 1996 yılında Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da, Türk mutfağı temalı bir restoran açtığında tanımıştım. Kimi zaman Tokyo’daki ünlü balık hali Skjuki’daki gözlemlerini anlatırdı, kimi zaman da dünyanın pek çok ülkesindeki balık ve deniz ürünlerini... Değişik pişirme teknikleriyle ilgili araştırmalarını tatbiki olarak gösterirken de, ağız tadımıza uygun olanları mönüsüne taşırdı. Tabii katıldığı birçok gastronomi fuarındaki birikimlerini de aktarmaktan geri kalmazdı. 2001yılında Cavendish Üniversitesi’ne bağlı London College of Management’dan aldığı diplomasını da kariyerini sorgulayanların gözünün içine sokmaktan büyük mutluluk duyardı.

Dört yıldır, üç ay da bir çıkardığı Trilye dergisini baştan sona kadar okurum. Bilirim ki, o sayfalar arasında gezindikçe yeni bilgilerle donanır, balık hakkında farklı şeyler öğrenirim. Benimle aynı düşüncelere sahip müşterilerinin beklentisine daha fazla dayanamayan Süreyya Üzmez, geçenlerde mükemmel bir projeye imza attı. Ajans Türk Matbaasının sahibi Sarp Evliyagil’in de teşvikiyle "Trilye’nin Balık Sevdası-Süreyya Üzmez’den Tarifler" isminde 320 sayfalık bir kitap çıkardı. Balık çeşitlerinin tanıtıldığı, balık ve deniz ürünlerinin pişirme tariflerinin yer aldığı kitapta, taze balığı tanımaktan, çocuklara sevdirmenin yollarına kadar ilginç ve yararlı birçok bilgiye yer verdi.

TAZE BALIĞI ANLAMANIN PÜF NOKTALARI

Şu sıralar kitabı her satırına kadar okuyup, hafızama kaydını tamamladım. Artık balık ve deniz ürünü satın alırken ve yerken işin püf noktalarını öğrenmenin hazzını yaşıyorum. Örneğin, balıkçının tablasındaki balığın taze mi, yoksa bayat mı olduğunu hemen anlıyorum. İşte Süreyya Bey’in kaleminden işinize yarayacak uyarılar.

"Solungaçlara her zaman inanmayın, onlar yalan söyleyebilir. Çünkü özel boya ile boyanabiliyor. Balığın gözleri parlak olmalıdır. İçeriye doğru çökük ve donuk gözler bayat olduğunu gösterir. Yüzgeçleri çarpık, kırılmış olmamalıdır. Solungaçları nemli ve kırmızı olmalıdır. Parmağınızla deriye bastırdığınızda sıkı ve sert olmalıdır. Parmağınızın izi kalıyorsa balık bayattır. Pulları derisine yapışık olmalıdır. Kokusu deniz suyu kokusunda olmalı, iştah açmalıdır.

Eh benden bu kadar, daha fazlasını Süreyya Üzmez’in kitabından öğrenebilirsiniz.

ÖZEL BİR MEKANDA EZBER BOZAN LEZZETLER

Gidene kadar çok özel bir yer olduğunu fark etmemiştim. Ülkemizdeki binlerce et lokantası ve kasaptan biri olduğunu sanıyordum. Ancak gidince gördüm ki, et üzerine doyumsuz lezzetler sunan bir özel bir mekana adım atmışım. Osman Sungur ve Ayhan Sevilir adlı iki genç girişimci tarafından Çayyolu Park Caddesi’nde açılan Butcha isimli müessese tam anlamıyla bir lezzet durağı. Güney Amerika’da yaygın biçimde kullanılan et dinlendirme yöntemini (Dry aged beef) kullanıyorlar. Bildiğimim kadarıyla da ülkemizde bu anlayışla hizmet sunan iki işletme var. Onlarda İstanbul’da.

’Butcha’nın bildiğimiz kasap ya da et restoranından ne farkı var’ dediğinizi duyar gibiyim. Cevabını hemen vereyim. Butcha’da etler olağanüstü özenle seçiliyor. Balıkesir, Çanakkale ve Edirne civarlarındaki özel çiftliklerde yetişen hayvanlar mutfağa giriyor. Kesildikten sonraki saklama koşulları da dikkat çekici. Temin edilen etler hemen servis edilmek yerine, özel yöntemlerle dinlendirilerek belli bir sürenin sonunda müşterilere sunuluyor. Etin 25 gün bütün olarak bekletilmesiyle işlem başlıyor. Bir süre sonra etin ön ve arka kısmı kuruyor. Etin içindeki hava girişi ve dışına suyun çıkışı önleniyor.

Butcha’nın sahiplerinden Ayhan Sevilir’i de tanımanızı isterim. Pırıl pırıl bir genç. Efendi ve mütevazı tavırlarıyla tüm misafirlerle birebir ilgileniyor. Bıkıp usanmadan da mekanına ve ürünlerine ait her detayı anlatıyor. Benim tavsiyem ise hayvanın sırtındaki ’T’ kemiğinin iki tarafı olan kontrfile ve bonfileyi tatmanız. Dünyada yaygın adıyla ’New York Steak’ ile kafes ve kaburga kemiğinden çıkan Dallas Pirzolayı mutlaka isteyin. Bir de Butcha’ya has özel sucukları.
Yazarın Tüm Yazıları